ATEŞ
Birçok yerde ateşin de kendine göre bir dokunulmazlığı vardır. Ateş de kutsal sayılır birçoklarınca. Ateşe karşı tükürmek, ateşe sövmek, ateşe tırnak atmak, su dökmek uğursuz sayılır. Sabahleyin evinden başkasına ateş verenin ocağı sönermiş. Bu yüzden erkenden birine ateş vermek uğursuz bilinir. Anadolu'nun birçok köylerinde, daha doğrusu yazın yaylalarda, sabahları komşular ateş yakmak için birbirinden ateş isterler. Kibritle ateş yakmak biraz uzun sürdüğü için yanmış kor, ya da tavlı denen ucu yanmış odunla ocak tutuşturmak daha kolaydır. Bu nedenle birbirinden ateş ister komşular.
Birçoğu bu isteği yerine getirmez, kibrit verir. Kimi de kendi ocağında yaktığı bir çırayı gönderir, kor, ya da tavlı vermez.
Ateş verenin evinin bereketi ateş alanın evine geçermiş bu inanca göre. Bu inanç yeni değil, çok mu çok eskidir. Ateşin kutsal sayıldığı çağlardan kalmadır. İran' da Zerdüşt dinine göre ateş kutsal olduğu için ocak söndürülmez, tapınakta boyuna yanar. Bu inancı sürdüren İranlılar ateşe tapan (ateşperest) kimselerdir. Ancak ateşin kutsallığı İ.Ö. XX. yy. değin varır. Sümerlerde daha da eskiye gider. Eski Mısırlılarda da ateş kutsal sayılır. Anadolu'da ateşin kutsallığı Hitit öncesi uluslarda olduğu gibi Hititlerde de vardır. Ateşe adak sunmak, saçı saçmak kesilen kurbanın kanını dökmek değişmez bir gelenektir. İ.Ö.X.yy. dan sonra yaşayan Anadolu uluslarında da ateş kutsaldır. Birçok din törenleri ateşle, ocak başında yapılır. Tanrılara sunulan adaklar ateşe atılır, ateşte yakılır. Bunun en açık örneği ateşin üstünde duran Üçayaklı kutsal kazan 'dır.
Ateş Hindlilerde de kutsaldır. Onlar da ateşe karşı özel bir saygı gösterirler, yılanlara gösterdikleri gibi.
Anadolu topluluklarında ateşin kutsallığı islam dininin benimsenmesinden sonra da sürüp gitmiştir. Ahilerde, Bektaşilerde, Mevlevilerde ateş, ateşin bulunduğu ocak kutsaldır. Bütün bu inançların özünde çok eski çağ dinlerinin, ateşin bir tanrı olarak kutlandığı dönemlerin derin izleri, köklü kalıntıları vardır. Bir evin yıkılması, bir kimsenin başına büyük bir yıkım gelmesi, halk arasında, ocağı sönmek deyimiyle anlatılır. Ocağı söndü, ocağına incir dikildi, ocağı tütmez oldu. Gene halk arasında ev kurmaya, ev düzenlemeye ev ocak sahibi olmak, ot ocak şenletmek, ocak tüttürmek denir. Ocak, dolayısıyla ateş, insan yaşamını sürdüren temel ilkelerden biridir halk gözünde.
Ocak gibi, ocak taşı da özel bir kutsallık taşır, saygı görür. Anadolu'da, özellikle köylerde, ev yapılırken sıra ocak taşını yerine koymaya geldimi dua okunur, kurban kesilir, bağışlar dağıtılır. Ocağın, ateşin kutsallığı ile ocakta pişen ekmek arasında da bağlantı vardır.
Köylerde, günlük ekmek çokluk düz, geniş bir taş olan ocak taşı üzerinde pişer. Taş önceden yakılan ateşte ekmek pişirecek nitelikte kızdırılır. Hamur bu taşın üstüne konur, üstü kubbeli bir saçla örtülür. Ekmek saçı denen bu saç aracın üstüne kül, daha üstüne de odun konup yakılır. Buna ocak ekmeği, ya da poğaça denir. Karadeniz kıyılarında (daha çok Dolu Karadeniz kıyılarında, köylerde) ocak ekmeğine poğaça (boğaca) denir.
Bundan dolayı da ateş, onun yandığı ocak önemlidir. Birinin ocağına sövmek, gizlice ocağını kirletmek büyük suç sayılır. Bunu yapana düşman diye bakılır. Bu gibi olaylar öylesine önemli bilinir ki sonucu ölüme varan döğüşlere bile yol açar.
Geleneklerine, eski inançlarına çok bağlı köylerde birinin ocağına öç almak için işeyenin öldürüldüğü bile olmuştur; Bir evin erkeğine en ağır sövgülerden biri de, senin ocağına işeyim demektir. Bunu söyleyen bir kimsenin, derin bir öfke sırasında öldürülmesi işten bile değildir.
Ocak, ateş kutsallığının başka bir nedeni de evin canlılığını, şenlik oluşunu, yaşamı sürdürmeyi sağlamasıdır. Bir ev yapılırken ona ocak taşı vermek büyük bir dostluk, gönüldeşlik belirtisi sayılır. Gene Anadolu'nun değişik bölgelerinde yeni evlilerin ocağını yörenin en saygıdeğer yaşlısına yaktırma inancı vardır. Bu davranış yeni evlilere uğur getirmek, onlara mutluluk sağlamak içindir. Bir kimsenin ocağı tüttüğü, ateşi yandığı sürece düşmanları kıskançlığından çatlarmış. Düşmanın ilk işi ateşi söndürmek imiş.
Ateş ormana girdiğinde ağaçlar ağlar'mış. Ağaçların rüzgarla çıkardığı hışırtıyı ateşten korkup ağlama olarak nitelemenin özünde yangın korkusu olsa gerek. Ateş yanan yere cinler giremez'miş. Ateş sönünce cinler, periler ocak başında toplanır'mış. Ocakta ateş cızırdamaya başlayınca düşmanların yüreği yanar'mış. Dost ateş yakar düşman ateş söndürür'müş. Ateşin, ocağın kutsallığından doğmuş bütün bu inançlar. İnsanla başlamış, gene insanla sürüp gidiyor ateş.
Felsefe tarihinde ateşin, bütün varlıkların özü, ilkesi olduğunu söyliyen Anadolu'lu bilge Herakleitos sezmiş kutsallığını. Bu yüzden fırında bile tanrılar vardır, demiş.
Ateş yalnız halk düşüncesinde değil, Divan şiirinde de oldukça geniş bir yer tutar. Bütün Divan ozanları ateşi değişmez bir konu olarak işlemiştir. Durum İran, Arap yazınında da öyledir. Gerek bu adı geçen yazın türlerinde, gerekse halk yazınında ateş tükenmez bir konudur. Bunun din inançlarıyla da özel bir bağlantısı vardır. Ancak dinde ateş korkutucu yokedici bir nesnedir. Ateşin en güçlüsü, dinde, cehennem ateşi'dir.
Ateşin insanı ürkütücü bir anlam kazanması biraz da doğa olaylarının etkisiyledir. Yıldırımlar, güneş yakması yangınlar bu korkunun doğmasına yolaçmıştır.
Anadolu'nun birçok yerinde yaz aylarında yaylalarda, yüksek dağ doruklarında büyük ateş yakma, dağdan dağa ışıldak gösterme geleneği vardır. Bu iki amaçla yapılır. Biri yabancıl, yırtıcı hayvanları korkutma, sürüleri kollama, ötekiyle cinleri, perileri dağıtma. Halk arasında ateşten korunmak için hamayıl, muska (nüsha) taşıma geleneği de vardır. Birtakım evlerin kapısı üstüne yangını önleme amacı ile nazarlık takılır. Bu nazarlıklar çokluk hayvanların baş kemikleri, boynuzları, ya da at nalı olur.
İllerde birçok evlerin kapıları üstüne yangından korunmak için "Maaşaaallah", "Ya Hafız", "Ya Malikülmülk" gibi arapça sözlerin yazıldığı levhalar asılır. Bunların asıldığı evler yangından korunurmuş.
Dere akar enişe
Ben giderum peşine
Gezel güzel gızlarun
Yanarum ateşine
(Dere akar inişe
Ben giderim peşine
Güzel güzel kızların
Yanarım ateşine)
....
Yılanla olduğu gibi ateşle de ilgili atasözleri vardır halk dilinde:
Ateş ateşle söndürülemez.
Ateş avuçlanmaz.
Ateş demekle ağız yanmaz.
Ateş dumansız olmaz.
Ateş düştüğü yeri yakar.
Ateş olsa girmi kadar yer yakar.
Ateşe düşünce göz yummak olmaz.
Ateşi külde saklarlar.
Ateşin dostluğu olmaz.
Ateşin oğlu kül olur.
Ateşle oyun olmaz.
Ateşle su bir arada olmaz.
İSMET ZEKİ EYUBOĞLU’nun ANADOLU İNANÇLARI ANADOLU MİTOLOGİSİ Adlı Kitabından Alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder