15 Şubat 2022 Salı

SICAKLIĞIN ZAMANA VE YÜKSELTİYE BAĞLI DEĞİŞİMLERİ

  

 

Sıcaklığın değişimi ve bu değişime etki eden koşullar, iklim özelliklerinin belirlenmesindeki önemli unsurlardan biridir. Bu çerçevede sıcaklığın zamana ve yükseltiye bağlı değişimi de gerek küresel ve gerekse bölgesel, yerel ölçekte önemli bir değişkendir.

 

Sıcaklığın günlük, aylık, mevsimlik ve yıllık değişimleri, bir gezegen olarak yeryüzünün günlük ve yıllık hareketlerine, güneşten gelen enerjideki değişimlere bağlı olmakla birlikte enlem etkisi, kara ve deniz dağılışı gibi süreçler de önemlidir. Ayrıca sıcaklığın yıllar arasındaki değişimleri de bugün kamuoyunda konuşulan küresel iklim değişikliğinin anlaşılması ve açıklanmasında dikkate alınan diğer bir unsurdur.

 

Bununla birlikte sıcaklığın yükselime bağlı değişimi de iklim özellikleri açısından dikkate alınması gereken bir diğer süreçtir.

 

 

 

 

 

 

SICAKLIĞIN ZAMANA VE YÜKSELTİYE BAĞLI DEĞİŞİMLERİ

 

Sıcaklık sabit bir değer olmayıp, zamana, yere ve yükseltiye göre değişimler göstermektedir. Zamana bağlı olan değişimler yerin günlük ve yıllık hareketlerine bağlı olarak görülmesinin yanında yükseltiye bağlı değişimler yerin fiziki coğrafya özelliklerine bağlı olarak gelişmektedir.

 

Yeryüzünün kendi etrafında dönüşü ile olan değişim, günlük sıcaklık farklılıklarına neden olurken, güneş etrafındaki dönüşü ile de mevsimsel hareketler, değişimler oluşmaktadır. Böylece günlük ve mevsimlik sıcaklık değişimleri yerin hareketlerine bağlı olarak gelişmektedir. Yıllar arasında görülen sıcaklık değişimleri de bulunmaktadır. Bunlar yine gezegensel etkenlerle olabileceği gibi, güneşten gelen enerjideki değişimlerle de yıllık sıcaklık değişimleri görülebilmektedir.

 

Yerin hareketleri dışında, biçimi de atmosferdeki sıcaklık dağılışı üzerinde etkiye sahiptir. Yeryüzünün geoid şekli, güneş ışınlarının geliş açıları üzerinde doğrudan etkiye sahip olması nedeniyle, bu ışınları dik açı ile alan yerler ile (dönenceler arası) almayan yerler (dönenceler dışı) arasında farklı sıcaklık süreçleri oluşmaktadır. Bunun üzerinde dünyanın eksen eğikliği ile presisyon hareketinin de etkisi bulunmakta, böylece sıcaklık elemanı öncelikle güneşten gelen enerji ve bu enerjideki değişimler ile yeryüzünün şekli ve hareketleri ile doğrudan etkilenen bir özellik içermekte olduğu ifade edilebilir. Sıcaklığın atmosfer içindeki gerek yatay ve gerekse dikey dağılışında yerin şeklinin etkisi kadar aynı zamanda atmosferin karışımı da önemli bir etkendir. Atmosferin doğal sera etkisi nedeniyle sıcaklığa olan etkisi, atmosfer konsantrasyonunda görülecek doğal ve antropojenik değişimlerden etkilenerek farklı özellikler içerebilecektir. Nitekim bugün konuştuğumuz iklim değişikliği ve “küresel ısınma” süreci de bu şeklide atmosferdeki gaz konsantrasyonunda oluşan değişimler üzerinden açıklanmaktadır. Bu şekilde sıcaklığın yeryüzünde dağılışına etki eden gezegensel etkenler ve yerel özellikler nedeniyle sıcaklık dağılışında farklı ölçeklerde, yerel veya bölgesel farklılıklar doğmaktadır.

 

Sıcaklık dağılışında öncelikle sıcaklığın zamana bağlı değişimleri üzerinde durulacaktır. Burada günlük sıcaklık değişimiyle birlikte aylık, mevsimlik ve yıllık değişimler ile yıllar arasındaki değişimler öne çıkmaktadır.

 

Sıcaklığın Günlük Değişimleri

 

 

Günlük sıcaklık değişimleri temel olarak dünyanın günlük hareketi tarafından kontrol edilir. Yeryüzü günlük hareketine bağlı olarak kendi etrafındaki dönüşü 24 saatte tamamlamaktadır. Bu dönüşe göre gün, gündüz ve gece olarak iki bölüme ayrılmaktadır. Ancak bu ayrımda saatler eşit olmamaktadır. Sadece ekinoks dönemlerinde, yani 21 Mart ve 23 Eylül tarihlerinde, güneş ışınları Ekvator’a dik geldiğinde 12’şer saat gece ve gündüz süreleri görülmekte, yani gün iki eşit parçaya bölünmektedir. Ekinoks dışında gündüz ile gece arasında her zaman saat farkı bulunmaktadır.

 

 

 

Sıcaklığın günlük değişimi ise öncelikle bu gezegensel koşul altında şekillenmektedir. Yani gündüz saatlerinde, güneşin doğuşu ile başlayan ısınma öğlen saatlerinde en yüksek noktasına ulaşmakta, güneşin batışından sonra bu sefer karşı arz radyasyonu ile enerji kaybeden yeryüzü ve yeryüzüne yakın tabakalardaki atmosfer kondüksiyon ile soğumaktadır. Böylece gün içerisinde hava sıcaklığı bir max. ve bir de min. değerlere ulaşmaktadır.

 

 

 

 

Sıcaklıklar gün doğumu ile birlikte artmaya başlamaktadır. Aslında gün doğumundan önce min. değerlere inen sıcaklılar, güneşin doğuşu ile birlikte yükselmeye başlamaktadır. Öğlen saatlerinde güneş radyasyonunun da max. ulaşması ile birlikte sıcaklık birikimi artmakta, öğleden hemen sonrasında sıcaklık max. noktasına ulaşmaktadır. Akşama doğru güneş radyasyonunun azalması ve nihayetinde gün batımından sonra, bu sefer yerin karşı radyasyonu başlamakta ve sıcaklıklar azalma eğilimine girmektedir. Gece, sabaha karşı yer radyasyonu artık max. ulaşmasına bağlı olarak gün içerisindeki en düşük sıcaklık değerleri görülmektedir.

 

Bu döngü durumu açık bir gökyüzüne sahip günler için ideal bir değişim örneğidir. Bulutluluk, nem ve diğer meteorolojik parametreler sürece dahil olduğunda, günlük sıcaklık değişimleri bu ideal koşullarından sapma gösterebilmektedir.

 

Netice itibariyle sıcaklığın normal koşullar altındaki günlük değişimi sabaha yakın saatlere rastlayan min. sıcaklık ile öğleden hemen sonraya rastlayan max. sıcaklık arasında düzenli bir değişim gösterdiği ifade edilebilir. Ancak, havanın nem miktarı, bulutlanma durumu ve rüzgarın varlığı bu ideal döngüde sapmalara neden olabilmektedir. Gerçekte de ideal durum her zaman rastlanan bir durum değildir. Bu nedenle gün içerisinde sıcaklık değişimleri farklı meteorolojik etmenler ile yerin özelliklerine göre değişim göstermektedir.

 

Bulutlanma bu açıdan önemli bir faktördür. Bulutlanmaya bağlı olarak hava sıcaklığı gün içerisinde güneş ışınlarının potansiyeli ölçüsünde yükselemezken, gece de yeryüzünden ışıma ile olan ısı kaybı azalacağından, gece sıcaklıkları üzerinde pozitif bir etki yaratmaktadır. Bu şekilde bulutlanma gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkını azaltabilmektedir.

 

 

 

Havanın yönlü hareketi olan rüzgar da sıcaklıklar üzerinde etkili bir diğer meteorolojik faktördür. Rüzgar, geldiği yerin sıcaklık koşullarını taşıyarak, ulaştığı yerde ısınma yada soğumaya neden olabilmektedir. Örneğin sıcak dönemde deniz kenarlarında görülen meltem rüzgarları, gündüz denizin nispeten serin havasını karaya taşırken, gece de karanın serin havasını deniz üzerine taşıyarak sıcaklığın günlük seyri üzerinde etkili olmaktadır. Aynı süreç, yani meltem döngüsü yine gün içerisinde dağ-vadi arasında görülmekte olup, yüksek kesimler ile vadilerdeki sıcaklık dağılışı üzerinde etkili olmaktadır.

 

Ayrıca günlük sıcaklık değişimi üzerinde etkili olan bir diğer önemli faktör de gezici basınç merkezleri ile hareket eden hava kütleleridir. Bu hava kütlelerine bağlı olarak hava koşulları beklenen, ideal döngüden sapabilirler. Yani gezici basınç merkezleri ile birlikte hareket eden hava kütleleri gittikleri yerlere kendi sıcaklık koşullarını taşımaktadırlar. Böylece gün içerisindeki sıcaklık değişimleri üzerinde pozitif veya negatif etkilere sahip olurlar.

 

Günlük sıcaklık farkları temelde güneşten gelen ve yeryüzüne ulaşan enerji ile yerden geriye dönen enerji arasındaki farka veya orana bağlıdır. Ancak yukarıda açıklanan diğer meteorolojik ve yeryüzüne ait fiziksel etmenler de bu fark üzerinde belirleyici özelliğe sahiptir. Burada dikkate alınması gereken bir diğer etmen de kuşkusuz enlem etmenidir. Enlem derecesi gelen güneş ışığının açısının belirlenmesinde temel role sahip olduğundan, enleme bağlı olarak alınan enerji ve dolayısıyla sıcaklıklar da değişebilmektedir. Aslında enlem etkisi sadece günlük değil, sıcaklığın aylık ve yıllık değişimi üzerinde de önemli bir etkendir.

 

Yatay yöndeki hava hareketleri günlük sıcaklık değerlerini bu ölçüde etkilerken, dikey hava hareketleri de bu konuda önemli olan bir diğer faktördür. Dikey hava hareketlerinin olmadığı sakin hava koşullarında, diğer bir ifade ile kararlı hava koşullarında yerden yansıyan ışınlarla ısınan havanın sıcaklığı yükselime uğramadan bulunduğu seviyenin daha uzun süreli ısınmasına neden olmaktadır. Buna bağlı olarak, diğer şartları sabit olarak kabul ettiğimizde de günlük sıcaklık farkı fazla olmamaktadır. Ancak dikey hava hareketlerinin varlığı ve kuvvetliliği yerden alınan enerjinin üst atmosfere taşınımına, dolayısıyla yerin daha çok serin-soğuk kalmasına neden olmaktadır.

 

Bütün bu süreçler birlikte değerlendirildiğinde günlük sıcaklık değişimlerinde ve gün içerisindeki sıcaklık farklarının azalması veya çoğalmasında güneşlenme ve yerin karşı radyasyonunun önemi varsa da, diğer faktörleri de göz ardı etmemek gerekir. Havanın nem durumu, rüzgar koşulları, bulutlanma, dikey yönlü hareketler ve gezici basınç merkezlerinin durumu günlük sıcaklık değerlerini etkileyen önemli meteorolojik faktörlerdir.

 

Buna göre Ekvatoral bölgeler nispeten sakin ve sade, tekdüze bir dolaşım koşullarına sahip olup, sürekli yüksek radyasyon altında günlük sıcaklıların hemen hemen aynı kaldığı bir karakteristik özellik arz ederler. Orta enlemler sıcak ve soğuk hava kütlelerinin etkisi altında, mevsimsel farklılıkları da yaşayan alanlar olup, günlük sıcaklıkların oldukça değişken olduğunu ifade etmek mümkündür. Soğuk kuşakta ise yine gün içerisindeki sıcaklık değişimleri çok kuvvetli olmayıp, sürekli soğuk iklim karakteri göstermektedirler. Bu açıdan orta enlemler diğer alanlara göre daha karışık veya değişken olan günlük sıcaklık değerlerine sahiptirler.

 

 

 

 

 

Sıcaklığın Aylık ve Mevsimlik Değişimleri

 

 

Sıcaklığın aylık ve mevsimlik değişimleri daha çok yeryüzünün yıllık hareketlerinin kontrolündedir. Her iki yarım kürede birbirinde farklı, başka bir ifade ile karşıt işlese de sıcaklığın aylık ve mevsimlik değişimleri yıl içerisinde bir max. periyot ile bir de min. periyot arasında değişim gösterir. Ancak kuzey yarım kürede max. sıcaklılara daha çok Temmuz – Ağustos aylarında ulaşılmakta, güney yarım kürede ise Aralık - Ocak aylarında ulaşılmaktadır. Bu karşıt durum doğal olarak dünyanın güneş karşısındaki duruşu ve hareketleri ile ilgilidir.

 

Aylık sıcaklıklar, günlük sıcaklık ortalamalarının o aya ait tüm günlerin toplamının gün sayısına bölünmesi ile bulunmaktadır. Örneğin Ocak ayı ortalama sıcaklığı, Ocak ayına ait 31 günün günlük ortalama sıcaklığının toplanıp 31’e bölünmesi ile elde edilir. Böylece rasat süresi içinde kaç adet Ocak ayı ortalaması varsa onlar da toplanıp o sayıya bölündüğünde uzun yıllara ait Ocak ayı ortalama sıcaklığı bulunmuş olur. Eğer bir meteoroloji istasyonu örneğin 50 yıldır çalışıyorsa geçmişe dönük 50 adet Ocak ayı ortalama sıcaklığı toplanıp 50’ye bölündüğünde, o istasyonun uzun dönem Ocak ayı ortalama sıcaklığı elde edilmiş olur.

 

Böylece yıl içerisinde hem o yıla ait ayların tek tek aylık ortalama sıcaklıkları bulunabilmekte ve hem de uzun yıllara ait ortalama sıcaklıklar elde edilebilmektedir.

 

 

 

 

 

 

Türkiye’de Eylül ayı ortalama sıcaklıklarının uzun yıllara göre dağılışında güneyden kuzeye, kıyılardan iç kesimlere göre bir değişim, azalma mevcuttur. Bu tarz değerlendirmeler meteoroloji istasyonları bazında yapılabileceği gibi, bir kaç meteoroloji istasyonu verilerinin birleşmesinden, yerel ve bölgesel dağılış haritaları da yapılabilmektedir.

 

 

Aylık sıcaklık ortalamaları aynı zamanda mevsimlik sıcaklık değerlerinin hesaplanması için de önemlidir. Farklı makro iklim tiplerinde mevsimlik sıcaklık değerleri ve değişimleri de farklı olduğundan, mevsimlik hesaplamalar, makro iklim özelliklerinin anlaşılmasına yardımcı olmaktadırlar. Örneğin, ülkemizin de içinde olduğu Akdeniz makro iklim tipinde max. sıcaklılar yaz mevsimine rastlamaktadır. Aynı şekilde özellikle Akdeniz makroklima koşullarının net olarak görüldüğü Akdeniz ve Ege kıyılarında mevsimlik sıcaklıklar çok düşük değerler göstermezken, yerel şartlar nedeniyle iç ve doğu kesimlerde mevsimlik sıcaklık farklılıkları oldukça fazla olmaktadır. Karasallığın bir sonucu olan bu özellikler aynı zamanda grafik ve haritalara da yansımaktadır.

 

 

 

Yıllık Sıcaklık Değişimleri

 

 

Yıllık sıcaklık değişimleri de aylık ve mevsimlik sıcaklık değişimleri gibi dünyanın yıllık hareketi ve gelen güneş ışınlarının kontrolü altında gelişir. Yıllık sıcaklık değişimlerinin açıklanmasında güneşlenme süreleri, güneş ışınlarının geliş açılarındaki değişimler ve nihayetinde güneş enerjisindeki değişimler etkili olmaktadır. Kış ayları bu anlamda en düşük değerlere sahiptirler. Gerek güneşlenme süreleri ve gerekse güneşlenme açıları kış ayları için içinde bulunduğumuz kuzey yarım küresi için oldukça zayıf geçen aylardır. Bu nedenle hava sıcaklıkları oldukça düşük olmaktadır. Bununla birlikte kara ve deniz dağılışı ile yükselti farklılıkları da kış aylarının sıcaklık yönünde düşüşünü veya azalışını etkileyen bir başka nedendir. Karasal ve yüksek iç kesimlerde kış aylarında sıcaklıklar çok düşük değerlere inebilmektedir. Dünyada şimdiye kadar ölçülmüş en düşük sıcaklık – 89.2 oC ile 21 Temmuz 1983’de Antartika, Vostok’da (Güney yarım küre için kış mevsimi), ülkemizde ise – 46.4 oC ile 9 Ocak 1990’da Van, Çaldıran’da ölçülmüştür.

 

Kış aylarında görülen bu min. değerler bahara doğru artışa geçmektedir. Bunda artan güneşlenme ve pozitif yönde değişen güneş ışını geliş açılarının varlığı önemlidir. Böylece yerde enerji birikimi artmaya başlamakta bu da hava sıcaklığının artışına yol açmaktadır. Böylece hem insanlar tarafından ve hem de diğer canlılar tarafından hissedilmeye başlanan sıcaklık artışları, doğanın da yeniden canlanmasına imkan vermektedir.

 

 

 

 

21 Aralık’tan itibaren uzamaya başlayan günler ve güneş açılarındaki pozitif artışlar 21 Mart tarihine, yani gün eşitliğine kadar devam etmektedir. Bu tarih, yanı 21 Mart, aynı zamanda baharın müjdecisi olup, artık beklenmedik ani soğuk baskınlarının azalmaya başladığı bir döneme geçiş demektir. Ancak ekstrem meteorlojik hadiselerin bu genel değerlendirmelerin dışında her zaman görülebileceğini de unutmamak gerekir.

 

21 Mart’tan sonra 21 Haziran’a kadar geçen dönem kuzey yarım küre için gün uzunluklarının 12 saatin üzerine çıktığı ve daha dik açı ile güneş ışınlarının alındığı bir dönem olmaktadır. Bu şekilde sıcaklık birikimi artmakta ve hava daha da ısınmaktadır. 21 Haziran’dan sonra da devam eden bu süreç 23 Eylül’e kadar kuzey yarım kürede sıcaklıkların yüksek seyretmesine, diğer bir ifade ile yaz koşullarının hüküm sürmesine imkan sağlamaktadır. 23 Eylül’den itibaren 12 saatin altına düşen gündüz uzunlukları ve güneş ışınlarının geliş açılarındaki azalım, kuzey yarım küre için kış döneminin başlangıcı olmaktadır. Çünkü artık atmosferde sıcaklığın artmasına neden olacak enerji birikimi durmuş, aksine enerji kayıpları artmaya başlamıştır. Bu şekilde kış koşulları da kuzey yarım küreye hakim olmuştur.

 

Neticede yıllık sıcaklık döngüsü ölçülen değerlerdeki yıllar arasında oluşan farklılıklara rağmen genel karakteri itibariyle bu şekilde bir max. ve bir de min. seviyelerde olmak üzere değişim göstermektedir. Ancak yıl içerisinde görülen sıcaklıklardaki fark, enlemin etkisi ile değişim göstermektedir. Yıllık sıcaklıklar arasındaki fark enlemin etkisi ile Ekvator’dan kutuplara doğru bir artış göstermektedir. Bununla birlikte kara ve deniz dağılışı ile yükselti farklılıkları da yıllık sıcaklıklar arasındaki farkı etkileyen diğer etmenlerdir. Bu gezegensel süreçlere ek olarak yine gezegeni ilgilendiren genel atmosfer sirkülasyonu ile sıcaklığın bir yerden başka bir yere taşınması olayı da, yıllık sıcaklıklar ve yıllık sıcaklık farklılıkları üzerinde etkili olan bir diğer etmendir.

 

Bu etmenlerin etkisi altında ekinoks dönemlerinde Ekvator’da iki ayrı sıcaklık max. dönemi yaşanırken, orta enlemlerde yüksek enlemlerde bir sıcaklık max. dönemi yaşanmaktadır. Ekvator’da düşük olan sıcaklık farklılıkları, kutuplara doğru giderek artmaktadır. Aynı enlem üzerinde benzer sıcaklık dağılışı görülmekle birlikte kara ve deniz dağılışı ile yükselti koşulları yerel farklılıkların nedeni olmaktadır. Böylece ortaya matematik iklim kuşaklarından farklı sıcaklık kuşakları çıkmaktadır.

 

Yıllar Arası Sıcaklık Değişimleri

 

 

Sıcaklık değişimlerinin önemli bir konusunu yıllar arasında görülen sıcaklık değişimleri oluşturmaktadır. Uzun yıllık ortalama sıcaklıklar, o istasyonda ölçülen tüm sıcaklıkların ortalamasına karşılık gelmekte ise de bu ortalamalar yıldan yıla olan değişimleri göstermemektedirler. Diğer bir ifade ile bir istasyonda yıllık ortalama sıcaklık örneğin 14.5 oC ise, o istasyonda farklı yıllara ait sıcaklık değerleri bundan farklı gelişmektedir. Neticede her yıla ait sıcaklık değerleri ortalamadan farklı olmaktadır. İşte yıldan yıla olan bu değişimlerin genliği ve eğilimi bize sıcaklığın yıllar arasındaki değişiminin yönünü vermektedir. Bu değişimlerin hesaplanmasında yada takibinde ortalamalardan sapma değerleri ve trend analizleri yapılarak o istasyona ait değişim yönü bulunabilmektedir. Günümüzde konuşulan iklim değişikliği sürecinin anlaşılması açısından önemli bir konu olan yıllık sıcaklık değişimlerinin izlenmesi, ancak uzun yıllar aynı eğilim devam ettiği sürece bir anlam kazanmaktadır. Bu değişimlerde özellikle güneş lekelerinin etkileri ön plana çıkmaktadır. Güneşteki lekeler arttığı sürece daha fazla enerjinin yeryüzüne ulaşması gerçekleştiğinden, bu dönemler sıcak, lekelerin azaldığı dönemlerde ise gelen enerji de azaldığı için bu dönemler soğuk geçmektedir. Bu şekilde takip edilen güneş lekeleri sayısının minimum olduğu dönemlere örnek olarak;

 

Ø       MS 1420 - 1570 yılları arasında Spörer Minimumu,

 

Ø       MS 1645 - 1715 yılları arasında Muander Minimumu,

 

Ø       MS 1795 - 1823 yılları arasındaki Dalton Minimumu,

 

verilebilir. Bu dönemler aynı zamanda MS 1300 – 1850’ler arasında yaşanan Küçük Buzul Çağı’nın da en soğuk dönemlerine karşılık gelmektedir.

 

Sıcaklığın Yükseltiye Bağlı Değişimleri

 

 

Sıcaklıklar sadece zaman ve enleme bağlı olarak değişmemekte, aynı zamanda yükseltiye bağlı olarak da değişmektedir. Önceki konularda da açıklandığı gibi atmosferde yerden yükseldikçe sıcaklıklar azalmaktadır. Bu azalım ise belli kurallar ve ölçeklere bağlı olarak gelişmektedir. Bu değişimin nedenleri;

 

a.       Atmosferin yerden ısınması. Bilindiği gibi atmosfer güneşten gelen ışınlardan daha çok yerden geriye yansıyan ışınlarla ısınmaktadır. Bu yansıma sürecinde, diğer bir ifade ile yerin karşı radyasyonunda ışınlar termal dalga boyunda olduğu için atmosferin ısınmasını sağlarlar.

 

b.       Atmosferi oluşturan gazların daha yoğun olanları yer çekiminin de etkisi ile atmosferin alt tabakalarında toplanmıştır. Dolayısıyla atmosferin alt tabakaları daha gaz yoğun özellik göstermektedir. Bu ise atmosferin alt katlarında yerden yansıyan termal dalga boyundaki enerjinin daha fazla tutulmasına, dolayısıyla atmosferin daha fazla ısınmasına imkan vermektedir.

 

c.       Atmosferin alt katlarındaki gaz karışımı içerisinde yer alan su buharı, sıcaklığın tutulması ve taşınımında pozitif bir rol oynayarak önemli bir sera gazı işlevi görmektedir.

 

d.       Atmosferin alt katlarında sıcaklıkta görülen bu dinamik süreçlere bağlı olarak genel atmosfer sirkülasyonu da çok gelişmiştir. Bu sayede sıcaklıklar belli alanlardan başka alanlara rahatlıkla taşınabilmektedir.

 

Bu şekilde atmosferin alt katlarında, yere yakın tabakalarında artan sıcaklıklar, ısınan havanın yükselimi prensibi içerisinde konveksiyonel harekete dönüşerek, bu sıcaklığın atmosferin üst kesimine taşınmasına imkan sağlamaktadır. Bu şekilde atmosferin özellikle alt katlarında tek düze olmayan sıcaklık dağılışı ve değişimleri hem yatay ve hem de dikey yönde etkili olmaktadır. Dikey yönde görülen değişimlerde hava çoğunlukla dışarıdan ısı alış verişinde bulunmaksızın yapmış olduğu bu değişimlere adyabatik sıcaklık değişimi denmektedir. Adyabatik sıcaklık değişiminde hava, yükselirken veya alçalırken dışarıdan ısı alış verişinde bulunmaksızın soğu veya ısınır. Bu süreç, havayı oluşturan moleküllerin yükselirken hacimsel olarak yaşanan genişleme karşısında birbirlerine tutunmak için daha çok enerji harcamaları neticesinde soğuması, alçalırken de yaşanan hacimsel sıkışma nedeniyle herhangi bir enerji harcamaksızın birbirleriyle tutunmalarına bağlı olarak ısınması şeklinde gelişir. Bu durum dikey hareketlerde önemli meteorolojik sonuçlar doğurmaktadır.

 

Yükselim ile sıcaklığın değişmesini iki ayrı süreçle değerlendirmek gerekmektedir. Serbest atmosferde yükselime bağlı sıcaklık değişimi ile zemine bağlı yükselimlerde (örneğin dağ yamaçlarına bağlı) görülen sıcaklık değişimleri aynı olmamaktadır. Serbest atmosferde yükselim yukarıda açıklandığı gibi gelişen bir süreç olup nispeten hesaplanabilir, düzenli bir değişim profili göstermektedir. Ancak zemine, yada bir dağ yamacına bağlı yükselim farklı süreçlere sahiptir. Dağa bağlı yükselimde zeminle olan sıs alış verişi devam ettiğinde süreç daha tedrici gelişmektedir. Örneğin serbest atmosfer yükseldikçe günlük sıcaklık değişimlerinin etkileri giderek azalırken, zemine bağlı yükselimlerde bu süreç dağların üst kesimlerine kadar sürebilmektedir.

 

Alıntıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak