28 Aralık 2022 Çarşamba

DÎNİ SÖZLÜK “H”

  

HABÂİS:

 

Kötü, alçak, pis şeyler, haramlar. Habîsin çoğulu.

 

HABER:

 

Herhangi bir konuda alınan yazılı veya sözlü bilgi.

 

1. Sünnet, hadîs-i şerîf.

 

Şüyû bulma (herkesçe duyulma, yayılma bilinme) derecesine göre haber; ya mütevâtir (Resûlullah efendimizden, birçok kimsenin rivâyet ettiği hadîs), ya meşhûr (ilk zamanda bir kişi bildirmişken, ikinci asırda şöhret bulan hadîs), ya müstefîz (söyliyenleri üçten çok olan hadîs), ya garîb (yalnız bir kimsenin bildirdiği hadîs), yâhut da azîz (iki veya üç kimsenin naklettiği hadîs) olur. (İmâm-ı Süyûtî)

 

Her hadîs-i şerîf haberdir ancak her haber hadîs-i şerîf değildir. (İmâm-ı Süyûtî)

 

Haberde "Tövbekârlarla sohbet edin, zîrâ onların kalbleri daha yumuşaktır" diye vârid olmuştur (gelmiştir). (İmâm-ı Gazâlî)

 

2. Eshâb-ı kirâm, Tâbiîn ve Tebe-i tâbiînden bildirilen söz.

 

Haber-i Meşhûr:

 

Başlangıçta râvîsi (rivâyet edeni, bildireni) sınırlı iken, sonraki devirlerde, daha çok kimse tarafından nakledilen haber, hadîs-i şerîf.

 

Haber-i meşhûrun, hadîs-i şerîf olduğunu kabûl etmeyerek inkâr eden, bid'at sâhibi olur. (İbn-i Kudâme)

Haber-i Mütevâtir:

 

Yalan üzerinde ittifâk etmeleri (birleşmeleri) mümkün olmayan bir cemâat (topluluk) tarafından nakledilen, bildirilen haber, hadîs-i şerîf.

 

"Delîl getirmek dâvâcıya, yemîn etmek dâvâlıya düşer" hadîs-i şerîfi haber-i mütevâtirdir. (Teftâzânî)

 

Haber-i Vâhid:


 

Bir kişinin ettiği rivâyet, verdiği efendimize kadar, rivâyet edenlerden şerîfler. Buna, haber-i âhad da denir.


haber, hep bir kimse tarafınan fakat Peygamber (nakledenlerden) hiçbiri noksan olmayan hadîs-i


 

Haber-i Vâhid, Kur'ân-ı kerîm ve meşhur sünnete aykırı olmamalıdır. (İbn-i Melek)

 

HABÎB:

 

Sevgili mânâsına Muhammed aleyhisselam.

 

Öğünmek için söylemiyorum. Allahü teâlânın habîbiyim, peygamberlerin reisiyim. (Hadîs-i şerîf-Sünen-i Tirmizî)

 

Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânın resûlüdür. Habîbidir. Peygamberlerin en üstünü ve sonuncusudur. Âdem aleyhisselâm Cennet'te iken, Cennet'in her yerinde ve Arş üzerinde "Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah" yazılı gördü. (Abdülhâk-ı Dehlevî)

 

Yâ İlâhî ol Muhammed Hakkıçün,

 

Ol şefâat kânı Ahmed Hakkıçün.

 

Afv edip isyânımız kıl rahmeti,

 

Ol Habîbin yüzü suyu hürmeti.

 

(Süleymân Çelebi)

 

HABÎBULLAH:

 

Allahü teâlânın sevgilisi manasına, Muhammed aleyhisselâm.

 

Allahü teâlâyı seven Habîbullah'ı da sever. Habîbullah'ı seven O'na salevâtı çok okur, sünneti ile amel eder. (İsmâil Fakîrullah)

 

Hidâyete ermek için, Habîbullah, verdi imkân,

 

Habîb ne demek? Düşünse kemâlini anlar insan,

Yâ Râb! Büyük nebîdir O; köleleri olur sultan,

 

Bir kalbe sevgisi dolsa; eder envâr ondan feyzân (mânevî ilimler feyzler).

 

(M. Sıddîk bin Saîd)

 

HABÎR (El-Habîr):

 

Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Her şeyin hakîkatini, kâinâtın, varlıkların, görünen ve görünmeyen her şeyi hakkıyla bilen, hiçbir zerrenin hareketi ve hareketsizliği ilminden hâriç olmayan, nefslerin ne ile mutmain (huzurlu) ne ile huzursuz olduğundan, sükûnete kavuştuğundan her zaman haberdâr olan.

 

Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:

 

Allahü teâlâ indinde en yükseğiniz, O'ndan en çok korkanınızdır. Allahü teâlâ Alîm'dir (her şeyi bilendir), Habîr'dir. (Hucurât sûresi: 13)

 

HABÎS:

 

1. Kötü, alçak, pis, âdî, bayağı.

 

Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:


Ey îmân edenler! (Hak yolunda) yerden çıkardığımız (mahsûllerin) en olmadığınız pek habîs şeyleri vermeye


infâkı (harcamayı), kazandıklarınızın ve sizin için iyisinden yapın. Kendinizin göz yummadan alıcısı kalkışmayın... (Bakara sûresi: 267)


 

İnsanların en kötüsü, habîsliği sebebiyle kendisine ikrâm olunandır. (Hadîs-i şerîf-Ez-Zevâcir)

 

Boyun eğdirme yâ Rab bir habîse,

 

Şükr edeyim lütfuna her ne ise.

 

(Muhammed bin Receb Efendi)

 

2. Haram.

 

Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:

 

Yetimlere (babası veya anası ölmüş çocuklara; rüşdüne gelince) mallarını verin. Temizi (helâlı), habîse değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, muhakkak büyük bir günahtır. (Nisâ sûresi: 2)

 

HABLULLAH:

 

Allahü teâlânın ipi, Kur'ân-ı kerîm veya İslâm dîni.

 

Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:

 

Hepiniz Hablullah'a sımsıkı sarılınız. (Âl-i İmrân sûresi: 103)

 

Kur'ân-ı kerîm hablullah-il-metîndir. Allahü teâlânın sağlam ipidir. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)

 

HAC:

 

İslâm'ın beşinci şartı. Gerekli şartları kendinde bulunduran (bülûğa ermiş yâni ergen, hür, zengin, aklı başında) her müslümanın ömründe bir defâ ihramlı (dikişsiz) bir elbise ile Mekke'ye gidip Kâbe'yi ziyâret etmesi ve Arafât denilen yerde bir miktâr durması ve bâzı vazîfeleri yerine getirmesi.

 

Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:

 

Azık ve binek bakımından yoluna gücü yeten her kimsenin o Beyt'i (Kâbe'yi) hac etmesi, insanlar üzerine Allahü teâlânın hakkıdır, farzdır. (Âl-i İmrân sûresi: 97)

 

Hac edip de beni ziyâret etmeyen kimse, beni incitmiş olur. (Hadîs-i şerîf-Dâre Kutnî)

 

Allah'ım! Hac edeni ve onun af ve mağfiret olunmasını istediği kimseyi af ve mağfiret eyle. (Hadîs-i şerîf-Lübâb-ül-İhyâ)

 

Kadın, yanında bir mahremi olmadan hacca gidemez. (Hadîs-i şerîf-Künûz-ül-Hakâyık)

 

Ticâret yapmak ve hac etmek için giden bir kimsenin, hac niyeti ziyâde (fazla) ise, sevâb kazanır. Ticâret niyeti çok ise veya iki niyet eşit ise, hac sevâbı kazanamaz. (Alâüddîn-i Haskefî)

 

Kulun haccının kabûl olduğunun alâmeti, hacda Peygamber efendimizin ahlâkı ile ahlâklanarak, dönmesi, günâha hiç yaklaşmaması, kendini hiç kimseden üstün görmemesi, ölünceye kadar dünyâya meyletmemesidir. Haccının kabûl olmadığının alâmeti de, hacdan döndüğünde evvelki hâli üzere bulunmasıdır. (Ali Havvâs)

 

Hac Sûresi:

 

Kur'ân-ı kerîmin yirmi ikinci sûresi.

 

Hac sûresi Medîne'de nâzil oldu (indi). Yetmiş sekiz âyet-i kerîmedir. Sûrede, hac ibâdetinin ilk önce İbrâhim aleyhisselâm tarafından yapıldığından ve Peygamber efendimizle


devâm ettirildiğinden bahsedildiği için Sûret-ül-Hac denilmiştir. Hac sûresinde; îmân, tevhîd, Allahü teâlânın birliği akîdesi (inancı), kıyâmetin alâmetleri ve dehşeti, öldükten sonra dirilme, Allah yolunda cihâd, hac ve kurbandan bahsedilmektedir.

 

Allahü teâlâ, Hac sûresinde meâlen buyuruyor ki:

 

O    günün (kıyâmet gününün) zelzelesi çok büyük şeydir. O gün kadınlar memedeki çocuklarını unuturlar. Hâmile hâtunlar çocuklarını düşürürler. İnsanlar sarhoş olmuşlar sanılır. Onlar sarhoş değildir. Fakat, Allahü teâlânın azâbı çok şiddetlidir. (Âyet: 1)

 

Kim Hac sûresini okursa, hac yapanın hac sevâbı, ömre yapanın ömre sevâbı, gelmiş ve gelecek hac ve ömre yapanların sevâbı kadar sevâb verilir. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)

 

Hacc-ı Asgar:

 

Ömre. Hac zamânı olan beş günden (Arefe günü ile dört bayram günlerinden) başka senenin her günü ihrâm (dikişsiz elbise) ile Mekke'ye gelip, Kâbe'yi tavâf (etrâfında yedi kere dolaşmak), sa'y yapmak (Safâ ve Merve tepeleri arasında gidip gelmek) ve traş olmak.

 

Hacc-ı Ekber:

 

Farz olan hac.

 

Hacca giden müslümanların hacı olabilmeleri için şartlarını yerine getirmeleri lâzımdır. Arefe günü Cumâ'ya rastlarsa yetmiş hac sevâbı meydana gelir. Halk arasında buna hacc-ı ekber deniliyor. Bu söz doğru değildir. Hacc-ı ekber farz olan hacdır. (İbn-i Âbidîn)

 

Hacc-ı İfrâd:

 

İhrâma girerken, yalnız hacca niyet edilerek yapılan hac. Bu haccı yapana müfrid hacı denilir.

 

Mekke'de oturanlar yalnız ifrâd haccı yaparlar. Hacc-ı ifrâd, fazîlet bakımından temettu' haccından aşağıdadır. (M. Mevkûfâtî)

 

Hacc-ı Kıran:

 

Hac ile ömreye birlikte niyet ederek ihrâm giyip, ömrenin vazîfelerini yaptıktan sonra ihrâmını (hac elbisesini) çıkarmayarak aynı elbise ile hac vazîfelerini de yapmak. Bu haccı yapana kârin hacı denilir.

 

Hacc-ı kıran'a niyet şöyle yapılır: "Yâ Rabbî! Ömre ile haccı berâber edâ etmeye niyet ettim. Onları bana kolaylaştır ve benden kabûl et." (Saidüddîn Fergânî)

 

Hacc-ı kıran sevâbı, hacc-ı ifrâd ve hacc-ı temettu'dan çoktur. (İbn-i Âbidîn)

 

Hacc-ı Mebrûr:

 

Şartlarına dikkat edilerek hiç günâh işlemeden yapılan ve kabûl olan hac.

 

Hacc-ı mebrûr yapanın dünyâya yeni gelmiş gibi, günâhları affolur. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

 

Amellerin en hayırlısı; Allahü teâlâya îmân etmek, cihâd etmek ve hacc-ı mebrûrdur. (Hadîs-i şerîf-Hilyet-ül-Evliyâ)

 

Hacc-ı mebrûr, kazâya kalmış farzlardan (vaktinde kılınmamış, sonraya bırakılmış namaz, oruç, zekât) ve kul haklarından başka günâhların affına sebeb olur. (Hâdimî)

 

Hacc-ı Temettû':

 

Hac mevsiminde (Şevvâl, Zilkâde, Zilhicce aylarında) önce ömre için niyet edilerek ihrâma girilip ömre yapıldıktan sonra memleketine dönmeyerek, yeniden ihrâma girip hac


yapmak. Bu haccı yapana mütemetti hacı denir.

 

Hacc-ı temettû' sevâbı ifrâd hacdan çoktur. (İbn-i Âbidîn)

 

Hâccü'l-Haremeyn:

 

Hac farîzasını yaptıktan sonra Medîne'ye gelip kabr-i saâdeti de ziyâret eden hacı.

 

Çün rûz-ı ezel kısmet olmuş bize devlet

 

Takdîre rızâ vermeyesin buna sebeb ne

 

Hâccü'l-haremeynim diye dâvâlar çekersin

 

Ya saltanat-ı dünyâ için bunca talep ne!

 

(İkinci Bâyezîd Han-ı Adlî)

 

HACÂMAT:

 

Hacâmat bıçağı  denilen bir âletle, vücûdun deriye yakın damarlarını  keserek kan alma.

 

Kan almaya fasd da denir.

 

Bütün meleklerden işittim ki, ümmetine söyle hacâmat yaptırsınlar, dediler. (Hadîs-i şerîf-Kimyây-ı Seâdet)

 

Arabî ayın on yedinci veya on dokuzuncu veya yirmi birinci günleri hacâmat olunuz. (Hadîs-i şerîf-Kimyây-ı Seâdet)

 

Kan aldırmak sünnettir. Peygamber efendimiz her ay hacâmat olurdu. (Zehebî)

 

HACB:

 

İslâm mîrâs hukûkunda bir vârisi (hisse sâhibini) diğer bir vârisin bulunmasından dolayı kısmen veya tamâmen mîrastan menetmek. Bir vârisi mîrâstan kısmen (payının azalması şekliyle) mahrûm etmeğe hacb-i noksan, mîrastan hiç alamamak şeklinde mahrûm etmeğe hacb-i hirman denir.

 

Erkek vârislerden oğul, baba, zevc (koca) ile kadınlardan kız, ana, zevce (hanım); yâni bu altı kimse hacb-i noksan ile payları düşebilirse de tamâmen mîrastan mahrûm olmazlar. (Muhammed Mevkûfâtî)

 

HÂCE:

 

Müderris, hoca, efendi mânâsına ilim sâhibi kimselere verilen Farsça bir ünvan.

 

Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr buyurdu ki: Bütün iyi hâlleri ve buluşları bize verseler, fakat Ehl-i sünnet vel-cemâat îtikâdını kalbimize yerleştirmeseler, hâlimi harâb, istikbâlimi (geleceğimi) karanlık bilirim. Eğer bütün harâblıkları ve çirkinlikleri verseler ve kalbimizi Ehl-i sünnet îtikâdı ile süsleseler hiç üzülmem. (İmâm-ı Rabbânî)

 

Hâce-i Âlem:

 

Âlemin, kâinâtın mürşidi, rehberi, yol göstericisi mânâsına Resûlullah efendimize mahsûs bir ünvan.

 

Hâce-i âlem, gelmiş ve gelecek, yaratılmış ve yaratılacak olanların en üstünü, en iyisidir. (İmâm-ı Gazâlî)

 

Hâce-i Kâinât:

 

Hâce-i âlem.

 

HÂCEGÂN YOLU:

 

Daha çok nübüvvet kemâlâtına (olgunluklarına, üstünlüklerine) kavuşturan Hazret-i Ebû Bekir'den gelen yolun, Yusuf-ı Hemedânî hazretlerinden îtibâren aldığı isim. Bu yol sonradan Nakşibendiyye adını almıştır.


Hâcegân yolunun büyüklerinden Abdülhâlik Goncdüvânî hazretleri vasiyetnâmesinde buyuruyor ki: Her hâlinde ilim, edeb ve takvâ üzere ol, İslâm âlimlerinin kitaplarını oku. Fıkıh ve hadîs öğren. Câhil tarîkatçılardan sakın, şöhret yapma, şöhrette âfet vardır. Arslandan kaçar gibi câhillerden kaç. Bid'at sâhibi inanışları bozuk olan sapıklar ile ve dünyâya düşkün olanlar ile arkadaşlık etme. (Mevlânâ Sâfî)

 

HACER-ÜL-ESVED:

 

Kâbe-i muazzamanın doğu köşesinde bir buçuk metre kadar yükseklikte bulunan ve Cennet yâkutlarından olan parlak, siyah taş.

 

İbrâhim aleyhisselâm ile oğlu İsmâil aleyhisselâmın birlikte Kâbe'yi inşâ ettikleri sırada, melekler taş getirerek İsmâil aleyhisselâma yardım ettiler. Sıra Hacer-ül -esvede gelince, İbrâhim aleyhisselâm; "Ey İsmâil! İyi bir taş getir ki, hacılara işâret olsun" buyurdu. İsmâil aleyhisselâm bir taş getirdi. İbrâhim aleyhisselâm; "Bundan daha iyi bir taş getir" buyurunca; Ebû Kubeys dağından; "Cebrâil aleyhisselâm, tûfanda bana bir taş emânet etti. Gel onu al!" diye bir ses işitti. Bunun üzerine Hacer-ül-esved taşı Ebû Kubeys dağından alınıp, Kâbe'deki yerine yerleştirildi. (Azrakî)

 

Hazret-i Ömer, Hacer-ül-esved taşına, karşı; "Sen bir şey yapamazsın, fakat Resûlullah'a uyarak seni öpüyorum" dedi. Hazret-i Ali bunu işitince, Resûlullah'ın "Hacer-ül-esved, kıyâmet günü insanlara şefâat eder" buyurduğunu söyledi. Hazret-i Ömer de hazret-i Ali'nin bu sözüne teşekkür etti. (Dâvûd bin Süleymân)

 

Tavâfa (Kâbe'nin etrâfında dönmeye) Hacer-ül-esvedden başlamak ve burada bitirmek sünnettir. (Zeylâî)

 

HÂCET NAMAZI:

 

Maddî ve mânevî bir ihtiyaca, dileğe kavuşmak niyeti ile iki ve en fazla on iki rek'at olarak kılınan namaz.

 

Bir kimsenin Allahü teâlâdan veya benîâdemden (insanoğlundan) bir hâceti olursa, tertemiz bir abdest alsın. Sonra iki rek'at hâcet namazı kılsın. Sonra Allahü teâlâya senâ (hamd)da bulunsun ve Peygambere salevât getirsin... (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)

 

Tecnîs ve diğer kitaplarda, hâcet namazının yatsıdan sonra dört rek'at olarak kılınacağı ve bir hadîs-i şerîfe göre ilk rek'atta; bir fâtiha, üç âyet-el-kürsî, kalan üç rek'atin her birinde birer fâtiha, ihlâs ve muavvizeteyn okunacağı, bunlar yapılırsa, kılınan namaz Kadir gecesinde kılınmış gibi olacağı kaydedilmiştir. (İbn-i Âbidîn)

 

Üstâdlarımız (hocalarımız); "Biz bu hâcet namazını kıldık ve ihtiyaçlarımız, dileklerimiz görüldü" demişlerdir. (İbn-i Âbidîn)

 

HÂCI:

 

Hac yapan kimse.

 

Hanefî mezhebinde, yalnız Arafat meydanında ve müzdelife'de hâcıların iki namazı cem' etmeleri, birleştirmeleri lâzımdır. (AbdullahMûsulî)

 

Hamdan Karmat adlı bölücü, sapık Karâmita devletini kurdu. Hâcıları katl etti. Haramlara güzel sanat ismini verdiler. İslâm dîninin kötü huy, fuhş dediği ahlâksızlıklara, moral eğitimi diyerek gençleri felâkete, sefâlete sürüklediler. 983 yılında gadab-ı ilâhiyyeye yakalanıp yok oldular. (Şehristânî, Nişancızâde)

 

HÂCİS:

 

Kalbe (gönle) gelen ve hemen gidermek mümkün olan kötü düşünceler.

 

Kalbe  gelen  hâcisi  melekler  yazmaz.  Hasenelere  (iyi  düşüncelere)  sevâb  yazılır. (Abdülganî Nablüsî)

 

HAÇ:

 

Birbirini dik olarak kesen iki doğrunun meydana getirdiği, hıristiyanlık dîninin sembolü olarak kabûl edilen şekil. Buna salîb ve istavroz da denir.

 

İnsanların doğuştan günâhkâr olduğuna inanan hıristiyanlar, Îsâ aleyhisselâmın bu günâhlara keffâret olarak kendini fedâ ettiğini, haça gerilmek sûretiyle öldürüldüğünü kabûl ederler. Îsâ aleyhisselâma yapılan işkencenin, dolayısıyla onu kurtarmanın sembolü olarak kabûl edilen haç ile ilgili yaygın hıristiyan inanışı yanlıştır. (Harputlu İshak Efendi)

 

Kur'ân-ı kerîm, hazret-i Îsâ'nın haça gerilerek öldürülmediğini, diri olarak göğe çıkarıldığını açıkça haber vermektedir. Dîninden dönerek ufak bir menfaat karşılığı hazret-i Îsâ'yı Romalılara haber veren Yehûdâ, Allahü teâlâ tarafından Îsâ aleyhisselâmın şekline benzetildi. Romalı askerler. Yehûdâ'yı yakaladılar ve haça gerip öldürdüler. (Rahmetullah Efendi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak