20 Aralık 2022 Salı

TARİH DEVRELERİNE GEÇİŞ YAZININ BULUNMASI ve MEZOPOTAMYA BİLİMİ

 


SÜMERLER ve YAZI


Hiç şüphesiz yazının bulunması insanlık tarihinin en önemli hadiseleri arasında yer alır. Tarih çağlarını başlatan bu gelişmenin başlangıcını M.Ö. 8000'lere kadar indirenler olsa da, genel kabul gören teze göre yazı M.Ô. 3500 yılında Aşağı Mezopotamya'da yaşayan Sümerler tarafından bulunmuştur. Yazının bulunması ile ilk siyasi oluşumlar kabul edilen şehir devletlerinin kurulması arasında eş zamanlılık dikkat çekmektedir. Bilgileri insan hafızasının zaaf ve yetersizliğinden koruma aracı olarak geliştirilen yazı, muhtemelen o dönemdeki ilk devletlerin bürokratik kayıtlarını tutma ihtiyaçlarından doğmuştur. Nitekim Denise SCHMEND ve Pierre AMIETe göre yazının ilk kullanımı defter tutma-muhasebe amaçlı olmuştur. Din adamları mabedlere getirilen hediyelerin kayda geçirilmesi sırasında bazı ürün ve hayvan adlarını çağrıştıran şekiller çizerek yazının oluşumuna ön ayak olmuşlardır. Zamanla Sümer yazısı, insan ve eşya isimlerini içeren 1200 logo-grafik (resim benzeri) sembollerden oluşan bir iletişim aracı haline gelmiştir. Bu sembolik yazılar giderek bir çizgi formu kazanmış, daha sonra da alfabe benzeri şekillere dönüşmüştür. Yazı, diğer Mezopotamya medeniyetlerini etkilediği gibi, göçler yoluyla da Mısır hiyeroglif yazısının oluşmasına ve gelişmesine sebep olmuştur.


Kil tabletlere çivilerle şekil verme biçiminde başlayan yazının kağıtla buluşması oldukça uzun bir dönemi gerektirmiştir. Kil tabletlerden papirüse, mumlu levhalara, parşömene, nihayet kağıda geçen harfler her malzemede ayrı bir şekil almıştır.


Eski bir medeniyet merkezi ve Asurluların başkenti olan Ninova'nın harabeleri arasında Asur hükümdarı Banibal'a ait bir kitaplık bulunmuş, içindeki kitapların tümünün lüleci çamurundan yapıldığı tespit edilmiştir. Katipler bu sistemde yazılarını oldukça büyük ve kalın hazırlanan levhalara üç köşeli sivri çomakla yazardı. Çomak çamurun içine batırılıp hızla çekilince, kalın başlayıp incecik kuyruk halinde biten bir iz meydana gelirdi. Böylece levhalar düzgün ve incecik satırlar halinde çivi yazısıyla çabucak doldurulmuş olurdu. Bu iş bittikten sonra tabletler dayanaklı olmaları için çömlekçilere verilir, pişirilmeleri sağlanarak taş gibi dayanıklı kitaplar elde edilirdi. Kil üzerinde çok başarılı olamayan Babilliler uzun anlatımdan vazgeçerek kelimenin ilk hecesini göstermekle yetindiler.


Fenikeliler M.Ö. 2000'lerde Sümerlerin çivi yazısı ile Mısır'ın hiyeroglif yazısını geliştirerek yirmi iki işaretten oluşan ilk alfabeyi buldular. Fenikeliler daha sonra deniz koloniciliği yoluyla Ege Bölgesi'nde bulunan Yunan ve İyon medeniyetlerini etkileyerek alfabenin bu bölgeye de yayılmasını sağladılar. Böylece alfabe, ilkçağın en gelişmiş bu iki medeniyetinden Roma'ya geçmiş ve günümüz Latin alfabesi ortaya çıkmıştır.


DİGER MEZOPOTAMYA MEDENİYETLERİ


AKATLAR (M.Ö. 2725-2545)


Sümerlerin devamı kabul edilen Akatlar, Sami topluluğundandırlar. Akatlar tarihte ilk düzenli orduyu kurarak ilk imparatorluk örneğini oluşturmuşlardır. Sümer Medeniyetini bütün Mezopotamya'ya yayan Akatların kurucusu Sargon'dur. Efsaneye göre Sargon, doğduğunda annesi onu bir sepetin içine koyarak Dicle Nehri'ne bırakır. Sular onu bir bahçıvanın bahçesine kadar sürükleyerek kıyıya atar. Bahçıvan onu alır, büyütür, mabede hizmetçi olarak verir. Sargon büyür, başrahip olur. Ve zalim kral Lugal Zagizi'yi öldürerek yerine geçer. Hükümdar olduktan sonra devletin sınırlarını Ön Asyaya doğru genişletir. Sargon'un efsanesi ve şahsiyeti bize mukaddes kitaplardaki Hz. Musa kıssasını hatırlatmaktadır.


Sargon'un torunu Naramsin dönemi Akatların en parlak dönemidir (M.ü. 2645-2604). Bu kral, tabletlerdeki bilgilere göre: "On yedi kralla savaştım. Yedi kralı kesin olarak yendim. Onların birliğini dağıttım ve hakimiyetimi yürüttüm:' demektedir. Dönemin belgelerinden anlaşıldığına göre komşuları Elamlılar, özellikle İran dağları bölgesinde yaşamakta olan Gutilerle savaşmıştır. Daha sonraları batıya yönelerek Suriye ve Filistin topraklarını ele geçirmiş, hakimiyetini kendi ifadesiyle dört iklime yaymıştır. Bu devlet bir iç isyan sonucu tarih sahnesinden çekilmiştir.


BABİL MEDENİYETİ (M.Ö. 2100-539)


Sami kavimlerinin hakimiyetini Mezopotamyada pekiştiren Babillilerin en ünlü hükümdarı «Adaletin Kralı» unvanını alan Hammurabidir.


Hammurabi, Sümerlerin fidye esasına dayalı Urgakina Kanunları'nı geliştirerek kısas esasına dayalı yeni bir hukuk sistemini yürürlüğe koymuştur. Böylece hukukun gelişimine çok önemli katkı sağlamıştır.


Hammurabi Kanunları'na şunlar örnek verilebilir:


"Birini itham eden ispata mecburdur, yoksa ölür:'

"Bir hırsız duvar delerek bir eve girerse, hırsızlık yaptığı evin önünde idam edilir."

"Birinin gözünü çıkaranın gözü çıkarılır:'

"Babasını dövenin iki eli kesilir:'

"Karısını boşayan bir adam, kadının evlenirken verdiği parayı geri ödemekle ve çocukların geçimini sağlamakla mes'uldür."


Ünlü Babil Kulesi (Ziggurat), bu medeniyetin astronomide açtığı çığırın büyüklüğünü göstermektedir. Bulunan astronomi ile ilgili tabletlerden Babillilerin matematikteki fonksiyon kavramını bildikleri anlaşılmaktadır.

Rahipler yıldızlara ve yeni kesilen hayvanların ciğerlerine bakarak kehanette bulunmaktaydılar.


Dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Babil'in Asma Bahçeleri, Medyadan gelen prensesin vatan hasreti çekmemesi için yapılmıştı.


ASURLULAR (M.Ö. 2000-612)


Asur Devleti Mezopotamya'da kurulan en etkili devlettir. Doğuşunda ve büyümesinde askeri özellikleri ön plana çıkmıştır. Demirden silahlarla donanmış Asur Ordusu atlı-arabalı birliklerden oluşmaktaydı. Bu sayede hakimiyetlerini Mezopotamya'dan Mısır ve Anadolu içlerine kadar uzanan geniş bir alana yaymışlardı. Sert karakterli askeri yönetimlerin ilk örneğini oluşturan Asurlular, kara koloniciliği yaparak ticareti geliştirdiler. Kayseri-Kültepede bıraktıkları çivi yazısıyla yazılmış kil tabletlerden anlaşıldığına göre, Anadolu medeniyetleriyle ticari ilişkilerde bulunmuşlar, böylece bu medeniyetlerin yazılı tarih dönemlerine geçmelerine ön ayak olmuşlardır.


Dünyanın ilk kütüphanelerini Ninova'da oluşturarak dünya kültürünün gelişmesine çok önemli katkı sağlamışlardır. Ninova'da Asurbanipal'ın kitaplığında çeşitli devletlere gönderilen mektup suretleri korunmaktaydı. Bu da diplomasiye ne kadar önem verdiklerini göstermektedir.


Asurlular, Babil'i ele geçirdikleri gibi İsrail Devleti'ne de son vermiş, Yahuda Devleti'ni vergiye bağlamışlardır.


Med askerleri güneyden gelen müttefikleri Babil askerleriyle birlikte Asur ülkesini yağmaladılar, Ninova şehrini yerle bir ettiler.


Asurlular Mezopotamya'nın en güçlü devletiydi.


İLKÇAG MEZOPOTAMYA MEDENİYETLERİNE TOPLU BİR BAKIŞ


Tevrat ve Kur'an-ı Kerim'de adı geçen birçok peygamberin bu bölgede yaşadığı göz önünde tutulduğunda, adı geçen peygamberlerin tebliğ ettiği ilahi değer ve emirlerin bu bölge medeniyetlerine etkide bulunduğu kolayca anlaşılır. Bu sebeple, Hz. İbrahim'siz Ur'u, Hz. Yunus'suz Ninova'yı düşünmek mümkün değildir. Özellikle Hammurabi Kanunları, ilahi dinlerin öğrettiği adalet anlayışından etkilenildiği izlenimini vermektedir. Hz. Yunus'un Ninovada yaşadığı ve mukaddes metinlere göre kavmini topluca imana yönelttiği düşünülürse, bu etkilerin Asur kültürüne ilham kaynağı olmuş olabileceği de ihtimal dışı sayılamaz. Peygamberlerin getirdiği vahiy ve insanlığın deneye-yanıla geliştirdiği birikimlerin ilk laboratuvarı Mezopotamya olmuştur. Peygamber etkilerini görmezden gelen bir Mezopotamya tarihi sadece eksik değil, insanlığın başlangıç dönemini ve bu dönemde oluşan inanılması güç bilim damlalarını da yanlış bir temele oturtmak anlamına gelir.



Ahmet MERAL’in Kısa Dünya Tarihi adlı kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak