12 Şubat 2023 Pazar

Gündelik Hayatımızda Sağlık-4

 


Gözlük


Gözlüğü ilk icat edenlerin Çinliler olduğu tezi artık tehlikededir. 1240’lara ait bir metinde gözlüğe yapılan atfın metne sonradan eklenmiş olduğu anlaşılmıştır. Ming Hanedanı (1368-1644) zamanında eklenen metinde gözlüğün Malakka kralığından getirildiği de yazılıdır ve bu krallık o dönemde Iran ve Arap tüccarlar aracılığıyla Batı ticaretine açılmıştır.


Gözlüğün yapımı ile ilgili kayıtlar, Sandro di Popozo’nun 1289’da yayımladığı kitabında ve 1306’da Floransa’da Giordano di Rivalto’nun, yirmi yılda gelişme gösteren sanatı ve ilk üreticisini gördüğünü anlattığı vaazında açıkça dile getirilmektedir.

Venedik yüz yıl boyunca gözlüğün merkezi olmuştur. Gözlük bu dönemde uzağı göremeyenler için düşünülmekte, miyoplara daha pahalı satılmaktaydı. Gözlük ihtiyacı olanlar gözlükçüde bulunan mercekleri dener ve en uygun bulduklarını alırlardı. Mercek standartları da gene İtalya’da oluştu. Gözlük uzun zaman ruhban sınıfı, âlimler ve soylulara özgü olarak kaldı.


1970’li yıllara kadar çocuklar okulda alay konusu olduklarından gözlüklerinden nefret ederlerdi. Gözlük biçiminin gelişimi de oldukça yavaş oldu. Gözlük sapı 18. yüzyılda, Edward Scarlett’in 1727’deki çalışmalarıyla bugünkü biçimini aldı. Tek gözlük (monokl), yaylı gözlük (pense), saplı gözlük (fesamen), kelebek gözlük gibi biçimleri dönem dönem daha fazla tutuldu. Çift mercekli gözlüklerin çıkmasıyla yaşlıların gözlüğünün altından bakması veya gözlüğün biri tepesindeyken ötekini takması gibi davranışları da yavaş yavaş tarihe karışacak. Fakat gözlük çerçevelerindeki kullanıcıyı rahatlatıcı gelişmelerin SSK kapsamına ne zaman alınacağı bilinemez.




Güneş Gözlüğü


Güneş gözlüğünü bulan Çinlilerdir. Adalet heykelinin gözü Batı’da bağlı, Çin’de güneş gözlüklüdür, çünkü güneş gözlüğü dediğimiz karartılmış camlı gözlükler Çin mahkemelerinde yargıçların gözlerini saklamak için kullanılmıştır. Bu uygulama 1430’da İtalya’dan gözlük geldikten sonra başlamıştır.


1930’da Amerikan hava kuvvetleri karartılmış güneş gözlüğü kullanımını kararlaştırmıştır. Pilotların sırtı yazılı deri ceketlerinden eldivenlerine kadar gençlerin ilgisini çektiği ve bol bol filmlere konu olduğu İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra güneş gözlüğü sivillerin yaşamına da hızla girdi. Sanayiye dönüşen moda dünyasının 1960’da reklam kampanyalarında Hollywood yıldızlarını kullanması ikinci ikna dalgasını yarattı. Gözlüklü tip aktif yaşamdan uzak sakarı canlandırırken, güneş gözlüklü tip seçkin oldu. Bunda motosikletli polislerden sivillere, mafyaya kadar güneş gözlüğünün ‘uzmanlaşmayı ima etmesi de etkili oldu. 12 Mart döneminde tanınmamak için kara gözlüklenen Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın yargısı şöyledir: “Kara gözlük. En sevmediğim şey: Başkasının gözünün içine bakıp, kendi gözündeki anlamı saklamak isteyenlerin sahtekârlık aracı diye tiksinerek içerlerdim kara camlı gözlüklere. Trene binince gelen seyyar satıcıdan döve döve pazarlıkla 7,5 liraya satın aldım. Yolda tanınmamak için yaramaz mı?” Bugün de seyyar satıcılardan güneş gözlüğü alınıyor ama ‘marka’ olan çok pahalı gözlüklerden yalnız kara gözlük olarak söz edilemez. Çok ince, bükülgen çerçeve ve saplısından koca camlısına, güneş ışığına göre rengi değişenden ışık yansıtmayanına kadar o kadar çok çeşidi var ki. Güneş gözlüğü yaz tatili anlayışıyla birlikte saçın tepesinde taşınan, kıyafeti tamamlayan bir aksesuar artık.



Lens


Kontakt lense ilişkin bilgiler Leonardo da Vinci’nin su dolu tüp ucuna mercek koyarak yaptığı denemelerle başlar. 1680’lerde Fransa’da jelatin denendiyse de başarıya ulaşamamıştır. 1877’de isviçreli doktor A. E. Fick göze yerleştirilebilen merceği üretmeyi başardı. Bu mercek kaba ve kalın olmakla birlikte yapılabilirliği göstermişti.


1936’da pleksiglasın üretilmesiyle göz hastaları ‘şişe dibi’ gibi gözlük camlarından kurtulma hayaline kavuştular. 1940’ların sonlarında kornea ölçümünde hassas optik aletlerin gelişimiyle gözün kalıbını alma gereği kalmadı. 1970’lerde su emici plastik jelden lens üretiminin başlamasıyla nemlendirici sorunu çözüldü, lenslerin takılma süresi uzadı.


Lensler gözlükle ancak bir dereceye kadar düzeltilebilen göz hastalıklarının tedavisine de katkı sağladılar. Zamanla, saçların boyanması gibi göz rengini değiştirmenin de yolu olarak özellikle bazı meslekler için ihtiyaç listesi içine girdi.



Aerobik


‘Jogging’ Yeni Zelanda’da eski Olimpiyat atletlerinin formlarını korumak için uyguladıkları bir idman yöntemiydi. Oregon Üniversitesi atletizm antrenörü Bili Bowerman’ın W. E. Harris’le birlikte yayımladığı Jogging (1967) kitabıyla bu ‘spor’ önce ABD’de sonra diğer ülkelerde yaygınlaştı. Joggingin esası rahat adımlarla koşmaktır. Doktorlar sert zeminde koşmanın taban çökmesi, kaval kemiği çatlaması, topuk zedelenmesi, aşil kirişinde zorlanma, diz ve sırt rahatsızlıklarına yol açabileceği uyarısında bulunsalar da birçok doktor kalp egzersizi ve fizik kondisyon çalışması olarak joggingi desteklemektedir.


 Streaking’in faydasız olduğunun görülmesinden sonra, başta ABD olmak üzere ‘çağımızın hastalığı’ şişmanlıkla mücadele yöntemlerinden ve kendini sevmenin koşullarından biri olarak sağlıklı olmaya, kilo vermeye, bedensel hareket gereksinimini karşılamaya ve ruhsal gerilimden kurtulmaya önem verilmeye başlandı. Batı’da 1970’lerin sonundan, Türkiye’de 1980’lerden itibaren, bu yeni kendini önemseme tarzı, farklılaşmanın tehlikeli, benzeşmenin ‘cool’ olduğu toplumsal ortamla çakıştı ve genç kuşak ve her zaman genç kalmak isteyenler, marka ve modalara yöneldiği gibi, koşmaya başladı. Sağlıklı yaşam koşuları, 68 hareketiyle doğan gençlik kesiminin gençlik sektörüne dönüştüğü süreçte, spor kıyafetleri, dergi ve kitap yayınları ile sanayi haline geldi. Türkiye’de bu konum, daha fazla orta üst sınıflara, dolayısıyla yaşı daha geçkinlere tekabül etti.


Ama Üçüncü Dünyada patlamayı ‘aerobik’ sağladı. Kenneth H. Cooper’ın 1968’de çıkan Aerobıcs kitabı çok erken, 1977’deki The Aerobics Way kitabı daha doğru zamandaydı. Bedenin belirli egzersizlerle oksijen alma tekniğini geliştirmeyi hedefleyen sistem, yürüme, koşma, dans hareketlerinden yararlandığından, harcanan enerjiyi gösteren puan sistemi ve bunun aracılığıyla gelişmeyi ölçebilme olanağı verdiğinden, ayrıca salonlarda yapıldığı için toplumsal ilişkiye daha fazla fırsat sağladığından çok sevildi. Eski Üçüncü Dünyacı Jane Fonda’nın tanıtımını yaptığı aerobik, önce videolarla, sonra 1980’li yıllarda özel televizyonların açılış ve kapanış programlarında insanları eritti.


Gazetelerde ‘diyet’ yöntemlerinin yer aldığı, içe kapanıklar için ev aletlerinin satıldığı ortamda, eskiden yalnız Uzakdoğu sporlarına meraklı olan gençler programlarına body-building’le birlikte aerobik ve ‘step dans’ı da alan salonlara yöneldiler. 



Kudret Emiroğlu’nun

GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ

kitabından alıntılanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak