IV. Bölüm
(Râvana Sîtâ'yı ele geçirmeye kararlıdır. Danışmanı Mariça bunu sağlayacak hileyi hazırlar. Sîtâ kaçırıldığında Râma onu bulmak için maymunların yardımına başvurur. Maymun Hanuman onun nerede olduğunu öğrenince Râma ve maymunlar Râvana'yı öldürmek ve Sîtâ'yı kurtarmak için yola çıkarlar.)
Râvana erkek kardeşinin öldüğünü ve tüm ordusunun yok edildiğini duyunca Sıtâ'yı ele geçirerek Râma'yı mahvetmeye karar verdi. Danışmanı Mariça bu plana karşı çıktı, "Eğer Râma'yı kışkırtırsan, kentin Lanka ve krallığındaki tüm Rakşasaların yok olmasına neden olursun!"
"Boşuna korkuyorsun" diye yanıtladı Râvana. "Râma sadece bir insan ve tüm insanlar Rakşasalar için kolay bir avdırlar.
Ya bana yardım edersin ya da hayatını tehlikeye atarsın. Benim krallığımda korkaklara yer yok!"
Bunun üzerine Mariça Sıtâ'yı kandırarak ele geçirmek için bir plan hazırladı. Kendisini, safirden boynuzları ve çiçek yaprakları gibi yumuşak derisi olan, altın ve gümüşten çok güzel bir ceylana dönüştürdü. Sltâ kendisini fark edinceye kadar Râma'nın ormandaki evinin yakınlarında dolaştı.
Nazik Sitâ, güzel yaratığı gördüğünde Mariça'nın tasarladığı gibi büyülenmişti. "Lütfen Râma" diye yalvardı, "o ceylanı kovala ve benim için ele geçir. Onun yanımda olmasını çok istiyorum. Veya onu öldürmek zorunda kalırsan parlayan derisi altın ve gümüş halı olarak çok hoşuma gidecek. Orman yollarında gezinen çok güzel antiloplar, şen şakrak maymunlar, harikulade yaratıklar gördüm, fakat bu ceylan gibisini hiç görmedim! Güzelliği ayın gökyüzünü parlattığı gibi ormanı parlatıyor."
"Dikkatli ol Râma" diye uyardı Lakşmana. "Hiçbir gerçek ceylan bu kadar güzel olmaz. Bu yaratık kılık değiştirmiş bir Rakşasa olmalı! Onların şekil değiştirebilme yetenekleri onları hain düşmanlar yapar. Onların ihtiyatsız kurbanlarını ne kadar kolay boğazladıklarını anımsa." Böylece Sîtâ'nın gerçeği görmesini sağlayarak onu etkiledi.
"Tersine Lakşmana" diye Râma yanıtladı, "eğer bu yaratık gerçek bir Rakşasa ise, o bizi tehdit etmeden önce onu öldürmek zorundayım. Yokluğumda Sîtâ'yı koru. Uzun süre uzak kalmayacağım ve o yıldız süslü ceylan derisini Sîtâ'ya getireceğim."
Mariça uzun ve yorucu bir takiple Rama'yı ormanın derinliklerine çekti. En sonunda yay menziline girdi ve Râma bir okla hayvanı öldürdü. Mariça ölü bir halde yatarken kendi haline döndü. Râvana'ya, son bir yardım çabasıyla sesini Râma'nın sesine dönüştürdü ve bağırdı: "Lakşmana! Yardım et! Yardımdan yoksun, bu ormanda ölüyorum!"
Râma bu sözleri korku ve yaklaşan felaket duygusu içinde duydu. Kat etmesi gereken uzun bir yolu olduğu bilincinin acısıyla hemen eve doğru yola koyuldu.
"Lakşmana, Râma'nın bağırmasını işittin mi?" diye sordu Sıtâ. Ona yardım etmek için hemen gitmelisin. Sevgili efendimi o ceylanın ardı sıra göndermekle ne kadar aptallık ettim! Eğer kana susamış Rakşasalar onu bulduysalar, kızgın aslanların, korkunç da olsa bir boğayı parçaladıkları gibi onu boğazlarlar."
"Bu zekice bir Rakşasa hilesi olmalı" diye karşı çıktı Lakşmana. "Gökyüzü, yeryüzü ve yeraltındaki hiç kimse Râma'yı yenemez. Dahası, her türden kötülükten seni koruyacağıma söz verdim"
"Sen insan kılığındaki kötü bir canavar olmalısın" diye kızgın bir biçimde yanıtladı Sîtâ. "Sadece şefkatli numarası yapıyorsun. Yüreğin bir taş kadar katı! Eğer ihtiyaç duyup seni yardıma çağırdığında gitmeyeceksen, Râma'yı iddia ettiğin kadar seviyor olamazsın."
"Tamam Sîtâ. Sonucundan korksam da dilediğin gibi yapacağım. Akıllı bir hile aklını karıştırdı. Bana yüklediğin onursuzluğu hak etmiyorum. Dilerim ormanın koruyucu ruhları ben yokken seni korur ve dilerim Râma'yı kısa zamanda yanında görürüm!"
Yakınlarında gizlice onları dinleyen Râvana zamanı kolladı. Kendini kutsal bir münzeviye dönüştürerek, bir elinde asa diğer elinde dilenci kasesiyle Sîtâ'ya göründü. Yapraklı ağaçlar nasıl derin ve karanlık bir mağarayı gizlerse, Râvana'nın kılık değiştirmesi de kötü niyetini ustaca gizledi. Bununla beraber tüm doğa Sîtâ'nın algılayamadığı şeyi fark etti. Râvana'nın karanlık planlarından haberdar olan kokulu orman esintisi kesildi ve ağaçlar sessiz nöbetçiler gibi kalakaldı. Hiçbir ses duyulmuyordu.
Dindar dış görüntüsünün ardında Râvana, günahkâr bir tutkuyla Sîtâ'yı seyretti. Sade elbiselerin içinde bile Râma'nın kraliçesi, ayın gümüş ışıkları yıldızsız bir gökyüzünü nasıl aydınlatırsa orman evini öyle aydınlatıyordu. Râvana onun yüce güzelliğinden övgü dolu bir incelikle söz etti. Daha sonra şöyle dedi: "Neden tehlikeli hayvanların dolaştığı ve korkunç Rakşasaların kuytu ormanda avlandıkları bu ıssız ormanda yaşıyorsun? Senin güzelliğin yapraktan elbiseler yerine ipek elbiselere, içinde yol olmayan orman yerine saraya ve binlerce hizmetçiye layıktır."
"Soylu bir talibi kabul et!" diye sözlerini bitirdi Râvana; "sana hak ettiğin özeni gösterecek bir kral ve güçlü bir kahraman olan talibini. Ben göründüğüm gibi dindar bir münzevi değilim. Ben Râvana'yım, Lanka'nın ve korkusuz Rakşasaların kralı. Cesaretim ve yeteneğim, beni hem cennetlerin, hem de koca dünyanın kralı yaptı. Pek çok harika karım var, ama sen güzelliğinle kalbimi öyle kazandın ki, görkemimi ve imparatorluğumu yalnızca seninle paylaşmayı teklif ediyorum.
Sadık Sîta öfkeyle yanıt verdi: "Benim kocam Râma'dır, erkekler arasında bir aslan! Onun sevgisine sahip bir kadın neden seninkini istesin? Kahramanlığı ve erdemiyle, sözüyle ve davranışıyla Râma bir dolunayın aydınlığıyla parlamakta. Bir danayı yiyen aç bir aslanın ağzından bir dişi çekip çıkarmak, avına yaklaşan öldürücü bir yılanın dişine dokunmak ya da kayalara kök salmış heybetli bir dağı koparıp kaldırmak, dürüst ve güçlü Râma'nın karısını kazanmaktan daha kolaydır!"
Sîtâ'nın sözleri Râvana’yı yıldırmadı. Yeniden canavar şeklini alıp, bir eliyle Sîtâ'nın saçlarını, diğer eliyle bedenini yakaladı. Tutsağını altın arabasına taşıdı ve gökyüzünü aşarak onu uzak krallığına götürdü.
"Râma! Râma!" diye bağırdı Sıtâ, aşağıdaki karanlık ormana doğru. "Kurtar beni! Sadık karını kaçıran Râvana'ya saldır! Lakşmana, beni Râvana'dan kurtar! Senin uyarın doğruymuş ve ben seni yanlış yere suçlamışım. Beni affet! Oh, siz yüksek dağlar, ormanlarla kaplı tepeler, Râma'ya benim kaçırıldığımı haber verin"
Bütün doğa Sîtâ için yas tutarken, yukarıdaki cennetlerde Brahma çok memnundu. "Artık Râvana kesinlikle ölecek!" diye heyecanla bağırdı büyükbaba ve yaratıcı Brahma.
Bir hayat belirtisi görmek için aşağıdaki araziyi gözleriyle tarayan Sîtâ, bir dağın doruğunda oturan bir grup maymun gördü. Gizlice onlara mücevherlerini ve altın peçesini attı; Râma' nın bir şekilde onun ipuçlarını bulup başına geleni öğrenmesini umuyordu.
Râma gelirken karşılaştığı kardeşi Lakşmana ile eve ulaşınca, en büyük korkusunun gerekleştiğini gördü. İki kardeş bıkıp usanmadan ormanları, dağları, ovaları Râma'nın sevgili karısını bulmak için aradılar, ama başaramadılar. Bu aramalar sırasında ağır yaraladıkları bir Rakşasa onlara şunları söyledi: "Büyük Maymun Kral Sugriva ve onun arkadaşlarının yardımını isterseniz Sîtâ'yı bulabilirsiniz. Onlar da şekil değiştirebilirler ve bütün cinlerin nerede bulunacaklarını bilirler."
Bunun üzerine Râma, maymunların kralı Sugriva'yı arayıp buldu. "Râma" dedi maymun kral, "Râvana'nın nerede yaşadığını bilmiyoruz, ama onun Sîtâ'yı kaçırdığını biliyoruz. Râvana'nın arabası üzerimizden geçtiğinde, bir dağın tepesinde oturuyorduk ve Sıtâ bu işaretleri bize attı." Sugriva Sîtâ'nın altın peçesini ve mücevherlerini Râma'ya uzattı.
Râma, Sîtâ’nın eşyalarım eline alır almaz, yüzü dolunayın geceyarısı gökyüzünü aydınlatması gibi neşeyle aydınlandı. "Sen ve halkın onu bulmama yardım eder misiniz?" diye sordu.
"Bunu elbette deneriz!" diye yanıtladı maymun kral. "Dünyanın her tarafından maymunları çağırırım. Dünyayı dörde böler, maymunların her dörtte birini de ayrı bir yöne yollarız. En çok rüzgârın oğlu Hanuman'ın yeteneğine güveniyorum. Göklere sıçrayıp dünyadaki her yere ulaşacak kadar güçlüdür; onun gücü, cesareti ve aklı kadar büyüktür."
Sugriva'nın yanında ayakta duran Hanuman bu övgüyü duyunca mutlulukla gülümsedi. "Sîtâ'yı bulabilecek tek kişi benim!" diye Râma'ya güvence verdi. "Çocukken 9000 mil yukarı göklere sıçramıştım; bir ağacın dalından sarkan olgun bir meyve gibi güneşi koparıp alacağımı umuyordum. Büyükbaba ve yaratıcı Brahma beni yenilmez kıldı. Tanrıların kralı îndra, bana nasıl öleceğimi belirleme gücünü verdi. Eminim ki bu kahramanca görevi yerine getirecek kişi benim!"
Güneşin gece yolcuğu sırasında göklerdeki yıldızları parlattığı gibi, Hanuman'ın sözleri de Râma'nın gözlerini umutla parlattı. "Ben de Sıtâ hayattaysa onu bulmayı, senin başaracağına eminim" dedi Râma. "Hanuman, eğer arayışın başarıyla sonuçlanırsa Sitâ'ya bu mühür yüzüğümü göster. Böylece sana güvenir ve duyduğum büyük sevgiyi anımsar."
Maymunlar dört gruba ayrıldılar ve Sîtâ'yı aramak için dünyayı taradılar. Hanuman'ın grubu güney bölümünden sorumluydu. Râvana'nın, üç yüz mil genişliğindeki okyanusun öte yakasındaki bir ada olan Lanka'da yaşadığını öğrendiler.
Hanuman'dan başka diğer bütün maymunları bu engin deniz durdurdu.
Hanuman, olağanüstü gücünü kullanarak bu büyük su kütlesinin üzerinden atladı. Bir ördeğin suyun üzerinde sakince kayışı gibi göklerin içinden kaydı ve uzak sahile güvenli ve enerjik bir şekilde indi. Güneşin gece yolculuğu dünyayı karanlıkta bırakana dek dinlendi.
Daha sonra, gizli görevini yerine getirmek için kendini kediye dönüştürdü. Göze çarpmayan biçimiyle altın duvarlı kente girdi ve Râvana'nın sarayının dağın tepesinde kurulduğunu öğrenene kadar kent sokaklarında gizlice dolaştı. Sarayı çevreleyen duvarlar ona yine engel olamadı. Ama nereye bakarsa baksın narin Sîtâ'nın izine rastlayamıyordu. Sonunda kentin duvarlarına geri döndü ve oturup ne yapacağını düşünmeye başladı.
"Umarım Rakşasalar Sîtâ'yı öldürüp yememişlerdir" diye düşündü maymun kral. "Ona ne olduğunu öğrenmeden buradan ayrılamam. Hiç haber alamadan dönersem, Râma üzüntüsünden ölür!"
Hanuman kent duvarının gerisindeki ormanlık araziyi araştırmaya karar verdi. Yayından çıkmış bir ok gibi duvarın üzerinden atladı ve yüreğinde yeni bir umutla ağaçların arasına daldı.
Sîtâ'yı ormanın derinliklerinde buldu; bir grup dişi Rakşasa onu bekliyordu. Sîtâ soluk, zayıf ve kaygıdan bitkin görünüyordu, ama güzeliği ay ışığının bir bulut kümesinin ardından parlayışı gibi üzüntüsünün içinde parlıyordu. Hanuman bir ağacın yapraklı dallarının arasına saklandı ve sessizce bekledi.
Râvana'nın Sîtâ'ya yaklaşıp, onu kabul etmesi karşılığında iktidar, zenginlik ve rahatlık vaat edişini izledi. Râma'nın sadık karısının, yüzünü ondan saklayışını ve hıçkırışını izledi. Râvana'ya şöyle bağırdığını duydu: "Çok yakında Râma gelip seni öldürecek!" Râvana şöyle yanıtladı: "Artık sana gösterdiğim sabır hızla tükeniyor! Bugünden sonra iki ay içinde bana teslim olmazsan eziyet görüp öldürülecek olan sen olacaksın."
Râvana ayrılır ayrılmaz Sîtâ, Hanuman'ın saklandığı ağacın altına sığındı. Hanuman onu korkutmadan ve bekçilerine duyurmadan dikkatini çekmek istiyordu. Bu nedenle Râma'nın Ayodhya'daki hayatını, daha sonra olan olayları, Sîtâ'yı arayışını ve buluşunu yumuşak bir şekilde anlattı.
Sitâ ilk önce Hanuman'ın başka bir şekle bürünmüş bir Rakşasa olduğunu sandı. Ancak ona Râma’nın mühür yüzüğünü verince, Hanuman'ı soru yağmuruna tuttu. "Râma güvenlik içinde yaşıyor mu, Lakşmana hâlâ ona sadakatle hizmet ediyor mu? Beni özlüyor mu? Beni hâlâ seviyor mu? Benim onuruma sürülen leke için Râvana ve Rakşasaları öldürmeyi düşünüyor mu?"
"Sakin ol nazik Sîtâ" diye yanıt verdi Hanuman. "Râma, eskisi kadar sadık ve cesaretli. Seni gece gündüz durmadan düşünüyor. Sen olmadan yediği yemekten, doğanın güzelliklerinden hiç zevk almıyor. Tek amacı Râvana'yı yok edip seni kurtarmak."
Sitâ'nın yüzü, karanlık bulutların çekilmesiyle gökyüzünün parlaması ve dolunayın ortaya çıkışı gibi aydınlandı. "Râma'ya saçımdaki bu mücevherli işareti ver" dedi Sıtâ, "ona beni çabuk kurtarmasını söyle. Onu en son gördüğümden beri on ay geçti ve aylar günler geçmek bilmedi. İyi şanslar kahraman maymun! Buraya gelerek hiçbir insanoğlunun yapamayacağı bir işi yaptın ve hayatıma yeniden umut ışığı getirdin."
Râma da Sîtâ'nın hâlâ hayatta olduğunu öğrenince canlandı. "Hanuman, bu kahramanca hareketinle bana bir erkek kardeşten daha yakın oldun!" dedi. "Bana Sîtâ'nın nasıl göründüğünü ve sana neler söylediğini yeniden anlat. Senin sözlerin susamış bir adama su gibi, açlıktan ölen birine yemek gibi geliyor. Bana üzüntüyle ağlayan, gaddar Rakşasalar tarafından tutsak alınmış nazik karımdan söz et. Sonra da bir an önce silahlanıp okyanusu geçmeye hazırlanalım. Yüreğim Râvana'nın krallığını işgal edip, Sîtâ'nın kırılan onurunun öcünü almak için yanıp tutuşuyor!"
Böylece Sugriva ve Râma büyük bir grup maymunla güneye, büyük denize doğru yola çıktılar.
Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder