10 Ocak 2023 Salı

TÜRK MİTOLOJİSİ'NDE GEÇEN KİŞİLER, KAVRAMLAR VE TANRILAR - 46

 


ŞALIK


Av tanrısı. İlk önceleri ormanlarda avlanan bir insandı.  Aşırı güçlü ve boyun eğmezdi. Hiçbir tanrısal gücü tanımazdı. Kendini beğenmişliği o kadar ileri düzeye varır ve bileğinin gücüne o kadar güvenir ki, bir gün yeraltına inip Erlik'in sarayının kapılarından birkaçını kırar. Buna kızan Erlik onu okuyla ayağından ve dilinden yaralar. Böylece peltek ve topal bir ruha dönüşüp göğe kaçar. Avlarının uğurlu geçmesini isteyenler ona yalvarırlar.



ŞAMAN


İlkel topluluklarda hekimlik, büyücülük, din adamlığı, ozanlık gibi değişik özellikleri bünyesinde barındıran kişidir. Doğal güçlerle, ata ruhlarıyla veya cinlerle iletişim kurmak, kötü ruhları kovmak ve bilinmeyen bazı durumlardan haber vermek, özellikle ruhsal hastalıkları iyileştirebilmek şamanın başlıca özellikleridir. Bunları genellikle bir topluluk önünde düzenlenen bir ayinle ve kendinden geçerek gerçekleştirir. Şamanizme yeryüzündeki tüm kıtalardaki ilkel topluluklarda bir biçimde rastlanır. Şamanlık sonradan kazanılan bir görev değildir ve çoğunlukla başka bir Şamanın soyundan gelmesi gerekir. Ancak soydan edinilmese bile gerekli belirtileri taşıyan çocuk, belirli bir yaşa gelince eski bir Şamanın eğitimine verilerek gerekli ön bilgileri edinmesi sağlanır. Ancak nihai olarak ruhlar aracılığıyla ve genelde bir rüyada verilen bir yetenekle edinilir. Şaman trans halinde duruma ve amaca göre göğe veya yeraltına gidebilir. Örneğin, bir hastayı iyileştirmek için göğe çıkması gerekirken ölünün ruhuna eşlik ederken yeraltına iner.  Şamanın ruhu göğün değişik katlarına kadar ulaşabilmekte ve oradaki ruhani varlıklarla iletişime geçebilmektedir.

Türklerle komşu ve Ural kolundan akraba bir kavmin dili olan Tunguzcadan tüm dünya literatürüne geçtiği düşünülmektedir. Bu dildeki anlamı büyücü ve dansçıdır. Yine Tunguzlarla akraba olan Mançucada oynayan zıplayan, hareket eden anlamına gelen "saman" sözcüğüyle de bağlantılıdır. Hintçenin kökenini oluşturan olan Sanskritçedeki "samana'' ise rahip anlamına gelir. Moğolcada "şamlah'' fiili döndürmek, çevirmek, bükmek, dürmek demektir ve şamanın dönerek yaptığı töreni akla getirir. Asya Türk kültüründe bazı bölgelerde Şamanlar için "Camanbay" (Yaman-Bay) denildiği bilinir ve camani yaman kelimesi de komşu kavimlerdeki şaman/saman sözcüğünden etkilenmiş olabilir. Böylece bu sözcük küresel olarak tüm insanlığın ortak bir unsuru haline gelmiş ve hemen hemen tüm dünya dillerine bilimsel bir terim olarak geçmiştir. Türk kültüründe Kam kavramından benzeşim yoluyla "kaman'' şeklinde bir tabir bile türemiştir.



ŞEŞE


Hırsız kuş. Geceleri karanlıkların içinden (bilinmezlik aleminden) gelip çocukları vurarak öldürür veya kaçırır. Girdiği evdeki özellikle kırkı çıkmamış çocuğun üzerinden geçtiğinde bebek kapkara kesilip ölür. Altı aylık olmamış çocuklarınsa boğazlarına gagalarıyla vurur. Onu yakalayan kişi Şeşe  Anası veya  Şeşe Atası olur ve böylece onların zarar verdiği çocukları iyileştirebilir. Şeşe'den korunmak için dış kapının üzerine öldürülmüş yarasa asılır ve hamile kadınlara yarasa kanadıyla su verilir.

ŞİMİLTEY


Yeraltı tanrıçası. Cehennemdeki ve yeraltındaki tüm ruhsal varlıklar onun emri altındadır. Altay efsanelerine göre yeraltının sahibidir ve bu alemle bağlantı kurabilen tüm kadın şamanlara önderlik eder. Çok uzun bakır bir gagası vardır. İstediğinde bulutların arkasına uçabilir. Sürüp giden zaman döngüsünü ve evrenin düzenini simgeleyen bir kişiliktir.



ŞU DESTANI


Destanda İskit (Saka) Hakanı "Şu" komutasındaki Türklerle, Asya seferini yapan Büyük İskender'in savaşımları yer alır. Anlatılanlara göre Türkler gece baskını yaparak Makedonya ordusunun öncü birliğini bozguna uğratınca İskender barış yapmak zorunda kalır. O gittikten sonra Türk hakanı kendi adını taşıyan "Şu" kentini yaptırır ve koruması için bir tılsım koydurur. Bu sayede kimse bu tılsımı aşıp içeriye giremez, hatta derler ki leylekler bile şehrin karşısına kadar gelirler de orada durup ileriye gidemezler. Ayrıca Kaşgarlı Mahmut'un Divan-ı Lügat-it Türk'te aktardığı üzere "Türkmen" adının kökeni konusunda destana dayalı bir rivayet bulunur. İskender'in orduları karşısında doğuya çekilmeyip yerini koruyan 22 aile için "Türke benziyor," anlamına gelen "Türk-Menend" tabiri kullanılır ("Manend/Menend" sözcüğü Farsça kökenlidir). Bu tanımlama zamanla değişerek " Türkmen" şekline dönüşür. Onlara eklenen iki aile de Kalaçlardır (Halaçlar) ve toplamları 24 eder. Her ne kadar İskit Devleti'nde (Farsçayla akraba bir dil olan) Sogdça yoğun olarak kullanılsa da Türkmen adının kökeni konusunda daha doğru görünen başka açıklamalar da vardır. Ancak rivayet yine de ilgi çekicidir.

ŞUBAR


Efsanevi at. "Bayşubar" veya "Kökşubar" olarak da bilinir. Alpamış Han'ın atıdır. Türk efsanelerindeki olağanüstü atların özelliklerinin tamamını taşır. Atası sudan çıkmadır. Uçabilir, konuşur, bir aylık yolu bir günde gider, sahibinin ne durumda olduğunu hissederek ona göre davranır, onu önceden uyarır, yaralıyken yalnız bırakmaz. Altın yeleli, gümüş üzengili, kuyruğu dokuz örgülü, dokuz kolanlı olarak betimlenir.



ŞULBUS


Cadı. Ne doğurmayan, ne daha fazla yaşlanmayan, ne de ölmeyen ihtiyar bir kadındır. Tüm gücü kızıl saçlarındadır. Bu saçı ele geçiren onu emri altına alabilir. Derin mağaralarda yaşarlar. Kılıktan kılığa bürünürler. Bazı anlatılarda erkek olanlarına da rastlanabilir ancak genellikle kadın olarak tanımlanırlar. Erkek ve kadın Şulbuslar birbirlerini öldürürler.



ŞÜLGEN


Sular diyarının hakanıdır. Açgözlü ve hırslıdır. Bazen Ural Satur'un kardeşi olarak tanınır.   Destana göre,   denizlerle   çevrili bir adada yaşayan iki kardeşten adı Ural olan tokgözlü ve yardımseverdir. Şülgen'se gelenekleri umursamayan asi ruhlu bir kişidir. Anne ve babaları onları evde bırakıp avlanmaya gittiklerinde Şülgen kuralları çiğneyerek evdeki hayvanların kanını içer ve kardeşini de kendisi gibi davranması için ikna etmeye çalışır ama o bunu reddeder derler. Bunun üzerine kendi kanını da içer. Eve dönen anne ve babası tarafından lanetlenerek evden kovulur. Anlatılan öykü kısmen Habil ve Kabil arasındaki çekişmeyi anlatır ve Başkurdlara göre en az kutsal metinlerde anlatılan bu kıssa kadar eskidir ve kökeni tarih öncesi çağlara dayanır. Başkurdistan'da yer alan "Şulgan-Taş" Mağarası bu söylenceye dayalı bir halk inanışıyla bugün bile ziyaret edilir. Şülgen'in kızının adı Nerkez'dir.



ŞÜRELE


Yarım Cin. Tek gözlü, tek kollu, tek bacaklı bir varlıktır. Vücudu kıllı ve her yanı tırnaklarla kaplıdır. Alnının ortasında tek boynuzu olduğu söylenir. Ağaç budakları gibi eğri büğrü parmakları vardır ve yaşamı boyunca parmaklarını birkaç kez değiştirebilir. Ormanlarda tek başlarına dolanır veya sürü halinde gezebilirler. Biraz eğilerek yürürler. Çok hızlı koşabilirler ve gövdeleri de ağaca benzediği için fark edilemezler. Kadın veya erkek olabilirler ve aileleriyle birlikte yaşarlar. İnsan gibi konuşurlar. Ormanda yolunu kaybedenleri bütünüyle şaşırtıp en kuytu köşelere götürürler. Güneş doğarken veya batarken görünebilirler. Bazen orman yollarında insanın karşısına çıkar ve kaybolduğunu söyleyerek ağlar ve yardım ister. Bunun üzerine kendisine yardım etmeye çalışan kişiyi ormanın hiç bilinmeyen yerlerine götürür. Bazı inanışlara göre insanlara oyun oynamayı teklif eder ve kabul edenleri öldürene kadar gıdıklar. Tek başına olmayan veya yanında köpekle gezenlerin yolunu asla kesmez. Bu yaratığın ilginç bir alışkanlığı vardır ki soru sormayı çok sever. Fakat kendisine sorulan soruları hiçbir zaman yanıtlamaz. Ondan kurtulmak için giysileri ve ayakkabıları ters giymek gerekir, çünkü böyle yapınca o da kendi ayakkabılarını ters giyecek ve yürüyemeyecektir. Bu anlayış Anadoluda hileci insanları tanımlamakta kullanılan "Şeytana pabucunu ters giydirmek" sözüyle de bağlantılıdır. Kurtulduktan sonra onun tarafından tekrar izlenmekten korunmak için geriye yürümek gerekir, böylece Şürele ters tarafa koşacaktır. Ayrıca sudan çok korktuğu için ondan kurtulmak isteyen kişinin bir akarsuya doğru koşması gerekir. Şürele yakaladığı kişiye "Suyun başı ne yanda?" diye sorarsa, ona suyun geldiği yön değil tam aksine aktığı taraf gösterilmelidir. Tatarlar arasında kullanılan "Şürele'ye suyun başını göstermek" deyimi, en kurnaz insanları bile aldatmayı ifade eder. Bu cinin diğer bir özelliği de ata binmeyi çok sevmesidir. Ormanlara yakın yerlerde bulunan at sürülerinin içinden en iyi atı seçer ve sonra onun üzerine binerek gün boyu koşturur. Şürele ormanda yalnız gezmenin halk anlayışı içerisinde sakıncalı bulunduğunu vurgulayan bir varlıktır. Eski Bulgarlarda "Şüreli Han" adıyla ölüm tanrısı konumundadır.



Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak