Mimari
Eski Yunan kültürünün hakim olduğu Doğu Akdeniz çevresinde ortaya çıkmış olan Bizans medeniyetinin, Roma kültür mirası ve Hıristiyanlık inancı ile, sahip olduğu topraklardaki yerli kültür unsurlarının birleşiminden meydana geldiği araştırmacılar tarafından kabul edilen bir husustur. Artık Bizans sanatı olarak bilinen Doğu Roma İmparatorluğu sanatı, eski Yunan ve Roma sanatlarından köklerini almakla birlikte, sahip olduğu toprakların eski sanat geleneklerine ilgi duymuştur. Bu sebeple bölgelere göre farklılıklar gösteren bir karaktere sahip Bizans sanatının, bir döneme damgasını vurduğu şüphesizdir.
Köklü bir sanat geleneğine sahip Bizans'ın bu özelliğinin, Araplar tarafından ötedenberi bilindiği ve takdir edildiği anlaşılmaktadır. Cahız'ın birçok toplumları çeşitli açılardan ele alıp değerlendirdiği el-Ahbdr ve Keyfe Tasıhhu adlı eserinde Bizanslılar hakkında zikrettiği görüşler, bilim ve sanat alanında müslüman Arapların Bizanslıları nasıl gördükleri hususunda aydınlatıcı bir özellik taşımaktadır. Cahız'ın ifadeleri özet olarak şöyledir:
Bizanslılara bakıldığında onların birçok tabip, filozof ve müneccim yetiştirdikleri görülür. Musıki usullerini bildikleri gibi kitap dünyasından da haberdardırlar. Mükemmel resim yaparlar. Bir kişinin resmini aynen çizerler ve sonra genç, yaşlı, üzgün, sevinçli, yakışıklı, ağlayan, gülümseyen gibi istedikleri şekli verebilirler. Resim içinde resim çizebilir ve bunu iki-üç kez tekrarlayabilirler. Bizanslıların diğerlerinden farklı bir mimari becerileri vardır. Oymacılık ve marangozluk alanında başkalarının yapamayacağını yapabilirler. Kutsal bir kitapları ve dini bir toplumları vardır. Aritmetik, astroloji, güzel yazı, yiğitlik, isabetli düşünme ve entrika çevirme (ve fi envd'i'l-mekidetı) hususunda inkar edilemez becerileri vardır.
Her ne kadar Cahız, kelam, felsefe, tıp, astronomi, aritmetik ve katiplik gibi birçok alanda uzman insanlara sahip olduklarını belirttiği Bizanslıların, bu özelliklerine rağmen teslisi ve diğer insanlar gibi beşeri vasıflar taşıyan Hz. İsa'nın uluhiyyetini savunmaya devam etmelerini tenkid edip bu çelişkiye bir anlam veremediğini ifade etmekte ise de sözleri, bilim ve sanat açısından Bizanslıların bulunduğu noktayı anlamada yardımcı olmaktadır Cahız'ın, Bizanslıların bilim ve sanatı hakkındaki kanaatlerinin benzeri, lbnü'l-Fakih'in eserinde de yer almaktadır.
İslam dönemine çok yakın bir sırada gerçekleşmiş ve Arapların, Bizanslıların mimari becerilerine itibar ettiklerini gösteren bir rivayetle konuya başlamak mümkündür. Bu rivayet, otuzbeş yaşlarında olduğu sırada Hz. Peygamber'in de katıldığı, Kabe'nin tamiri konusuyla ilgilidir. Yangın ve sel sularından zarar görmüş olan Kabe'yi tamir etmeye karar veren Kureyşliler, o sırada bir Bizans gemisinin Cidde yakınlarındaki Şu'aybe limanında fırtınaya yakalanıp karaya vurduğu haberini alırlar. Rivayete göre, Bizans imparatorunun emriyle Mısır'dan gönderilmiş olan gemi, İranlıların Habeşistan'da yaktıkları bir kilisenin tamirinde kullanılmak üzere mermer, kereste ve demir götürmekteydi. Geminin kerestelerini satın almak için Velid b. Muğire ve arkadaşları, Şu'aybe'ye giderek keresteyi aldıkları gibi, gemide bulunan Rum asıllı marangoz ve inşaat ustası Bakum'u da (er-Rumi) Kabe'nin tamirini yapması için Mekke'ye davet ederler. Bakfım'un aynı zamanda tacir olduğu ve geminin kendisine ait olduğu da rivayet edilmektedir.
Ezraki'ye göre Kureyşlilerin Bakum'dan istedikleri şey, Kabe'yi Suriye yapı mimarisiyle yeniden yapmasıydı (ibnihf lena bünyane'ş-Şam). Bu rivayeti, İbn Hacer'in naklettiği "onu bize kilise mimarisiyle tamir et" (ib niha 'ala bünyani'l-kenais) şeklindeki ifadeyle birleştirmek mümkündür. Hz. Peygamber' in, Mekke fethi günü Kabe'ye girip, üzerine elini koyduğu Hz. Meryem ve İsa resimlerinden başka, bütün resimlerin imha edilmesini istediğine dair yine Ezraki'nin kaydettiği rivayet, burada tekrar hatırlanabilir ve bu resimlerin belki de bu tamir sırasında yapıldığı düşünülebilir.
Başlangıçta kurumuş hurma dallarının yakılmasıyla aydınlatılan Mescid-i Nebevi'nin, içerisine yağ konulup direklere asılan kandillerle aydınlatılmaya başlanmasıyla ilgili rivayetlerde, Bizans etkisini yakalamak mümkündür. Aslen hıristiyan olup daha sonra lslamiyet'i kabul eden ve 9/630 yılında kandille Mescid-i Nebevi'yi aydınlatan ilk kişi olarak bilinen Temim b. Evs ed-Dari, Suriye bölgesindeki seyahatleri sırasında Bizanslıların, geceleyin kandille aydınlandıklarını görmüş ve beraberinde Medine'ye de birkaç kandil getirmişti. Bir gün yatsı namazında bu kandillerle mescidi aydınlattığında Hz. Peygamber son derece memnun olmuş ve "Sen bizim mescidimizi aydınlattın; Allah da seni nurlandırsın" demiştir.
Mescitte bir hurma kütüğüne dayanarak cemaate hitap eden Hz. Peygamber'in, zorluk çekmemesi ve cemaat tarafından kolaylıkla görülebilmesi için 8/629 yılında minber yapan sahabiler arasında yukarıda adı geçen Bakum er-Rumi'nin yanısıra, Temim ed-Dari de zikredilmektedir. Gün geçtikçe artan cemaate ayakta hitap ederken yorulduğunu ifade eden Hz. Peygamber'e Temim ed-Dari, "Ya Resulallah! Sizin için Suriye'de gördüğüm gibi bir minber yapayım mı?" diye sormuş ve onun tasvibini alarak üç basamaklı bir minber yapmıştır.
Raşit halifeler döneminde Suriye, Filistin ve Mısır gibi Bizans'a ait bölgelerin fethedilmesi ve en önemlisi Emeviler döneminde Dımaşk'ın başkent olarak seçilmesi, müslümanların bu bölgelerde oluşmuş Bizans sanat formlarını daha yakından tanımalarını sağlamıştır. Müslümanlar, Bizans sanat mirasına ilgi duymuşlar ve bundan istifade etmişlerdir. Özellikle Emeviler döneminde Suriye'deki İslam mimarisinin, evvelce burada varlık kazanmış yerli unsurlarla birlikte, Suriye-Bizans üslubunun etkisi altına girdiği görülmektedir. IX. Yüzyıl başlarına kadar Suriye ve Filistin bölgesi başta olmak üzere birçok bölgede yükselmeye başlayan Kubbetu's-sahra, Kusayr Anıra ve Mescid-i Aksa gibi lslam sanatının ilk örneklerinde, doğrudan veya dolaylı bir şekilde Bizans etkisinin görüldüğü kabul edilmektedir.
Herşeyden önce gerek Raşit halifeler ve gerekse daha sonraki dönemlerde Bizans'tan alınan topraklarda bazı kiliseler, tamamen veya kısmen camiye dönüştürülmüştür. Mesela Belazuri'nin rivayetine göre, Humus'u sulh yoluyla fetheden Ebu Ubeyde'nin, yerli halkla yaptığı anlaşma maddeleri arasında kiliselere dokunulmayacağı, ancak Yuhanna kilisesinin dörtte birinin cami olarak kullanılacağı zikredilmektedir. Diğer taraftan Halep halkıyla yapılan anlaşmada bir cami yeri veya bazı rivayetlere göre kiliselerin yarısı müslümanlara verilmiştir. Hama'daki Büyük kilise (el-Kenfsetü'l- 'uzma) m. 636-37 yılında camiye çevrilmiştir. Dolayısıyla, Bizans dönemindeki bazı kiliseler, kıble vb. hususlar dikkate alınarak yapılan zaruri değişikliklerle, İslam hakimiyeti döneminde cami vazifesi görmeye başlamışlardır. Ayrıca, bu dönemlerde inşa edilen camilerde eski kilise malzemeleri ve kalıntılarının kullanıldığı görülmektedir. Mesela, Hişam b. Abdilmelik döneminde Remle'de inşa edilen ve mihrab, minber ve minaresiyle dikkat çeken camiin yapımında eski kilise sütun ve mermerlerinin kullanıldığını Makdisi haber vermektedir. Hz. Ömer döneminde Sa'd b. Ebi Vakkas'ın 17 /638 yılında yaptırdığı Kufe camiinin gölgeliği (zulla) İran şahlarına ait mermer sütunlardan yapılmış ve tavanı da Bizans kiliselerindeki gibi süslenmişti (semauha ke-esmiyeti'l-kena isi'r-Rümiyye) .
Hz. Peygamber ve Raşid halifeler döneminde inşa edilen dini veya sivil mimari eserler, daha basit malzemeyle gösterişten uzak bir şekilde yapılırken, Emeviler döneminde daha önce yapılmış olan eserler yeniden elden geçirilip genişletilmiş veya önemli merkezlerde yeni binalar yükselmeye başlamıştır. Emeviler döneminde yenilenen veya inşa edilen eserlerde kullanılan malzeme, önemli ölçüde değişiklik göstermiş, süslemelere ve görkeme ağırlık verilmeye başlanmıştır.
Emevi halifelerinin hem coğrafi, hem de evlilik gibi sebeplerle Dımaşk ve Humus'taki kabile ve merkez guruplarla daha çok ilişki kurabildiklerini, böylece daha çok onların desteğini kazandıklarını belirten Gibb, bu yakın ilişkiyle halifelerin, Bizans kurumlarını kısmen tanıma imkanı bulduklarını, aynı şekilde İslam hakimiyetinde eski görevlerini sürdürmeye devam eden memurların etkilerinin fazla abartılmaması gerektiğini ifade eder. Bununla birlikte Emevilerin bazı Bizans tatbikatını adapte etme ve Bizans imparatorlarının izinden gitme eğilimlerinin açık olarak görüldüğüne de dikkat çeker.
Gibb'e göre Emevilerin büyük dini yapılar inşa etme politikası, Bizans ilhamını göstermektedir. Mesela Bağdat Abbasi halifeleri, Mekke ve Medine camilerini genişletmiş olmalarına rağmen, diğer merkezi bölgelerde bu tutumu izlememişlerdir. Emevilere pek sempatik bakmayan tarihçilerin ve bazı Batılı araştırmacıların, Kudüs ve Dımaşk'ta büyük dini yapılar inşa eden Emevilerin, Mekke ve Medine'nin yerine bu merkezleri ön plana çıkarmak istediklerine dair bir kanaat taşıdıklarını belirten Gibb, Emeviler tarafından inşa edilen veya rekonstrüksiyonu yapılan üç binadan birinin, Medine'deki Mescid-i Nebevi olduğuna dikkat çekerek bu görüşe itiraz etmektedir.
Makdisi'nin bir rivayeti, Emevilerin görkemli dini binalar inşa etmelerini, Bizans'tan aldıkları merkezlerde gördükleri Bizans sanat şaheserlerine karşı duyulan hayranlık ve bu hayranlığı giderme amacı ile izah etmektedir. Bu rivayete göre, özellikle kubbesiyle dikkat çeken Kudüs'teki Kumame (Kiyame) kilisesi başta olmak üzere, Suriye ve Filistin bölgesindeki hıristiyanlara ait kilise ve manastırların görkemine, müslümanların hayran kalıp olumsuz etkileneceklerini düşünen Halife Abdülmelik, Kubbetu's-sahra'yı yaptırırken, oğlu Velid de büyük masraflarla Dımaşk'taki Ümeyye camiini inşa ettirmiştir. İnsan psikolojisi dikkate alındığında bu tür rivayetlerde doğruluk payı bulunmakla birlikte, müslümanların gerçekleştirdikleri yapı ve imar faaliyetlerini, her medeniyette görülen kendini oluşturma, faydalı ve güzel görülen insanlık tecrübelerinden istifade ederek kalıcı eserler meydana getirme düşüncesi ve pratik ihtiyaçların bir sonucu olarak görmek daha isabetli olacaktır.
Emevi dini mimarisinin ilk eserlerinden ve Mescid-i Haram ile Mescid-i Nebevi'den sonra müslümanların üçüncü kutsal mabedi olarak bilinen Kudüs'teki Mescid-i Aksa kompleksi içinde yer alan Kubbetü's-sahra, Abdülmelik tarafından 72/69 192 yılında yaptırılmıştır. Özellikle mozayik süslemeleriyle dikkat çeken bu eserde, Bizans kilise mimarisinin en önemli unsurlarından biri olan kubbenin kullanıldığı görülmektedir. Hitti'ye göre Kubbetu's-sahra'nın yapımında Bizans menşe'li olması mümkün yerli sanatkarlar ile hıristiyanlara ait Meryem Ana kilisesi gibi bazı bina kalıntılarından faydalanılmıştır. Sekizgen yapısı, kubbesi, mermer ve mozayik süslemeleriyle Kubbetü's-sahra'nın, Bizans yapı mimarisinin etkilerini taşıdığı kabul edilmektedir.
80/700 yılında meydana gelen sel baskınından zarar gören Mescid-i Haram ve bu arada Kabe'nin tamiri için Abdülmelik büyük maddi yardımlarda bulunmanın yanısıra, hıristiyan bir mühendisi de görevlendirmişti. Mes'cidi, Kabe tamirinde kullanılmak üzere, Ebrehe'nin San'a'da yapmış olduğu kiliseden mozayik ve üç mermer sütun getirildiğini kaydetmektedir. Kabe tamiriyle ilgili bir rivayet, Theophanes'in eserinde de yer almaktadır. Theophanes'in 618-3 hilkat yılı (m. 691-92) olayları arasında zikrettiğine göre, Kabe'nin tamirine önem veren Abdülmelik, Kudüsteki Gethsemane kilisesinin (Kenisetü'l-Cismaniyye) bazı sütunlarının sökülerek bu tamir sırasında kullanılmasını istedi. Ancak halifenin dostluğunu kazanmış olan mali işlerden sorumlu Sergios (Ioannes Damaskenos) ile Filistinli hıristiyan din adamlarından Patrikios Klausus, halifeye müracaat ederek bu kararından vazgeçmesini rica ettiler ve bu sütunların yerine başka sütunlar temin etmesi için İmparator Iustinianos'u ikna edebileceklerini belirttiler. Aynı kaynağa göre teklifleri kabul edildi ve halifeye verilen söz yerine getirildi.
Müslümanlarla Bizanslılar arasında mimari alanda gerçekleşen ve malzeme yanında insan unsurunu da kapsayan bir ilişki, Emevi halifesi Velid b. Abdilmelik dönemine rastlamaktadır. Konuyla ilgili rivayetler bazı farklılıklar arzetmekle birlikte ortak nokta, Velid b. Abdilmelik'in, Bizans imparatoru II. Iustinianos'a mektup yazıp Emevi camiinin inşası veya Mescid-i Nebevi'yi genişletme çalışmaları için yardım istemesi ve müsbet cevap almış olmasıdır. Bilindiği gibi Velid b. Abdilmelik, Romalılara ait m.ö. I. yüzyıldan kalma Jüpiter tapınağı üzerine Bizans imparatoru Theodosios (379-395) döneminde inşa edilen Aziz Ioannes (Hz. Yahya) Kilisesi'nin yerine, Emevi Camii'ni yaptırmıştır. Yapımına 86/705, 871706 veya 88/707 yılında başlanan camii 96/714 yılında tamamlanmıştır. Öte yandan Velid, 871706 veya 88/707 yılında Hicaz valisi Ömer b. Abdilaziz'den de Medine'deki Mescid-i Nebevi'yi genişletmesini istemiştir. Sözkonusu rivayetin kaynaklarda nasıl yer aldığı ve zamanla ne tür değişikliklere uğradığını görmek açısından ilgili rivayetler, bazı ayrıntılarıyla sıralanacaktır:
Belazuri Velid b. Abdilmelik'in, Medine valisi Ömer b. Abdilaziz'den Mescid-i Nebevi'yi yıkıp yeniden inşa etmesini istediğini, bu arada ona bir miktar para, mozayik ve mermerle birlikte, Suriye ve Mısır'dan Rum ve Kobt asıllı 80 usta gönderdiğini kaydeder.
Velid'in 88 yılında Dımaşk camiinin yapımına başladığını belirten Ya'kubi'nin Vakıdi'den naklettiğine göre halife, Bizans imparatoruna mektup yazarak Mescid-i Nebevi'yi genişletmeye başladığını bildirip yardım istemiş, bunun üzerine gönderilen 100.000 miskal altın, 100 usta ve 40 yük mozayiği Ömer b. Abdilaziz'e göndermiştir. Mescid-i Nebevi'deki çalışmalar 90/7089 yılında tamamlanmıştır.
lbn Kuteybe, Dımaşk kilisesini yıkan Velid'e Bizans imparatorunun "babanın yıkmadığı kiliseyi sen yıktın. Eğer yıkılması gerekiyorsa baban hata yapmış demektir. Eğer babanın yaptığı doğruysa sen ona muhalefet etmiş oluyorsun" şeklinde bir mektup yazdığını, bunun üzerine halifenin de el-Enbiya suresinin 78-79 ayetlerini yazıp gönderdiğini kaydeder.
Ebu Hanife ed-Dineveri, Velid' in Mescid-i Nebevi'yi genişletme çalışmalarından imparatoru haberdar edip gönderebildiği kadar mozayik istediğini, onun da 40 vesk mozayik gönderdiğini kaydeder.
Taberi'nin 88 yılı olayları arasında zikrettiğine göre, vali Ömer b. Abdilaziz' e Mescid-i Nebevi'yi genişletme emri veren Velid b. Abdilmelik, aynı zamanda Bizans imparatoruna (sahibu'r-Rum) da mektup yazarak yardım istemişti. Bu istek üzerine imparator 100.000 miskal altın, 100 usta ve 40 yük mozayik göndermiş, Velid de bunları Ömer b. Abdilaziz'e ulaştırmıştır.
Makdisi, müslümanların en güzel şaheseri olarak tanımladığı Dımaşk camiinden bahsederken şu rivayete yer verir: "Denildiğine göre Velid b. Abdilmelik, bu camiin yapımı için İran, Hind, Mağrib ve Bizans'tan ustalar getirtmiştir. Bizans imparatorunun hediye ettiği malzeme ve mozayik ile Kıbrıs'tan getirtilen 18 gemi yükü altın ve gümüşten başka, Suriye'nin yedi yıllık haracı bu camiin yapımına harcanmıştır.''
Reşid b. Zübeyr'e göre 88 yılında Dimaşk camiini inşa etmeye karar veren Velid'e, Bizans imparatoru 100.000 miskal altın, 40 yük mozayik ve 1.000 işçi (fa'i[) göndermiştir.
İbn Asakir, rivayeti biraz daha süsler ve olaya farklı boyutlar kazandırır. Ona göre Dımaşk camiinin inşası için birçok ustaya ihtiyaç duyan Velid, imparatora (tağiye), daha önce yapılmamış ve yapılması mümkün olmayan benzersiz bir cami yapmak istediğini bildirir ve 200 Bizanslı usta (min sunna'ı'r-Rum) göndermesini ister. Ayrıca göndermediği takdirde bunu savaş sebebi sayacağını belirterek, Kudüs ve Urfa'daki kiliselerle birlikte ülkesinde bulunan Bizans eserlerini (ve saira asari'r-Rum) yıkmakla tehdit eder. Bunun üzerine imparator, halifenin isteğini yerine getirir, ancak onu kiliseyi yıkmaktan vazgeçirmek amacıyla, "babanın yıkmadığı kiliseyi sen yıkıyorsun. Eğer babanın tutumu doğruysa sen aksini yapmış oluyorsun. Eğer seninki doğruysa baban hata etmiş demektir. Bununla birlikte istediklerini gönderiyorum" şeklinde bir mektup yazar. İbn Asakir, mektubu alan Velid'in, imparatora cevap vermek için çevresiyle istişare ettiğini, sonunda şair Ferazdak'ın görüşü doğrultusunda el Enbiya suresinin ayetini yazıp gönderdiğini de ekler. İbn Şeddad bu rivayeti aynen tekrarlamaktadır.
580/1184 yılında Dımaşk'ı ziyaret ettiği bilinen Endülüslü seyyah İbn Cübeyr, sözkonusu rivayeti, camilerin en güzeli olarak vasıflandırdığı Dımaşk camii için zikreder. Camii yapmak isteyen Velid, imparatora mektup yazarak 12.000 usta (sunna') göndermesini "emreder". Halifenin tehdit de içeren mektubu karşısında imparator, bu isteği yerine getirmeye mecbur kalır. lbn Cübeyr' in rivayeti küçük farklılıklarla lbn Battuta tarafından da tekrarlanır ve yine 12.000 rakamı verilir.
Yakut el-Hamevi, Medine valisi Ömer b. Abdilaziz'den Mescid-i Nebevi'yi yeniden inşa etmesini isteyen Velid'in, aynı zamanda Bizans imparatoruna bir mektupla durumu bildirip ustalar ('umma[) istediğini, bunun üzerine imparatorun da 40'ı Rum, 40'ı Kobt olmak üzere 80 kişi, 40.000 miskal altın ve yüklerle mozayik gönderdiğini kaydeder. Yakut'un ifadelerinden Bizans'tan gönderilen Rum ve Kobt ustaların, Mescid-i Nebevi'nin yeniden inşasında merkezi bir rol üstlendikleri anlaşılmaktadır.
lbn Fadlillah el-'Ömeri, Dımaşk camiini inşa etmek için ustalara ihtiyaç duyan Velid'in, Bizans imparatoruna (tağiye) mektup yazarak 200 Bizanslı usta (sunnd') istediğini, göndermediği takdirde ise savaş açmak ve kiliseleri tahrip etmekle tehdit ettiğini, imparatorun da bu isteği yerine getirmek zorunda kaldığını kaydeder. Ancak halifeye "babanın yıkmadığı kiliseyi sen yıkıyorsun. Eğer babanın tutumu doğruysa sen aksini yapmış oluyorsun. Eğer seninki doğruysa baban hata etmiş demektir" şeklinde sitemli bir mektup yazdığını; buna karşılık Velid' in, şair Ferazdak'ın görüşü doğrultusunda el-Enbiya suresinin 79. ayetini cevap olarak gönderdiğini de ekler. Aynı müellif, et-Ta'rif bi'l-Mustalahı'ş-Şerifadlı eserinde farklı ayrıntılar verir. Buna göre Velid b. Abdilmelik döneminde lstanbul'dan berfd (posta) vasıtasıyla Dımaşk'a taşınan mozayikler, Emeviyye camiinin yanısıra Mekke, Medine ve Kudüs'teki camilerde kullanılmıştır. lbn Fadlullah el-'Ömeri lstanbul'dan gönderilen mozayiklerin kendi dönemindeki kalıntıları hakkında da bilgi vermektedir.
Semhudi, rivayeti Mescid-i Nebevi'nin tamiriyle ilgili olarak zikreder ve farklı rakamlar verir. Ona göre imparatorun gönderdiği usta sayısının 20 küsur veya 100 kişiye bedel oldukları belirtilen 10 ya da 40'ı Rum ve 40'ı Kobt olmak üzere 80 kişi olduğu nakledilirken, altın miktarı hakkında 40, 80 veya 100 bin miskal gibi rakamlar verilmekte, ayrıca yüklerle mozayik ve kandil zinciri gönderildiği belirtilmektedir.
Bizans kaynaklarından Theophanes, halife ile imparator arasında herhangi bir yazışma ve yardımlaşmaya yer vermeksizin Velid'in, Dımaşk'ta güzelliğiyle göz kamaştıran büyük kiliseden dolayı hıristiyanlara karşı kıskançlık duyduğunu ve bu yüzden 619 hilkat yılında (m. 707-708) kiliseye el koyduğunu kaydeder.
Velid b. Abdilmelik'in Emeviyye camii veya Mescid-i Nebevi için Bizans imparatorundan yardım aldığına dair yukarıda zikredilen rivayetler, araştırmacılar arasında tartışma konusu olmuştur. Konuyla ilgili müstakil bir makale yazan Creswell, bu rivayetleri efsane (legend) olarak niteler ve görüşlerine temel olmak üzere üç sebep zikreder: Birincisi, Mescid-i Nebevi ve Ümeyye camiinin herbiri ile ilgili en eski rivayetlerde böyle bir yardımdan bahsedilmemektedir. İkincisi, XII. yüzyıl müellifi lbn Asakir, halifenin imparatora mektup yazdığından bahsederken, IX. yüzyıla ait rivayet imparatorun, kiliseyi yıktığı için halifeye bu tutumunu tenkit eden bir mektup yazdığını belirtmektedir. Üçüncüsü, bu dönemde halife ile imparator arasındaki olumsuz ilişkiler, böyle bir yardımlaşmaya müsait değildir. Bununla birlikte Creswell, rivayetin bir aslı olabileceğini düşünür ve VI. yüzyılda San'a'da mükemmel bir kilise inşa etmek isteyen Habeş valisi Ebrehe'nin, Bizans imparatoru 1. lustinianos'a mektup yazarak yardım istemesi üzerine, imparatorun da usta, mozayik ve mermer gönderdiğine dair Taberi'de geçen rivayetle irtıbatlandırır. S. el-Müneccid de Velid'le Il. Iustinianos'un yazışmalarıyla ilgili olarak zikredilen tarihlerde, müslümanlarla Bizanslıların savaş halinde olduğunu belirterek rivayetlerin doğru olmaması gerektiğini belirtir.
Hitti, Velid'in yerli kabiliyetlerle yetinmeyip lranlı ve Hintli ustaların yanısıra, Bizans imparatorundan 100 sanatkar istediğini belirtmek suretiyle rivayetin doğruluğunu kabul eden gurup içerisinde yer alır. Gibb ise Creswell, M. van Berchem ve J. Sauvaget'in görüşlerine katılmadığını belirterek rivayetin doğruluğunu kabul eder. Bununla birlikte halifenin tehdidi üzerine imparatorun yardıma mecbur kaldığına dair geç dönem kaynaklarında rastlanan ifadeleri de hayali detaylar olarak niteler. Sauvaget'in de otorite olarak kabul ettiği, fakat sadece nakillerle günümüze gelebilen İbn Zebale'den, Semhüdi'nin yaptığı alıntıların da böyle bir mektuplaşmayı ve yardımı açıkça gösterdiğini belirten Gibb, Bizans imparatorunun mozayik küpleri ve para ya da altınla birlikte ustalar da gönderdiğini ve bunların Emeviyye camii ile Mescid-i Nebevi'de değerlendirildiğinin kesin olduğunu düşünür. Ayrıca Emevi-Bizans savaşlarına rağmen, çeşitli ekonomik ilişkilerin gerçekleşmiş olduğunu bazı kaynaklara dayanarak delillendirir.
Müslümanlarla Bizanslılar arasında savaşın hemen hiç eksik olmadığını vurgulayan Vasiliev, buna rağmen kültürel ilişkilerin de varlığına dikkat çekmekte ve Velid'in isteği üzerine Bizans imparatoru tarafından gönderilen usta ve mozayiklerin Dımaşk, Medine ve Kudüs'teki camilerde değerlendirildiğini belirtmektedir. Oleg Grabar ve Cheikho da sözkonusu rivayeti kabul edenler arasında yer almaktadır.
Görüldüğü gibi Velid b. Abdilmelik'in Bizans imparatoru II. Iustinianos'tan yardım aldığına dair rivayetler, kaynaklarda genellikle Emeviyye camii veya Mescid-i Nebevi hakkında zikredilmektedir. Ayrıca geç dönem kaynaklarında, rivayete tehdit unsurunun da karıştırılmış olduğu dikkat çekmektedir. Velid b. Abdilmelik'in II. Iustinianos'u tehdit ederek bu yardımı sağladığına dair zikredilen ifadeler ile, mübalağalı olduğu anlaşılan rakamlar bir tarafa bırakılırsa, halife ile imparator arasında para, malzeme ve insan unsuruna dayalı bir yardımın gerçekleştiğini ve bu unsurların, o dönemdeki bazı önemli mimari faaliyetlerde değerlendirildiğini kabul etmek mümkün gözükmektedir.
Burada minarenin orijini ile ilgili tartışmalara girmeksizin belirtilmelidir ki, Emeviyye camiinin minarelerinin daha önce aynı yerde bulunan kilisenin gözetleme kulelerinden dönüştürüldüğü, ayrıca zamanla minarelerin sayısında değişiklikler olduğu anlaşılmaktadır. lbnü'l-Fakih tek minareden (mi'zene) bahsetmekte ve bunun, Bizanslılar devrinde Yuhanna kilisesine ait bir gözetleme kulesi (natür) olduğunu, kiliseyi camiye çeviren Velid'in bu kuleyi eski haliyle bıraktığını ifade etmektedir. Emeviyye camiinin üç minaresi (savma'a) bulunduğunu belirten İbn Battuta, bunlardan doğu ve batı tarafında olanların Bizanslı ustalarca yapıldığını (ve hiye min binai'r-Rüm), kuzey tarafında olanın ise müslümanlar tarafından yapıldığını (ve hiye min binai'l-müslimin) kaydetmektedir.
Süleyman b. Abdilmelik döneminin ünlü komutanı Mesleme b. Abdilmelik tarafından gerçekleştirilen İstanbul kuşatması sırasında (97-99/716-7l7) Mesleme'nin, Bizans makamlarının izniyle müslümanların ibadet ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir cami yaptırdığı rivayet edilmektedir. İstanbul'da böyle bir camiin varlığından Konstantinos Porphyrogenitus da bahsetmektedir. Makdisi'nin rivayetine göre İstanbul muhasarası sırasında Mesleme, ileri gelen müslüman esirlere tahsis edilmek üzere imparatorluk sarayının karşısında bir bina yapılmasını şart koşmuş ve bunun üzerine meydanın (Hipodrom) arka tarafında "Daru'l Balat" inşa edilmiştir.
Emeviler döneminde camilerden başka özellikle çöllerde birçok kasır, köşk vs. binalar inşa edilmiş, bunlardan bir kısmının kalıntıları günümüze kadar gelmiştir. Kendilerinden önce aynı bölgede yaşamış olan Gassani emirleri gibi, çoğu Emevi halifeleri ve prensleri de kırsal kesimde ve Bizans sınırına yakın yerlerde saraylar yaptırarak buralarda yaşamışlardır. Bizans sınırlarına olan yakınlık, bu yapıların mimarisini ve dizaynını da etkilemiştir. Kasru'l-Hadra'yı yaptırıp burada ikamet eden Muaviye ile Abdülmelik dışında, Emevi halifelerinin Dımaşk'ta oturmadıkları bilinmektedir. Emeviler döneminde yapılmış olan köşk ve saraylardan bazıları şöyle sıralanabilir: Velid b. Abdilmelik tarafından yaptırılan Kusayr Amra, Taberiyye gölü yakınındaki Hırbetü'l-Minye ve Cebelü Esis'teki saray, Hişam b. Abdilmelik tarafından yaptırılan Kasru'l-Hayri'l-Garbi, Kasru'l-Hayri'ş-Şarki ile Hırbetü'l-Mefcer sarayı ve Il. Velid tarafından yaptırılan Kasru'l-Meşetta ile Kasru't-Tube vs. Açık alan üzerinde köşegen bir yapıda inşa edilen bu saraylar, kaleleri andıran sağlam kapıları, küçük camileri, lüks hamamları ve olağanüstü güzellikteki mozayik, resim, heykel vs. süslemeleri ile sanat tarihi araştırmacılarının dikkatlerini çekmektedir. Gerek yapı malzemesi, gerekse dekorasyonu ve süsleme biçimleriyle kısmen Sasani ve diğer Doğu özelliklerini taşımakla birlikte, Roma-Bizans sanat unsurlarının da önemli ölçüde alınıp kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Bu döneme ait yapılar içerisinde I. Velid tarafından 94-97 /712-715 yılları arasında bugünkü Ürdün'ün doğusunda yaptırılan Kusayr Amra'nın, karşılama salonu ve hamam kısmı başta olmak üzere bazı kalıntıları, A. Musil tarafından 1898'de keşfedilmiştir. Günlük hayattan ve av sahnelerinden kesitler içeren duvar süslemeleriyle Kusayr Amra, ayrı bir özellik taşımaktadır. Duvardaki bir resim gurubu içerisinde halife ile birlikte, üzerindeki Grekçe ve Arapça yazılardan anlaşıldığına göre Bizans imparatoru, Vizigot kralı Rodrik, Sasani imparatoru Hüsrev, Habeş kralı Necaşi ve muhtemelen Çin imparatoru yer almaktadır. Bu resimler, dönemin imparatorlarının halifeye tazimlerini sundukları şeklinde yorumlandığı gibi, bütün imparatorların aslında aynı aileye mensup kardeşler olduğunu kabul eden bir anlayışın yansıması olarak da görülmektedir.
Emeviler döneminde gerçekleştirilen çeşitli imar faaliyetlerinin, Bizanslıların da dikkatini çektiği anlaşılmaktadır. Hişam b. Abdilmelik döneminde gerçekleştirilen saray inşa faaliyetlerini Theophanes şöyle tasvir etmektedir: "Hişam, her şehir ve kasabada saraylar inşa etmeye başladı. Sulama tesislerini yaptırarak verimli tarlalar, bağ ve bahçeler oluşturdu.''
Başkent olarak Dımaşk'ı seçmiş olan Emevilerin, sanat alanında daha ziyade Bizans'tan etkilendikleri, buna karşılık Abbasiler döneminde başkentin daha doğudaki Bağdat'a kaymasıyla, Sasani etkisinin ağırlıklı olarak kendisini hissettirdiği bilinen bir husustur. Abbasiler dönemi, lslam sanatının aynı zamanda yerli unsurları da içine katarak kendine mahsus bir yapıya kavuştuğu dönemdir. Öyle ki, aşağıda görüleceği üzere lslam sanatının bu yeni formu, komşu Bizans'ın dikkatini çekecek ve bu defa Bizans'a doğru kısmi bir geçiş yaşanacaktır.
Abbasilerin başkenti olarak kurulan Bağdat'ta Bizans'ı çağrıştıran bazı unsurlar yakalamak mümkündür. Taberi, Ebu Ca'fer el-Mansur'un, Bağdat şehrinin konumuna ilişkin olarak görüşlerine başvurduğu kişiler arasında az sonra bahsedilecek olan Reha'l-Batrik'ın sahibi "Batrik"ın da bulunduğunu kaydetmektedir. Halife Mansur'un, şehrin içerisinde yaptırdığı çarşıyı Kerh'e nakletmesi, Kerhaya suyunu şehre getirtmesi ve Abbasiyye adı verilen dinlenme yerini yaptırması, Bizans'tan gelen elçi heyetinin tavsiyelerine bağlanmaktadır. Bağdat şehrini çevreleyen duvarların anayola açılan ve "Kiva Rumiyye" adı verilen pencereleri vardı. Bu pencereler, güneş ışığının girmesini sağlamakta ve yağmuru engellemekteydi. Kerhaya nehri kenarında Katf'atü'r-Rümiyyin ve Daru'r-Rümiyyin denilen bölgeler ile yine aynı nehir üzerinde kurulan Kantaratü'r-Rümiyyin adlı köprü bulunmaktaydı.
Mehdi'nin (158-169/775-785) halifeliğini kutlamak için, kendisi gibi tahta henüz çıkmış Bizans imparatoru IV. Leon (775-780) tarafından gönderilen elçi Tarasius (Taras), aynı zamanda mühendislik bilgisine de sahipti. Tarasius, Bağdat'ta bir süre kalmış ve bu arada Sarat nehirlerinin kavuştuğu yerde yüz tane öğütücü taşı bulunduğu belirtilen ve yıllık geliri 100 milyon dirhem olan "Reha'l-Batrik=Patrik/Elçi Değirmeni" veya "Ebu Ca'fer Değirmeni" diye anılan büyük bir değirmen inşa etmiştir.
İslam sanatının Bizans sanatına etkisi, İmparator Theophilos (829) döneminde en açık bir şekilde kendisini hissettirmektedir. Theophilos'un kişiliği ve Bağdat'a bakışı dikkate alındığında bu etkilenme çok doğal gözükmektedir. Ostrogorsky'e göre, sanat ve ilme düşkünlüğüyle tanınan Theophilos Bağdat'taki hilafet sarayının etrafına saçtığı kültür ışınlarına da gözlerini ve kalbini açık tutmuştu. Arap sanatına karşı hayranlık duyan bu imparatorun dönemi, Bizans'ın Arap kültürünün etkisine en fazla maruz kaldığı bir dönem olmuştur. İdeal bir hükümdar olma arzusundaki imparator, adaletiyle meşhur Harun er-Reşid'i taklid ederek, tebdili kıyafetle şehirde dolaşır, güçsüz ve fakirlerle konuşur, halkın şikayetlerini dinleyerek suçluları rütbe ve makamına bakmadan ibretli bir şekilde cezalandırırdı. Bu imparatorun İstanbul'da yaptırdığı ve harabeleri günümüze kadar gelebilmiş olan Bryas sarayı, İslam sanatının izlerini taşımaktadır.
Müslümanlarla peşpeşe yapılan savaşların ardından İmparator Theophilos, daha sonra İstanbul patriği olacak olan hocası Synkellos Ioannes Grammatikos'u, barış görüşmeleri yapmak amacıyla Abbasi halifesi Me'mun'a (813-833) elçi olarak gönderir. Görevi dolayısıyla bulunduğu Bağdat'ta halifenin sarayına hayran kalan elçi, İstanbul'a döndükten sonra İmparator Theophilos'a izlenimlerini aktarırken bu saraydan da bahseder. Anlatılanlardan oldukça etkilenen İmparator, Abbasi saraylarının resimlerini getirterek Patrikios'a 832 veya 837 yılında Bryas mevkiinde aynı mimari özellikleri taşıyan bir saray yaptırmıştır. İkonoklazma döneminde yapılmış olmasıyla devrin sanat zevkini yansıtan ve o dönemde "İstanbul'da benzeri bulunmadığı" ifade edilen sarayda, Hz. Meryem adına büyük bir salon ve üç salımlı bir kilise de bulunmaktaydı. Sarayın etrafındaki bahçeler ve saraya su sağlayan kanallar, doğunun bir tesiri olarak görülmektedir. Günümüzde Bostancı'nın az ilerisinde Küçükyalı mevkiinde görülen büyük harabenin, Bryas sarayı olduğu tahmin edilmektedir. Bizans imparatorlarının kaynaklarda adları geçen kent dışındaki sayfiye sarayları arasında, günümüze gelebilen tek saray olma özelliği taşıyan bu sarayın halen ayakta duran büyük mahzenlerinden, üst yapısı hakkında fikir edinmek mümkündür.
Özellikle IX. yüzyıldan başlamak üzere Bizans sanatının, birçok noktada Arap-İslam sanatının etkisi altına girdiği Bizantologlar tarafından da kabul edilen bir husustur. Theophilos dönemiyle ilgili olarak yukarıda anlatılanlardan başka, mesela kağıt yapımını Bizanslılar, özellikle esir müslümanlar arasında bulunan sanatkarlar vasıtasıyla öğrenmişlerdir. Bununla birlikte Bağdat kağıtları, Bizans tarafından geç dönemlere kadar ithal edilmeye devam etmiştir. Bundan başka Bizanslılar, müslümanlardan çini yapımını öğrenmişler ve kilise duvarlarını çinilerle süslemişlerdir. Kufi yazılarıyla birlikte bitki ve hayvan motifleri Bizans'a bu dönemde geçmeye başlamıştır. Theophilos'un ikonoklast olduğu dikkate alındığında, dini resimlerin yerini tutmak üzere, bu tür resim süslemelerine ağırlık vermesi kolaylıkla anlaşılabilir.
Şu halde Bizanslıların sanatkarlık yönlerinden öteden beri haberdar olan ve takdir eden Araplar, Bizans sanat birikiminden yararlanmışlardır. İslam fetihleri sırasında fethedilen şehirlerdeki kiliselere, genellikle anlaşma gereği dokunulmamakla birlikte, yine karşılıklı anlaşmalarla bazı kiliselerin kısmen veya tamamen camiye çevrildiği görülmektedir. Binaların mimari yapıları, süsleme ve dekorasyonlarında bazı Bizans sanat unsurları alınmıştır. Bu durum Emeviler döneminde daha belirgin bir şekilde kendisini gösterirken, Abbasiler döneminde başkentin doğuya kaymasıyla, Sasani ve diğer Doğu unsurları etkisini daha ziyade hissettirmiştir. Emevi halifesi Velid b. Abdilmelik döneminde, İslam Devleti ile Bizans arasında sanat alanında dikkate değer bir yardımlaşma yaşanmış ve İmparator Il. Iustinianos, halifenin isteği üzerine gönderdiği para, mozaik ve ustalarla dönemin görkemli yapılarına katkıda bulunmuştur. Bizans, Sasani ve diğer unsurları özüne katıp kendine mahsus bir özellik kazanan İslam sanatı, III/IX. yüzyılın başlarından itibaren Bizans'ın dikkatini çekmeye başlamış ve Bryas sarayı örneğinde olduğu gibi Bizans'taki bazı yapılarda İslam sanat unsurlarına yer verilmiştir.
Casim Avcı’nın İslam Bizans İlişkileri Adlı Kitabından Alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder