15 Ocak 2023 Pazar

Gündelik Hayatımızda Süslenme-3


Kolonya


Alkolün bulunuşuyla tarihinin en önemli atılmalarından birini yapan parfümcülüğün merkezi İtalya’dan Fransa’ya kaydıktan sonra Kuzey İtalya’da yaşayan Giovanni Paolo de Feminis (1660-1736), formülünü İtalya’da geliştirdiği bir kokuyla Köln’e (Cologne) yerleşti ve burada üretime başladı. Önceleri “eau admirable” (hayranlığa değer su) adıyla ürettiği preparatı 1727’de Köln Tıp Fakültesi tarafından tıbbi ürün olarak onaylandı. Daha sonra aynı preparatı Eau de Cologne ya da Almanca söylenişiyle Kölnischuıasser adıyla üretmeye devam etti.

Feminis’in preparatı aslında adı bilinmeyen bir keşişin Macaristan kraliçesi Elisabeth için ürettiği “Macar Suyu” idi. Feminis Macar suyu bileşimine % 2-4 oranında bergamot ya da limon veya portakal yahut biberiye esansı katarak hâlâ kolonya olarak tanıdığımız markayı üretmişti. Bir başka iddiaya göre, ilk kolonyayı 1709 yılında gene Köln şehrinde limon, portakal, nane, bergamot suyu ve alkol karışımıyla Eau de Cologne (Köln Suyu) adıyla piyasaya veren gene bir İtalyan olan berber Jean-Baptiste Farina’dır. Yedi Yıl Savaşları boyunca şehirde bulunan Fransız askerler tarafından beğenilen koku, şehrin Avrupa’da kolonya şehri olarak tanınmasına yetmiştir. Farina ailesi zengin olmuş, Paris’te şube ve fabrikalar, kuzenler yeni şirketler açmıştır.


Kolonya, tuvalet suyu ve parfümün ayrımı, içine katılan etil alkol esans oranına göre değişir. Bu oranlar parfümde % 25, tuvalet suyunda % 5 ve kolonyada % 3 ’tür. Özel ve pahalı parfümlerde % 42’lere kadar çıkabilir. Başlangıçta bir tür panzehir olarak satılan Eau de Cologne, Napoleon’un 1810 tarihli bir kararnamesiyle parfüm olarak da satılmaya başlandı. Napoleon’un bu kararnameyi imzalamasının nedeni kendisinin Eau de Cologne’a duyduğu aşırı denebilecek ilgiydi. Napoleon bazı günler bir şişe Eau de Cologne içmekle kalmıyor, bu hoş kokulu sıvıdan her sabah kafasından ve omuzlarından aşağı bir şişe döktürüyordu.


Türkiye’nin bilinen en eski kolonya üreticileri Ethem Pertev ile Süleyman Ferid’dir. Ethem Pertev (1871-1927) tuvalet pudrası, çocuk pudrası, Krem Pertev, Briyantin Pertev, sürme ve kolonya suyuyla bir dönem çok ünlüyken, 1909 yılında İzmir’de Kanaat Eczanesi’ni açan Eczacı Süleyman Ferit (Eczacıbaşı, 1885-1973) Altın Damlası kolonyası ile başarı kazanmış, Safa, Melek, Kır Çiçeği, Senin İçin, Bahar, Beşçiçek, Manolya, Galya, Yaz Yağmuru adını verdiği ve isim babalığını Halit Fahri Ozansoy’un yaptığı Unutma Beni gibi özel esanslı kolonyalarıyla bugünkü Eczacıbaşı başarısının temelini atmıştır.


9.yüzyılda Müslüman dünyasında damıtılan ve Bizans’a da yayılmış olan gülsuyunun yerini kolonya almış, misafirlik, otobüs yolculuğu ve lokantalarda, bayram ve cenaze günlerinde kullanımı ritüelleşmiş, has tane gibi ciddi ziyaretlere hediye götürülürken başlıca limon ve portakal esansı türlerinin yanında lavanta, leylak, çam, tütün, sonunda fındık kolonyası da üretilmiştir.


Eczacıların açık kolonya üretimi taşrada devam ederken, bazı eczacılar özel koku ve şişeleriyle fabrika üretimine geçmiştir. Kolonya denilince akla Pereja, Eyüp Sabri Tuncer ile bir yıl Müjde Ar reklamıyla bütün Türkiye’yi meşgul eden Fuar kolonyası gelir.


Deodoran, Sprey


İstenmeyen vücut kokularını gidermek için kullanılan deodoranın (Latince koku anlamında odor’dan odorare (hoş koku vermek)) temel bileşeni parfümle kokulandırılmış bakteri öldürücü maddelerdir. Zamanla terlemeyi azaltıcı alüminyum klorhidrat çözelticilerle zenginleştirilmiştir.


Ter salgılayan bezler gövdenin her yanına yayılmış olmakla birlikte özellikle heyecan, sıkıntı ve baharatlı yiyeceklerin yol açtığı ter el ve ayak ayalarıyla birlikte koltukaltında salgılanır. Ancak insan terinin kokmadığı anlaşılmıştır. Teri kokutan, nemli koltukaltında uygun üreme yeri bulan bakterilerdir. Böylece koku önleyici yöntemlerin aynı kapıya çıkan iki hedefi vardır: Koltukaltını kuru tutmak ve bakterileri yok etmek.


1888 yılından itibaren üretilmeye başlanan deodoranlar, koltukaltındaki ter kanallarını tıkamayı hedeflemişlerdir. Ancak ter bezleri bütün gövdeye yayılanlarla koltukaltı ve göğüslerde yoğunlaşan iki ayrı türden oluştuğu için, deodoranların etkisi zamana karşı direnemez. Deodoranlar 1920’lere kadar aşırı terlemeyi önleme ve temizlik iddiasıyla reklam yapmış ve kuruluğun neden gerektiğini dile getirmemeyi tercih etmişlerdir. 1930’lara kadar da erkekler müşteri olarak görülmemiştir.


1941 yılında böcek ilaçlarını püskürtmek amacıyla A BD ordusu laboratuvarlarında geliştirilen aerosol kap sistemi kozmetik alanında deodoranlardan köpüklü kremlere kadar metal ya da plastik kaplarda kullanılmakta ve sprey olarak adlandırılmaktadır.


1978 yılında itici gaz olarak kullanılan kloroflorür karbon bileşiklerinin stratosfere kadar yükselerek ozon moleküllerinin ayrışmasında katalizör rolü oynadığı ortaya çıktı ve bu maddelerin yasaklanmasıyla hidrokarbonlar kullanılmaya başlandı; itici gaz yerine el pompalarının ürettiği basınçlı havayla çalışan spreyler yapıldı.


İnsan vücudu kadar oda, tuvalet, otomobiller için de çeşitli deodoranlar geliştirildi.



Ziynet Eşyası


İngiltere kraliçesine armağan edilen kocaman bir incinin delinmesi sorun oluşturur. Londra’da ve araştırıldığında bütün ülkede hiçbir kuyumcu bu incinin delinmesi sorumluluğunu üstüne alamaz. Sonunda bu işin ancak İstanbul’da Kapalıçarşı esnafının yapabileceği söylenir. İngiliz görevliler gelip ustayı bulurlar, konuyu anlatırlar. Usta, “Kolay der, hele siz çaylarınızı için,” ve çırağına döner, “oğlum şunu deliver.”

İÖ 4000 yıllarına kadar uzanan değerli taşlarla dolu buluntular yalnızca bu taşlara verilen değerin o zamandan başlaması açısından değil, ince işçiliği açısından da şaşırtıcıdır.


Ziynet eşyası tüy, ahşap, kemik, kabuk, metal, inci ve değerli taşlardan yapılır. Altının değer ölçüsü olarak kullanımı İO 2000 yılında başlar, altın para İÖ 7. yüzyılda ortaya çıkmış, ama altın madeni bulunan yerler dışında uzun zaman yaygınlaşmamıştır. Roma imparatorluğunun oluşturduğu büyük iktisadi birlik altın para kullanımını standartlaştırmıştır. Kapitalizm 18.-19. yüzyıllarda yaşanan ekonomik gelişimle metal sıkıntısı arasındaki gerilimi California, Avustralya ve Güney Afrika altın madenlerinin bulunuşu ile atlatmıştır. Altının değer ölçüsü olması, özellikle sermaye değil servet görgüsü olan toplumlarda ziynet eşyası olarak kullanımını etkilemiştir. Hemen her takının altını yapılmış olduğu gibi, kadın başlıklarının tamamlayıcısı paralar ve beşibirlik Anadolu süslenme ve takı anlayışında önemli yer tutmuştur.


Kuyumcu sözcüğü Anadolu Türkçesinde unutulmuş olan dökmek anlamındaki kuy kökünden türetilmiştir. Kuyumcu loncasının piri Davud Peygamber’di ve kara kuyumculuk, huliyat, kakmacılık, minecilik, mühürcülük, vb kollara ayrılmıştı. Kapalıçarşı’nın peşinden kuyumculukta en ileri yer Van’dı. Klasik dönemden sonra Osmanlılarda kuyumculukta Ermeni ve Süryaniler öne çıkmıştı. Bugün kuyumculuk uluslararası değer ve modalarla bölgesel kültür ve kişisel sanat anlayışlarının buluştuğu tasarımcılık ve işçilik alanı olarak anlaşılıyor.


Ziynet eşyasını giysiye ve gövdeye takılanlar diye ikiye ayırdığımızda, gövdeye takılanlar içinde bütün kültürlerde ve halen her yaşta geçerliliğini koruyan kolye, bilezik, gerdanlık, küpe ve yüzükle daha dar bir bölgeye ait olan halhal ve hızmayı sayabiliriz. Erkekler uzattıkları saçlarını bağlamaya ve küpe takmaya başlayalı on beş yılı buldu. Son süslenme dalgası, burna, dudağa, göbeğe ve gövdenin çeşitli yerlerine küçük halkalar takma modası, Batı dünyasında da olduğu gibi, bizde de gençler arasında görülmektedir. Yüzyıllardır devam eden bir süslenme modasının da, dişleri altın kaplatmak olduğunu unutmamalıyız.



Cımbız


Türkiye’nin en iyi bilinen şiiri Orhan Veli’nin “Bir elinde cımbız bir elinde ayna/Umurunda mı dünya”sıdır. Eskiden kadınlar daha acemi olduklarından mı nedir, sokakta aynasını çıkarıp makyaj tazeleyen, bir köşeye çekilip jartiyerini çeken veya cımbızını çıkarıp kaşlarını düzelten kadınlar görülürdü. Süslenme tekniklerinin daha etkin oluşundan ve süslenen kadın tipinin değişip kadınların daha hayatın içine girmesinden olsa gerek bu görüntüler kalmadı ve dilimize Yunanca’dan girmiş olan cımbız pek ortalıkta görünmez oldu.



Ayna


Çatalhöyük’te bulunan obsidiyen aynaların tarihi IO 6000 yılına kadar uzanmaktadır. Eski Mısır’da 2900, İndus’ta 2800, Çin’de 1500 yıllık metal aynalar bulunmuştur. Cam ayna Fenikeliler tarafından bulunmuşsa da, 13.yüzyıla kadar Avrupa’ya girmemiş ve modern zamanlara kadar yaygınlaşmamıştır.

Ayna hakkındaki inançlar üstünde Ayna Kırılması’ maddesinde duruldu. Aynaya Uygurlar közgü demişlerdi; Anadolu ağızlarında da şu adlar verilir: bakanak, bakar, bakbakı, düzenge, düzünge, düzüngü, gözgeç, gözgör, gözürge, gözüngü, gözünke, kılıklık, yüzgörgü, yüzgörgüsü, yüzügör, yüzgü, yüzüğü.


17.yüzyılda Osmanlı dünyasında aynalı köşk ve kasrlar yaptırmak moda olmuştu. IV. Mehmed’in (1674-87) Edirne’de yaptırdığı duvar ve tavan süslemeleri aynalı köşkü taşra ve halk mimarisinde de taklit edilmişti. III. Ahmed de 1717’de Hasköy’de Aynalıkavak Sarayı’nı yaptırdı. Aynalar Venedik’ten gönderilmişti. 18. yüzyılda boy aynaları halen krallar arasında hediye edilebilecek değerdeydi. 1762’de Avusturya, 1777’de Leh kralları padişahlara ayna hediye etmişlerdi; bu listeye Napoleon da dahildir.


Tuvalet masaları, banyo ve hollerde, konsol üstlerindeki aynalardan başka masa aynaları, kadın çantasının değişmez eşyası el aynaları veya arkası kuş ve horozlu cep aynaları evlerde, üstümüzde, dikiz aynaları arabalarda bize bakıyor. Pamuk Prenses Masalı’nın aynası içinse “inanç” bölümüne bakacaksınız.



Kudret Emiroğlu’nun

GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ

kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak