Karmati Hareketini Hazırlayan Sebepler “Sosyal Sebepler”
Ortaçağ İslam dünyasında ortaya çıkan hareketlerin hatta isyanların menşelerinde siyasi, iktisadi ve itikadi amillerin yanı sıra, mutlaka sosyal sebepler de yatmaktadır. Teşekküllerin ortaya çıkmasında, cemiyetlerin yaşadıkları içtimai şartlar ve zaruretler, siyasi sürtüşmeler, eski din ve medeniyetlerden kalan unsurlar, gelenek ve göreneklerin tesirleri olmuştur. Bu manada yeni bir hareket, eskiye ait ne varsa onların yamalı bir bohçası olarak kabul edilebilir. Buna Arapların, Arap olmayanlarla gökler ve yerdeki nimetlere tam ortak oldukları fikrini teslim etmekte gönülsüz davranmaları ayrılıkların perçinlenmesine neden olmuştur. Bu nedenle Karmati hareketinin ortaya çıktığı siyasi, iktisadi unsurların sosyal hayat üzerindeki etkisini gözden uzak tutmamak gerekir. İslam dünyasında bu tür sorunlar, Mekke'nin merkez oluşu ve aktivitesi sayesinde çalkantı ve uyanışı bir arada tanımasıyla ortaya çıkmıştı. Hareketin istilacı, yağmacı özelliği ve dini algılayış tarzı eleştirilebilir, fakat İslam tarihinde sosyal adalete yönelik ilk ayaklanmalardan biri olarak sayılması dikkat çekicidir. Hareketin bu noktaya gelişi uzun bir sürecin neticesinde olmuştur. Bu sürecin iktisadi ve sosyal sebeplerine göz atılacak olursa; Miladi VI. yüzyılda Mekke dini ve ticari bir merkez olduğu gibi aktivite alanı da hayli genişlemiş olduğu görülecektir. Özellikle, Bizans-Sasani mücadelesi, Basra Körfezi'ne gelen Hint ticaret yolunu işlemez hale getirmişti. Öte yandan Saba Devleti'nin Habeşliler eliyle yıkılması ve Kızıl Deniz yoluna hakim olma imkanı sağladı. Böylece Arap Yarımadasındaki zengin kervan ticareti Kureyşliler'in eline geçmiş oldu.
Hindistan ve Habeşistan kaynaklı lüks malların ve Yemen kaynaklı parilimeri (Bahur)'nin Akdeniz ülkelerinin ürünleriyle mübadelesini sağlamanın yanı sıra, ticari bağlarını Basra Körfezi ve lrak'a kadar genişledi. Özellikle Hicaz bölgesinin bazı sakinleri hem mal, hem de para ticareti yapmalarının bir sonucu olarak, toplum arasında tekelcilik yoluyla servetlerini artırmaya çalışan ve malları kudret ve nüfuzlarını pekiştirme aracı olarak kullanan bir aristokrasi oluştu. Bu durum güçsüzlerin ve fakirlerin şiddetli bir şekilde sömürülmesine ve sıkıntılı bir sosyal çelişkiye yol açtı; bireyci sömürücü bakış açısını pekiştirdi. Bu gidiş diğer bir yandan da kabilevi kavramları sarstı, kabilenin kolektif ruhunu zayıflattı ve kabilelerin alt ve üst tabakaları arasındaki mesafeyi genişletti. Aşiret farklılığı muhalefet de gerilimlere yol açtı. Arabistan'dan gelen ordular kendi aşiretlerine olan bağlılık duygularını da beraberinde getirdiler. Yeni koşullarda bu duygular daha da güçlenmiş olabilir. Kentlerde ve öteki göç yerlerinde aynı soydan geldiklerini iddia eden gruplar Arap steplerine kıyasla birbirine daha yakın mahallerde bir araya geldiler; soyluluk iddiasında bulunan güçlü önderler daha çok taraftar toplayabildiler. Birleşik bir siyasal yapı birbiriyle bağlantı kurmalarını sağladı ve zaman zaman onları ortak çıkarlarda birleştirdi. Merkezi hükümeti denetlemesi için verilen mücadele aşiret isimlerinin ve sadakat duygularının kullanılmasını sağlayabiliyordu.
İran, Yemen, Bahreyn, Suriye ve Irak'taki farklı dini ve sosyal gruplar, tarihi süreç içinde bölgenin şekillenmesinde etkili olmuştur. Suriye ve Irak kırsal kesiminde yaşamakta olan Araplar, Gassaniler dışında yeni hükümdarlarla dayanışmayı daha kolay kabul etmiş olabilirler. Yeni hükümdarlar için çalışan memurlar, onların inancı kendi çıkarları gereği ya da iktidarın doğal cazibesine kapılarak bu kabullenişi benimsemiş olabilirler; aynı şey fetih savaşları sırasında alınan esirler veya Araplara katılan Sasani askerleri için de geçerli olabilir. Yeni kentlere gelen göçmenler Müslüman olmayanların ödemek zorunda oldukları özel vergilerden kaçınmak için din değiştirmiş olabilirler. Kadim Fars dinine bağlı olan Zerdüştler, Sasani yönetimi sona erdiğinde kendi örgütlü Kiliseleri zayıfladığı için Hıristiyan olmaktansa Müslüman olmayı daha kolay bulmuş olabilirler.
Arabistan'ın Arapça konuşan göçebe veya yerleşik bütün kavimleri, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'yı kaplamak üzere Orta Asya'dan Atlas Okyanusu'na kadar uzanan geniş bir imparatorluk kurdular. Bu imparatorlukta dinleri ayrı bir sürü kavimlerle birlikte yaşamak zorunda kaldılar. Bunların ortasında, idare vazifesiyle mükellef bir fatihler ve efendiler azınlığı teşkil ediyorlardı. Kabileler arasındaki etnik ayrılıklar ve şehir halkıyla çöl halkı arasındaki sosyal farklar, bir müddet için, yeni imparatorluğun efendileriyle hakimiyetleri altına aldıkları çeşitli kavimler arasındaki ayrılıktan daha az önemli sayıldı. Bölge nüfusun göçebeler, tarımla uğraşanlar ve kent halkı şeklinde üçe ayrılması, siyasi olarak gruplaşanlar kadar önemli değildi. Siyasi gruplaşmada bir yandan yöneticiler ile savaşçılar yani askerler; diğer taraftan teb'a vardı. Bu unsurların İslam dünyasındaki huzursuzluklardaki etkisi, sosyal tabakalar arası eşitliksizliği körüklemesi de göz ardı edilemez. Ayrıca Arap göçebeler önceki kabile yapılarını kolay unutmadılar. Bu unsur her zaman etkisini göstermiştir. Abbasi döneminde bazı şehirlerde, farklı kabilelerden gelen unsurlar birbiri ile karıştırılarak yeni bir hayat tarzı denenmiştir. Bu çok geçmeden kaçınılmaz olarak eski kabile düzenini duygusal bir hayat haline indirgemiştir ve önemleri gittikçe artan yerli halkın buna bağlanması sonucunda toplumsal bir gerçek olmaktan iyice çıkmıştır. Yarımadanın orta kısmında, siyasi ve sosyal birimler olan kabileler, sosyal muhafazakarlıkla ve gelenek ve göreneklerin kararlığında ifadesini bulan, kendi kendini tekrarlayıp duran bir hayat yaşıyorlardı. Hukuki, ahlaki ve siyasi kavramların kabile örfleri şeklinde ortaya çıktığı bir cemaat şeklinde idi. Diğer taraftan, bazı yerleşik toplumlarda sosyal çalkantılar baş gösterdi. Bu huzursuzluklar Mekke'de göçebelik ekonomisinden ticari ekonomiye geçiş sonucunda ve Medine'de yine bir göçebelik ekonomisinden zirai bir ekonomiye geçiş sonucunda kendisini göstermiştir. Aynı şekilde Irak, Suriye ve Yemen gibi bazı tarımsal bölgelerde ise ikta rejiminin genişlemesi sonucunda çiftçilerin sömürülmesi ve çok kere kölelik statüsüne düşmeleri sosyal çalkantılara neden olmuştur.
İran'da ise ortaya çıkan bir seri hareketler köken olarak Abbasileri ortaya çıkaran harekete dayanıyordu. Abbasi ihtilali Emeviler'e muhalif olan unsurların ittifakıyla meydana çıkmıştı. Bu unsurlar Arap ve İranlı Müslüman muhaliflerle İranlı aristokrasi ve aşağı sınıftan olan topluluklardan oluşuyordu. İhtilalin başarıya ulaşmasından sonra ittifak bozuldu ve taraftarları başarısızlığın verdiği hayal kırıklığıyla birbiriyle olan eski mücadelelerine döndüler. Abbasi zaferinin asıl mimarı olan Ebu Müslim, ikinci Abbasi halifesi el-Mansur tarafından öldürüldü. Hareketin, diğer şefleri de aynı akıbete maruz kaldılar. Halifeler, İranlılar ve bilhassa Horasanlıların desteğinden faydalanmaya devam ediyorlardı. Fakat Ebu Müslim ve benzerlerinin yerine aristokratik Bermeki ailesi iktidarı ele geçirdi. Birkaç halife devrinde devlet idaresinde üstün bir rol oynadılar ve eski İranlı idareci sınıfın da hükümeti desteklemesini sağladılar. Halkın memnuniyetsizliği İran'ın çeşitli bölgelerinde köylülerin yardımıyla bir takım dini hareketler şeklinde kendini gösterdi. Belirli bir noktaya kadar bu hareketler milliyetçi karakter taşıyordu, çünkü karşı çıktıkları rejim onlarca hala Arap olarak telakki ediliyordu; muhalefet hareketinin altında yatan dini ideoloji İran kökenli idi, fakat Zerdüşti değildi. İran devletinin eski dininin gerçek taraftarları ve yönetici sınıfın mensupları idare ile bir süre için bütünleştiler ve ancak Me'mun'un hilafete geçişinden (813-833) sonra İranlı prensler Doğu eyaletlerinde bağımsız beylikler teşkil ederek istiklal hususunda kendi hareketlerini başlattılar. Bu isyancıların dini ilhamı, Sasani monarşisine karşı aşağı ve orta tabakaların birleştiği İslam öncesi eski İran sapık düşüncelerinden geliyordu.
Fethedilmiş ülkelerde yerleşmiş olan Arapların sayısı kesin olarak bilinmiyor, fakat yerli halk arasında azınlık teşkil etmiş olmalıdırlar. İslam'ın birinci asrının sonunda Suriye ve Filistin için yapılan tahminler çeyrek milyon civarında değişmektedir. Bunların çoğu şehirli ve bedevilerden meydana gelen askerler ve memurlar idi. Bu arada, bahsi geçen bölgede İslam'dan önce yerleşmiş olan Arap çiftçilerin sayıları oldukça kabarıktı. Bir Mısır kaynağında, Emeviler devrinin sonlarında Mısırlı köylülerin üç bin kadar olduğunu tahmin ediyor. Fatihler, fethettikleri bölgelerin sakinlerinin dini inanç ve içişlerine karışmıyorlardı. Bunlar, müsamaha edilen dinlerin mensupları anlamına gelen zimmi statüsünde idiler. İdarenin Bizans'tan Araplara geçmesi, bölge halkları tarafından genellikle sevinçle karşılanmıştır. Fethedilmiş bölgelerin halkı yeni idareyi, vergiler ve diğer hususlar bakımından eskisinden daha insaflı buluyordu. Suriye ve Mısır'ın Hıristiyan halkı bile Ortodoks Bizans'a karşı İslam hakimiyetini arzu ediyordu. Bazı Araplar tarafından yapılan büyük servetler, ticari münasebetlerde ve yatırımlarda kullanılmışa benzemiyor. Mekke'nin tüccarlar sınıfı bir harp aristokrasisi haline gelmek için eski mesleklerini terk etmişe benziyorlar. Fakat Emevi halifeleri ve diğer zenginlerden bir kısmı, şehirlerde ve hatta çölde büyük lüks içinde yaşıyorlardı. Büyük paraları sarayların inşasına ve tefrişine harcıyorlardı. Devrin ekonomisi bütünüyle olmasa bile, esas itibariyle parayla ilgiliydi. Askerlere ve memurlara aylıkları, para olarak ödendiği gibi malla da ödeniyordu. Vergiler de aynı şekilde toplanıyordu. İlk halifelerden bize kadar gelmiş olan paralardan birçoğu. İran ve Bizanslıların para basma telmiğini alan Müslümanların ihtiyaca cevap verebilmek için yeteri kadar altın ve gümüş sikke darbına devam ettikleri hakkında tarihçilerin verdikleri bilgileri teyit etmektedir.
Ortaçağ İslam dünyasında huzursuz bir başka kitle de Mevali'dir. Geçek şu ki, büyük meblağlar harcayan idareci zümre, yeni bir sınıfın, Mevali'nin (tekili mevla) doğmasına zemin hazırladı. Doğuştan bir Arap kabilesine mensup olmayan herhangi bir Müslüman mevla olabiliyordu. Böylece Mevali, İranlılar, Mısırlılar, Berberiler, Arap olmayıp da İslamiyet'i kabul edenlerden ve dil yahut menşe bakımından Arap olup da herhangi bir sebeple hakim sınıfa mensubiyetini kaybetmiş veya bu hakkı elde edememiş olanlardan meydana geliyordu. Mevali, yüksek bir vergi ödeme karşılığında devletin müsamaha gösterdiği dinlerin mensupları olan ve· Zimmi adı altında tanınan Müslüman olmayanları içine alıyordu. Mevali büyük 1 miktarda Emsar'da toplanmıştı. Buralarda işçiler, zanaatkarlar, tüccarlar ve Arap aristokrasisinin diğer ihtiyaçlarını gören meslek mensupları idi. Teorik olarak Araplarla eşit haklara sahip olan Arap olan Müslümanlar, bu eşitliği sosyal ve ekonomik sahalarda da istiyorlardı. Fakat Emeviler ardından Abbasiler devrinde aristokrasi; onları tamamen kabul etmiş değildi. Mevali'den bazı mülk sahipleri yeni rejimin hizmetleri sayesinde Müslümanların vergi hususundaki haklarını elde etmeyi başarırlarken Abdülmelik devrinde hükümet, devletin hazinesini doldurmak gayesiyle İslam'ı kabule teşvik etmemeye ve Mevaliyi şehirlerden, gelmiş oldukları yerlere geri göndermeye başladı. Bununla beraber Mevali, Arapların yanında bilhassa Horasan'a komşu eyaletlerde ve Uzak Batı'da, piyade olarak, ganimetten Arap süvarilerinin aldığından çok az bir pay alarak ve daha az ücretle savaştılar Mevali'nin sosyal bakımından kötü bir durumda olduğu, devrin edebiyatında açıkça görülmektedir. Mesela bir Arap kızla bir mevlanın evlenmesi o kadar garip karşılanıyordu ki, bir Arap yazarı buna benzer evliliklerin Cennet'in mutluları arasında hoş karşılanıp karşılanmayacağını sormaya kadar gitmiştir.
Mevalinin sayısı o kadar süratle çoğalıyordu ki, kısa zaman sonra sayıca Arapları aştılar. Mevali'nin ordugah şehirlerinde büyük kitleler halinde yerleşmeleri huzursuz ve tehlikeli bir şehirli nüfusu meydana getirdi. Bunlar, artan siyasi önemlerinin, kültür üstünlüklerinin ve askeri seferlerde artan paylarının şuurunda idiler.
Onların esas şikayetleri ekonomik durumdan ileri geliyordu. Arap devletinin yapısı, vergi veren ve Müslüman çoğunluğu idare eden Arap azınlığı prensibi üzerine kurulmuştu. Mevaliyi, Araplarla ekonomik bakımından eşit seviyeye getirmek, hazinenin gelirlerinin azalması ve sonu iflasla bitebilecek surette masrafların artması demekti. Bu ancak tam bir ayrılmayla sonuçlanabilirdi. Yönetici sınıf ile Mevali arasındaki ayrılık her ne kadar Arap ve Arap olmayan unsurlar arasında ırki engellerle çıkıyor ise de aslında milli bağlardan ziyade ekonomik ve sosyal düzenden de ileri geliyordu. Bazı istisnalar da mevcuttu. Özellikle Irak ve Bahreyn'in divan'a kaydolmamış fakir Arapları Mevaliye boyun eğmek zorunda kaldılar ve onların ızdırabını paylaştılar. İran'ın eski toprak asilzadelerinin çoğu yeni rejimi kabul etmişlerdi. Mevalinin kırgınlığı Şia adı altında bilinen bir hareketle dini bir izah buldu. Şiilik başlangıçta Ali'nin ve onun soyundan gelenlerin halifelikteki iddialarını destekleyen ve tamamıyla Araplardan meydana gelen siyasi grubun hareketi idi. Merkezin Kufe'ye sonra Emeviler'in emriyle Suriye'ye nakli Şiiliğe lraklıların mahalli vatanperverliğinin desteğini sağladı. Hareketin gerçek yayılması Kerbela faciasından sonra başladı. Şii propagandacıları memnun olmayan kitleye ve bilhassa Mevaliye büyük bir başarı ile hitap ettiler. Hz Muhammed'in soyundan meşru halef fikri Mevaliye Araplardan daha uygun geldi. Şiilik esas itibariyle Sünni doktrini benimseyen devlete ve yerleşik düzene karşı dini terimde ifadesini bulan bir muhalefet oldu. Bu muhalefet Arap olmayanlarla sınırlanmadı. Ordugah şehirlerinde ve bilhassa Kufe'de -ihtilalci Şiiliğin beşiği-Araplar başlangıçta mühim rol oynadılar. Bunlar Şiiliğin İran'a girmesine yardımcı oldular. Kufe'de kolonisi olan Kum garnizon şehri Şiilerin başlıca kalelerinden biri haline geldi. Şiilik vasıtasıyla ortaya çıkan muhalefet, Araplara karşı milli bir ihtilalden ziyade Arap aristokratlarına, onların kanununa, devletin ve hafiyelerine karşı sosyal bir ayaklanma idi. Diğer taraftan rejimin taraftarları yalnız Araplardan ibaret değildi. Sosyal ve ekonomik fonksiyonlarının ve imtiyazlarını koruyan İran feodal aristokrasisinin kalıntıları, siyasi haklarının geçici olarak kaybolması yanında imtiyazlarının kabul edildiği sürece Arap devleti ile işbirliği yapmışlardı. Onlar İslamiyet'i kabul etmelerinden dolayı Zerdüştilik yerine İslami inancı koydular. Müslümanlığı kabul etmiş olan İranlı şehirli ve köylüler aynı düşmanla mücadele ederek idareye hakim Arap ve İran aristokrasisi karşısında Zerdüştilik yerine İslami bir mezhebi benimsediler. Kabileler arsındaki anlaşmazlık, çoğunlukla güney kabilelerine mensup olan ve fetihlerden önce fethedilecek ülkelere sızmış bulunan Araplar ile büyük bir kısmını kuzey kabilelerinin meydana getirdiği ve İslam ordularıyla gelmiş olan Araplar arasında menfaat çatışmalarından ileri gelmektedir. Bu teşhis, güney kabilelerinin büyük bir kısmının Şia propagandasına açık olmalarına ve Mevali ile belirli bir menfaat birliğine dayanıyordu.
Haşimi ihtilali bir saray entrikasının yahut bir hükümet darbesinin neticesi değil, önceki idareden memnun olmayan halkın ileri gelenlerinin temsil ve izhar ettiği yoğun bir propagandanın, bir teşkilatlanmanın etkin hale gelmesidir. Bu hareket; bir çok ihtilalde olduğu gibi yerleşmiş düzeni yıkmak isteyen genel arzunun birleştiği çeşitli menfaatlerin bir koalisyonudur. Zafer kazanılır kazanılmaz bu hareket birbirine karşı olan grupların ayrılması kaçınılmaz oldu. Zaferi kazanan Abbasilerin birinci vazifesi, kendilerini iktidara getirmiş olan hareketin hayal kırıklığına uğrayan aşırı kanadını ezmek oldu. İhtilalin baş mimarı Ebu Müslim ve arkadaşları bertaraf edilerek, onların taraftarlarının kışkırttığı ayaklanma bastırıldı. Hem hükümet yapısında, hem de insanların duygu ve düşüncelerinde din ve devletin birbirinden ayrılmayacak bir şekilde iç içe olduğu bir toplumda din ve dini tartışma, modern dünyada politikanın oynadığı rolü oynamakta idi. İtici gücü ne olursa olsun her hareket dinde bir maske değil, bu hareketi yöneten hırs ve tatminsizliklerin halkla ilgili ve sosyal terimlerle mecburi ve organik bir ifadesini arardı. Şüphesiz bazı istisnaları da vardı: Siyasi zayıflama döneminde saray ve askeri müdahaleler, iktisadi kriz esnasında da köylü isyanları ve şehirlerde karışıklıklar ortaya çıkıyordu. Bu hareketler yer yer görülüyordu; onların ani ortaya çıkışlarının zaman, yer vd şartları bakımından sınırlı oluşları ve umumiyede kötü organize edildikleri dikkati çekiyordu. Çoğunlukla tam anlamıyla şahsi bir mahiyet taşıyorlardı. Her seferinde bir grup sosyal düzene karşı teşkilatlı bir meydan okuma şeklinde ortaya çıkıyordu, günümüzdeki bir siyasi partiye yönelme gibi bir dini mezhepte ifadesini buluyordu. Karmatilerin, Arap-İslam egemenliğine karşı mazlum halkların ve ezilen sınıfların başlattığı Şuubiyye hareketine bakışı da esneklik arz ediyordu. Şuubiyye içindeki kanat Araplar oluşmuşsa, daha çok Arap kabilecik ve cengaverlik ruhuna hitap ediliyor; bu arada başka etnik aristokratların Türk askerleri, Deylemi, Büveyhi, Bermeki, Farslıların Abbasi iktidarını ele geçirip halka nasıl zulüm yaptıkları yolunda söylemlere yer veriliyordu. Yok eğer, temas edilen Şuubiyye hareketinin ağırlık noktasını Arap olmayanlar oluşturuyorsa, bu kez, Arap-İslam zulmünden bahsediliyordu. Karmatiler bu davranışlarıyla Şuubiyye hareketiyle özdeşleşmiyor, taktik gereği onlarla ilişki içine girebiliyorlardı.
Sosyal hoşnutsuzlukları körükleyen nedenlerden biride Arap yarımadası, Suriye, İran ve Orta Asya'da fethedilen bölgelerin gelirlerinden kaynaklanan anlaşmazlıklar. Arap aşiretleri arasında başlayan rekabet ile bunların yerli halk arasındaki pürüzler de sosyal nitelikte idi. Toplumun belli kesitlerindeki iktisadi refah üst seviyelere çıkması halk arasında iktisadi uçurumları ortaya çıkardı. Böylece genel halktan insanların artmasının yanı sıra, toplumun, tüccar ve ikta edilmiş zirai mülk sahibi gibi zengin grupların yükselişine ve bu gruplar arasında büyük iktisadi farkların ortaya çıkışına da tanık olduğu görülüyor. Nitekim İhvan-ı Safa, insanlar üç tabakadan oluştuğunu belirtmektedir. Bunlar: Zenginler, orta halliler ve fakirler olarak üç kısma ayrılmıştır. Zenginlerin, servetlerini bir güç ve güvenlik kaynağı olarak gördüğü bir dönemde, diğer insanlar, cemaat bağlarının çözülmesi ve sömürünün acımasızlığı sonucu, bir çeşit endişe ve burukluk hissi içinde yaşıyor olmaları tabakalar arası uçurumu gösteren bir husustur. Diğer taraftan bu ayırımda kölelerin sınıflara dahil edilmemiş olmaması dikkat çekicidir. Çeşitli sektörlerde çalıştırılan kölelerin çıkarmış oldukları huzursuzluk kayda değer bir husustur. Çağdaşı ve sonraki siyasi ve politik hareketlere hem taban oluşturmuşlar hem de siyasi ve politik tavırlarına da katkıda bulunmuşlardır. Bunun en güzel örneğini Zencilerin isyanında görmekteyiz.
Zutt ve Zenci isyanları, ülkeyi huzursuz bir ortama sürüklemişti. Abbasi idaresi 890'dan 906 yılına kadar büyük sıkıntılar içinde olmasına rağmen, bu problemleri ortadan kaldıracak herhangi bir radikal reform gerçekleştiremedi. İçtimai şartlar, özellikle zengin tabaka ile fakir kitleler arasında meydana gelen iktisadi uçurumlar bu akımları besliyordu. İlk dönem İsma'ili hareket, kasabalardaki en üst tabakada da bazı taraftarları vardı. Fakat Zencilerin durumunda olduğu gibi şehirli emekçi sınıfları ve esnaflar (zanaatçılar) onlara katılmadılar. Muhtemelen onlar İsma'ili dailerce şehirli emekçi sınıfları ve esnaflar menfaatlerini desteklemeyi uygun görmedikleri için katılmamış olabilirler. Kısaca, başlangıçta İsma'ilizm'in başlıca hitap ettikleri kitle taşra olmuştur. Bu nedenle son dönemlerine kadar kentlere sızmayı başaramamalarının bir sonucu olarak, bedevilerin ve köylülerin desteğiyle faaliyetlerini yürüttüler. Bununla birlikte sonraki dönemde rejime karşı esnaf ve sanatkar grupları ile kentin çalışan sınıflarının desteğini harekete geçirdiler. Ortaçağın başlarında Müslüman kentlerdeki "Sınf' olarak isimlendirilen İslami loncalar veya profesyonel loncaların (demekle) lsma'ililerle bağlantılı oldukları olduğu Massignon hipotezine benzer görüşleri Fuad Köprülü'de Massignon'dan daha önce belirtmiştir. İlk dönem isma'ilileri öncelikle kentli olmayan çevrelerde yoğunlaştırılmasına rağmen bölgeden bölgeye farklılık gösteren İsma'ili taraftarları karmaşık bir, grup olduğunu kabul edilmektedir.
Karmati hareketinin sosyal tabanı, VIII. ve IX. asırların sosyal ve ekonomik alanındaki önemli değişikliklerin, bazılarına zenginlik ve nüfuz; bazılarına da zorluk ve hayal kırıklığı getirmiş olmasının sunucunda oluşmuş gayr-ı memnun kitlelerden oluşmaktadır. Taşrada çoğu zaman vergiyle ilgili imtiyazlara sahip olan büyük mülklerin artması, çiftçilerle küçük mülk sahiplerin yoksullaşması ve adeta köleleşmesi sonucunu doğurdu. Şehirde ise ticaret ve endüstrinin gelişmesi bir amele sınıfını meydana getirmişti. Irak'ta hareket bir dereceye kadar bedevi kabileleri ve başlıca Kufe Sevad'ının köy sakinlerini cezbetti. İsma'ilizm basit sosyal ekonomik bir sistem kurduğu ve başlangıçtaki başarısına tanıklık eden yarı bedevi olan göçebelerdi. Bahreyn ve Suriye'de Bedevi kabileler hareketin bel kemiğini oluşturdu. Yemen'de İsma'ilizm, dağ bölgelerindeki kabilelerce desteklendi. Daha sonra Kuzey Afrika'da misyon Kutama Berberileri üzerine temellendi. lran'da da hareket başlangıçta köy nüfusunun ihtida etmesi üzerine amaçlandı. Cibal'deki ihtidaller Rey çevresindeki vadilerde yoğunlaştılar. Fakat başlangıçta hareketin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra Arap topraklarında korunabilmek ve idarecilere karşı isyan açmada öncülük edebilen büyük bir popüler taraftar elde etmek için iran'da yeni bir politika uygulanıldı. Bu yeni politikanın gereği olarak, yönetim sınıflarını harekete kazandırmak için propagandalarını özellikle Horasan ve Maveraünnehir'de bu politikayı uyguladılar. Bu amaçla kendi aristokrat olan Emir Hüseyin el-Mervezi kuzeydoğu İran'da hareketin başı oldu. Birçok yüksek memuru kazanmasıyla birlikte yeni politik sürekliliği olan herhangi bir politik başarıya öncülük edemedi ve hareket herhangi bir doğu eyaletindeki yöneticilerin ihtidasını elde etmede başarısız oldu.
Başlangıçta İsma'ililer'in kabileler ve köylüler arasında faal oldukları görülür; bununla beraber çok geçmeden şehir halkı ve bilhassa zanaatkarlar arasında büyük ölçüde taraftar buldular. Ortaçağ İslam dünyasında ortaya çıkan sosyal huzursuzluklarda Müslüman olmayan toplulukların rahatsızlıkları da etkili olmuştur. Teb'a durumundaki halkların Müslüman olma aşamalarının meydana çıkarılması kolay değildir; ancak özgül olarak Müslüman isimlerini benimseme olgusu, din değiştirmenin (ihtida) boyutlarını makul biçimde ortaya koymaktadır. İktisadi ve sosyal farklılaşma, mevcut durumun niteliğini açığa vuran bir sosyal huzursuzluğa, sosyal hareket ve ayaklanmalara yol açtı. Hicri üçüncü yüzyıl esnasında ve sonrasında ortaya çıkmış olan Ayyanın ve Şuttar (serseriler ve dolandırıcılar), Zenci ayaklanması, Karmatilik ve İsma'ilik hareketlerini bu kategoride değerlendirmek gerekir.
ORTADOĞU'DA MARJİNAL BİR HAREKET: KARMATİLER
(Ortadoğu'da İlk Sosyalist Yapılanma)
Yrd. Doç. Dr. Abdullah EKİNCİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder