3 Şubat 2023 Cuma

Uzakdoğu ve Pasifik Adaları Söylenceleri-10 “Hindistan” Râmâyana

 

VI. Bölüm


(Kosala halkı Sitâ’nın erdemini yeniden sorgular ve Râma onu sürgüne mahkûm eder. Sitâ sürgünde Râma'nın ikiz oğullarını doğurur. Valmıki onlara Râmâyana'yı öğretir. Râma bu öyküyü duyup oğullarıyla karşılaşınca Sita'yı geri getirir ve onun saflığının yeniden sınanmasını ister. Ancak Sitâ, anası Toprak Anaya döner. Bin yıl daha hüküm sürdükten sonra Râma ve erkek kardeşleri, Vişnu olarak cennete dönerler.)



Râma'nın on bin yıllık hükümdarlığının sonunda Sitâ hamile kaldı ve bilge adamların kutsal Ganj Nehri boyundaki inziva yerini ziyaret etmek istedi. Bu yolculuğa başlamadan bir gece önce Râma arkadaşlarına ve danışmanlarına sordu: "Halkım, erkek kardeşlerim, Sitâ ve benim hakkımda ne söylüyorlar?"


Biri yanıt verdi: "Sizin maymunlarla dostluğunuzu ve Rakşasa ve Râvana'yı ele geçirişinizi takdirle karşılıyorlar."


"Bütün söyledikleri bu kadar olamaz" dedi Râma. "Başka bir şey söylemiyorlar mı?"


Bu kez bir başkası yanıtladı: "Madem ısrar ediyorsunuz, bilmeniz gerekir ki, sizin Sîta'yı Râvana ile Lanka'da yaşadıktan sonra geri getirmenizi doğru bulmuyorlar. Kralları bunu yaptığı için kendilerinin de kanlarının uygunsuz davranışlarını kabul etmek zorunda kalacaklarını düşünüyorlar."


Râma'nın kalbi kederle doldu. Arkadaşlarını gönderdikten sonra erkek kardeşlerini çağırdı. Onlara ağlayarak neler duyduğunu anlattı. "Kalbim Sitâ'nın saflığından kuşku duymuyor, o saflığını ateşle kanıtladı. Ancak halkım beni, sadık karımı ikinci kez reddetmeye zorluyor. Bir kral, adına gölge düşerse saltanatını sürdüremez."


"Bu nedenle" diye devam etti Râma, "senin Lakşmana, Sitâ'yı Valmıki'nin Ganj Nehri kıyısındaki inzivasına sanki onun isteğini yerine getiriyormuş gibi götürmeni istiyorum. Ancak sonra onu orada bırakman gerekiyor."


Lakşmana, Sitâ'yı Valmîki'ye götürüp ona Râma'nın durumunu anlatınca, Sîtâ şöyle söyledi: "Geçmiş yaşamımda öyle büyük günahlar işlemiş olmalıyım ki, masum olmama rağmen bu şekilde ikinci kez cezalandırılıyorum. Eğer Râma'nın çocuğunu taşımasaydım, kendimi Ganj Nehri'ne atardım."


"Râma'ya şu mesajı götür" diye devam etti Sîtâ. "Her zaman olduğu gibi dharmaya daima sadık kalacağım. Koşullar ne olursa olsun, kocama bir kadının en derin bağlılığıyla hizmet etmeye devam edeceğim. Sürgünü kabulleniyorum, ancak bu kötü ünüm nedeniyle yas içindeyim."


Lakşmana, Râma'ya Sîtâ'nın mesajını götürdü. Sonra şöyle dedi: "Yapmak zorunda kaldığın şey için kederlenme. Hepimiz yaşamın bize getirdiklerini kabullenmek zorundayız Gelişmenin olduğu yerde çürüme vardır, doğumun olduğu yerde ölümün olduğu gibi. Zenginliğin olduğu yerde yoksulluk vardır. Arkadaşlık ve sevginin olduğu yerde ayrılık vardır."


Bir zaman sonra Sîtâ ikiz oğullarını doğurdu ve çocuklar ormanda anneleri ve kutsal münzeviler arasında büyüdüler. Münzevi Valmıki, onlara bilgelik ve ezberden okuma becerisi kazandırdı. Daha sonra onlara Râmâyana'yı söylemeyi öğretti.


Vaimıki, Râma'nın öyküsünü biliyordu, çünkü yıllar önce bir gün büyük bilge adam Narada'ya şöyle sormuştu: "Bu dünya da mükemmel bir doğruluğa ve cesarete sahip bir adam yaşıyor mu?" Narada şöyle yanıt vermişti: "Râma böyle bir adamdır. Sana onu anlatacağım."


Bundan kısa bir süre sonra dünyanın büyükbabası ve yaratıcısı Brahma, Valmîki'ye göründü ve şöyle dedi: "Senin yaşantını izledim. Düşüncelerin ve hareketlerin senin bilge ve şefkatli bir adam olduğunu gösterdi bana. Bu nedenle Râma'nın öyküsünü güzel dizelere dökmek ve gerçeği baştan sona açığa çıkarmak için seni seçtim."


Brahma devam etti: "Emin ol ki sen, insan doğasını anlama yeteneğine ve şiir yazma sanatına sahipsin. Râma hakkında daha fazla bilmek istediğin her şeyi keşfetmene ben yardımcı olacağım. Karla kaplı tepeler, Toprak Ana'nın üzerinde yükselmeye, pırıltılı denizler onun sahillerini yıkamaya devam ettiği sürece, senin Ramayana'n kuşaktan kuşağa aktarılacaktır." Bu sözleri söyledikten sonra Brahma kayboldu.


Valmîki derin düşüncelere dalmış otururken, Râma'nın yaşamındaki insanlar, zihninde canlandı ve öykülerini anlattılar. Kutsal adam onların sözlerini ve hareketlerini dizelere döktü. Râmayana’yı Râma'nın oğullarına ve Sîtâ'ya böylece öğretebildi.


Yalnız ve mutsuz geçen pek çok yılın ardından Râma kutsal at kurbanı düzenlemeye karar verdi. Atın özgürlük içinde dolaştığı yıl boyunca yoksullara armağanlar dağıttı, ihtiyacı olanlara giyecek, açlara yiyecek ve içecek, zayıf ve yaşlılara barınak, yetimlere altın ve ev verdi. Bütün halkıyla birlikte maymunları ve Rakşasa kralı Vibhişana'yı son törene davet etti.


Zamanı geldiğinde Valmîki, Râma'nın oğullarıyla geldi. Onların Râmâyana'yı baştan sona kadar söylemelerini istedi; her gün sabahtan akşama kadar beş yüz kantodan ikisini ezbere söyleyeceklerdi. "Kendi şanssızlıklarınızdan söz etmeyin" diye uyardı Valmîki. "Eğer Râma size ana babanızı sorarsa, ona benim sizin öğretmeniniz ve babanız olduğumu söyleyin."


Çocuklar, şarkıyı dinleyen herkesi büyülediler. İnsanlar birbirlerine onların ne kadar Râma'ya benzediklerini fısıldadılar. Günler geçip çocuklar gösterilerine devam ettikçe, Râma onların kendi oğulları olduğunu anladı. Valmlki'yi yanına çağırıp şöyle dedi: "Sitâ'yı yanımda görmeyi çok özledim, aşkımızı hiç unutmadım. Onun bir araya toplanmış konuklar önünde bir kez daha saflığını kanıtlamasına izin verelim. Böyleca tacımı ve krallığımı yine benimle paylaşsın."


Sîtâ Ayodhya'ya geldiğinde, Râma şöyle dedi: "Tatlı, fedakâr, sadık Sîtâ. Dünyanın senin erdemini bir kez daha görmesine izin ver. Senin saflığını hiç sorgulamadım. Halkımı memnun etmek için seni sürgüne göndermemi bağışla. Bu utanç verici bir hareket ve hataydı, ancak bu söylenceyi bastıracak başka bir yol bulamadım."


Sîtâ toplanan kalabalığa şöyle bir baktı. Kocasını ve kralını gördü, bir yıldız kadar parlaktı. Sonra münzevi-ozan olarak gösteri yapan oğullarını gördü, iki ay gibi ışık saçıyorlardı. Birçok diyarın krallarını ve gökteki tanrıları gördü. "Kaç kez saflığımı kanıtlamak zorunda kalacağım" diye sordu kendi kendine. "Ben Râma'nın kraliçesi, Toprak Ana'nın ve büyük bir kralın kızıyım. Artık bu yaşamı geride bırakıp dünyayı terk etmenin zamanı geldi."


Sonra Sîtâ üzüntüyle şöyle seslendi: "Eğer düşüncelerim ve hareketlerim doğduğum günden beri safsa ve eğer ben kocama olan bağlılığım ve sorumluluğumda dharmayâ sadık kalabilmişsem, sana sesleniyorum Toprak Ana, çocuğunu geri al. Hayatımdaki acıya ve yaşamımdaki utanca bir son ver ve bana sahip çık."


Kalabalığın şaşkın bakışları arasında toprak açıldı ve derinliklerinden ölüler diyarının yılanlarının taşıdığı bir altın taht yükseldi, yapraklarla çevrelenmiş bir gül tomurcuğuna benziyordu. Toprak Ana erdemli kızını kucaklamak ve onu kendi tahtının üzerine yerleştirmek için şefkatli kollarını uzattı. Sonra ana, kızı ve taht, toprağın derinlerine indiler ve toprak üzerlerine kapandı.

Râma bu görüntüyü acı ve kızgınlık içinde izledi. Sonra büyükbaba ve yaratıcı Brama göründü ve şöyle dedi: "Râma, Sîtâ ve kendin için yas tutma. Sîtâ saf ve masumdur ve onun ödülü anasına kavuşmak oldu. Unutma ki sen büyük kral Vişnu'sun. Sîtâ'yla bir kez daha göklerde bir araya geleceksin ve o senin karın Lakşmi olacak. Valmîki'nin öyküsünün sonu, sana geleceğinin ne olacağını gösterecek."


Râma mutsuz bir şekilde bin yıl daha hükümdarlığını sürdürdü. Zanaatkarlarına Sîtâ'nın altın bir heykelini yaptırdı ve onu hep yanında sakladı. Krallığı bu dönemde zenginleşti.


Bir gün Zaman'ın hayali Râma'nın sarayına geldi ve Râma'ya şöyle dedi: "Râma olarak dünyada on bir bin yıldır hüküm sürüyorsun. Büyükbaba sana şunu sormak için beni yolladı. Ölümlülere hükümdarlığa devam etmek mi istiyorsun yoksa yeniden bütün tanrılara hükümdarlık etmeye hazır mısın?"

Râma yanıt verdi: "Cennetteki tanrıların arasındaki yerime dönmeye hazırım."


Râma dünyadan ayrılacağını ve cennete döneceğini ilan edince; erkek kardeşleri tahtlarını oğullarına bırakarak ona katıldılar. Maymunlar kralı Sugriva da onlara katıldı. "Nereye giderseniz gidin, ben de sizi izleyeceğim" dedi.


Râma, Hanuman dışında onlarla gelmeyi tercih eden bütün maymunlara izin verdi. "Uzun zaman önce benden istediğin bağışı anımsıyor musun?" diye sordu Hanuman'a. "İnsanlar benim gerçekleştirdiğim şeyleri konuşmaya devam ettiği sürece dünyada yaşamayı istemiştin. Bu nedenle burada sonsuza kadar yaşayacaksın. Mutlu olmanı dilerim."


Veda törenlerini, Rakşasa kralı Vibhişana düzenledi. Râma'nın erkek kardeşleri, karıları, danışmanları, uşakları, Ayodhya ve Rakşasa'nın bütün ahalisi, maymunlar, ayılar ve kuşlar bir araya toplandığında, Brahma yüz bin arabayla dünyada göründü. Tanrıların kralı indra sadık kalabalığa gülümsedi. Onların üzerlerine bir tomurcuk sağanağı ve göklerden büyük bir çiçek yağmuru yağdırdı.


Brahma heyecanla bağırdı: "Hey, Vişnu, dünyadaki canlıların koruyucusu. Cennete nasıl istersen o şekilde gir."

Râma ve erkek kardeşleri cennete Vişnu olarak girdiler ve bütün tanrılar sevinçle onları karşılayıp önlerinde eğildiler. Sonra Vişnu şöyle dedi: "Brahma, burada toplanan herkes beni izlemek istiyor, çünkü beni seviyorlar. Benimle kalabilmek için, dünyadaki yaşamlarından vazgeçiyorlar. Bunun için, onların her birine cennette yer ver."


Rivayete göre, Râma'yı izleyenler tanrısal biçimler aldılar ve şu anda cennette yaşıyorlar.

Valmîki tarafından yaratılan, büyükbaba ve yaratıcı Brahma tarafından onurlandırılan Ramâyana böylece sona erer. Onu ezbere söyleyenler inek ve altınla ödüllendirilir. Onu duyan veya okuyanlar bütün günahlarından arınır, uzun ve onurlu bir yaşamları olur. Hem dünyada hem cennette çocuklarının ve torunlarının hayır dualarının keyfini yaşarlar. 



Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak