GIBTA:
İmrenmek. Kişinin, başkasında bulunan iyi bir şeyin
ondan gitmesini istemeyip, benzerinin kendisinde de bulunmasını istemesi.
İki şeyden birine kavuşan insana gıbta etmek
yerinde olur. Allahü teâlâ bir kimseye İslâm ilimlerini ihsân eder. Bu da, her
hareketini bilgisine uygun yapar. İkincisi, Allahü teâlâ, birine çok mal verir.
Bu kimse de malını, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği yerlere harcar. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim)
Gıbta güzel bir huydur. İslâmiyet'in ahkâmına yâni
farzları yapmağa ve haramlardan sakınmağa riâyet eden, gözeten sâlih (iyi)
kimseye gıbta etmek gerekir. Dünyâ nîmetleri için gıbta etmek tenzîhen mekrûh
olur. (Ebû Sa'îd Muhammed Hâdimî)
GILMAN:
Allahü
teâlânın Cennet'tekilere hizmet için nûrdan yarattığı hizmetçiler.
Güler yüzlü ve tatlı dilli olan gılmanlar,
Cennet'te oturanlara hizmette en ufak bir kusur etmezler. (İmâm-ı Gazâlî)
Kabrimiz îmân ile pürnûr kıl,
Mûnis-i Gılmân ile hem hûr kıl.
(Süleymân Çelebi)
GINÂ:
1. Şarkı, tegannî, müzik perdelerine uygun ses;
çalgı ile birlikte şarkı, müzik. Tegannî de denir.
Gınâ,
kalbde nifâk (münâfıklık) hâsıl eder. (Hadîs-i şerîf-Kimyây-ı Seâdet)
Gınâ,
kalbi karartır. (Hadîs-i
şerîf-İbn-i Âbidîn)
Gınânın haram olduğunu bütün âlimler söz birliği
ile bildirmişlerdir. İsrâ sûresinin altmış dördüncü âyetinin gınâyı haram
ettiğini bildiren âlimler vardır. Gınânın haram olduğunda ihtilâf yoktur. (Abdullah Dehlevî)
Gınâ,
bala ve şekere karıştırılmış zehir gibidir. (İmâm-ı
Rabbânî)
Gınâ
haram olduğundan, bir şarkıcıya, ne güzel söyledin veya herhangi bir teganniye
iyi diyenin küfründen, îmânının gitmesinden korkulur. (İmâm-ı Rabbânî)
2.
Zenginlik.
Gınâ sâhibine tevâzû edenin, yâni zengine
zenginliği için alçalanın dîninin üçte ikisi gider. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı İmâm-ı
Rabbânî)
Asıl gınâ
kalb zenginliğidir, mal zenginliği değil. (Hadîs-i şerîf-Mesnevî)
Gınâ
ehlinin ve dünyâya bağlananların sohbeti öldürücü zehirdir. (İmâm-ı Rabbânî)
GÎBET (Gıybet):
Bir kimsenin, yüzüne karşı söylendiği zaman hoşlanmayacağı,
kalbinin kırılacağı bir sözünü, hâlini veya hareketini, arkasından, bulunmadığı
yerde söylemek, hareketiyle göstermek veya îmâ etmek. Dedi-kodu.
Kur'ân-ı
kerîmde meâlen buyruldu ki:
Birbirinizi gıybet etmeyiniz. Sizden herhangi
biriniz (gıybet etmek sûretiyle) ölü
kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Böyle bir etten yemeniz size
teklîf olunsa) tiksinirsiniz. Allahü teâlâdan korkup, gıybet etmeyin. Allahü teâlâ
gıybetten tövbe edenlerin tövbelerini kabul eder. O çok
merhamet edicidir. (Hücurât sûresi:
12)
Resûlullah efendimiz, Eshâb-ı kirâma; "Gıybetin
ne olduğunu bilir misiniz?" buyurdu. Eshâb-ı kirâm; "Allah ve
Resûlü daha iyi bilir" dediler. Resûl-i ekrem; "Gıybet, kardeşini,
arkasından hoşlanmayacağı bir şeyle anmandır" buyurdu. Eshâb-ı
kirâm; "Yâ Resûlallah! Eğer söylediğimiz şey onda
varsa?" diye sordular. Peygamber efendimiz; "Eğer onda varsa bu söz
gıybet olur. Eğer yoksa bühtân yâni iftirâ olur" buyurdu. (Müslim)
Gıybetten uzak durunuz. Çünkü gıybet zinâdan fenâdır. Zinânın tövbesi kabûl edilir. Fakat gıybet edilen helâl etmedikçe tövbesi kabûl edilmez. (Hadîs-i şerîf-Riyâd-un-Nâsihîn, İbn-i Ebi'd-Dünyâ)
Kıyâmet günü bir kimsenin sevâb defteri açılır. Yâ
Rabbî! Dünyâda şu ibâdetleri yapmıştım. Sahîfede bunlar yazılı değildir, der. Onlar
defterlerinden silindi, gıybet ettiklerinin defterine yazıldı denir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Gıybet
kanser gibidir, girdiği vücûd iflâh olmaz, kurtulmaz. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
Gıybet
edene sus diyene yüz şehîd sevâbı vardır. (Seyyid
Abdülhakîm Arvâsî)
GÖTÜRÜ SATIŞ:
Alış-verişte bir malı tartı veya ölçü ile olmayarak
toptan pazarlık sûretiyle almak veya satmak; kabala.
Satılan mal ile karşılığında verilecek mal veya
para aynı cinsten değilseler ölçmeden götürü olarak toptan gösterilip verilebilir.
Paket kutu içinde ölçmeden alınan şeyler, miktârı yazılı olsa bile,
söylenmedikçe götürü satış demektir. (Dâmâd)
Bir kimse malları götürü satın alsa, ölçmeden
tartmadan önce o mal üzerinde tasarruf (kullanma) hakkına sâhiptir. Meselâ on
ölçektir zannıyla götürü olarak satın aldığı buğday yığını on beş ölçek gelse,
fazlası yine alana âittir. (İbn-i Âbidîn)
GULÂT:
Taşkınlık
gösteren, azgın. Sapık fırkalardan küfre varanlar.
Gulât-ı Şîa:
Allah,
hazret-i Ali'ye hulûl etmiş girmiştir; hâşâ, hazret-i Ali tanrıdır diyenler.
Gulât da denir.
Hazret-i Ali'yi sevme husûsunda en çok aldanan
Gulât-ı şîa, ilâhî bir parçanın imâmlara hulûl ettiğine ve onların bedenine
büründüğüne inanırlar. (Hâşâ) Allahü teâlânın insan şeklinde olduğunu kabûl
ederler. Rûhların bir bedenden bir bedene geçtiğini kabûl edip, kıyâmeti inkâr
ederler. (İsferâînî, Şehristânî, Bağdâdî)
GURRE:
Düşürülen
bir cenine (ana rahmindeki çocuğa) karşılık verilmesi gereken mâlî tazmînât.
Cenin hakkında gurre, köle olsun, câriye olsun onun
kıymeti beş yüz dirhemdir. (Hadîs-i şerîf-Nasb-ur-Râye)
Bir kimse hâmile kadının karnına vurarak veya kadın
ilâç ile çocuğu düşürürse, gurre vâcib olur. Gurre, erkeğin diyetinin (kâtilin
vereceği para cezâsının) yirmide biridir ki beş yüz dirhem eder. Çocuk diri
düşüp sonra ölürse tam diyet gerekir. (İbn-i
Âbidîn)
Zevcinden (kocasından) izinsiz çocuk aldıran veya
ilâçla veya başka sûretle ölü olarak düşüren kadının âkılesi (yardımcıları veya
yardımcı olan akrabâları) diyetin yirmide biri olan beş yüz dirhem gümüşü kadının
zevcine (kocasına) gurre olarak verir. Zevcin izni ile düşürürse bir şey lâzım
gelmez. Gurre bir senede ödenir. (Molla
Hüsrev, M. Mevkûfâtî)
GUSL:
Boy abdesti. Cünüb olan her kadın ve erkeğin, hayz
(âdet) ve nifası (lohusalık hâli) sona eren kadınların ağzı ve burnu ile
birlikte, iğne ucu kadar kuru bir yer kalmayacak şekilde, bütün bedenini
yıkaması.
Kirlenince çabuk gusül abdesti alın! Çünkü (herkesin yanında bulunan) kirâmen kâtibîn melekleri cünüb gezen
kimseden incinir. (Hadîs-i şerîf-Ey
Oğul İlmihâli)
Gusül abdesti almaya kalkan bir kimseye, üzerindeki
kıl adedince (yâni pekçok) sevâb
verilir. O kadar günâhı affolur. Cennet'teki derecesi yükselir. Guslü için ona
verilecek sevâb, dünyâda bulunan her şeyden daha hayırlı olur. Allahü teâlâ
meleklere, bu kuluma bakınız! Gece üşenmeden kalkıp, benim emrimi düşünerek,
cünüblükten guslediyor, temizleniyor. Şâhid olunuz ki, bu kulumun günâhlarını
afv ve mağfiret eyledim buyurur. (Hadîs-i
şerîf-Gunye)
Namazın
doğru olması için, abdestin ve guslün doğru olması lâzımdır. (İbn-i Âbidîn)
Kâfir,
müslüman olunca gusl abdesti alması müstehâbdır, sevâbdır. (İmâm-ı Rabbânî)
GÜLŞENİYYE:
Evliyânın
büyüklerinden İbrâhim Gülşenî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
İbrâhim Gülşenî Mısır'a yerleştikten sonra Memlûk
hükümdârı Sultan Gavri (Gûrî) başta olmak üzere pek çok kimse Gülşeniyye yoluna
girdiler. Gelenlerin çok olması üzerine Sultan Gavri Müeyyediyye'de bir medrese
yaptırdı. İbrâhim Gülşenî oraya giderek Ehl-i sünnet îtikâdını (inancını),
dînin emir ve yasaklarını anlattı. (Muhyî
Gülşenî)
GÜNÂH:
Dinde
yasak olan şeyler.
Allahü
teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Biri günâh işler veya kendine zulmeder, sonra pişmân olup, Allahü teâlâya tövbe istiğfâr ederse, Allahü teâlâyı afv ve mağfiret edici, çok merhametli bulur. (Nisâ sûresi: 110)
Nefse
sükûnet ve kalbe ferahlık veren iş, iyi iştir. Nefsi azdıran, kalbe heyecan
veren iş günâhtır. (Hadîs-i şerif-M. Ma'sûmiyye)
Gizli yapılan günâhın tövbesini gizli yapınız!
Açıkça işlenen günâhın tövbesini açıkça yapınız! Günâhınızı bilenlere,
tövbenizi duyurunuz. (Hadîs-i şerîf-Kimyây-ı Seâdet)
Günâh işlemekten çekinmeyen âlim, elinde meş'ale
tutan köre benzer. Herkese yol gösterir, fakat kendisi göremez. (Sâdi-i Şîrâzî)
Günâh işlemeye devâm ettiği hâlde, günâhımın Allahü
teâlâya ne zarârı var, o beni affeder demek münâfıklık alâmetidir. (Abdullah-ı Dehlevî)
Günâhlar eğer zinâ etmek, içki içmek, şarkı ve
çalgı âletleri dinlemek, haramlara bakmak, abdestsiz mushafa dokunmak ve bid'at
îtikâdı (bozuk, yanlış inanışlar) gibi Allahü teâlânın hakkı olup, kul hakları
ile ilgili değilse, onların tövbesi, pişmanlık, istiğfâr ve yalvararak Allahü
teâlâdan özür dilemekle olur. Ama farzları terk etmişse, meselâ namazlarını
kılmamış, oruçlarını tutmamışsa tövbe ve istiğfâr bunları kazâ ettikten sonra
olur. Kul hakkı ile ilgili olanlarda, hakları sâhiblerine veya vârislerine
verip helallık dilemelidir. Vârisi bilinmezse, sâhibine niyetle fakirlere
sadaka olarak vermelidir. (İmâm-ı Gazâlî,
Yûsuf Sinânüddîn)
Günâh-ı Sagîre:
Küçük
günah.
Günah-ı
sagîreye devâm, büyük günâha yol açar. (İmâm-ı
Rabbânî)
Günâh-ı Kebîre:
Büyük
günah.
Günâh-ı
kebîreye devâm, küfre yol açar. (İmâm-ı
Rabbânî)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder