Eski Mısır’da kadınlar gözlerini yeşil, dudaklarını koyu mavi ve yanaklarını kırmızı boyuyor, el ve ayak parmaklarını kınalıyor, ‘üstsüzdük yaygın olduğunda, göğüslerini mavi, meme uçlarını altın renginde büyüyorlardı. Erkeklerin boyanması da yaygındı. Eski Yunanlılarda kozmetik IO 5. yüzyıldan itibaren Mısır yoluyla zenginleşip gelişti. Roma’da alın ve kollar tebeşir veya üstübeçle beyazlatılıyor, yanak ve dudaklar şarap tortusu ve aşı boyası ile kırmızıya boyanıyor, gözkapağı ve kaşlara kömür ve toz antimon sürülüyordu. Roma kadınlarının bu tarzı ve kullandıkları malzemenin, fazlaca değişmeden Osmanlı dünyasında Cumhuriyet’e kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.
Süslenme, güzel ve değerli görünmek için yapıldığından değer yargıları ile ilgilidir. Erginlenme ritinden geçen bir kabile delikanlısı, törende aldığı yaraları yaşamı boyunca gururla taşır. Afrika, Çin ve Hindistan’da kemik çarpıtmaları yaygındır. Çinli kadınlar demir ayakkabıyla küçük kalmış ayakları, Amazonlular içine tabak sığacak büyüklüğe getirilmiş dudakları, Çinhindi kadınları halkalarla uzatılmış boyunları, Avrupalı kadınlar korsa nedeniyle gelişmemiş kaburgalarıyla ‘kadın’ kabul ediliyorlardı.
218 yılında Roma imparatoru olan Heliogabalos şehre ilk girdiğinde, Suriye tarzı ‘makyaj’ı, ipekli elbiseleri ve süslü şapkası, mücevher kaplı elleri ve sandaletleri, kocaman küpeleri, çevresi daireler halinde mavi ve altın rengi boyalı gözleri, mavi dudakları ve kınalı ayaklarıyla Romalıları hayli şaşırtmıştı. Hıristiyanlığın kurucu babalarının, inancın öteki gereklilikleri yanında, “yüzünü yaratıcının tanıyamayacağı biçimde boyayan” birinin cenneti nasıl umabileceğini sormasında, Roma’da yaşanan bu ortamın da belki etkisi olmuştu.
Müslüman din adamları, kadın erkek kokularını caiz görmüş, kadınların süslenmesine ise, ‘helali’ için olduğu sürece cevaz vermiştir.
Dünyanın bilinen ilk güzellik salonu Güney İspanya’da ‘Karatavuk’ adıyla bilinen ve Bağdat’tan gelen ünlü bir şarkıcı ve müzisyen tarafından 840 yılında açılmıştır.
‘Süslenmede mevcut duruma bir örnek olarak, Trabzon’un Türkiye’nin en fazla burun estetik ameliyatı yapılan yerleri arasına girdiğini yazalım. Doğu Karadenizlilerin Nataşa salgınından etkilenerek başladığı söylenen burun düzeltmeleri, doktorların teşviki ve komşusundan cesaret alma ve taklit yoluyla toplumsal olay haline gelmiştir.
Makyaj
1770’de İngiltere’de kabul edilen bir yasa, koku, boya, takma diş ve saçla baştan çıkartmayla kurulan evliliğin batıl sayılacağı ve büyücülüğe karşı yasalarla cezalandırılacağını bildirir. Avrupa’da 19. yüzyıl sonlarına doğru sahneye çıkanlar dışında makyaj yapan kalmaz. Makyaj tekrar 1880’lerden itibaren, bu kez kimyadaki ilerlemelerle birlikte gelişmiş, bugün sanayi haline gelmiştir. Bu alanda öncülüğü elinde tutan Fransa’da cosmetujue sözcüğünün süslenme anlamını kazanması 1670’lerde, bugünkü anlamını kazanması 1876’dadır, maquillage sözcüğü de aynı evrimi 1860 yılında tamamlar.
Peçenin kaldırılması ve kadının toplumsallaşması ile batılılaşma sürecinin kazandığı resmi sivil ivme, Türkiye’de kadınların Batı tarzı makyajı benimsemesini hızlandırmış, kozmetik ürünlerine, reklamlara ve reklamlarda kadın ve kadın güzelliğinin kullanılmasına rağbet, 1920’li yılların sonunda, birden artmıştı.
Batılı tarzda makyaj ile Yüz Yazmacılığı denen klasik tarzın, malzeme, aletler ve isimler farklılaşsa da, temelde aynı olduğu görülmektedir:
Allık: Yanak, dudak boyalarının genel adıdır. Attarlardan satın alınan boyalar gaz denilen tülbendin boyaya batırılarak sürülmesiyle kullanılır, bu nedenle gaz boyaması adıyla da anılırdı.
Rastık: Kaş boyası, Arapçası vesme. Antimon tozu kına ile karıştırılarak kestane rengi elde edilir.
Sürme: Kirpik ve göz kenarı boyası. Arapça kuhl, Farsça tutiya. Kulıl antimondur; Tutiya adı sürmenin üretilip satıldığı İran’da İsfahan’ın bir köyü olan Tutiya’dan gelir. Abdülaziz Bey Osmanlı Adet, Merasim ve Tabirleri kitabında (1912) badem, servi kozalağı, ceviz, fındık, hatmi, kantaron, fare, yasemin, yayınbalığı yağı. kullanıldığını yazar. Miss Pardoe davetli olduğu konakta nasıl sürme çekildiğine tanık olur: “Bütün akşam yaşlı kadın tandırın yanında oturdu. Bir yandan konuştu, bir yandan da bu fındıkların birini yanan mumun alevine tutarak, büyük bir özen ve sabırla siyah ve yağlı duruma getirmekle zaman geçirdi. Sonra, eline küçük, yuvarlak ve simle işli, kadife çerçeveli bir ayna aldı. Bu ayna, minderlerin arasına gizlenmişti. Bu isli fındıkla, kaşlarına, burnunun üstüne yaklaştırarak uzun yıllardan bu yana geliştirdiği ustalıkla biçim verdi ve onları boyadı.” Sürme sünnet sayılmıştır.
Düzgün: Aklık da denir, adını teni düzgün gösterme, çil, leke, benek gibi cilt kusurlarını kapatma amacından alır. Düzgün malzemelerinden biri, kadın adı da olan gülgûn’dur; kırmızı renk verir bir ot cinsidir ve gül renkli, düzgün gül yanaklı anlamına gelir.
Kına: Başka hiç süs kullanmayan kadınların da kullandığı kına bitkisinin kuru yapraklarından elde edilir. Kuzeydoğu Afrika kökenli bitki Kuzey Afrika, Hindistan ve Sri Lanka’da yetiştirilmektedir. Evlilik törenlerinin önemli adımlarından biri kına gecesidir. Kadınların saç ve ellerine kına yakıldığı gibi, yaşlı kadınlar ağaran saçlarını, erkekler sakallarını kınalarlar. Yetişkin erkek ve çocukların sağ elleri de nazara karşı kınalanır. Bugün Pakistan ve Hindistan’dan ithal edilen kına yaprak olarak satılmamakta, genellikle ceviz, sumak, incir vb. bitki yaprakları ve külle karıştırılarak toz halinde satılmaktadır. Eskiden halk el ve ayak parmakları için yalnız kına kullanırken, üst sınıf kadınlar için altın sarısı, zümrüt yeşili, ebrulu parmak boyaları da geliştirilmişti.
Ben: Girit Adası’nda yetişen lâden zamkı ile yapılır, bu otun adıyla da bilinir. Tanzimat’a kadar daha yaygındı: Çiçek hastalığı nedeniyle, Avrupa’da da, Osmanlı üst sınıfları arasında da ihtiyaç olarak görülüyor, yüzdeki düzgün görünmeyen yerleri kapamak için kullanılıyor, bazen çiçek, yıldız şekli veriliyordu.
Makyajda Batı usûlü benimsendikten sonra kullanılan temel malzemeler şunlardır:
Pudra: Fransızca poudre’dan. Yüzü beyazlatmak için Eski Yunanlı ve Romalılar sarı zırnık çiğnerlerdi. 18. yüzyıla kadar Avrupa’da ve Osmanlılarda arsenik kullanımı ve makyajda zehirle haşır neşir olma devam etti; tebeşir, çinko, talk, titan oksit kullanıldı.
Ruj: Fransızca rouge yani kırmızı rengin adından. Ruj da cıvalı zincifre, süleğen gibi zehirli maddelerden yapılıyordu. Bir dönem kullanılan balina yağının yerini bugün sentetik kimyasallar almıştır.
Oje: Fransa’da üretilen bir marka adıdır. Fransızcası tırnak cilası. Uzun tırnaklar çalışma ihtiyacı içinde olunmadığının, yani zenginliğin işaretidir. Özellikle Çin’de erkekler de tırnak uzatırdı. Artık nitroselüloz ve asetil selülozdan üretilmektedir.
Rimel: Fransa’da üretilen bir marka adıdır. Fransızca ve İngilizce mascara, Türkçeye maskara biçiminde girmiş olan göz makyajı adını, maske sözcüğünden gelen İtalyanca maschera’dan alır; kökünde karnaval maskeleri, karnaval için boyanmak ve kılık değiştirmek vardır.
Far: Gözkapağı boyası, Fransızca fard. Farder fiili Fransızca makyaj yapmak demektir.
Fondöten: Fransızca font de teint’den. Düzgünün Fransızcası.
Krem
Yakındoğu’da IO 3000 yılından beri kullanılan deriyi yumuşatıcı otlar, sıvılar pek de değişmeden bugüne gelmiştir. Bal, yumurta, papatya, çay suyu, salatalık kabuğu, süt kullanımı devam etmektedir. Kremin icadı eski çağların ünlü hekimi Galenos’a atfedilmektedir. İS 157 yılında Bergama’dan Roma’ya çağrılan hekim, burada gladyatörlerin yaraları kadar imparator ailesi ve patricilerin güzelliğine de katkıda bulunuyordu. Galenos’un koyun yağı, gülsuyu karışımından hazırladığı krem, yüzyıllarca kullanılan zehirsiz ve basit bir ürün olarak kaldı.
191l’de Alman eczacı Hamburglu H. Beiersdorf deriyi besleyen ve nemlendiren Nivea adlı kremini piyasaya verdi. Bütün dünyada büyük başarı elde eden krem halen aynı formülü ile fazla değişikliğe uğramadan başarısını sürdürüyor.
Kudret Emiroğlu’nun
GÜNDELİK HAYATIMIZIN TARİHİ
kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder