II. Bölüm
(Kral Dasa-Ratha, krallığını Râma'ya vermeyi tasarlar, fakat Bharata’nın annesi onu krallığı kendi oğluna vermesi için zorlar. Rama Ayodhya'dan on dört yıl için sürgün edilir. Sltâ ve Lakşmana ona yolculuğunda refakat ederler.)
Kral Dasa-Ratha'nın dört oğlu arasında babasının ve Ayodhya halkının en sevdiği, Râma idi. O ideal bir erkek örneğiydi, sadık, bağlı, yumuşak, tüm savaş ve barış sanatlarım bilen ve herkese karşı merhametli. Kral ikinci nazik oğlu Bharata'yı bir yıl için büyük babasıyla yaşamaya gönderdiğinde, kralın en genç oğlu ona eşlik etti.
Onların yokluğunda Kral Dasa-Ratha şöyle düşündü: "Yaşlandığım ve gençlik günlerimdeki gücümü yitirdiğim için tahtımı Râma'ya vereceğim. Benim için iyi olan, kuşkusuz halkım için de iyidir. Ben günlerimi rahatlık içinde tamamlayacağım ve Râma erdem ve değer açısından eşsiz olduğundan Ayodhya ve Kosala krallığı onun yönetiminde refaha kavuşacak."
Daha sonra kral, şefler, prensler ve ordu komutanlarından oluşan ülke önderleri kurulunu toplantıya çağırdı. Çağrıyı yaparken sesi gök gürültüsü gibi gürledi. "Halkıma bir babanın çocuklarına baktığı biçimde, alçakgönüllülükle ve hiç kızmadan baktım. Şimdi hayatımın son zamanlarında artık çok yorgunum. Kraliyet yükümlülüklerini yerine getirmek ve ülkemizin yasalarını uygulamak benim sahip olduklarımdan daha fazla güç ve beceri gerektiriyor. Umarım oğlum Râma'yı yerime kabul edersiniz. Râma, tanrıların kralı İndra'nın cesaretiyle, bilge bir rahibin kutsal bilgisini birleştirmektedir. Yeryüzünde yaşayanlar arasında bir eşi yoktur."
Halk onun açıklamasını öyle bir coşkuya alkışladı ki, yukarıdaki gökyüzü ve aşağıdaki yeryüzü onların neşe dolu çığlıklarıyla titredi. "Râma'nın saygıdeğer tahtınıza oturacağını biliyorduk, çünkü onun kalbi cesaret dolu, sözleri ve yaptıkları erdem dolu, doğruluk sevgisi ve dharmaya bağlılığı erişilmezdir. O barış zamanında babamız, savaş zamanında koruyucumuzdur. Nasıl ki İndra, göklerdeki tanrıların daha da yukarılarına yükseliyorsa, o da yeryüzünde yürüyenlerin üstündedir. O Toprak Ana kadar bağışlayıcıdır."
Böylece Ayodhya kenti Râma'nın tahta çıkışını kutlamaya hazırlandı. Bayrak ve flamalar olayı ilan etti. Aktörler, dansçılar, müzisyenler krallığın her tarafından toplanan kalabalıkları eğlendirdiler.
Râma toplantıya sonbahar göğünün dolunay güzelliğiyle girdi. Kral Dasa-Ratha onu tahta oturttu ve şu öğütlerde bulundu: "Râma, oğullarımın en sevgilisi ve onurlusu yarın kral olarak taç giyeceksin. Şimdi olduğundan çok daha adanmış ve erdemli olmalısın. Her şeyde daha sakınaklı olmalısın. Herkese karşı adaletli olmalısın. Ulusumuzun askeri gücünü ve zenginliğini sürdürmelisin. Halkımı ve krallığımı ellerine bıraktığımı bilmek yüreğimi rahatlatıyor.''
Râma, Sltâ ve Lakşamana'ya döndü. Sltâ'ya dedi ki: "Kutsal orucumuz için hazırlanmalıyız." Lakşmana'ya dedi ki: "Toprak Ana'yı benimle birlikte yönetmeye hazırlan, çünkü benim iyi yazgım aynı zamanda hep senin de iyi yazgın olacaktır. Sadece senin varlığın nedeniyle yaşamıma ve krallığıma değer veriyorum.''
Bununla birlikte Kral Dasa-Ratha'nın kararına herkes sevinmemişti. Bharata'nın annesi, bir anne sevinciyle eğlenceyi seyrederken nedimesi onun yüreğine derin ve ölümcül düşünceler soktu.
"Bu senin en üzüntülü günün olması gerekirken neden bu kadar mutlusun?" diye sordu nedime. Başka bir kraliçenin oğlu tahta çıktı, seninki değil. Oysa senin oğlun daha iyi, değerinin ve ününün bir eşi yok. Rama, Bharata'nın erdem ve yiğitliğinden ürktüğü için erkek kardeşinin üzerine bir kurt gibi atlayacak ve onu parçalayacak. Ve Rama'nın annesi ve karısı, sana ve Bharata'nın karısına köleymiş gibi davranacak."
Bharata'nın annesi şöyle yanıtladı: "Lanetli sözler ediyorsun kadın! Rama benim için Bharata kadar değerli. Kardeşlerinin kendisini sevdiği kadar o da onları sever ve onları bir babanın kendi oğullarını koruduğu gibi koruyacaktır. Kral Dasa-Ratha eski töremiz ve ülkemizin yasası gereğince tahtı en büyük ve en iyi oğula bırakmakla yükümlüdür ve o oğul da Râma'dır. Benim Bharata'm Râma'dan sonra yönetici olacak, çünkü daha genç."
"Delilikten gözün körleşmiş olmalı, güzel kraliçem" diye yanıtladı nedime. "Tahta Bharata değil Râma'nın oğlu çıkacak. Erkek kardeşler saltanatlarını ikiye bölmezler. Gerçekte Rama bir kez kral olduğunda, senin oğlunu bir ülkeden diğerine yalnız ve arkadaşsız olarak dolaşmaya zorlayacaktır. Bharata evsiz, yurtsuz bir adam olacak."
"Yaşlı nedimene güven" diye devam etti. "Uzun yıllar yaşadım ve en kutsal saraylarda en karanlık işlerin çevrildiğini gördüm. Râma, Lakşmana'ya bağlı, Bharata'ya değil. Oğluna şimdiden krallığı terk etmesi emri verildi. Onun yaşamını kurtarmalısın! Çok geç olmadan kocanla konuş. Yoksa Râma Bharata'yı kendine hizmet etmesi için zorlayacak ve eğer reddederse ondan nefret edecek."
Nedimenin sözcükleri bir yılanın öldürücü zehiri gibi Bharata'nın annesinin yüreğine sızdı ve çocuğu için duyduğu korkuları körükledi, kıskançlık duyguları uyandırdı. Sevilen kişiler için yas tutmaya ayrılan odaya girdi ve oranın soğuk zeminine uzanıp ağladı. Yaşlı kral onu, kökünden kesilmiş yeni filizlenen bir asma gibi yerde yatarken buldu. Bu hüzünlü görüntü onu acılara boğdu, çünkü genç karısını kendi canından daha çok severdi.
"Niye burada gözyaşları içinde yatıyorsun?" diye sordu. "Bir hastalığın mı var? Birisi mi seni kırdı? Konu ve sözcüklerin, kızgınlığını güneş ışıklarının kış karlarını erittiği gibi yok etsin. Duyduğum büyük sevgi sana güç verir. Saraydakilerin ve benim, kim olurlarsa olsunlar dileklerine uyacaklarına söz veririm."
Böylece aşktan gözü kör olan kral, kıskanç kraliçeye kutsal bir yemin etmiş oldu. Güneş, ay, yıldızlar, yeryüzü ve eviçi tanrıları kral Dasa-Ratha'nın sözlerini duydu. Onurlu bir adam olduğu için verdiği sözden dönemezdi.
Karısı söze başladı: "Yıllar önce Rakşasalar seni acılı bir biçimde yaraladıklarında sana baktım ve hayatını kurtardım. Şükran borcu olarak bana iki ödül sözü verdin. O zaman ödülleri istemedim, fakat şimdi istiyorum. Eğer vermezsen ölürüm. Birincisi Râma'nın yerine Bharata'nın tahta çıkmasına izin ver. İkincisi Râma'nın on dört yıl boyunca vahşi ormanlarda bir münzevi olarak yaşamasını sağla. Şimdi istediğim Ödüller bunlar. Başka hiçbir şey beni kandıramaz."
Yaşlı kral kulaklarına inanamadı. "Bu korkunç bir düş olmalı" diye bağırdı. Kızgınlıktan gözyaşları kurudu ve genç karısına şöyle dedi: "Sen bana ve ailene ihanet içindesin. Seni anne gibi seven bir oğuldan nefret etmek için ne gibi bir nedenin olabilir? Kendimi sarayımda zehirli bir yılan beslemiş gibi hissediyorum."
"İstiyorsan karılarımı sürgün et" diyerek ihtiyar kral konuşmasını sürdürdü. "Israrlıysan krallığımı ve yaşamımı benden al. Fakat beni oğlum Râma'dan ayırma. Dünya güneşin ışığı olmadan dönmeye devam edebilir. Yağmurun suyu olmadan hasatlar devam edebilir. Fakat ben Râma olmadan yaşayamam. Ben yaşlı bir adamım ve güçsüzüm. Yaşanacak uzun bir hayatım yok. Sevgili karım bana iyi davran. Kentleri İste, toprak iste, hazine iste. Fakat Râma'yı isteme. Halkıma ve Râma'ya verdiğim kutsal sözden dönmeye beni zorlama. Bu, cinayetlerin en büyüğü olur."
Kraliçe yanıtladı: "Dürüstlüğü ve erdemliliğiyle tanınan siz, eğer bana verdiğiniz sözden dönerseniz, dünya hayatınızı kurtaran sevgili karınıza ne kadar az değer verdiğinizi görecek. Dünya, benim kırık bir kalpten ölmeme neden olduğunu bilecek. Bharata için krallık, Râma için sürgün diliyorum. Başka hiçbir şeyi kabul etmem."
Ertesi sabah, taç giyme gününde her zamanki gibi Lakşmana'nın eşlik ettiği Râma babasına gitti. Bharata'nın annesini kralın yanında otururken buldu. Kral Dasa-Ratha'nın yüreği öyle yaslıydı ki Râma'nın adından başka bir şey telaffuz edemedi. Râma sordu: "Anne, babamın bu kadar üzülmesine yol açacak ne yaptım? Neden yanaklarında gözyaşı tanecikleri var? Bharata iyi mi?"
Bharata'nın annesi sükunetle yanıtladı: "Babana acı veren tek şey kötü haberi dilinin ucuna getirememekten kaynaklanıyor. Yıllar önce bana kral sözü verdi. Şimdi sana olan büyük sevgisi nedeniyle becerebilse bu sözünden vazgeçecek. Ama biliyorsun ki Kral Dasa-Ratha kutsal sözünden vazgeçemez. Eğer dürüst ve sadık bir oğulsan, dharmaya bağlı olmalısın. Babanın çok yıllar Önce bana verdiği sözü tutmasını sağlayarak erdemini kanıtla."
Râma şöyle bağırdı: "Ne yapmam gerektiğini söyle. Zehir içip ölümümü dilese bile babama itaat ederim."
"Eğer babanın onurunu kurtarmak istiyorsan, sözüne uygun davran. Hemen burayı terk et ve gelecek on dört yıl boyunca vahşi ormanlarda bir münzevi olarak yaşa. Saçların birbirine karışsın ve gövdeni hayvan postlarıyla ve ağaç kabuklarıyla ört. Benim oğlum Bharata Ayodhya'ya dönecek ve senin yerine babanın krallığını yönetecek."
Râma bu sözleri büyük bir gönül rahatlığıyla kabul etti. Ne üzüntülü ne de kızgındı. "Umarım benim yolculuğum senin kalbine huzur getirir baba" diye yanıtladı. "Bharata’ya haber salın. Sitâ'yı ve annemi görür görmez burayı terk edeceğim."
İki erkek kardeş salonu terk ettiklerinde genç ve sadık Lakşmana öfkesini nasıl durduracağını bilemedi. "Neden Bharata'nın annesinin senin yaşamını mahvetmesine izin veriyorsun? Kuşkusuz babam yaşlılık nedeniyle onun devlet işlerine müdahale etmesine izin veriyor. Hak ettiğin yer için savaş, ben senin yanında yer alacağım."
"Hayır Lakşmana" dedi Râma ve ekledi: "Bu koşullarda babamın krallığını yönetmeyi hiç arzulamam. Ailemizde önüne zor görevler çıkan başka erkekler de oldu. Kuşkusuz bu sefer orman benim kaderimin bir parçası. İyi bir oğuldan beklendiği gibi babama itaat ederek onurumla yaşayacağım. Dharma yolu budur."
Sonra Râma annesine ve Sîtâ'ya dedi ki: "Ben vahşi ormandayken sükûnetle bekleyin. Anne, ne kadar mutsuz olursan ol senin yerin babamın yanıdır. Eğer benimle gelmeye kalkarsan ölecektir. Sîtâ, senin anneme göz kulak olmanı istiyorum. Bharata ve Satrughna'yı kardeşlerin olarak sev, çünkü onlar benim için canımdan daha değerlidir."
Nazik ve sadık Sîtâ yanıtladı: "Annenin yeri nasıl babanın yanı ise, benim yerim de senin yanındır. Işığı olmayan ay ne işe yarar? Açmayan bir çiçek? Telleri olmayan bir ut? Tekerleksiz bir araba? Sensiz ben bir hiçim. Güzel elbiseler, leziz yemekler ve saray rahatlığı bir hiçtir. Senin sürgünün benim de sürgünüm olacak. Seni yaşatacak olan böğürtlen ve kökler beni de doyurur. Ormanın güzelliği gözlerimizi şenlendirecek ve ne saldırgan vahşi hayvanlardan ne de bir münzevinin zorlu yaşamından korkacağım. Yanında olduğum sürece yılları saymayacağım."
"Ben de sana eşlik edeceğim" dedi Lakşmana. "Senin olduğun yerde olabilirsem mutlu ve huzurlu olurum. Ormanda yolları bulmak ve yiyecek toplamak benim eğlencem olacak. Beraber olduğumuzda sürgünün ne kötülüğü olur ki?"
Böylece Râma, Lakşmana ve Sîtâ sürgüne gittiler. Kral Dasa-Ratha öfkeyle Bharata'nın annesini kendi başına bıraktı ve Râma'nın annesinde huzur buldu. Râma'nın yolculuğunun beşinci gününün akşamı ihtiyar kralın kalbi kederinin yükünü kaldıramadı ve kral öldü. Daha sonra tüm ülkeyi keder ve yas kapladı, çünkü kralı olmayan bir krallık suyu olmayan bir nehir, çimensiz bir otlak ya da çobansız bir sürü gibidir. Bu keder ortamını dağıtmak ve halkın kendini güvende ve iyi hissetmesini sağlamak için kraliyet askerleri Bharata'yı çağırmak üzere gönderildi.
Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder