ŞEYTAN DÜĞÜNÜ
Özellikle yaz aylarında, kırlarda, yaylalarda ortalık günlük güneşlikken birdenbire yağmurun bastırdığı olur. İplik iplik yağan yağmur genellikle ışıltılıdır, pırıl pırıldır. Gökte bulutlar bile ışıldar, parlar durur. İşte bir yandan yağmur yağar, bir yandan da güneş pırıl pırıl ışınlarını ortalığa yayarsa buna şeytan düğün ediyor derler.
Şeytan düğünü yalnız yağmurla güneş karışımı bir havada olur. Kışın şeytan pek düğün etmez, genellikle yazın parlak güneşlerini seçer. Şeytan düğünü birkaç türlüdür. Biri günlük güneşlik, yağmurlu havada, biri eski tapınak, eski ev yıkıntılarının olduğu yerlerde; biri de ıssız ormanlarda, insanı ürperten yerlerde. Bunlar insanlar için kaçınılması gereken yerlerdir yaygın bir inanca göre. Şeytan düğün ederken cinlerin arasına karışanları cinler alır götürürmüş. Cinlerin kaçırdığı bir kimseyi geri almak, kurtarmak çok güç bir işmiş, bunu ancak onlarla konuşabilen cinciler, hocalar başarabilirmiş.
Issız yerlerden, ormanlardan arada bir inceden inceden sesler, uğultular duyulur. Değişik hava akımlarının, yaprak kımıldanışlarının, hışırtıların doğurduğu bu seslerin görünür bir nedeni olmadığı için şeytan düğününde çalınan çalgıların çıkardığı sesler diye yorumlama geleneği, inancı vardır. Bu gibi sesler duyulunca ses çıkarılmaz, konuşulmaz, türkü çığırılmaz. Böyle bir ses çıktığında türkü çığıran kimsenin sesi güzelse onun sesini cinler çalar, bir daha güzel türkü söyleyemezmiş.
Kaval, kemençe, tulum, çalpara gibi çalgılarla benzerleri, bütün çalgı araçları şeytanın düğününde kullanılırmış. Bu yüzden iyi çalgı çalanların da kendilerini korumaları gerekirmiş. Sonra gece uyurken insanın başına cinler üşüşürmüş. Cinlerden korunmak için hamayıl kullanma gereği vardır. Şeytan düğününde yalnız güzel sesli insanlar, güzel kızlar değil, güzel atlar, koyunlar, buzağalar bile çalınırmış, onlara da insanlar gibi şeytan nazarı değermiş. Bundan dolayı onların da başlarına, boyunlarına nazarlık takılır, mavi boncuk bağlanır.
Tutarık (sar'a) denen sinir hastalığına yakalananların başına gelen yıkıma da şeytan çalması, cin çalması, ya da çarpılma adı verilir. Bunun da çok değişik nedenleri vardır. Bunlar genellikle yasaklara uymamaktan olur. Bu yasaklar da genellikle dinsel (eski dinlerde olduğu gibi, tektanrıcı dinlerde de bu yasaklar çoktur) nitelik taşır.
Ceviz, incir türünden ağaçların altında uyuyanların şeytanca çalındığı, ıssız ormanlarda türkü çığıran güzel kızların seslerinin bozulduğu görülürse şeytan çalınması sonucu bir olayın varlığına inanılır.
Birçok din adamının çalgıyı, türkü çağırmayı yasaklaması, özellikle kemençe, kaval gibi çalgıların sesinden kaçınması yalnız dince konulmuş bir yasak sonucu değildir. Eski çağlardan kalmış, sonradan kılık değiştirmiş bir inanç gereğidir. Düğünde çalgı çalınıp oyun oynanmasını bile yasaklayan birtakım hocalar vardır. Onlara göre düğün, türkü çığırma, çalgı çalma şeytan işidir, daha doğrusu şeytan düğünü'dür.
Güneş aldı yağ'mur var
Şeytan düğün edeyi
Gağ'urun gızı beni
Piraku da gideyi
(Güneş açmış, yağmur yağıyor
Şeytan düğün ediyor
Kafirin kızı beni
Bırakmış da gidiyor)
Bu, Karadeniz türküsünün özünde işte böyle eski bir inancın kalıntıları seziliyor açıkça.
Düğünlerde türkü çığırmak, çalgı çalmak gibi içki içmek de şeytan düğünü'ne yaraşır bir davranış olduğundan yasaklanmıştır. İnsan içki içince özünü şeytan çalarmış. İçki içip sızanın kendinden geçmesinin gerçek nedeni buymuş. Bu inanç, bugün aşırı ölçüde dine, din kurallarına bağlı çevrelerde yaygındır.
İSMET ZEKİ EYUBOĞLU’nun ANADOLU İNANÇLARI ANADOLU MİTOLOGİSİ Adlı Kitabından Alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder