18 Ocak 2023 Çarşamba

ASYA'YI ELE GEÇİREN İLK BATILI: BÜYÜK İSKENDER

 


Dünya tarihinin en önemli simalarından biri olan büyük İskender'in asıl adı Aleksandros'tur. M.Ö. 356 yılında Makedonya kralı II. Filip'in oğlu olarak şimdiki Yunanistan sınırları içerisinde bulunan Pella'da dünyaya geldi. Babası Filip, kendi döneminde (M.Ö. 359-336) Makedonya Krallığı'nın sınırlarını, Yunanistan'a ve Balkanlar'ın büyük bir kısmına ulaştırmayı başarmıştır. Oğlu Aleksandros'a dönemin en büyük bilginlerinden dersler aldırmış, onu genç yaşta felsefe, bilim ve siyaset bilgeleriyle tanıştırmıştır.


İskender henüz on üç yaşında iken Aristo'ya öğrenci olmuş, üç yıl süre ile ondan; dil, tarih, felsefe, edebiyat ve siyaset alanında bilgiler almış, bu suretle ufkunu genç yaşta genişletmiştir.


Babasının M.Ö. 336 yılında siyasi bir suikastla öldürülmesinden sonra 20 yaşında, tahtında 12 yıl 8 ay kalacağı Makedonya Krallığı'nın başına geçti. Büyük İskender önce Trakyayı itaat altına aldı. Sonra Tebai ve Atina'daki başkaldırıları kanlı bir biçimde bastırdı. Tebai şehrini yerle bir ettiğinde Atina'ya dokunmadı. Böylece Yunan şehir devletleri Büyük İskender'in hakimiyetini tanımak zorunda kaldılar.


İSKENDER'İN ASYA SEFERİ


Büyük İskender, babası II. Filip'in de ideali olan Perslerden intikam almak ve onlarla hesaplaşmak gayesiyle Asya Seferi'ne karar verdi. Batı tarihinde, Avrupa sınırlarını Orta Asya kapılarına taşıyacak olan bu önemli sefer için gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra mimar, mühendis, tarihçi ve ilim adamlarının da bulunduğu büyük bir ordu ile yola çıktı. İskender, Pers ordusunu ilk defa Çanakkale’de Biga Çayı kıyısında mağlup ederek Anadolu'ya girdi. Güneye yönelerek İyon şehir devletlerini teker teker itaat altına aldı. M.Ö. 333 yılı baharında Anadolu'nun güneyine indi ve Adana Dörtyol yakınındaki Deliçay kıyısında, Pers imparatoru III. Darius ile karşılaşarak Pers ordusunu bozguna uğrattı. İmparator III. Darius, Babil'e kaçtı.


Muzaffer kumandan İskender, hiçbir büyük engelle karşılaşmadan, önce Suriye'ye ardından da Mısır'a girerek bu toprakları ülkesine kattı. Mısır halkına ve onların dini değerlerine son derece saygılı davranan büyük İskender'e «Ammon'un Oğlu» unvanı verildi. Ele geçirdiği ülkelerde yetmiş civarında yeni şehir kurdurdu. Bunların en büyüğü Nil deltasının ucunda kurdurduğu İskenderiye şehridir. Mısır'da yeni bir düzen oluşturduktan ve kışı orada geçirdikten sonra Suriye ve Irak'a geçti. Ninova ve Erbil arasındaki Gaugamela ovasında bir milyonluk Pers ordusuyla karşılaştı. Böylece Perslere üçüncü ve son darbeyi vurdu. III. Daryus kaçtıysa da yakalanarak kendi adamları tarafından öldürüldü.


Bu başarıdan sonra İskender, güneye inerek stratejik öneme sahip Babil'i aldı. Ardından Zagros Dağları'nı aşarak Perslerin başkenti Persapolis'i ele geçirdi. Şehri yağmaladı ve yakıp yıktı. 1. Serhas'ın sarayını ateşe verdiğinde bir bakıma Pers İmparatorluğu'nu da küller altında bırakmış oldu. Medyanın başkenti Ekbatana'yı aldıktan sonra kuzeyde Hazar'a kadar bütün Pers topraklarını itaat altına aldı. Ele geçirdiği bu topraklarda Perslerin yönetim şemalarına uygun yeni bir düzenlemeye gitti. Küçük krallıkları yerinde bırakarak şark yönetim tarzını benimsedi.


Pers İmparatorluğu'nun tacını da başına geçirmiş olan Büyük İskender, dünya imparatorluk idealini gerçekleştirmek üzere Afganistan ve Hindistan yolunu takip ederek Asya içlerine doğru ilerlemeye devam etti. Afganistan'da Bakhtria prenseslerinden Roksana ile evlendi. M.Ö. 327 de ordusu ile lndus Irmağı'nı geçti. Hindistan'ın fethi için yerlilerden engebeli arazide dövüşebilecek dayanıklı otuz beş bin kişilik yeni bir ordu kurdu. İlk kez filleri savaşta devreye sokarak askeri dehasını ortaya koydu. Bu ordunun önünde başarılı savunmalar yapan Hint Hükümdarı Poros'u tutsak aldıysa da kahramanlığına hayranlık duyarak onu bağışladı ve tahtını kendisine geri verdi.


İskender, Ganj Irmağı'nı geçmek istediyse de uzun süredir vatanlarından uzakta yaşayan ordusunda çıkan huzursuzluklar yüzünden daha ileri gitme isteğinden vazgeçmek zorunda kaldı. Hydespes Irmağı kıyısında inşa ettirdiği liman kentinde bin gemilik bir deniz filosu oluşturdu. Böylece Cebelitarık'tan Hint Okyanusu'na uzanan bölgede yeni bir deniz ticaret ağı oluşturmuş oldu. İndus Deltası'nda bir liman ve tersane yaptırdıktan sonra dönüş hazırlıklarına başladı. Karadan Babile dönen Büyük İskender, Makedonlarla Persleri kaynaştırıp yeni ve dinamik kozmopolit bir kültür meydana getirme siyasetinin bir parçası olarak kurmaylarını İranlı kadınlarla evliliğe teşvik etti. Kumandan ve askerlerinden on bin kişiyi bu kaynaştırma evliliğine tabi tuttu. Fakat bu evlilikler ölümünün ardından çözülüp dağıldı.


Büyük İskender, Babilde sulama kanalları açtırma planları üzerinde çalıştığı sırada içkili bir eğlencenin ardından hastalandı. Malarya denilen ateşli sıtma hastalığından Babilde öldü. Cenazesi İskenderiye'ye götürülerek altın bir tabuta kondu. Hemen ardından görkemli imparatorluğu da kumandanları arasında bitmez-tükenmez iktidar mücadeleleri sonucunda parçalanarak Helenistik Krallıklar'a dönüştü. Bu krallıkların etkinlikleri Romanın bir güç olarak tarih sahnesine çıkmasına kadar devam etti.


BÜYÜK İSKENDER, ZÜLKARNEYN MİDİR?


Göz kamaştıran zaferleriyle bilinen, dünyanın yarısından fazlasını hakimiyeti altına almayı başaran ve kurduğu uçsuz bucaksız imparatorluğun görkemiyle bütün dünyayı hayrete düşüren Büyük İskender, bu yaptıklarıyla destani bir kahramana dönüşmüştür. Şark edebiyatında önemli bir yer tutan İskendernameler böylece ortaya çıkmıştır. Hatta bazı İslam bilginleri daha da ileri giderek İskendere ve zaferlerine mukaddes bir boyut da katmış, onu Kur'anda adı geçen Zülkarneyn olarak göstermiştir.


Kehf Suresi'nin 83 ila 99'uncu ayetlerinde güneşin iki ucuna varmayı başaran hakimiyet sahibi bir kul olarak nitelendirilen Hz. Zülkarneyn, adil kişiliği ve manevi yönden desteklendiği belirtilerek örnek bir iktidar sahibi olarak tanıtılmaktadır. Hz. Zülkarneyn'in Büyük İskender olmadığı görüşünü savunan İslam alimleri, Büyük İskender'in kişiliğinin Kur'an'da adı geçen Zülkarneyn (a.s.) ile bağdaşmadığını, ahlaki, ameli ve manevi yönden tezatlar içerisinde olduğunu ifade ederler.


Bazı bilgin ve tarihçiler ise adaleti ve hoşgörülü yönetimiyle şöhret bulan Pers hükümdarı Keyhüsrev'in (Hüsrev) Zülkarneyn olabileceği görüşündedirler. Zülkarneyn'in bu tarihi şahsiyetlerden başkası olabileceği de ileri sürülen iddialar arasındadır.

 


Mesela büyük Türk astronomi bilgini ve seyyahı Ebu Reyhan el-Biruni, «el-Asaru'l-Bakiye» adlı eserinde Kur'an'da zikri geçen Zülkarneyn'in Himyer kabilesine mensup bir melik olduğunu ileri sürer. Zira Güney Arabistanda hakim olan Himyer Kralları'nın adlarının başına mutlaka «Zi» ekinin getirildiğini belirten Biruni, Zülkarneyn'in asıl adının İfrikeş oğlu Ebubekir olduğunu söylemektedir. İfrikeş, oğulları ile beraber Tunus ve Merakeşe varmış, orada İfrikiye adlı şehri kurmuştur. Afrika Kıtası da adını bu şehirden almıştır.


Alusi dahil İslam bilginlerinin birçoğunun Büyük İskender'i Zülkarneyn olarak görmelerinin, yakın Şark'ın hafızasında tazeliğini koruyan Büyük İskender'in zaferlerinin ancak manevi yardımla olabileceği düşüncesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.


Ayrıca, aynı İslam bilginlerinin, büyüme istidadı gösteren şark meliklerine: "Eğer siz de büyümek istiyorsanız Zülkarneyn gibi adaleti ayakta tutun ve manevi değerlere herkesten çok sahip çıkın. Böyle yaparsanız siz de Büyük İskender gibi görkemli bir mülk ve saltanata kavuşursunuz." demek isteyerek onlara idealize edilmiş bir tarih perspektifi kazandırma gayesi güttükleri de bir gerçektir.


Helenistik kültürü kendi tabii havzasından çıkarıp Ön Asya, Afrika ve Hindistan'a kadar yaymayı başaran, doğu ve batı kültürlerini kaynaştırma konusunda belli bir mesafe kat eden Büyük İskender, ölürken kendisine "imparatorluğu kimlere bırakacaksınız?" diye soran adamlarına şu tarihi cevabı vermiştir:


"En iyisine “ 



Ahmet Meral’in Kısa Dünya Tarihi adlı kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak