14 Şubat 2023 Salı

İslâm’a göre büyülerin etkileri

 


Büyü ve büyücülük, bir fenomen olarak tarihin her döneminde var olmuş ve günümüzde de varlığını sürdürmektedir. Kur’an-ı Kerim’de “sihir” kelimesi, araştırmamıza konu edindiğimiz büyü anlamında yalnızca Hz Süleyman’la ilgili olarak Bakara sûresi 102. ayette geçmektedir. Buna karşılık, el çabukluğu ile göz yanılması, gözü ve gönlü bağlama anlamına gelen “sahir” kelimesiyle anlatılan ve sihirbazlardan söz eden pek çok ayet vardır. Bu ayetlerde sihir kelimesi, Hz. Musa, Hz. İsa ve Peygamberimiz hakkındaki kıssalar münasebetiyle açıklanmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de, Hz. Musa’nın, Firavun ve O’nun sihirbazlarıyla mücadelesi, çeşitli olaylarla ilgili olarak dokuz sûrede sihir kelimesiyle ifade edilmektedir. Hz. İsa ile ilgili olarak sihir, iki sûrede belirtilmektedir. Peygamber efendimizin, müşrikler tarafından büyücülükle itham edildiği, on sekiz sûre bulunmaktadır.


Kur’an-ı Kerim’de “kâhin” kelimesi sadece iki ayette geçmektedir. Her iki yerde de Mekke müşrikleri tarafından peygamberimiz hakkında kullanılmaktadır.


Kur’an-ı Kerim’de yer alan ayetlerle, bazı hadisleri kaynak gösteren İslâm âlimleri, büyünün bir hakikati olduğunu ve kişiyi etkileyebileceğini, büyü ve büyücülerin şerrinden Allah’a sığınmak gerektiğini söylemektedir. Bunlara göre büyücüler; uzlete çekilme, isim ve rakamların sırrını bilme ve tılsım gibi yollara başvurarak, bazı varlıklar üzerinde etki yapabilecek duruma gelmektedir. Bazı İslam alimleri büyücülerin, cinlerin kötüleriyle temas kurarak, olağanüstü görünen şeyler yapabildiklerini ifade etmektedir.


Peygamberimiz döneminde, Yahudiler arasında büyü çok yaygın olarak uygulanıyordu. Onlar, Hz. Süleyman’ın büyük bir büyücü olduğunu, hükümdarlığını büyü yoluyla elde ettiğini, insan ve cinlere de yine büyü ile hükmettiğini söylüyorlardı. Yahudiler aynı yöntemlerle çok güçlü hale gelebileceklerini ve başka kavimlere de korku salacaklarını düşünüyorlardı. Kur’an, Hz. Süleyman’ın bir peygamber olduğunu bildirince, Yahudiler de; “Muhammed Süleyman’ı bir peygamber sanıyor, halbuki O bir büyücüdür.” demişlerdi. Cenab-ı Hak da Bakara sûresi 102. ayetle bunlara cevap vermiştir. İşte büyünün büyük bir kısmının sahte ve gerçeği yansıtmadığı, bununla birlikte; büyünün bir hakikati olduğunu ve etkileyebileceğini, ancak büyüyü, cin ve şeytanların insanları küfre götürmek için öğrettiklerini bazı alimler ileri sürmektedir. Bunların delillerinden biri de, Bakara sûresinin 102. ayetidir. Ayetin meali şu şekildedir:


“ Onlar, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurdukları sözlere tabi oldular. Halbuki Süleyman küfre girmemişti. Fakat asıl o şeytanlar küfre girdiler. Halka sihri (büyüyü) ve Babil’de Harut ve Marut isimli iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Oysa O ikisi : “…biz sadece bir imtihan için gönderildik, sakın kâfir olmayasınız!” demedikçe hiç kimseye (sihir yapmaya vesile olabilecek) bir şey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile kocanın arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Allah’ın izni olmadıkça onlar bununla hiç kimseye zarar vermezlerdi. Fakat, onlar kendilerine zarar getirip fayda vermeyen şeyler öğreniyorlardı. Doğrusu, büyüye müşteri olan kimsenin ahiretten nasibi olmadığını da pek iyi biliyorlardı. Karşılığında kendi varlıklarını sattıkları şey ne kötü! Keşke bunu anlasalardı.” Bu ayet, Harut ve Marut kıssasının iç yüzünü de açıklamaktadır. Elmalılı Hamdi Yazır bu ayetin tefsirinde : “ Harut ile Marut isimli meleklerin öğrettiği bilgiler bizatihi büyü değildi, ancak o bilgiler büyü yapmaya ve suiistimal neticesinde küfre düşmeye de açıktı. Nitekim, söz konusu ayette “O iki meleğe indirilen şey” hakkında açıkça büyü tabiri kullanılmamış, o şey büyüye atfedilmiştir.” şeklinde tefsir etmektedir.


Bazı İslâm alimlerine göre, Allah Rasûlüne de büyü yapıldığından bahsedilmektedir. Buhari ve Müslim gibi sahih hadis kitaplarında bu konu ile ilgili çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Büyünün peygamberimiz üzerinde, dinin ve diyanetin ruhuna dokunmayacak şekilde, belli bir müddet tesir ettiği belirtilmektedir. Ancak, hadis kritikçileri bu rivayetlerin âhad haberler olduğunu ve ravi zincirindeki bazı ravilerin tenkit edildiklerini söylemektedir. Bu rivayetler sahih kabul edildiğinde Hz. Peygamberin İsmet sıfatına dokunan bir durumun ortaya çıkacağı ifade edilmektedir. Hamdi Yazır Hz. Peygambere büyü yapılması ile ilgili rivayetler hakkında şunları ifade etmektedir:


“Bu rivayetlerin hepsinin sıhhati kabul edildiği taktirde bile, Rasûlullah’a velev bir an için olsun bir sihir yapılmış olduğuna mutlaka itikadın vücûbunu ifade edecek kuvvete haiz değildir. Zira esas itibariyle haber-i âhad hududunu geçmiş değildir. Haber-i âhad’ın sıhhati ise itikâdın cevazını ifade etse de vücûbunu ifade eylemez. Halbuki bunda itikâdın vücûbu şöyle dursun, Kur’an’ın nassına muhalif olduğundan dolayı, caiz bile olmayacağına kail olanlar bile vardır. Nitekim İmam Mâturidî’den nakledildiğine göre Ebu Bekir Esam, burada rivayet edilmiş olan sihir hadisi metruktür, çünkü bunda kâfirlerin peygamberimiz Aleyhisselâtü ve’s-Selâm’a meshur demelerinin sıdkı lazım gelecektir. Bu ise, Kur’an-ı Kerim’in nassına muhaliftir demiş ve Mu’tezile bu fikirde ısrar etmiş ve sihirden etkilenmenin mansıb-ı Nübüvvete yakışmayacağını söylemişlerdir.” diyerek Peygamberimizin masumluğunu ve vahiylerle korunma garantisinde olduğunu anlatmaktadır. Yine Hamdi Yazır bu konuda şunları belirtmektedir: “peygambere sihirbaz ve Nübüvveti yönünden sihirlenmiş diyenin küfründe şüphe yoktur.”


Günümüz müfessirlerinden Süleyman Ateş ise bu rivayetlerle ilgili olarak şu değerlendirmeleri yapmaktadır:


“ Bu rivayetler çelişkilerle doludur. Çünkü rivayetin birinde, büyü yapan Lebid’in Yahudi, diğerinde Yahudilerin andlısı bir münafık olduğu, bir başkasında ise; Hz. Peygambere hizmet eden bir Yahudi çocuğunun, Hz. Peygamberin tarağındaki kılları ve tarağının dişlerini alıp Yahudilere verdiği ve Yahudilerin de bunları Lebed’e verdiği anlatılmaktadır. Hz. Peygambere hangi Yahudi çocuğu, ne zaman hizmet etmiştir? Gayet ihtiyatlı hareket eden, kendisine gelen İbranice mektupları dahi güvenmediğinden dolayı Yahudilere okutmamak için Zeyd b. Sabit’e İbranice’yi öğrenmesini emreden Peygamber (S.A.V), bir Yahudi çocuğunu nasıl harem-i ismetine alır? O’na hizmet edecek pek çok Müslüman evladı varken - ki bunlardan biri de Enes b. Malik’tir - Yahudi çocuğunun hizmetine ne gerek vardır? Tarihte Hz. Peygamber’e hizmet eden bir Yahudi çocuğu bilinmediği gibi; Hz. Peygamberin altı ay kadar yattığı, hâşâ ne yaptığını bilemez bir şaşkınlık içine düştüğü ve aklî denge bozukluğuna uğradığı da ifade edilmektedir. Bu rivayetlerin büyü ve nazarın etkisini desteklemek ve insanları bunlardan korkutmak amacıyla ortaya atıldığında şüphe yoktur. Verilmek istenen temel düşünce şudur: Büyü ve nazar peygambere bile tesir etmiştir. Onun için bunlardan sakındırmak lazımdır.” şeklinde bir değerlendirme yapmaktadır. Büyü yoluyla Hz. Peygamber üzerinde böyle bir etki meydana getirebildiğini kabul etmek, kâfir veya müşriklerin Hz. Peygamber üzerinde istedikleri etkiyi meydana getirebildikleri düşüncesine kapı açmaktadır. Bu konuda gelen rivayetleri reddetmeden, dengeli bir yol izlemek gerektiğini düşünmekteyiz. Bu rivayetler bize Hz. Peygamber’e zarar vermek ve düşmanlık amacıyla büyü yapıldığını haber vermektedir. Çünkü büyü, çok eski dönemlerden beri varlığını sürdürmektedir. Yahudilerin de bu işle çok fazla meşgul oldukları bilinmektedir. Bu sebeple Hz. Peygambere zarar vermek amacıyla Lebid b. el-A’sam’a müracaat edilmiş ve büyü yaptırılmıştır. Bu hadisler bu olayları bize haber vermektedir. Yüce Allah, Cebrail (a.s) vasıtasıyla peygamberimize bu durumu haber vererek, büyü yapıldığını bildirmiştir. Peygamberimiz de büyüyü, atıldığı kuyudan çıkartmak suretiyle, büyüyü yapan ve bundan medet bekleyenleri rezil etmiştir.


Bazı müfessirler, Lebid b. el-Â’sam tarafından peygamberimize büyü yapılınca, bu büyünün etkisinden kurtulmak için, Felak ve Nas sûrelerinin nazil olduğunu ifade etmektedir. Ancak, Hamdi Yazır; bu sûrelerin Mekki mi Medeni mi olduğu konusunun ihtilaflı olduğunu açıkladıktan sonra şu tespiti yapmaktadır: ” Peygambere bir sihir yapıldığına ve O’nun sihirden biraz müteessir ve müteellim olduğuna itikat etmek caiz olabilirse de vacip değildir. Felak ve Nas sûrelerinin mazmununda sâhirlerin de şerrinden Allah’a istiaze manası açık olduğu da katiyetle sabit değildir. Bu sûrelerin ondan daha yüksek ve daha şümullü kıymeti haizdir.” Süleyman Ateş de; bahsedilen rivayetlerin hakikati yansıtmadığını ve bu sûrelerin peygamberimize yapılan büyü olayı nedeniyle indirilmediğini ifade etmektedir. Büyü olayının Medine’de ortaya çıktığını, bu sûrelerin ise; Mekke döneminde Fil sûresinden sonra nazil olduklarını kaydetmektedir. S. Ateş; Felak sûresinin tefsirini yaparken de şu açıklamaları yapmaktadır: “Kur’an’ın indiği zamanda tüm dünyada var olan karanlık korkusu, Câhiliye Araplarında da vardı. Onlar geceleyin cinlerin ortaya çıkıp, insanları çarpacaklarına inandıklarından, karanlıkta bir dereye indiklerinde, o derenin en büyük cinine sığınıyorlardı. Böylece güvende olduklarına inanıyorlardı. Bu dönemde, insanları hasta etmek, onları istediği yöne sevk etmek, onlara zarar vermek amacıyla büyü yapan erkek ve kadınlar vardı. Bunlar büyü yaparken okuyup üfleyerek, düğüm bağlıyorlardı. Haset eden insanların nazarlarının değeceğine inanıyor, bunun için de tılsım ve hurafe yollara başvuruyorlardı. İşte bu ayetlerin amacı, gecenin karanlığında cinlerin çarpacağını, ya da büyücülerin insanlara zarar vereceğini veya mutlaka göz değeceğini anlatmak değildir. Tek kuvvet ve kudret sahibinin Yüce Allah olduğunu ifade etmektir. Allah’a sığındıktan sonra hiçbir kimsenin insana zarar veremeyeceğini, sadece Allah’a sığınmak gerektiğini anlatmaktır.” şeklinde ifade etmektedir.


Büyünün etkileri konusunda İslam alimleri arasında bir birliktelik yoktur. Mesela; büyü yoluyla bir eşyayı başka bir eşya haline getirmek veya bir varlığı başka bir varlığa dönüştürmek mümkün müdür? Bu konuda İbrahim Canan’ın İbnü Hacer’den naklettiği bilgide: “Büyü bir yanılsamadır, göz bağlamaktan ibarettir” diyen alimlere göre eşya ve varlıkların mahiyetini değiştirmek mümkün değildir. “Büyünün bir hakikati vardır” diyenler içinse, bu konu ihtilaflıdır. Ancak, büyüyle insan mizacında bir çeşit hastalık meydana getirilebilir, bundan başka değildir denilmektedir. Bazı İslam alimleri de, Kur’an’da büyüye yer verilmesinin nedenini, mü’minleri bu konuda ürküterek caydırmak amacıyla yer verildiği görüşündedir.”


Ehl-i Sünnet’e mensup bazı İslam alimleri, büyünün aslının ve etkisinin olmadığını, büyü adına görülen şeylerin batıl birtakım hayallerden ibaret olduğunu ve insanları aldatıp kandırmaktan başka bir şey olmadığını söylemektedir. Bu görüşü savunan âlimler arasında, İmam-ı Azam Ebu Hanife, Hanefî âlimlerinden Ebu Bekir er-Razî, Şâfiî mezhebine mensup âlimlerden Ebu Ca’fer el-Esterebâzî ve Zâhirîler’den İbn-i Hazm gibi âlimlerinin yer aldığı kaydedilmektedir.



TÜRK HALK İNANÇLARINDA BÜYÜ VE BÜYÜ İLE İLGİLİ UYGULAMALAR

Yüksek Lisans Tezi

Abdulkadir Sipahi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak