8 Şubat 2023 Çarşamba

YALANCI PEYGAMBERLERİN ORTAYA ÇIKIŞ SEBEPLERİ-3

 Yalancı peygamberlerin ortaya çıkış sebepleri arasında kabile rekabeti, kabile istiklaline bağlılık, politik ihtiras, kâhinlik yoluyla nüfuz kurmak da sayılabilir.


Kabile rekabeti ve kabile istiklâline bağlılık:


Araplar'da kabileler arasında ötedenberi rekabet eksik olmamıştır. Hatta bunu, kuvvetini kaybetmiş, zayıflamış bir halde zamanımızda bile görmek mümkündür. Şairlerin bu yolda, gerek irticalen, gerek hazırlıklı olarak söyledikleri birçok şiirler, bize kadar gelebilmiştir. Her Arap, kendi kabilesinin üstünlüğünü fırsat düştükçe, muvaffak olabileceği nisbette müdafaayı âdeta bir vazife bilir ve hürriyetine olduğu kadar, asaletine de düşkünlük gösterirdi. Vakıdinin Kitab -ül-Megazi'sinde bu hususta şöyle bir misal mevcuttur: "Fezare'lilerden Uyeyne bin Hısn; Temim kabilesine bir baskında bulunmuş, onbir erkek, onbir kadın ve otuz çocuk esir getirmişti. Bunun üzerine Temim kabilesinden on elçi Hazret-i Muhammed'e geldiler ve bunlardan birisi, Temim kabilesinin, doğunun en asil, en zengin ve en kalabalık kabilesi olduğu hakkında bir söylev verdi. Bunun üzerine Hazret-i Muhammed Sâbit bin Kays' ı çağırdı. Sabit hazırlıklı olmadığı hâlde, Resâlullah ve taraftarları hakkında bir methiye söyledi. Bunun üzerine Temimilerin şairi Zibrikan bin Bedr, Temimileri öğen birkaç beyitle bunu karşılamaya çalıştı : "Biz en asilleriz, hiçbir kabile bize yetişemez, krallar da bizim aramızdadır ve bizde kiliseler yapılır!" dedi Hazret-i Muhammed'in emri üzerine Zibrikan'a, Hassan bin Sabit Muhacirân ve Ensar' ı metheden bir kaside ile cevap verdi. Temimiler yalnız kalınca bu yarışmada yenilmiş olduklarını kabul ettiler ".


Bu kabile rekabeti, kabile asabiyeti ve ittifakları Araplar'da VII. Yüzyılın ilk yarısına doğru dini inançlardan da bazen üstün bir yer tutuyordu. Nitekim Halid bin Velid, Yemame savaşı sırasında ele geçen esirlere sorular sorduğu zaman, onlar kendisine "Biz diyorduk sizde bir peygamber, bizde de bir peygamber olsun"  dediler. Yâni Araplar Kureyş'den çıkan Peygamber'e tabi olmaktansa, kendi kabileleri arasında çıkıp peygamberlik iddia eden birinin göstereceği yolda yürümeği daha uygun görecek kadar bu hususta ileri gidiyorlardı.


Kabile asabiyetinin en güzel örneklerinden birini daha Taberi'de buluyoruz". Talhat ün-Nemri Yemâme'ye geldi; ahalisinden "Müseylime nerede?" diye sordu. Ona, "Sen onu Müseylime adıyla anmaktan sakın, Tanrı elçisi nerede?" diye sor dedikleri zaman o, "Hayır kendisini görmeden, onu Tanrı elçisi diye anamam" cevabında bulundu. Müseylime onun yanına geldiğinde, "Müseylime sen misin" diye sordu; o, "Evet benim" diye cevap verdi. Talha ondan "Senin yanına kim geliyor?" diye sordu; o, "Rahman geliyor" dedi. Talha ondan "Karanlıkta mı geliyor, aydınlıkta mı geliyor ?" diye sorduğunda, o, "Karanlıkta geliyor" cevabını verdi. Bunun üzerine Talha "Senin yalancı olduğuna tanıklık ederim; fakat Rebia oğullarından olan bir yalancı, bizim için, Mudarlar'ın doğru olan peygamberinden daha iyidir" diye söyledi.


Makrizmin "en - Niza vet-tehasum fi ma beyne beni Ümeyye ve beni Hâşim" adlı kitabı da başından sonuna kadar Emevi ve Haşimi kolları arasında yıllarca sürüp giden bu kabile rekabetini anlatmaktadır.


Yukarıdaki misâller gösteriyor ki, Esved, Tuleyha, Secah ve Müseylime gibi yalancı peygamberlerin, çok sayıda ve oldukça nüfuzlu insanlar tarafından tanınmış olmalarının sebepleri arasında kabile asabiyeti ve kabile istiklaline bağlılık da yer almaktadır.


İktisadi ve siyasi sebepler:


İslamiyet Arap Yarımadasında geniş halk kütleleri tarafından kabul edilince, Medine şehri hem dini, hem siyasi bir merkez halini almaya başlamıştı. Bunun tabii bir sonucu olarak iktisadi bakımdan da bu şehrin önemi artmıştı; çünkü islamın şartlarından birisi olan zekat ve savaşlardan elde edilen ganimetler gene Medine'de toplanıyordu. Bu, öteki büyük kabilelerin, bilhassa Temim ve Hanife kabilelerinin tamamı ve kıskançlığını mucip oluyordu. Bu yüzden Hazret-i Muhammed ölünce, Esed, Gatafan ve Tayy kabilelerinden bazı kollar Medine'ye elçiler göndererek, dinde sabit kalacaklarını, namazı kılacaklarını, fakat zekattan muaf tutulmak istediklerini bildirdiler. Bu teklifi başta Ömer bin Hattab olmak üzere Sehabe çok müsait karşıladılar. Çünkü hemen her kabileden irtidad yoluna sapanların sayısı gittikçe artmakta olduğu gibi, Usame ordusu da Suriye'den Medine'ye henüz dönmemişti. Taberi'deki bir rivâyete göre ancak Kureyş ve Sakif kabileleri irtidad etmemi şti. Havazinler ise mütereddit kalmışlardı Bu elçilere Ebu Bekr'in verdiği cevabı gene Taberi şu şekilde anlatır: "Zekat olarak vermekte olduğunuz hayvanların bağlarını vermediğiniz takdirde bile sizinle savaşacağım", Peygamberin ölümü üzerine her tarafta baş gösteren dinden ayrılma ve isyanlar zekat vermek istemiyen kabilelerin işine gelmiş, bu suretle de Medine'ye gönderilmek için hazırlanan zekât devleri yeniden eski sahiplerine iade edilmiş veya kabile şeflerine teslim edilmişti. Ömer bin Hattab'ın da söyledi ği gibi " Araplar yalnız malları için hasistiler.


Bu iktisadi ve siyasi durumdan faydalanmak isteyen bazı kimseler, kendi kasaba ve bölgelerini Medine hükûmetinin nüfuzundan sıyırarak kendi şahıslarına bağlamak ve böylece zekât veya başka adlarla toplayacakları vergileri, kendilerinin ve kabilelerinin refah seviyesini arttırmak için kullanmak istiyorlardı. İşte böyle bir gayeye ulaşabilmek için bazı kimseler peygamberlik iddiasını da kendilerine uygun bir yol olarak seçtiler.


Dikkati çeken bir cihet de ele aldığımız dört mütenebbinin dördünün de dini hüviyetlerinin yanı başında, siyasi hüviyetlerinin, yâni şeflik arzularının yer almış olmasıdır. Esved ül - Ansi, Tuleyha, Secah, Müseylime, hepsi de birer siyasi, hatta askeri şef idiler. Esved kısa zamanda güney Arabistan'ı Hicaz sınırına kadar eline geçirmeğe muvaffak olmuş, Secah Medine hükûmetinin zayıf anlarını beklemiş, Tuleyha İslâmlar üzerine ilk akıncı kuvvetlerini yollamış, Müseylime ise Yemâme topraklarını kırkbin asker ile savunmuştur.



Kâhinlik:


Bütün bu hareketlerin meydana gelebilmesi için, bu siyasi şahsiyetlerin hususi kabiliyetlere sahip olmaları gerekiyordu. Nitekim her şeyden önce bunlar, mensup bulundukları kabilelerin en yüksek tabakasından idiler veya doğrudan doğruya bu kabilelerin başkanları idiler. Ayrıca kâhindiler de.


Araplar'da kâhinlerin verdikleri hükümler itirazsız kabul edilirdi. Bunların halk üzerindeki nüfuzları çok büyüktü ve onların bu nüfuzları çok kere kendi kabilelerinin sınırlarını aşmıştı. Bir kabiledeki kâhin ekseriya kabilenin seyyidi olup idareci, münevver zümresine dahildi.


İncelediğimiz mütenebbilerden olan Müseylime, Tuleyha, Esved ve Secah da kâhin idiler. Bunlar kabiledaşlarında uyanmış olan dini temayüllerden kâhinlerin eski ifade vasıtaları olan secili konuşma üslubu ile söz söyliyerek kendi hesaplarına istifade etmesini bilmişlerdi. 



İSLÂMDAN DÖNENLER VE YALANCI PEYGAMBERLER (Hicri 7.-11. Yıllar)


Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak