25 Aralık 2022 Pazar

KARMATi HAREKETİNİN TERMİNOLOJİSİ VE ARKA PLANI

 


Terminoloji ve Kavramlar



İslam dünyası Sünni (Ortodoks), ve Sünniliğe aykırı (heterodoks) gruplar olmak üzere, başlıca iki gruba ayrılmıştır. Zaman zaman bu grupların kutuplaşma sürecine girmiş olması siyasi ve ideolojik mücadeleye zemin hazırlamıştır. Bu kutuplaşmanın sonucunda Ortaçağ İslam dünyasında, ortaya çıkan hareketlerin birçoğu ya şahısların yada toplulukların iktidarını hedef almışlardır. Bunlar siyasi ve dünyevi ihtiras, arzu ve menfaatlerinin tesiriyle ortaya çıkmış, yaşayabilmek içinde; İslam inancının temel yasalarını, İslam tarihinde vuku bulmuş, bazı olayları anlama şekilleri ve yorumlama tarzları, bu iki eksenli yapı yeni birçok akımı etkilemiştir. Bu gruplar; coğrafi, sosyokültürel ve sosyoekonomik vb. unsurların etkisi ile değişik propaganda yöntemlerini uygulamışlardır. Batıni olarak adlandırılan grubun tarihçesine geçmeden önce Batıni kavramı hakkındaki değerlendirmelere göz atmamızda fayda vardır.

 



Batın-Zabir Kavramı


Batıni, gizli olmak, bir şeyin iç yüzünü bilmek, anlamında olup, batn veya butün kökünden türemiştir. Ragıp el-İsfahani (ö. 503/1 109), btn kelimesini "bir şeyin yeraltında bulunup gizli kalması" şeklinde izah etmiştir. Erken dönem kaynaklarında geçmeyen kavram, terim olarak "her zahirin bir batını ve her nassın bir te'vili bulunduğu ve bunu da masum bir imanın bilebileceğini iddia eden" gruplarca kullanılmıştır. Batın kavramı İsma'ili ve Karmati gruplarınca başlangıçta genel bir kabul olarak kanunların gizli manası olarak algılanmış daha sonra yasaların gerçek manası olarak kabul edilmiştir. İlk dönem kaynaklarında olmayan kavram ayet ve hadislerin zahirlerinde bulunmayan, Batıni te'viller getirme faaliyetine II. hicri Şii kaynaklarında bulunmakla birlikte Batıniyye kavramı ilk olarak Makdisi'nin el-Bed ve't-Tarih'inde kullanılmıştır. Bu noktada terimin h. IV. asrın ilk yarısında kullanılmaya başlandığı düşünülebilir. Şehristani de aynı kavramla ilgili olarak net bir tarzda bilginin ortaya konmamasının nedenini açıklarken terimden bahseder ve teferruatlı bilgi verilemeyişinin farklı bölgelerde ve farklı isimler altında yayılmasının sonucu olduğunu vurgular. İsmai'li öğretiye göre ise Zahir ile Batın, ruh ile ceset gibidir. İkisi birleşince, bundan birçok faydalar hasıl olur ve birey kainattaki güzellikleri tam olarak kavrar. Zahir cisimler gibidir; Batın ise onun gölgesine benzer. Bu tanımların dışında ilk dönemde Batıniyye kavramıyla ilgili tartışmalar yapılırken söz konusu olan zahir kavramı, batın teriminin zıddı bir anlamı içermektedir. Terim olarak Zahir; açık ve belirgin olmak, ortaya çıkmak ve muttali olmak anlamlara gelmektedir. Ragıp el-İsfahani (ö. 954/1109), zhr kelimesinin kök anlamını "bir şeyin yeryüzünde açığa çıkması, gizli olmaması" manalarını vermiştir. Batıniyye'nin ortaya çıkışını hazırlayan sebepler, kavramın muhtelif dönemlerde ve farklı bölgelerdeki algılanış tarzı da ilgi çekicidir. Abdülbaki Gölpınarlı 'nın Batın kavramını tanımlarken daha çok kavramın arka planını ifade eden bir açıklama getirmeye çalışmıştır. Ona göre Batın; erken dönem aşırı Şii fırkalar, yıldızları yeryüzünde tasarruf ve tedbir sahibi sayan Sabiiler ve eski Hint­ İran-Yunan inançlarının karışımından oluşan ve İslam dinini bu inanç ve kültürlere uyarlamaya çalışan anlayışların bütünüdür. Batın kavramını İsmai'li ve Karmati gruplarına hasretmekle birlikte, Şii fırkaların tümünü ifade eden bir hareket olarak da tarif edenler olmuştur. Bu düşünce tarzı genel bir kabul görmüş olmasına rağmen Batıni olarak kabul edilen grupların tümü öğreti ve dini ritüelleri açısından bir bütün olarak düşünmek mümkün değildir. Fakat bu grupların ortaya çıkış nedenleri, faaliyetleri ve siyasi otoritelerce algılanma tarzlarında paralellikler vardır.



Ortadoğu'nun antik kültürlerinin tesiriyle IX. yüzyılın ilk yarısında ihtilalci bir karakterle ortaya çıkmış olan gruplarla İslam dünyasında sistemli bir mücadele etmek, ancak Selçuklu döneminde yapılabilmiştir. Özellikle Nizamül-mülk ile Gazali'nin çabaları Batıni gruplarının hareket alanlarını kısıtlamıştır. İslam dünyasında siyasal alanda Batıni adı verilen gruplarla yapılan mücadelelerin yanında onları algılama şekli de Batıni grupları tanıma açısından kayda değerdir. Yukarıda belirttiğimiz gibi farklı bölgelerde muhtelif isimlerle anılmış olmalarına ragmen bu grupların bir kısmı siyasi ve şahsi kaygılarla yeni isimlerle adlandırılmış olduğu bir gerçektir. Batıni ilmine sahip olduğunu iddia eden Ebu Mansur el-İcli'den sonra Batıni te'villeri Ebu'l Hattab sistemleştirmiştir. Ebu'l Hattab'ın fikirleri Ca'fer Sadık'tan sonra oğlu İsmail'i imam olarak kabul eden Meymun el-Kaddah ve oğlu Abdullah aracılığıyla İsma'ililere geçmiştir. Bu manada Batıni tesirlerle gelişmiş olan İsma'iliyye çoğu kez Batıniyye ile aynı çizgide kabul edilmiştir. Ebu'l Hattab ilk dönem İsmailiyye'nin ilk temsilcisi olarak kabul edilmektedir. İsma'ili gruplar farklı isimlerle anılmışlardır. Bu gruplar ilk dönemde Ebu' l Hattab'a izafeten Hattabiyye; Meymun el-Kaddah'a izafeten de Meymuniyye; İsma'iliyye'nin İsmail'ilin kölesi Mübarek'e nispetle Mübarekiyye olarak da adlandırılmıştır.



 İsma'ililer


İsma'iliyye Cafer es-Sadık (148/765)'ın ölümünden sonra başlayan tartışmalarla ortaya çıktı. İsma'ililerin bir bölümü Ca'fer es-Sadık'ın oğlu İsma'il'in halef olarak tayin edildiğini kabul ettiler. İsmail 145/762 da daha babası hayatta iken vefat etmesi üzerine Ca'fer es-Sadık'ın ikinci oğlu Musa el-Kazım yedinci imam olarak kabul edildi. Bu grup İsna Aşeriyye (İmamiyye) olarak adlandırılır. İmametin, Cafer es-Sadık'ın oğlu İsmail'e geçtiğine inananlar ise İsma'iliyye olarak adlandırılmıştır. Hareketin taraftarları, İsmail'in ölümünün ardından (158/774) oğlu Muhammed b. İsmail'in etrafında toplanmışlardı. İvanow, İsma'ililerin, Ebu'l Hattab ile aralarındaki bağlantıyı reddetmelerine karşın, ilk İsma'ililiyye'nin, Cafer es Sadık'ın ilahlığını ve kendisinin de onun tarafından peygamber olarak görevlendirildiğini iddia eden Ebu'l Hattab el Esedi'nin mensupları olduğunu ileri sürmektedir. Fakat daha sonra genellikle Ebu'l Hatab'ı kötüleyen İsma' ili doktrini, onun ve mensuplarının düşüncelerinden etkitenmiş gibi görünmek istememişlerdir. Bununla birlikte IV/X. yüzyılın başlarında yazılan ve Bedahşan İsma'ililerince muhafaza edilen Ümrnü'l Kitab genel düşünceye zıt olarak Ebu'l Hattab'ın Muhammedel-Bakır'ın sadık ve önemli bir öğrencisi oğullarının da İsma'iliyyenin kurucuları arasında olduğunu belirtir. Ebu'l Hattab'dan sonra Meymun el- Kaddah ve oğlu Abdullah İsma'ili öğretisinin ilk öğrencileri olmuştur. Meymun el Kaddah ve oğlu Abdullah b. Meymun el Kaddah, Ortadoğu'nun antik kültürlerinin etkisiyle İsma'ili doktrininin oluşmasını sagladılar. Meymun el Kaddah ile oğlu Abdullah b. Meymun el Kaddah Fatımi hareketinin ataları olarak kabul edilir. İsma'ili tarihi Ca'fer es-Sadık'ın ölümünden 892/3 yılına kadarki dönemi Devr-i Setr (Gizlilik dönemi) 899'den günümüze kadar süren dönemi de Zuhur veya Keşf (Açıklık) dönemi olarak iki döneme ayrılır. Selemiye merkezli İsma'ili propagandasının bir sonucu olarak dünya 12, 20 veya 24 bölgeye ayrılmıştır. Zamanla bu bölgelerde faaliyetleri organize eden dailer, siyasi ve sosyoekonomik nedenlerle merkezden farklı düşünmeye ve bağımsız hareket etmeye başladılar. Abbasi idarecilerin yakın takibi ve İsma'ililer arasında başlayan farklılaşma İsma'ili gruplar arasındaki farklılaşmayı derinleştirdi. İlk ciddi ihtilaflar 286/899 yılında Selemiye'de imametin kendisine ve dedelerine ait bir hak olduğunu ileri süren Ubeydullah el-Mehdi'nin iddiasıyla İsma'ililer bünyesinde önemli bir bölünme ortaya çıktı. Bu ihtilaf İsma'ilileri devlet kurma sürecine sokmuştur. Bu gelişmeler Suriye bölgesinde İsma'ili propagandasını yürüten Hamdan ve Abdan'ın, Ubeydullah tarafından propaganda edilen yeni isma'ili doktrinden desteklerini çekmeye sebep olmuştur. Bundan sonra kendi adlarına bölgede İsma'ili propagandasını sürdürdüler. Bu süreçten itibaren Hamdan başkanlıgındaki gruplar merkezden bağımsız bir hareket olarak kendi ideolojilerini yaymak için faaliyet gösterdiler. Bu hareket Karmatiler olarak adlandırılmıştır. Kuzey Afrika'ya Yemen'den gönderilen propagandacıların (dailer) başarılı faaliyetleri sonucunda bu bölgede oluşan İsma'ili topluluk Ubeydullah'ı "gizli imam" olarak "Mehdi" unvanı ile halife ilan ettiler. Böylece İsma'ililer, 297/909 yılında Fatımiler adıyla anılacak bir devlet kurdular. Fatımı devleti 567/1 171 yılında Selahaddin Eyyubi'nin zaferi ile son buldu. Fatımi idaresinde bulunan İsma'ili gruplar arasında da ayrılıklar baş gösterdi. El-Mustansır'ın uzun hilafeti döneminde (427-487/1036-1096) İsma'ililer, Musta'li ve Nizari olmak üzere iki kola ayrıldı. Musta'li hareketi, 487/1094'den itibaren Mısır, Suriye, Yemen ve İslam dünyasının bazı bölgelerinde İsma'ili merkezden ayrı faaliyet göstermeye başladı. Musta'liler, Nizarilerin karşısında ayrı bir grup olarak propagandalarını sürdürdüler. Musta'liler, el Mustansır'ın ardından oğlu el Amir'i, onun da ölümü ardından iki imamı daha kabul ettiler. Fatımi tahtına Hafız'ın imamlık iddiasında bulunmasıyla Musta'liyye grubu, Hafiziyye ve Tayyibiyye olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Musta'li grubu da diğer İsma'ili gruplar gibi zulüm ve istibdatla idare edilen dünyayı adalet ve doğrulukla yönetecek "Mehdi'nin geleceği" düşüncesini yaymaya çalışmıştır. Sosyal taban olarak da aynı kitleyi hedeflemişlerdir. Özellikle iktisadi buhrandan en fazla etkilenen işçi ve köylü sınıfı ile muhalif grupları hareketlerine çekmeye çalıştılar. Fakat Musta'li grubunun faaliyetleri, Kannati ve Nizari grupları kadar İslam dünyasını derinden sarsmamıştır. Daha sakin ve sesiz bir hayatı benimsemişlerdir. Musta'liler daha çok Yemen ve Hindistan'ın Bombay, Borada ve Haydambad da etkili olmuşlardır. Özellikle Haydarabad'da ortaya çıkmış olan Bohralar, günümüze kadar ulaşmışlardır.


İsma'ililerin en etkili kollarından biri de Nizariler'dir. Nizari İsma'ililileri, İsma'ililiğin Alamut dönemi olarak adlandırılabilir. Hareketin ortaya çıkışından kısa bir süre sonra İran ve Suriye de bir Nizari İsma'ili devletine dönüşmüş olan bu oluşum, Hasan Sabbah tarafından 483/1090'da kurulmuştur. Hareketin faaliyetleri İran da 654/1256 yılına kadar sürmüştür. Hülagü'nün Alamut kalesini almasıyla, hareketin mensupları mevcudiyetlerini İran, Suriye ve Orta Asya'da korumaya çalıştılar. Daha sonra İran'dan Hindistan'a ve Afganistan'a geçerek burada Ağa Hanlar dönemi olarak adlandırdığımız süreçi başlattılar. Nizari İsma'ilileri, Hindistan'da "Hocalar", Pencap'ta "Şemsi" veya "Multani", Suriye'de İsma'iliyye, İran'da Ağa Han müridleri, Kabil'in kuzey bölgelerinde Ali-ilahiler, Orta Asya'nın doğu bölgelerinde "Mollalar" veya "Mavlai" olarak tanınmaktadırlar. Nizariler hem akide, hem de siyasi faaliyet bakımından çok etkili olmuşlardır. Nizariler Selçuklu fütuhatı sonrasında oluşan içtimai ve siyasi karışıklıklardan yararlanmaya çalışmışlardır. Ayrıca İran'daki hedef kitlesi hoşnutsuz topluluklar olmuştur. Bu amaçla şeyh, dai, fedai ve murid adı verilen gruplar aracılığı ile propagandalarını yaptılar. Selçuklular Nizari İsma'ililiğinin İslam dünyası için çok şümullü bir tehlike olduğu düşüncesiyle askeri tedbirler yanında teb'alarının zihinlerini İsma'ili fitnesinden korumak için, Ehl-i sünnet akidesini yaydılar. Ayrıca Mısır'daki Fatımi medreselerinden ve heyetlerinden, sonraları, Alamut'un mümessillerinden gelen propagandaya makul cevaplar vermek için, Bağdat'ta ve diğer şehirlerde büyük medreseler kurdular. Selçukluların Nizarilerle yapmış oldukları siyasi ve sosyal mücadele İslam dünyasının hasret kaldığı kudretli bir otoritenin tesis edilmesine vesile olmuştur.


Ortaçağ ve günümüz İslam dünyasını anlayabilmek için, Karmatilerin IX. yüzyıldan itibaren İslam dünyasına sunmaya çalıştıkları alternatif sosyal yaşam çabalarını incelemek gerekir. Bu amaçla Karmati kavramı, Karmatiler'in sosyal aktivitelerini ve yaşam tarzlarını incelemekte fayda vardır.


Karmati Kavramı


Muhammed el-Mehdi'nin imamet ve Mehdi anlayışında reform yapması, İsma'ililer arasında ayrılıkların baş göstermesine neden olmuştur. Hamdan ve kayın biraderi Abdan'ın Ubeydullah el-Mehdi'nin yeni reformları kabul etmeyi reddederek Selemiye'den bağımsız hareket etmeye başladılar. Bu ihtilaf, İslam dünyasında yeni bir hareketin çıkmasına neden olmuştur. Bu hareket, kurucusunun adına izafeten Karmati veya çoğul olarak Karamita olarak adlandırılmıştır. Karamita, İsma'illyye'nin dallarından birine verilen bir isim olarak kabul edenler de vardır. Bu kavram Kufe'nin Sevad'ında bir İsma'ili lider olan Hamdan Karmat'ın taraftarlarına verildi. Karmat, Hamdan'ın lakabı idi. Karmat kelimesinin kökeniyle ilgili kaynaklarda değişik anlamlar verilmiştir. Onun kaynağı hakkında tarihçiler, mezhep tarihçileri, hereziograficiler ve coğrafyacılar arasında bitmez tükenmez tartışmalar yapılmıştır. Kaynaklarımızda kısa bacaklı veya kırmızı gözlü veya kırmızı derili adam hatta Hamdan'a ait bir buffalo'nun adına izafeten, değişik şekillerde açıklamalar yapılmıştır. Karmat'ın asıl adı Aş'as'tır. Kendisi ve ayakları kısa olması, bu yüzden adımlarını sık attığından, Karmat lakabı verilmiştir. Karmati kelimesi Arami dilinde "Gizli öğretmen" manasma gelmektedir. İbn Esir, Kufe'li köylü Hamdan'nın kan kırmızı gözlere sahip olduğundan kendisine Kermite lakabı verilmiş olduğunu kaydeder. Kermite kelimesi, Nebati dilinde kırmızı göz anlamına gelmesede bu husus, İbn'ül Esir'in fikrini destekler mahiyettedir. El Bagdadi ise Hamdan Karmat'ın yazısının yengeç gibi karmakarışık olduğu için bu lakabın verildiğini belirtir.


Arap ve Avrupalı modern tarihçiler de Karmat kelimesinin kaynağı hakkında değişik manalar vermişlerdir. Massignon bu kelimenin Vasıt'ın yerel Arami diyalektiğinden almış oldugunu iddia eder. İvanow ise, bu kelimenin kökenini Aşağı Mezopotamya kökenli olduğunu belirtir. Ona göre bu kavram, Aşağı Mezopotamya'da Kamlitha veya Karmutha olarak kullanılmaktadır. Kelime bir ziraatçiyi veya basit bir köylüyü ifade eder. Bu anlamların dışında, genel manada Karmati tabiri İslam dünyasına getirmiş olduğu yeni bir yaşam felsefesi, fikirleri, yağmalamaları ve saldırıları ile uğraştıran Karmatiler IX-XII asırlar arasında İslam dünyasını sarsan eşitlik esasına dayanan geniş bir içtimal ıslahat ve adalet hareketini ifade eder. Adı geçen akımın eşitlik ve adaleti sağlamak amacıyla yapmış oldukları propagandanın temelini, Mehdilik ve imamet anlayışı oluşturmuştur. Bu iki kavram Ortaçağ İslam dünyasını sarstığı gibi günümüzde de bu kavramlar tartışılmaktadır. Özellikle günümüzde bu kavramlar ve bunlarla bağlantılı yeni kavramlar birtakım örgütler tarafından da kullanılmaktadır. Karmati terminolojisiyle öğretisinin günümüzdeki yansımalarının anlaşılması günümüz Ortadoğu'sundaki hareketlerin anlaşılmasına da katkı sağlayacaktır.





Mehdi Kavramı


Mehdi kavramı daha çok toplumların idari mekanizmaya karşı olan memnuniyetsizlikleri, zulümle dolmuş dünyayı adaletle dolduracak bir kurtarıcıyı yani "Mehdi'yi Bekleme” temeline oturtulmuştur. Mehdi kelimesi Arapça "hada", "hdy" kökünden İsm-i mef'ul olup hidayete ermiş hidayet bulmuş kişi anlamını taşır. El-Mehdi de "Allah tarafından kendisine yol gösterilen" özel manada ise "Allah'ın hidayetine nail olan" anlamındadır. Kelimenin bu kullanım tarzı Kuran-ı Kerimde yoktur. Aynı kökten Allah'ın Esma-i Hüsna'sından olan el-Hadi kelimesi Kuran-ı Kerim'de beş yerde geçmektedir. Bu kullanım tarzı hidayete ermiş mürşid, rehber delil, gelmekte olup, hidayet yolunu gösteren anlamlarını içermektedir. Mehdi kavramı ise hidayete eren doğru yolu tutan anlamına geldiği gibi "kurtaran", "hidayete erdiren" anlamıyla da kullanılmaktadır.


Kur'an-ı Kerim'de doğrudan doğruya temas etmediği, fakat İslam kültüründe oldukça yaygın bir şekilde yaşatılan ve beklenilen bir kurtarıcı fikri, özellikle kendisine, Allah tarafından yol gösterilen manası ön plana çıktığını görmekteyiz. Şii tarikatlarındaki Mehdi kavramı temelde bu mana üzerine şekillenmiştir. Şii fırkalarının bu manayı kullanmalarından önce gündelik dildeki kullanımıyla "doğru yolu takip eden ve kendilerine yol gösterilen halifeler; Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali" hakkında kullanılmıştır. Müşriklere doğru yolu gösterdiği, müminler Allah'a kulluk etmeye yönelttiği için, Hz. Peygamber hakkında da kullanıldığı bilinmektedir. Kavram, Hz Peygamber sonrası ortaya çıkmış olan siyasi, idari ve sosyoekonomik etkilerin sonucunda, ihtilalci hareketlerin doktrinlerinin de temelini oluşturmuştur. Mehdi kavramıyla paralel ele alınması gereken bir terim de hiç şüphesiz ki imamet kavramıdır. Kannati ve isma'ili grupları için İmam kavramı, iki boyutlu dünyanın bir tarafını oluşturur. Karmatilere göre, süfli alemin iki boyutunu, Peygamber “natık" yani konuşan, imam ise Sarnitso yani susan, esas, vasi' dir. Kainat nasıl akıl ile nefsin tahriki neticesinde hareket ederse, insanlar da natık ile esas tarafından vazedilen kuralların tahrikiyle hareket ederler. Kainattaki yedi felek gibi bunlar da yedişer yedişer devrederler. Nebi ile imamın icra etmiş olduğu görev Karmatilerin dinsel öğretilerinin temelini oluşturmaktadır. Buna göre Peygamber külli akıldan taşan manaları kutsi gücü sayesinde alarak zahiri bir kelama dönüştürür ve insanlara bildirir. İmam ise yaptığı te'villerle bu lafızların gerçek manalarını ortaya koyar.


Daha ileri bir değerlendirme de İmamların, Peygamberlerin getirdiği, nasları te'vil ederek onların gerçek manalarını açıklayan böylece dini emir ve yasakları değiştirebilen kutsi varlıklar olmasıdır. "Esas" ve "Vasi" gibi lakaplarla da anılan "yedullah" ve "vechullah" gibi unvanları taşıyan imamlar aslında uluhiyetin beden kalıbına girdiği şahsiyetler olarak değerlendirilir. İmamlar silsilesi yedi devre halinde devam eder, biri sona erince yeni bir yedili devre başlar. Karmatiler, bu İmamet anlayışıyla idari yapının da üst tabakasını şekillendirmeye çalışmışlardır. Bütün bu farklı açıklamalar göz önüne alındığında, Karmati hareketi ile bağlantılı kavramlar, Ortaçağ İslam dünyasında, zaman mekan içerisinde giderek genişlemiş ve yeni birtakım farklı boyutlar kazanmıştır. Hareketin arka planına baktığımızda İslam öncesi unsurlar akabinde Hz. Peygamber sonrası tartışmalar ve nihayet idarecilerin uygulamalarıyla Karmati-İsma'ili gruplar, tarihi dayanaklara sahip olmuşlar. Oluşturmuş oldukları bu yapıyla, İslam dünyasında Sünni anlayışa alternatif olmaya çalıştılar.



ORTADOĞU'DA MARJİNAL BİR HAREKET: KARMATİLER

(Ortadoğu'da İlk Sosoyalist Yapılanma)

Yrd. Doç. Dr. Abdullah EKİNCİ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak