29 Ocak 2023 Pazar

YALANCI PEYGAMBERLERİN ORTAYA ÇIKIŞ SEBEPLERİ-2

 RİDDE


  Riddenin tarifi:


Hicret'in 10. ve 11. yıllarında dini ve hukuki bakımdan henüz pek yeni bir teşekkül olan Islam devletini büyük sarsıntılara mâruz bırakan Ridde olayı en eski İslam kaynaklarında oldukça geniş bir yer işgal etmektedir. Ridde, İslamiyet'in bu devri için o kadar önemli olmuştur ki, bazı tarihçiler sadece 10 - 11. yıllarda cereyan eden isyan ve irtidatları canlandırabilmek için hususi kitaplar vücuda getirmeğe mecbur kalmışlardır. Vakıdinin biricik nüshası Bankipore'da bulunan Kitab al-Ridde'si ile Vesime'nin İbni Hacer tarafından İsabe'ye alınan Kitab al - Ridde'si bunların en önemli örneklerini teşkil eder.


İslam tarihinde çeşitli sebeplerle meydana gelmiş olan Ridde "İslâm'dan dönmek, İslam dinini reddetmek" anlamına gelmektedir.


Arap yarımadasının çeşitli bölgelerine yayılmış bulunan İslam dini, Hz. Muhammed'in hastalanması ve ölümü üzerine, gene bu bölgelerin çoğunda yaşayan Araplar tarafından reddedilmiş, İslamiyet'in yüklediği mali mükellefiyetlerden kurtulmak isteyenlerde eski putlara dönme temayülü artmış, bazı kabileler ise Hz. Muhammed'in tanıttığı tek ve her şeye kâdir olan yüce Tanrıya ibadeti terketmemekle beraber islam dininin gerektirdiği zekâttan muaf tutulmak istemişlerdi.


Hz. Muhammed'in hayatında Arap yarımadasında İslâm dininin yayılışı:


Ridde'nin sebeplerini gösterebilmek için önce İslamiyet'in Arap yarımadasında hangi kabileler tarafından kabul edilmiş olduğunu belirtmek gerekmektedir: Hudeybiye barış andlaşmasından sonra bütün yarımadada yaşıyan Araplar, Hz. Muhammed'in dini ve idari nüfuzunun gün geçtikçe arttığını gördüler. Esasen bu sırada putlara olan bağlılığın zayıflamış olmasından ve Yarımadanın tek tanrılı yüksek bir dini kabule hazır bir durumda da bulunmasından dolayı Hz. Muhammed'in tekliflerini ulaştıran elçilerin müsait karşılanmaları ve bu arada İslamiyet'in bu kabileler tarafından kabul edilip onun icap ve mükellefiyetlerinin derhal yerine getirilmesi kolayca mümkün oldu.


Hicretin 10. yılında Medine, Arabistan' ın dört bucağından gelen ve çeşitli kabilelerin ihtida haberlerini getiren heyetlerle dolup taştı. Yemen'den, Yemame'den, Necid'den, Oman'dan, Bahreyn'de'', Belka'dan, Hadramavt'tan birçok Müslüman olmuş kabileler, dini ve siyasi bağlılıklarını bildirmeğe memur temsilcilerini en kısa bir zamanda Medine'ye gönderdiler; böylece Hz. Muhammed'in Veda Haccına hazırlandığı tarihlerde artık Arap Yarımadasının her bölgesinde Medine hükümetine dinen ve siyaseten bağlı birçok kabileler bulunduğu gibi, eski kitabi dinlere bağlı veya. Mecusilik, Sabiilik gibi kitabi muamelesi görmüş din saliklerinin cizye vererek Müslüman himayesini elde etmiş toplulukları da vardı.


Ridde'nin islâmiyet için en tehlikeli örneklerini vermeden önce,  Arap yarımadasındaki islâmlaşma hareketine kısa bir göz atmak gerekmektedir.


Hicret'in 10. yılının Rebi'al - Evvel ayında Hz. Muhammed dört yüz kişi ile birlikte Hâlid bin Velid'i Necran'da yaşıyan Benu al-Hâris bin Kaablara gönderip onları islam'a davet etmesini, kabul etmezlerse silah kullanmasını emretti. Halid, puta tapan Benu al - Harisleri Müslümanlığa girmeğe ikna etti ve yeni dinin prensiplerini onlara öğretebilmek için de Necran'da iki ay kalmağa mecbur oldu. Bu arada da Hz. Peygamber'e şöyle bir mektup yazdı: "Ey Tanrı Elçisi, sana esenlikler dilerim ve sana hak mâbud olan Tanrıyı överim. Hamdü senadan sonra ben Benu al - Haris bin Kâab'ların illerine geldikten sonra, emrettiğin gibi onları üç gün İslâmiyet'e çağırdım. Etrafa süvariler göndererek Müslüman olunuz, emniyete ve selâmete kavuşursunuz, diye ilan ettirdim. Onlar benimle savaşmadan Müslüman oldular. Ben onlara Tanrı'nın emirlerini öğreterek ve yasak ettiği işlerden onları meneyliyerek aralarında yaşıyorum " dedi. Bu mektubu alan Hz. Peygamber de Halid'e, artık Medine'ye dönmesini ve Benu al-Haris bin Kaab'lardan bir heyeti misafir olarak beraberinde getirmesini emreder mahiyette bir cevap gönderdi. Hâlid beraberinde Benu al-Haris bin Kaabların ileri gelenlerinden bir toplulukla Medine'ye döndü. Hz. Muhammed bunlarla görüştü ve içlerinden Yezid Bin Husayn'ı reis tâyin etti. Necran'a dönecekleri vakitte adet olan hediyeleri dağıttı. Elçiler yurtlarına döndükten sonra, Hz. Muhammed onlara Ensar'ın Benu Neceâr kolundan Amr bin al-Hazm'ı öğretmen ve maliye memuru olarak gönderdi. Amr orada dini tavsiyelerde bulunup zekât mallarını toplayacaktı.


İbni İshak'a dayanan bir rivayet, bize Amr bin Hazm al - Ansari'ye Hz. Muhammed tarafından yazılmış bir talimat mektubunun, Kuran tarihi bakımından çok değerli bir haberi ihtiva ettiğini göstermektedir. Mektup şu yoldadır:. "Bismillâhirrahmanirrahim, ey müminler and ve anlaşmalarının yerine getiriniz bu, Tanrı Elçisi Muhammed'in Yemen'e gönderdiği Amr bin al-Hazm için yazdığı mektuptur. Tanrı Elçisi ona bütün işlerinde Tanrı'dan sakınarak hareket etmesini emretti. Çünkü Tanrı kendisinden sakınan ve hayr ve iyiliklerde bulunanlarla birliktedir. Tanrı Elçisi ona, Tanrı nasıl emrettiyse hak ve hukuka o şekilde riayet ile iş görmesini, insanlara hayra müjdelemesini, Kur'an'ın ve İslam dininin kaidelerini öğretmesini, kötülüklerden menetmesini emreder. Temiz olmıyan kimseler Kur'an ı ellerine almasınlar. Ahaliye leh ve aleyhlerinde olan emir ve hükümleri anlatsın” 23 . Mektup bundan sonra daha bir hayli uzar. Fakat bizim için mühim olan cihet yukarıya aldığımız, Temiz olmıyanların Kur'ana el sürmelerinin yasak olduğunu emreden cümledir. Zira böylece peygamberin mümessillerinin Yarımadada islamiyeti öğretmek ve yaymak üzere gittikleri zaman bunu, ancak ezberlerinde olduğu kadarını söylemek suretiyle yapmadıklarını, nazil olmuş ayetlerin yazılı nushalarını da beraber götürdüklerini ispat eder. Bunun önemini Caetani ve Frants Buhl (is. Ans. S. 100i, Caetani, C. VIII. S. 26) de kabul etmekte fakat haberin doğruluğu hususunda her ikisi de şüphelerini açıklamaktadırlar.


Bu nokta üzerinde ısrarla durmamızın sebebi, Caetani'nin aşikar olan bir yığın tarihi vesika karşısında Yemen'in Müslüman olmadığını, tam bir istiklal içinde bulunuduğunu, orada Esved'in isyanı başlayınca da Peygamber'in, bu hadiselere zerre kadar önem vermediğini iddia etmesidir.


Hz. Peygamberin elçilerine yazdığı ve yukarıya aldığımız mektuplar ile onlardan gelen cevaplar, Kur'an hakkındaki kayıtlar, ana kaynak olan Belazari, Taberi, Buhari, İbni Sa'd tarafından teyid edilmektedir.

Hz. Muhammed, Esved'in isyanını önlemek için bütün gücüyle çalışmıştır. Şu halde Caetani'nin bu yoldaki iddiaları doğru olamaz (VII. S. 36).


Hz. Muhammed'in Yemen'i islamlığa kazanmak hususundaki gayretleri bitmemiştir. Birçok kollara ayrılan Benu al - Hâris bin Kâ'blar'a mektuplar ve elçiler yollıyarak, kimine amanname verip kiminin bazı sulak arazideki haklarını tanıyarak ümit ettiği müsbet sonucu elde etmiştir. Peygamber Veda Haccına çıkmadan önce Muaz bin Cebel ile Ebu Musa'al - Aş'ariyi islamiyet'i yaymaları için Yemen'e yolladı ve kendilerine talimat verirken "herşeyi kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, fenalık değil, iyilikler yapmaz, hasmâtne değil dostâne duygular taşıyınız" dedi. Aş'ari, Yemenin daha çok kıyı bölgelerine, Muaz bin Cebel ise yukarı bölgelerine memur edilmişlerdi. Fakat Yemen gibi verimli ve geniş bir bölgede yaşıyan pek çeşitli boy ve soydaki insanların hepsini, birden-bire islamlığa kazanmak pek tâbiidir ki, mümkün olamamıştır. Bunu Belazuride gördüğümüz Muaz bin Cebel'in şu mektubundan kolayca anlamaktayız: "Yağmur suyu ile yahut akar sularla sulanan toprakların mahsulünden onda biri, suni şekilde sular akıtmak suretiyle sulanan yerlerden bunun yarısı alınır. Olgunluk çağına gelenlerden, nüfus başına bir dinar veya bunun karşılığı dokuma bez alınır. Yahudi, yahudilikten döndürülemez". Böylece yaln ız Müslümanlar ın ve Yahudilerin de ğil, Yemen'de oturmakta olan Mecüsiler'in de Medine'ye tâbi bir durumda yaş adıkları gene Belazûri'de aynı sayfadaki şu kayıttan anlaşılmaktadır: "Peygamber Hecer ve Yemen Mecusilerinin olgunluk çağına gelenlerinden adam başına bir dinar vergi alınmasını emretmiştir". 10. yılın Ramazan ayında büyük Mezhic kabilesinin Yemen'de oturan Ans, Murad, Sa'd al-Aşire, Ca'fi, Zebid ve diğer kollarını islamiyet'e davet için, başlarında Ali bin Ebi Talib'in bulunduğu ve tahminen 300 kişiden meydana gelmiş bir sefer heyeti hazırlandı. Bir rivâyete göre, Ali savaşarak, islamiyet'i kabul ettirdi. Taberiye göre ise (Tab. Ter. II. 2,. S. 830) Mezhicler derhal islamiyet'i kabul ettiler. Yahudi Hahamı, Kâab al-Ahbar da bu yıl ihtida etmiştir.



EZD kabilesinden 10 kişinin başında bulunan Sarrad bin Abdullah al-Ezdi gene aynı yılda Müslüman olmuş ve kendisi gibi islamiyet'i kabul etmiş bulunan Ezd'lerin başına geçerek Cereş şehrini kuşatmıştı. Kuşatma uzun sürmüş, sonunda Müslümanlar üstün gelerek, Sarrad, Cereş ve Tebale şehirlerine başeğdirmiş ve oraları islamlığa kazandırmışlardır.


HEMDANLAR'ın islamiyet'i kabul ettikleri haberi ise, Hz. Muhammed'in secdeye kapanıp Allah'a şükretmesine ve Hemdanlar'a selamımdır, Hemdanlar'a selâmımdır sözünü tekrarlamasına sebep olmuştur (Tab. Ter. II, 2. S. 831).


Abd al - KAYS delegeleri de bu yıl Peygamberi ziyaret ettiler ve içlerinde Hristiyan dinine girmiş olanlar bile islamiyet'i kabul ettiler.


Aralarında bulunan Amr bin Cârud kendi kavmi dinden döndüğü zaman bile Müslüman kaldı.

Gene 10. yılda Becileler'den Cerir bin Abdullah Becili, maiyetindeki 150 kişi ile birlikte Hz. Muhammed'e bağlılığını bildirmeğe geldi. Hepsi kelime-i şahadet getirdiler. Peygamber onlara söylediği nutukta, göndereceği valinin bir Habeşli bile olsa, ona itaat etmeleri lüzûmundan bahsetmiş ve döndükleri zaman Zu'l-Hulâsa putunu yıkması için Cerir bin Abdullah'a emir vermiştir. O da bu emri derhal yerine getirmiştir.


Zebidler'in, Sadefler'in elçileri de ayn ı şekilde Medine'yi ziyaret edip aldıkları hediye gümüşlerle memleketlerine döndüler.


Muradlar'a gelince, bunlarla Hemdanlar arasında büyük bir geçimsizlik vardı. İşte islâmiyet bu geçimsizlikten bir hayli istifade etti. Ferve bin Müseykal - Muradi, müttefiklerinden olan Kindeler'in emrinden ayrılıp Medine'ye geldi; islâmiyet'i kabul etti. Haz. Muhammed de onu, mükâfat olarak, Muradlar, Mezhicler ve Zebidler üzerine kendi temsilcisi tâyin etti.


Arabistan' ın adeta zahire anbarı durumunda olan ve Hicaz'ın doğusuna düşen Yemâme bölgesinde büyük REBİA kabilesinin bir kolu olan Hanife kabilesine gelince, bunların 7. yılda başkanları olan Hevze bin Ali'nin Iran yoluyla gelen Hristiyanlığı kabul etmiş olması muhtemeldir. Peygamber ona, Salit bin Amr al-Amiri eliyle bir mektup yolladığı zaman o Peygamber'e, kendisinin şair ve hatip olduğunu, şayet kendisine bir pay verilecek olursa, islamiyet'e gireceği yolunda bir cevap yolladı. Bundan sonra, Hanife kabilesinden 10 kişilik bir heyet Medine'ye geldi içlerinde bulunan Müseylime de aynı şekilde ortaklık peşinde koşmuş, Peygamber'den kendisine bir menfaat temin edemeyince Peygamberlik iddiasına koyulmayı en uygun bir yol zannetmişti. Halbuki gene Hanife kabilesinin mühim bir kısmına hükmeden Sümame bin Usal, maceralı bir şekilde de olsa önceden islamiyet'e girmiş ve bu uğurda Yemame'de sonradan islam' ı terkedenlerle bir hayli uğraşmıştır.


Bundan başka önemli bir kabile olan Kindeler'den de Eş'as bin Kays seksen kişilik bir temsilci topluluğu ile Medine'ye gelmişti Kinde Araplarının saçları pek dikkatli taranmış, gözleri de sürmelenmişti. Meşlahları renkli ve altın pullarla işlenmişti. Hz. Muhammed bu pek süslü giyimi beğenmedi. Elçiler islamiyet'i kabul ettikten sonra Peygamberin emriyle süslü elbiselerini çıkarmaya mecbur oldular (Tab. Leyden bas ısı, I. S. 1739).


Hz. Peygamber Tayylar'ın da sefaret heyetlerini kabul etmiş ve onların kollarından olan bütün kabilelere mektuplar yazmıştır. Tayylar Islâmiyet'i büyük bir çoğunlukla kabul etmişlerdi.


İslâmiyet'i kabul etmiş bulunan Esedler'e Peygamber mektup yazarak Esedler'in, Tayylar'ın sularına saldırmamalarını arazilerine girmemelerini ihtar etti.


Gene İbni Sa'd'dan aldığımız bilgiye göre Hadramavt büyüklerine Hz. Peygamber mektuplar yazmıştır. Bunlar arasında da Islamiyet'in kabul edildiği yazılmış olan bir beyitten anlaşılmaktadır.


Sekizinci Hicret yılında Müslüman olan Oman halkı, yâni Ezdler'den olan halk, Islamın inceliklerini öğrenmek isteyince, Hz. Muhammed onlara Amr bin al-As' ı yolladı.


Buraya kadar 10. yılda Islâmlaşmış büyük, küçük bazı kabilelerin islâmiyet'e nasıl girmiş olduklarını, bir yığın karışık haberler arasından, mümkün olduğu kadar seçmeğe çalıştık. Şimdi Yarımada'nın Bahreyn gibi bazı bölgelerinin 10. yıldan önce nasıl olup da islâmiyet'e dahil olduklarına işaret eden kısa misâller vererek, yarımada'da yeni semavi dini tanımamış veya bundan haberdar olmamış bir köşenin kalmadığını ispat etmek mecburiyetindeyiz. Öyleki, Hz. Muhammed öldüğü zaman islâmiyet, âdeta henüz Hicaz bölgesinin sınırlarını aşamamıştı iddiasında bulunan müsteşriklere bu iddialarında haklı olmadıkları cevabını verebilelim.


Bahreyn'i 8. yılda Fars ülkesinin bir parçası gibi telâkki edenler vardı. Orada Abd al- Kayslarla Bekr bin Vâil ve Temim Araplarından birçokları yaşardı. Hz. Peygamber zamanında orada Farslar'ın valisi Münzir bin Sâva idi. Hz. Peygamber buranın büyüklerine islâmiyet'i veya cizye vermeği kabul etmelerini bildiren bir mektup yazdı Ora halkından puta tapanların bir kısmı ve başkanları Müslüman oldular;


Mecusi, Yahudi ve Hristiyan olan ahalisi ise al-Ala bin al-Hadrami ile barış yaptı. İbni Abbas'ın rivayetine bakılırsa, Hz. Peygamber'in Bahreyn halkına şöyle bir mektup yazdığı görülür: "Tanrıyı ululadıktan sonra, siz namaz kılar zekat verir Tanrı ve Elçisine kalbden inanır, hurmalığınızın mahsülünden onda birini, ekinlerinizden yirmide birini verir, çocuklarınızı Mecuisi yapmaz iseniz, siz andlaşmada anılan sartlarla emniyet içindesiniz. Ancak ateşgedeler Tanrı ve Elçisinin emriyle yıkılıcaktır. Ancak İslâmiyet'i kabul etmez iseniz sizden cizye alınacaktır." Mecusilerle Yahudiler islamiyet'e yanaşmadan cizyeyi ödemeği kabul ettiler (Belâzari, ter. I. S. 130).

Necran'ın Hristiyan halkından da bir heyet gelip Hz. Muhammed ile cizye vererek dinlerinde serbest kalmak şartı ile bir andlaşma yaptılar. Hz. Muhammed'in bunlara yazdığı mektubun metni çok enteresandır. (fazla bilgi edinmek için bk. Taberi Leyden basısı, I. S. 1740). Böylece Necran'ın Hristiyan halkı da dinen olmasa bile, hukuken Medine hakimiyetini tanımak mecburiyetinde kalmıştır.


Arap Yarımadasının kuzey bölgesinde oturan ve Hristiyan Bizans ile en yakın teması bulunan Gassanlar'dan da 10. yılda bir elçilik heyetinin geldiği Vakıdi tarafından zikredilmiştir. Gelen heyetin geri döndüğü zaman Islamlığı yaymayı başarıp başaramadığı hakkında kesin bir vesikaya malik değiliz.


Kuzey- doğu bölgesine gelince, kuzeyden, Mezopotamya'dan Bahreyn'e doğru uzanan topraklara yayılmış bulunan büyük Temim kabilesi Hicretin 9. yılında Utârit bin Hacib, el - Akra' bin Hâbis, al Zibrikan Bin Bedr, Amr bin al - Ahtem, Nu'aym bin Zeyd, Kays bin isim ve başkalarından müteşekkil bir heyeti Hz. Peygamber'e yolladı. Mekke fethinde Hz. Peygamber ile birlikte hazır bulunan el - Akra' bin Habis ile Fezâre kabilesinden Uyeyne bin Hısn da bu gelen heyetin içine girmişlerdi. Önce meziyet ve fazilet yolunda bir yarışma yapıldı; Temim kabilesinin hatiplerinden Utârid bin Hacib'e Sâbit bin Kays ile Peygamberin meşhur şairi Hassan bin Sabit cevap verdi. Sonunda Müslümanların üstünlüğünü kabul eden Temimler islamiyet'i kabul ederek memleketlerine döndüler.


Yukarıda da söylediğimiz gibi, Arabistan' ın hemen her bucağında dinen ve siyaseten Hz. Muhammed'e bağlı kabileler, topluluklar veya bazı kabilelerin ileri gelen şahsiyetleri vardı.


Riddenin sebebleri


Veda Haccından yorgun ve zayıf düşmüş bir halde dönen Hz. Muhammed Muharrem ve Safer aylarını Medine'de sâkin bir şekilde geçirdi. 11. yılın Muharrem ayında Şam üzerine yürümek maksadıyla seferberlik ilan etti ve ordunun başkomutanlığına azatlı kölesinin oğlu olan Usame bin Zeyd'i tâyin etti. Tam bu sırada Peygamber, ölümüne sebep olan hastalığa yakalandı. Bu haber çarçabuk Arabistan'ın dört bucağına yayıldı. Hristiyanlar ve Yahudiler fırsattan istifade ederek islamiyet'i yeni kabul etmiş olan kabile mensuplarını dinden dönmeğe teşvik ettiler. Yemen gibi Ebna, Arap, Yahudi kabileleri ile mesktin ve çeşitli dini inançlara bağlı toplulukların yaşadığı bir bölgede bu haber daha büyük bir tepki unsuru haline geldi. Esasen Arap yarımadasının büyük bir kısmının iktisadi ve siyasi bakımdan Medine hükhmetine bağlanmış bulunması bazı kabile ileri gelenlerinin haset ve kıskançlığını uyandırmıştı. Medine artık zengin ganimet mallarının, zekât ve cizyenin ve binnetice siyasi ve askeri nüfuzun toplandığı bir başkent haline gelmişti. Yarımadanın dört bucağına oradan emirler veriliyor, elçiler, memurlar müşküllerini hal etmek için gene oraya koşuyorlardı. Yarımadanın en akla gelmez köşeleri, Peygamber Muhammed'in himayesine sığındıkları için komşu kabilelerin baskın korkusundan uzak olarak yaşıyorlardı.


Tanrı Elçisinin hastalanması haberi bir takım kabile şeflerinin siyasi gayelerini açığa vurmalarına fırsat verdi. Bunlar topraklarını Medine hükümetinin nüfuzundan sıyırarak zekât ve sair adlarla toplanan vergileri, kendi şahsi menfaatlerine veya gene kabilelerinin korunmasını temin tahsis etmek maksadiyle göndermediler. Bu hareket Medine hükümeti tarafından isyan sayıldı. Bazıları isyan etmeden önce ince planlar düşündüler; muvaffak olmak için Hz. Muhammed gibi görünmenin en iyi çare olacağı kanaatine ulaştılar. Böylece dinden dönen kabilelerin bazılarının başında peygamberlik iddiasında bulunan bir takım âsi şefler görüyoruz ki, bunlar Islam tarihinin ilk devirlerinde ortaya çıkan ve bazıları sonradan iyi bir Müslüman olarak tanınan yalancı peygamberlerdir. Arabistan'ı bir yangın gibi saran Ridde'nin başlıca sebeblerini şöylece sıralıyabiliriz: 

1) Peygamber'in hastalanması ve ölümü; 

2) Siyasi arzularını tatmin etmek istiyenlerin çeşitli vasıtalara başvurmaları, halkı isyana teşvik etmeleri; 

3) Halkın zekât ve cizyeden muaf tutulmak istenmeleri; 

4) Kabile asabiyetinden dolayı Kureyş hakimiyeti altına girmek istenmemesi; 

5) Yeni dinin ibadet usullerinin ve mükellefiyetlerinin Yarımada'da henüz tam manasıyla kavranamamış bulunması.



Riddenin Yayılması ve Önlenmesi


Böylece Hazreti Muhammed'in son günlerinde başlamış olan Ridde Ebu bekr zamanında gittikçe yaygın bir hal aldı ve Esedler, Gatafanlar, Eşca'ların bir kısmı, Temimler, Süleymler'den bazıları, Havazinler'in bir kısmı, Beni Hıfaflar, Imru'ul-Kayslar, Zekvanlar, Beni Câriyeler, Hanifeler, Bahreyn ahalisi, Benu Bekr bin Vailler, Oman Ezdler'inden Debalar, ,Nemr bin Kas ıtlar, Kelbler, Kudaalar'dan bazıları, Beni Âmirlerin hepsi vsr dinden döndüler.

 

Sadık kalanlara gelince, onlar da şunlardır: " İki Mescid (yâni Mekke ile Medine) arasındaki kabilelerle Eslemler, Gıfarlar, Cüheyneler, Müzeyneler, Kâab ve Sakifler.". Ayrıca Tayylar, Hüzeyller. Becileler, Has'amlar, Tihame yakımndaki Havâzinler, Cüşemler, Sa'd bin Bekrler de sadık kaldılar. Gene sadık kalanlar arasında Bahreyn'de Abdülkayslardan bazıları, bazı Yemenliler, Yemen'de Kindeler, Hadramavthlar, Cendel, Zebid kabilelerini de saymak gerekir.


Ebu Bekr hâlife olmadan önce, Usâme, Peygamber'in emriyle Suriye seferine hazırlanmış, fakat onun hastalığı bu seferin bir zaman için geri bırakılmasını gerektirmişti. Ebu Bekr Hâlifelik makamına geçer geçmez yukarıda bahis konusu ettiğimiz irtidad ve isyanlara bakmadan Usâme'yi Hz. Muhammed'in emridir diye Suriye'ye yolladı. İşte, bunu fırsat bilen mürtedler, Medine'de Müslümanların sayısının az olduğunu düşünerek bir gece baskınına hazırlandılar. Ebu Bekr ise bunu önceden tahmin edip Müslümanların Mescid'de hazır bulunmalarını emretmişti. İrtidad edenler Kureyşlilerle Ensar arasındaki nefretten istifade edeceklerini sanıyor, müşterek düşman karşısında bu nefretin ortadan kalkacağını hiç hesaba katmıyorlardı


Ebû Bekr isyan ve irtidad haberlerini aldıkça, vâlilere haberciler yollamak suretiyle bir müddet oyalama siyaseti takip etti. Maksadı Usâme ordusunun dönmesini beklemekti. Fakat Abs ile Zübyan kabileleri acele olarak Medine üzerine yürüyünce, Ebâ Bekr artık Usâme'yi bekleyemedi. Kuzeyde bulunan Kelb ve Kuzaalar da dinden dönmüşlerdi. Bunun üzerine Ebu Bekr dinden dönüp Tuleyha bin Huveylid'in etrafında toplanan Tayy, Esed ve Gatafan ve Kinanelerin bir kısmı üzerine yürüdü.  Zul'-Kassa ve el'Abrak savaşlarında bunları yendi. Bu işi bitirip Medineye dönen Ebu Bekr artık elçilerle oyalama politikasını bir yana bırakıp onbir birlik kurarak bunlara komutanlar tâyin edip isyan eden bölgelere yolladı. Bunlardan birisinde yalancı peygamber Tuleyha üzerine giden birlikti ki, komutanlığına Hâlid bin Velid tâyin edilmişti. Zu'l Kassa savaşının Müslümanların başarısı ile sonuçlandığını gören müteredditler derhal İslâm ordusuna iltihak ettiler. Böylece Hâlid'in kuvvetleri yol aldıkça, yuvarlandıkça büyüyen bir çığa benzedi. Ebu Bekr, Tuleyha'nın işini bitirdikten sonra Temimler'den olan Mâlik bin Nüveyre'nin üzerine, yâni Butah bölgesine hareket etmesi emrini de verdi. Ayrıca teşkil ettiği onbir birliğin komutanlarına da birbirinin aynı olan ve kendisinin emir ve tavsiyelerini ihtiva eden bir mektup verdi ". Bu birlikler Böylece düzenlenmişti:

1) Hâlid bin Velid, Tuleyha bin Huveylid ve Butah'daki Malik bin Nüveyre üzerine;

2) İkrime bin Ebi Cehl,  Yemame'ye, Müseylime üzerine;

3) Muhacir bin Ebi Umeyye, yalancı peygamber Esved al - Ansi'nin Kays bin Makşuh ile birleşen adamlarını yenebilmesi için Yemen' deki Ebnaya yardımcı olarak gidecek sonra da şimdi kısmen mürtedlerin tarafını tutmaya başlıyan Hadramavt'ı istila edecekti.

4) O sırada Yemen'den gelmiş bulunan Hâlid bin Said bin al- As' ı, Suriye yaylasında bir yer olan Hamkateyn üzerine;

5) Amr bin al - As,  Kudaalar, Vedia ve Haris topluluğu üzerine;

6) Huzeyfe bin Mıhsan,  Deba ahâlisi üzerine;

7) Arfaca bin Hersume, sonradan Huzeyfe ile birleşmek üzere Mehre'ye;

8) Şurahbil bin Hasene de İkrime bin Ebi Cehl'in arksından ona yardımcı olarak Yemame'ye yüriyecek, orası fethedilince birlikte Kudaalar üzerine gideceklerdi;

  9) Tureyfe (Yahut Ma'n) bin Hâciz, Süelymler ve Havâzinlerin Süelymler ile birlşmiş olanları üzerine;

10) Süveyd bin Mukarrin,  Yemen'de Tihâme'ye;

11) Amr bin al - Hadrami, Bahreyn'e gidecekti ".


Hâlid, Gamr denilen yerde toplanmış olan asileri de dağıttıktan sonra Ümmü Zeml'in isyân ve irtidadını ortadan kaldırdı. Bu Ümmü Zeml meşhur Ümmü Kırfe binti Rebi'anın kızıdır; babası da Mâlik bin Huzeyfe bin Bedr'dir. Ümmü Zeml Selma binti Mâlik, Hz. Peygamber zamanında esir edilmiş ve ganimet olarak Hz. Ayşe'ye verilmişti. Hz. Ayşe onu azad etmişti. Hz. Peygamber ölüp kabileler isyan edince Ümmü Kırfe'nın kızı Ümmü Zeml Selma binti Malik, anasının devesine binerek irtidad etmiş ve isyancıların başına geçerek Halid'in ordusunu bir hayli yıpratmıştı. Selma'nın etrafına toplananlar sadece kendi Huab kabilesinin erkekleri değildi. Şuradan buradan kaçıp gelmiş olan maceraperestler de onun tarafını tutmuşlardı. Hâlid bu haris kadının devesinin bulunduğu yere bütün gücüyle hücum edip hatta Selma'nın devesini vurana 100 deve bağışlayacağını vâdetmeseydi, savaş belki de daha çok uzayabilecekti; fakat Halid askeri dehası sayesinde, oldukça önemli bir zayıat vermiş olmakla beraber, Selma ve taraftarlarını mağlup etti ve Selmayı'da harp meydanında katlettirdi.


Mezopotamya'dan Yemâme'ye kadar yayılmış olan büyük Temim kabilesi dört esaslı kola ayrılır: 1) S'ad bin Zeyd Menatlar; 2 ) Amr bin Temim; 3)) Hanzala; 4) Ribablar. Amr bin Temim ve Ribâb kabileleri İslâma sadık kalmışlardı. Birinci koldan olup Muka'is ve Bütün adlarını taşıyan kabilelerin vâlisi olan Kays bin Asım bir müddet tereddüt içinde beklemişti; Ribâb, Avf ve Ebnâ'nın vâlisi olan Zibrikan bin Bedr zekatı toplayıp Ebu Bekr'e teslim ederse, kendisi onun aksini yapacaktı. Çünkü bu ikisinin araları açıktı. Biri diğerinin yaptığını yapmak istemiyordu. Zibrikan bin Bedr Hz. Peygamber zamanındaki andını yerine getirdi. Zekât develerini Ebu Bekr'e teslim etti. Fakat Kays bin Asım tereddüt geçirdiğinden, sonunda pişman oldu. Al - Alâ bin al-Hadrami tarafından kuşatılınca vergi malları ile birlikte onu karşıladı ve tereddüdünün sebeplerini açıkladı. Bu sırada Hanzala kolundan Yerbu'ların başkanı bulunan Mâlik bin Nüveyre ile aynı koldan olan Mülikler'in başkanı Veki'bin Mâlik dinden dönmüşlerdi.


Bahreyan'deki Ridde'nin önlenmesine gelince: Seyf yoluyla elde ettiğimiz haberlere bakılırsa Bahreyn'de İslâmiyet'i kabul etmiş bulunan bazı kabileler dinden dönmüşlerdi. Bunların başında Kays bin Sa'lebe koluna mensub olan Hutam dinden döndükten sonra kendisine tabi bulunan Bekr bin Vâillerle birlikte harekete geçip Katif ve Hecer'e gitti. Orada yaşıyan Zra ve Sebabice'leri doğru yoldan şaşırttı. Abd al - Kays'lar ise Hutam'a uymayıp bilâkis Münzir bin Stala'ya ve diğer Müslümanlara yardıma koşuyorlardı. Ama Hutam bu yardımı kesmemek için elinden geleni yaptı ve Müslümanları kuşattı. Ebu Bekr bu sırada al - Alâ bin al - Hadrand'yi Mürtedlerle savaşmak üzere Bahreyn'e yolladı. Yolda Yemâme civarından geçerken Müslümanlara katılanlar oldu. Meşhur Sumâme bin Usâl bunların başında gelmektedir. Kays bin Asım da bu yolculuk sırasında topladığı zekât deve ve atlarını getirip al-'Alâ'ya teslim etmiş, daha önce geçirdiği tereddütten pişmanık duyarak al-'Alâ ile birlikte Bahreyn'lilere karşı savaşmak üzere yola çıkmıştı ". Dehna çölünün ortasında bir gece yarısı develerin ürkerek kaçması askerin cesaretini fazlasıyla kırdıysa da, çölde gördükleri bir su onları yeniden hayata bağladı. Bu sefer de meşhur Ebu Hüreyre de bulunuyordu. Al-Alâ, Hecer'e yakın bir yere kadar ilerledi. Mürtedler Hutam' ın, Müminler al - 'Ala'nın komutası altında günlerce çarpıştılar; sonunda yaralı Hutam, Kays bin Asım tarafından öldürüldü. Önemli bir mevkii olan al-Garar esir edildiyse de sonunda affa nail oldu Ganimet malları İslâmiyetin emrettiği üzere askerlere dağıtıldı. Dinden dönmüş olanlar sağa sola kaçışmak teşebbüsünde bulundukça, Müslüman valiler al-'Alâ'dan aldıkları emir üzerine bunları yakalıyorlardı. Kaçanlar, Müslümanlığı kabul ediyorlar, yahut memleketlerine dönmekten ala konuluyorlardı; Diğer bir kısmı ise Dârin'e geliyorlardı Al-Alâ. Bahreyn'de Müslüman olanların artık bir tecavüze maruz kalmıyacaklarından emin olunca, askerleri ile Dârin üzerine yürüdü; orayı zaptetti ve durumu Ebu Bekr'e bir mektupla bildirdi. Ebu Bekr ona Şeybanlar üzerine yürümesini emreden bir cevap yolladı.


Oman ve Mehre'de Ridde'nin önlenmesine gelince: Hicretin 12. yılında Oman'da Ezd'lerin başında bulunan Lakit bin Mâlik al-Ezdi isyan etti. Şeref bakımından üstünlük iddialarında bulunan ve bir rivâyete göre peygamberlik de iddia eden Lakit İslâmlar'dan Ceyfer ve Abbâd'ı dağlara sığınmak zorunda bıraktı. Bunlar Halife'den yardım istediler. Ebu Bekr Ezdler'den Arfece ile Himyerler'den Huzeyfe'yi yardıma memur etti. Ayrıca Halife kendi emirlerini Yemâme'de tutmıyan İkrime'ye Huzeyfe ve Arfece'ye yardım ettiği ve büyük bir başarı kazandığı takdirde onu affedeceğini yazdı. Lakit taraftarlarını çoğaltırken, Müslümanlar da kuvvetlerini arttırmışlardı. Sonunda iki taraf Debâ'da karşılaştılar. Naciye oğulları ile Abd al - Kays 'lardan kuvvetli bir yardım ekibi gelmeseydi, az kalsın, Lakit bin Mâlik savaşta üstün gelecekti. Taberi bu savaşda mürtedlerin 10 000 kişi kaybettiklerini yazmaktadır.


Oman bölgesindeki mürtedlerin işini bitirdikten sonra, İkrime bin Ebu Cehl kendi askerlerinin başında olduğu halde Mehre'ye gitti, Orada biri Şehrit'in diğeri Muharip oğullarından Musabbih'in idaresinde toplanmış bulunan iki kuvvetle karşılaştı. Şehrit ile Musabbih'in araları açık olduğu için İkrime'nin işi kolaylaştı; önce Şehrit'i Müslüman olmaya dâvet etti. O, ilk çağrışta İslâmı kabul etti. Arkasında bulunan kabilelerin hepsi Şehrit'in izinden gittiler. İkrime, onunla birleşerek Musabbih kuvvetleri üzerine yürüdü. Debâ'dakinden daha şiddetli olan bir savaş sonunda mürtedler yenildiler. Müslümanlar bir hayli esir ve ganimet elde ettiler. Ayrıca bütün Mehre'nin Medine'ye boyun eğmesini sağlamış oldular.

 


Bu arada Yemen'de de ikinci bir ridde vuku bulmuştu: Halife Ebu Bekr âsi Esved'in öldürülmesinde büyük bir rolü olan Firûz'u Yemen'e vâli tâyin etmişti. Yukarıda bahsedildiği üzere Yemen'in isyanı, esasında bir Arap - Ebna mücadelesi idi. Asi Esved, Ebna'dan olan Firaz al - Deyleminin de büyük gayretleri ile ortadan kaldırıldıktan sonra, bu mücadele ancak çok kısa bir zaman için önlenebildi. Ebu Bekr'in Yemen'e Firûz al - Deylemiyi vâli tâyin etmesi, onun Cüşeyş al - Deylemi ve Daza-veyh gibi hemşehrileriyle birlikte iş görmesi, ırkan Arap olan Kays bin Makşuh al - Muradi'yi son derece kıskandırdı. Zira Yemen'in isyân ve irtidadında o da islâmlarla birlikte hareket etmiş ve bir hâyli tehlikeleri göze almıştı. Buna rağmen, Yemen ötedenberi olduğu üzere gene Ebna'nın hükmü altına verilmiş, Kays ise beklediği mükâfatı elde edememişti. İşte bu yüzden o da hileye başvurarak Ebna'dan olan Daza-veyh, Firaz ve Cüşey ş'i öldürürse, yâni Halife'nin Yemen'e memur ettiği kimseleri ortadan kaldırırsa, Yemen'in idaresini kendi eline geçirebileceğini ümit etti. Kısa bir devre için işler Kays bin Makşuh'un ümit ettiği gibi cereyan etti. O, önce Dazaveyh'i öldürdü. Fakat evine dâvet ettiği diğer iki kişi bir tesadüf eseri olarak onun plânlarını öğrendiler ve Havlanlar'a sığınmak üzere kaçtılar. Kays bin Makşuh al-Muradi, San'a şehrini zaptetti; vergileri kendi namına topladı; Ebna'yı üçe böldü. Bir kısmını deniz yoluyla Aden'den, bir kısmını karadan İran'a sevketmek istedi. Firuz al - Deylemi ise boş durmadı Ukayl ile Ak'lerden aldığı yardımcı kuvvetlerle Kays' ın üzerine yürüdü. Kays bin Makşuh al - Muradi ise Esved'in şurada burada başı boş bir hâlde dolaşan süvarilerini kendisiyle birleşmeğe çağırdı. Onlar Kays bin Makşuh al - Muradinin bu teklifini kabul ettiler. Firûz al - Deylemi ise Ebu Bekr'in gönderdiği elçi ve mektuplardan sonra Tihâme ahalisinden olan Tâhir bin Ebi Hive'nin idare ettiği kuvvetlerle, Muhâeir bin Ümeyye komutasında Medine'den gönderilen bir ordunun yardımlarıyla takviye edilmişti.


İki düşman San'a yakınında çarpıştılar. Arap Kays, yâni Kays bin Makşuh al - Muradi savaşı kaybetti; kaçtı. Bir müddet sonra Kays'a uymuş olan Amr bin Ma'di Kerib, Muhacir bin Umeyye'nin kuvvetlerinin çokluğu karşısında kurtuluşu Müslümanlara teslim olmakta görerek, amân andı bile almaya lüzum görmeden Kays'dan ayrılıp Müslüman karargâhına geldi. Az sonra Kays bin Makşuh al - Muradi de Müslümanlar' ın eline esir düştü. Her ikisi zincirlerle bağlanarak Medine'de Hâlifenin yanına gönderildiler. Muhacir bin Umeyye, San'a'ya girdikten sonra memleketi çapulculardan ve Esved'in artakalan süvarilerinden temizledi. Orada sükûnet ve düzeni yeniden kurdu. Medine'de bulunan iki esirden, bilhassa Dazaveyh'in katili olan Kays için, Ebu Bekr idam cezas ı verdi ise de o, bu cinayeti işlememiş olduğunu, Peygamberin minberi önünde elli kere yemin etmek suretiyle teyid ettiği için affa nâil oldu. 'Amr bin Ma'di Kerib de aynı zamanda affedildi.


Muhacir bin Umeyye ise Yemen valiliğini Hadramavt vâliliğine tercih etti ve Firilz ile birlikte Yemen'i idare etti.


Hadramavt hâdiselerine gelince: Bu sırada Hadramavt valisi Ziyad bin Lebid idi. Hz. Muhammed'den sonra zekât ödeme vakti geldiğinde, Ziyad bin Lebid halkı Peygamberin emirlerini eskiden olduğu gibi yerine getirmeğe davet etti. Bu emirler ise Hadramavt zekatının Kinde'de Kinde'nin zekatının ise Hadramavt'ta dağıtılması yolunda verilmişti. Hadramavthlar Kinde'nin isteklerini yerine getirmediler dinden dönüp dönmemek hususunda da tereddüt geçiriyorlardı. Ziyad bin Lebid onlara karşı harekete geçmedi, Muhacir bin Umeyye'nin gelmesini bekledi. Muhacir bin Umeyye, San'a'ya gelince Hz. Ebu Bekr'e bir mektup yazdı; gelen cevapta, Muhacir ile İkrime'nin Hadramavt'a kadar ilerlemeleri emrediliyordu. Muhacir bin Umeyye, İkrime bin Ebu Cehl, Ziyad bin Lebid ve daha ikinci derecede bazı Müslüman komutanların yardımlarıyla kindeler'den ve Riyad'da bulunan 'Amr bin Muaviyye'lerden küfre sapanlar cezalandırıldılar.


Hadramavtlılar'dan pek az insan dinden dönenlere yardımda bulunmuştur. Hadramavtlılar her zaman Ziyad bin Lebid'i korudular.

Kindeler'in bozguna uğramasından sonra, Nuceyr kalesinde esir edilenlerden Eş'as bin Kays, İkrime bin Ebu Cehl'den amân alarak Muhacir bin Ümeyye'nin karşısına çıktı ve kendisiyle birlikte dokuz esire de amân taleb etti. Sonunda iş Halife'ye havale edildi. Halife Hz. Ebu Bekr büyük bir mevki sahibi olan Eş'as'ı affedip kendi kız kardeşi ile onun evlenmesine müsaade etmiştir ".



Yukarda açıkladığımız sebeplerden de anlaşılıyor ki, orientalistlerin Hicretin 11 - 12. yıllarında Arap kabilelerinin Ebu Bekr'e vergi vermeği reddetme manasında anladıkları Ridde tamamiyle siyasi ve iktisadi sebeplerden doğmuştur. Ridde Kureyş hükümetine karşı bir ayaklanmaydı; yoksa her yerde dinden ayrılma demek değildi. Başa geçen mütenebbiler atrık bir putun adına değil, tıpkı Hazret-i Muhammed gibi Allah'ın adına ortaya çıktıklarını iddia ediyorlardı. Ayaklanmaların Medine hükümetine yönelmiş bulunan nefreti, sadece zekât vermek mükellefiyetinden değil, Hazreti Muhammed'in hükümetinin sonlarına doğru, hukuk ve din bakımından aydınlatılmaları ve onlardan vergileri toplamaları için kabileler arasına gönderdiği zekât âmillerinin uyandırmış oldukları hoşnutsuzluktan da doğmaktaydı. Merkezden gönderilmiş veya yerliler arasından tâyin edilmiş bulunan bu vergi âmilleri hem vergileri toplar, hem de yerli aristokrasiyi mürakebe ederek, buralarda Medine merkezi hükümetini temsil ederlerdi.


Hazret-i Muhammed'in ölümü üzerine bu vergi âmilleri, eğer islâmiyet'e sadık kalan bir azınlığa sığınamadılarsa kaçmak mecburiyetinde kalmışlardı. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılıyor ki İslâmiyet din olarak bazı bölgelerde henüz derinleşememiş, siyasi kuvvet olarak da henüz iyice yerleşememişti. Yâni dini ödevlerine iyice alışamamış olanların ayaklanması din olarak İslâmiyet'in oralarda sathi olduğuna, Kureyş'e vergi vermemek için ayaklananların durumu ise, siyasi bir kuvvet olarak islâmiyet'in bazı bölgelerde henüz kuvvetlenmemiş bulunduğuna örnek teşkil etmektedir.


Böylece Ridde bu devirdeki ruhi, sosyal ve siyasi durumun gizli sebeplerini ortaya çıkarmak bakımından araştırılması gereken bir konu olduğu gibi, yalancı peygamberlerin faaliyetlerine uygun bir bölge temin etmesi bakımından da büyük bir önem taşımaktadır.



İSLÂMDAN DÖNENLER VE YALANCI PEYGAMBERLER (Hicri 7.-11. Yıllar)


Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak