4 Ocak 2023 Çarşamba

İslam Devletleri, Vilayetler


İlk İslam devleti Hicret'in 1. yılında Medine'de kurulmuştur. Söz konusu yıllarda Müslümanların sayısı oldukça az ve güçleri de sınırlıydı. Medine'nin etrafını çeviren duvarlarının içindeki her mahalle Müslümanların olmadığı gibi, sahabe olmayan her insan da Müslümanların düşmanı gibi kabul ediliyordu. Bu dönemde İslam ülkesinin yüz ölçümü ve sınırları Medine ile çevresinde bulunan bazı küçük yerleşim yerlerinden ibaretti. Hukuki konular ve hükumet işleri, mescidde veya Hz. Peygamber veya sahabelerin evlerinde görülüyordu. İslam devleti H.4. yıla kadar bu şekilde devam etti. Söz konusu yılda, Medine'de yaşayan bir Yahudi kabilesi olan Nadiroğulları'nın toprakları İslam devletine katıldı. Bir yıl sonra Hayber, daha sonra Fedek, Vadi'l-kura bölgeleri de birbiri ardınca ele geçirilerek İslam topraklarına ilave olundu. Müslümanlar daha sonra Mekke, Taif, Tebale ve Cereş'i, kuzeyden Tebük ve Eyle'ye kadar olan yerleri, güneyden de Necran, Yemen, Umman, Bahreyn ve Yemame bölgelerini birbiri ardı sıra ele geçirdiler.


Hz. Peygamber (H. 13/M. 632) yılında vefat ettiğinde, İslam’ın gücü ve kudreti bütün Arap Yarımadası'nı kaplamıştı. Hz. Peygamber'in kurduğu ülkenin, kuzeyde Tebük ve Eyle'den güneyde Yemen kıyılarına ve doğuda Acem Körfezi'nden, batıda Kızıldeniz'e kadar uzandığını bizzat görmüşlerdi.


Hz. Ebubekir hilafet görevine seçildikten ve mürtetler (dinden çıkanlar) sorununu ortadan kaldırdıktan sonra, Şam ve Irak bölgelerini fethetmek için ordular göndermiş ve kendi devrinde başlayan fetihler, Hz. Ömer devrinde de sürdürülmüş, söz konusu iki bölgenin fethi tamamlanmıştır. Hz. Ömer devrinde Mısır da fethedildi. Fetihlerin çoğu Hz. Ömer zamanında gerçekleşmişti. Ömer'den sonra Osman devrinde de diğer bölgeler İslam ülkesi topraklarına ilhak olundu. Hz. Osman'ın şehit edilmesine kadar büyüyen olaylardan sonra Müslümanlar, ortaya çıkan fitne ve karışıklıklarla meşgul oldular. Hulefa-i Raşidin devrinden sonra Muaviye halifeliği ele geçirince, İslam bayrakları Şam, Mısır, Nübe, Afrika, Irak, Iran, Ermenistan, Azerbeycan, Cürcan, Taberistan ve Ahvaz bölgeleri topraklarında dalgalanıyordu.


Bu dönemde İslam halifesi, Medine'de veya Küfe'de ikamet eder ve güvendiği adamlarını vilayet merkezlerine vali olarak gönderirdi. İslam vilayetlerinin en büyüğü Şam'dı. Hınıs, Kınnesrin, Ürdün, Filistin kışlaları ile sınır boyları bu vilayete bağlıydı. Şam'dan sonra ikinci derecede büyük vilayet Irak bölgesiydi. Fırat ile Dicle ırmakları arasında yer alan ve "Sevad" adı verilen yerler söz konusu vilayete bağlı en önemli topraklardı. Bu vilayetin merkezi Fırat kıyısında yer alan Küfe şehriydi. Sevad'dan başka Basra, Kırkısya, Rey, Isfahan, Nihavent, Azerbeycan, Hulvan, Hemedan, Mazadan bölgeleri de Irak'a bağlıydı. Arap Yarımadası'ndaki İslam toprakları Mekke, Taif, Bahreyn, Umman ve San'a'dan oluşuyordu. Afrika'da ise Mısır bölgesi ile Mağrib ülkeleri (Trablusgarb, Tunus, Cezayir) ve Nil vadisinin yukarılarında bulunan Nübe bölgesinden oluşuyordu. Halifeler Medine'den, Küfe'den ve Şam'dan başka söz konusu bölgelerin hepsine resen memurlar tayin edip gönderirlerdi. Yalnız Şam valisi Şam'ın merkezinde oturur. Ve yanında bulunan ordugahlara (veya kışlalara) kendi tarafından memurlar tayin ederdi.


Aynı şekilde, Mısır valisi de çoğunlukla Afrika ve Nübe'ye gönderdiği vali veya memurları kendisi tayin ederdi.


Hz. Ömer b. El-Hattab'ın zamanından Hulefa-i Raşidin'in son devrine kadar, Şam valiliği Muaviye'nin elindeydi. Daha sonra yukarıda belirtildiği gibi, Muaviye kendini halife ilan ederek hilafet merkezini Şam'a taşıdı. Mücadelelerin başlarında tüm Arap Yarımadası Muaviye'ye biat etmekten çekinmiş, Hz. Ali'ye ve daha sonra onun oğullarına biat etmişlerdi. Hz. Hüseyin şehit olunca, söz konusu bölge Abdullah b. Zübeyr'in idaresinde kaldı. Onun H. 72 yılında, Emevi valisi Haccac tarafından şehit edilmesinden sonra Arap Yarımadası Emevi halifelerinin idaresine geçmiştir.


İslam devletinin toprakları Emeviler devrinde daha da genişledi. Emeviler, Endülüs'ün batı bölgelerini fethettikten sonra, İspanya'nın kuzeyinde Pirene (Pyrenees) Dağları'nı aşarak Avrupa'nın ortasına doğru hızla ilerlemişler ve Fransa topraklarına ayak basmışlardı. Ve H. 114/M. 732 yılında Ren (Reine) Nehri'ne kadar, Fransa'nın içlerine doğru ilerlemelerini sürdürdüler. Müslümanların bu zaferlerinden sonra endişeye kapılan Franklar, İspanya'da olduğu gibi kendi ülkelerinin de Müslümanların eline düşmesinden korkarak birbirleriyle işbirliği yapmaya ve her türlü fedakarlığı göze alarak Müslümanları mağlup edip geri püskürtmeye karar verdiler. İki taraf arasında Fransa topraklarında Tours ile Poitiers (puvatya) arasında birkaç gün boyunca devam eden kanlı savaşlar yapıldı (Ekim 732). Arap kaynakları bu savaşlar hakkında kısa bazı bilgilerden başka bir şey yazmıyor. Oysa Frank kaynaklarında bu olaylar üzerinde önemle durulmuş ve ayrıntılı bilgiler verilmiştir. Bu kaynaklar, savaş sırasında İslam askerlerinde gördükleri yiğitlik ve cesaret hakkında övgüde bulunmaktan da kendilerini alamamışlardır.


Poitiers Savaşı, imparator Charlemaigne'ın büyükbabası ünlü Fransız komutan Charles Martel zamanında olmuştu. Fransızlar ile Araplar arasında 732 yılında şiddetli ve kanlı savaşlar yapıldığını ve Arapların İspanya’ya geri çekilmeleriyle sonuçlandığını ve bu savaşlarda Müslümanların başkomutanı Abdurrahman'ın (Abdurrahman el-Gafiki) şehit düştüğünü kaydediyorlar. lbn el-Esir, tarihinde bu savaşla ilgili yalnızca şu bilgiler görülüyor: Endülüs Emiri Abdurrahman b. Abdullah el-Gafiki (H. 114/M. 732) yılında Frank memleketine gazaya çıkmışsa da gerek kendisi gerekse beraberindeki askerler şehit düşmüştür. Charles Martel zamanında vuku bulan savaş adı geçen Abdurrahman ve ordusuyla yapılan savaş olmalıdır.


Burada önemli olan nokta şudur: Araplar, Fransızlar için çok önemli olan bu savaşta başarılı olsaydı, İslamiyet, önce Fransa'da daha sonra da tüm Avrupa'da yayılmış olacaktı. O dönemde İslam ordularını durduracak başka bir güç yoktu. Aynı şekilde Arap dili Asya ve Afrika'da yaşayan halkların büyük bölümünün nasıl ortak dili olmuşsa Avrupa'da da aynı şey olabilirdi.


Emevilerin Iran ve Horasan bölgelerindeki fetihleri de Hindistan sınırına kadar ulaşmıştı.

Emeviler zamanında İslam ülkesindeki idari yapı şu şekilde idi:


1)Şam: (Kendi içinde dört ordugaha bölünmüştü). 

2) Küfe,

3)Basra: (Iran, Sicistan, Bahreyn ve Umman bölgesini içine alıyordu).

4)Ermenistan, 

5) Mekke, 

6) Medine, 

7) Afrika, 

8) Mısır, 

9) Yemen, 

10) Horasan


Daha sonra halifelik Abbasilere geçince vilayetler ve idari bölünmüşlük şöyle olmuştur.

1. Küfe ve Sevad (Fırat ile Dicle arasındaki bölge) vilayetleri 

2. Basra (Mercan Kubad'dan, Dicle çevresinde bulunan beldelere ve güneyden Bahreyn ve Umman'a kadar bütün yerler dahil)

3. Hicaz ve Yemame vilayeti

4. Yemen vilayeti

5. Ahvaz (Huzistan ve Suziyana) vilayeti

6. Fars (Iran) vilayeti

7.Horasan vilayeti

8.Musul vilayeti

9.El-Cezire (Beyn el-nehreyn, Ermenistan, Azerbaycan) vilayeti

10.Şam vilayeti

11. Mısır ve Afrika vilayeti

12.Sind (Hindistan sınırında) vilayeti

13.Endülüs vilayeti.


Abbasi Devleti zamanında İslam devletinin ulaştığı genişlik ve büyüklük İslam’ın ortaya çıkışından günümüze kadar ulaştığı en geniş sınırlardır. Emevilerin eline geçen Endülüs gibi bazı bölgelerin Abbasilerden ayrılması ve Tahiriler, Aglebiler, Tolunoğulları vs. bazı emirliklerin bağımsızlıklarını ilan etmesi bu tesbitimizi geçersiz kılmaz. Çünkü Endülüs'ten başka, hepsinde de hutbe Abbasi halifesi adına okunuyordu.


Abbasiler devrinde İslam ülkesinin sınırları kuzeyde Asya'da Türkistan'ın yukarılarına ve İspanya’nın kuzeyinde Pirene Dağları'na, güneyde Arap Denizi'ne ve Hint Okyanusu'na ve büyük Afrika çölüne, doğuda Hindistan'dan Sind ve Pencap bölgesine ve batıda Atlas Okyanusu'na kadar uzanıyordu. Bu alan Avrupa kıtasının iki katından daha büyüktür.


Bu geniş İslam devletinin Abbasiler devrinde ulaştığı büyüklüğü göstermek için valiliklerin isimleriyle sayılarını şöyle açıklayabiliriz:



Sevad Hemedan Taberistan Fırat yolu

Ahvaz Masebzan Tekrit Kınnesrin ve Avasım

lran Mihrican k. Şehr-i Zor Hıms

Kirman lgareyn Samgan Dımaşk (Şam)

Mekran Kum ve Kaşan Musul Ürdün

lsfahan Azerbaycan Diyar-ı Rebia Filistin

Sicistan Rey Erzen ve  Meyyarfarikin Mısır

Horasan Kazvin Toron Hurmeyn

Hulvan Zencan Ermenistan Yemen

Küfe Kums Amid Yemame ve Bahreyn

Basra Cürcan Diyar-ı Mudar  Umman

 




 


Abbasilere bağlı İslam ülkesinde bulunan valilikler bunlardı. Endülüs'te Emevilere bağlı olan memleketler bu tabloda gösterilmemiştir. Endülüs'teki Emevi Devleti Bağdat'taki Abbasi Devleti'yle çağdaştı.


Endülüs Emevileri Akdeniz'de bulunan adalardan Sicilya, Malta gibi adaları da fethetmişlerdi. Söz konusu vilayetlerden her birine halife veya veziri veyahut kaymakamı tarafından bir vali tayin olunurdu. Söz konusu valiliklerin sayısı 44'e ulaşmıştı. Bunların her birinde bir veya daha fazla sayıda ayrıca Beytülmal (defterdarlık ve muhasebe), haraç divanı (vergi dairesi), ayrıca kadı (naib) bulunuyordu. Söz konusu kentlerin halkı Arap, lranlı, Türk, Kürt, Moğol, Afganlı, Hint, Ermeni, Süryani, Keldani, Rum, Got, Kıpti, Nübeli ve Berberilerden olmak üzere o zamanki uygar dünyada yaşayan halkların büyük bölümünü oluşturuyordu. Söz konusu halklar, Arapça, Farsça, Pehlevice, Hintçe, Rumca, Süryanice, Türkçe, Ermenice, Kıptice, Berberice vs. dillerini konuşuyorlardı. Zamanla bunların bir kısmı Şam, Mısır, Mağrib, Irak bölgeleri halkları gibi asıl dillerini tamamen unutarak Arapça'yı benimsemiş, bir kısmı da Iran, Türkistan, Hindistan, Afganistan halklarında olduğu, gibi Arapça kendi asıl dillerine karışmıştır. Bugüne kadar Asya ve Afrika halklarının büyük kısmı kendi dillerini Arap alfabesiyle yazarlar, bu durum sözünü ettiğimiz o büyük uygarlığın günümüze ulaşan izlerindendir.



El-lstahri Basra'nın o günkü halini akla hayret verecek şekilde vasıflandırır. Kendisinin bu konuda verdiği malumatı Irak bölgesinin o devirdeki halini göstermek için aşağıda naklediyoruz:


"Basra Arapların kurduğu büyük bir kenttir. Suyunun tamamı ırmaklardan oluşmuştur. Gezginlerden bazılarının anlattığına göre, Basra'nın çevresinde bulunan su kanalları, Bilal b. Ebi Bürde'nin valiliği zamanında genişletilerek, kayıkların geçmesine uygun hale getirilmişti. Bu kanalların sayısının 120 000'den fazla olduğu görülmüştür. Bilal zamanında su kanallarının bu kadar çok olmasına ihtimal vermiyordum. Ancak daha sonraki bir tarihte, Basra'nın birçok bölümünü bizzat dolaştım. Kimi kez, bir ok atımından fazla alanı olmayan yerlerde bile birçok kanal görüyordum. Bunların hepsinde de küçük kayıklar işliyordu. Kanallardan her birinin, kanalı kazan adamın adına veya döküldüğü yere göre bir adı vardır. Bundan dolayı bu mesafenin boyuna ve enine söylendiği kadar çok sayıda kanalın var olduğuna inanmaya başladım. 120.000 kanal kazımına gerek duyulan bir yerde ne kadar yoğun bir nüfus olabileceğini artık siz düşününüz.


Hilafet merkezi ve Darusselam olan Bağdat'ın da o devirlerde ulaştığı bayındırlık ve uygarlığı göz önüne almak gerekir. Adı geçen tarihçi lstahri H. 4. yüzyılda, Bağdat'ı bizzat gezip dolaştıktan sonra şöyle anlatır. "Bağdat'ta halife sarayları ile bahçeleri Bağdat'tan Beyyin Irmağı'na kadar aralıksız bir duvar ile iki fersah (her fersah 12.000 adım) mesafeyi işgal ettikten sonra Beyyin lrmağı'ndan Dicle kenarına bitişir. Söz konusu binalar bu noktada hilafet sarayıyla birleşir. Ve Dicle üzerinden 5 mil boyunca (her mil 4.000 adım) Şemmasiye'ye çıkar. Şemmasiye, batı tarafından Harisiye ile karşı karşıyadır. Söz konusu binalar buradan da Kerh'in sonuna kadar Dicle boyunca uzanır."



lstahri, Bağdat saraylarının genişliği hakkında söz konusu bilgileri verdikten sonra, Fırat'la Dicle arasında bulunan yerlerin ne derece bayındır ve mamur olduğunu anlatırken "Bağdat ile Kufe (veya Dicle ile Fırat) arası birbirine bitişik olarak ve boş yer kalmamak şartıyla birçok köy ve kasabayla doludur. Bunların hepsinden de Fırat'tan suyunu alan kanallar geçer" dedikten sonra Fırat'tan Dicle'ye kadar açılmış olan kanalları da anlatır.




Corci Zeydan’ın İslam Uygarlıkları Tarihi Kitabından Alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak