24 Aralık 2022 Cumartesi

Emeviler (Ümeyye Oğulları Devleti) (H. 41-132/M. 661-750)

 


Emevi devleti kurucusu ve ilk hükümdar ve halilesi Muaviye'ydi. Ümeyye Oğulları'nın halifeliği Raşid Halifelerin halifelik anlayış ve biçiminden farklıdır. Raşid Halifeler döneminde halifeler, nefislerini dünyevi arzu ve hırslardan arındırmış, tüm çabalarını öte dünya ve hesap verme düşüncesiyle sınırlandırmış, daima halkın iyilik ve rahatı için çırpınan kişilik ve özellikleriyle sivrilmişlerdi. Emeviler devrinde ise hilafet dünyevi bir saltanat biçimine döndü. Raşid Halifeler zamanında halife, saf ve temizlik, doğruluk ve adaletle kendini halka sevdirerek, hakimiyet ve otoritesini yürütürken, Emeviler devrinde, vaziyet ve ortama göre hareket ediyor, halkı korkutarak veya para ve ihsanlarla satın alarak kendilerine destekçi yapıyor ve bu şekilde hükümlerini sürdürüyorlardı. Bunun nedeni, hilafeti ele geçiren Muaviye'nin Hulefa-i Raşidin gibi, yalnızca ahiret saadeti amacıyla hilafeti talep etmemesidir. Muhtemelen Şam'da, elinde bulunan büyük zenginlik olmasaydı, Muaviye halifeliği ele geçirmekte başarılı olamayacaktı. Halifeliği elde edince etrafa mal ve para dağıtarak kendi yandaşlarının maaşlarını da artırmıştı. Bu paralar özellikle de Haşim Oğulları'na veriliyordu. Bununla amacı halifeliği kendilerinden aldığı için hakkında besledikleri düşmanlık ve intikam duygularını sakinleştirmek veya değiştirmekti. Bu yüzden Haşim Oğulları'ndan biri, kendisini ziyaretine geldiğinde çok fazla iltifat ve ikramda bulunur onu memnun etmeye çalışır, her ne işi varsa hepsini öne alır ve çözüme kavuştururdu. Pek çok kez Haşim Oğulları, Muaviye'nin huzurunda bulundukları sırada halifeliğin kendi hakları olduğunu, Muaviye'nin yüzüne karşı halifeliği çaldığını söylerlerdi. Muaviye bunların hepsini büyük bir sakinlik ve sessizlikle dinler ve hoşgörüyle karşılık verirdi. Hediye, bahşiş ve yumuşaklıkla dillerini keser, yani ağızlarını kapatırdı.


Muaviye savurganlığı, saltanatta gösteriş ve debdebeyi Rumlardan almış ve onlarda olduğu gibi kendisine özel muhafızlar tayin etmiştir. Muaviye yolda yürürken ve namaza gidip gelirken bu muhafızlar ellerinde mızraklarla kendisiyle beraber gider ve ona korumalık yaparlardı. Ayrıca kendisine ait bir saray yaptırmış ve içine saltanat tahtı kurdurmuştur. Kapısına yağver ve teşrifatçı koydurdu. Camide de namaza geldiğinde, namazı içinde kılmak üzere kendisine ait özel bir bölüm yaptırdı. Muaviye, büyük olasılıkla bu tedbirleri Hz. Ali'ye yapılan suikastın kendisine de yapılacağını düşündüğünden yapmış olmalıdır. Zaten daha önce bir suikasta uğramış ancak hayatını bir tesadüf eseri kurtarabilmişti. Muaviye ipekli ve kadife elbise giymek gibi işlerde de Rumlara özenmiştir. Aşağıda ayrıntılı olarak üzerinde durulacağı gibi, İran ve Rumlarda olduğu gibi posta ve istihbarat teşkilatını kabul ederek, divan dairesini kurduran da Muaviye'dir.


Muaviye'nin İslam devleti bünyesinde yaptığı yeniliklerden biri de, öteden beri seçimle belirlenen halifelik makam ve kurumunu, kendi soyu için ırsi bir şekle çevirmesidir. Başlangıç olarak önce kendisi oğlu Yezit'e biat ettikten sonra, halkı da onun veliahtlığına biat etmeye davet etti. Oysa, Hz. Ali'nin vefatından sonra oğlu Hasan'a yapılan biat şekli böyle değildi. Hz. Hasan'a halk, bir zorlama olmaksızın kendi istekleriyle biat etmişti. Hz. Ali halifeliği kendi oğluna vasiyet etmemişti.


Emevilerin halifeliği ele geçirmelerine yardım eden hususlar nelerdir?


Gerek Muaviye gerek kendisine biat eden halk, halifeliğin Peygamber'in Ehl-i Beyti'nin hakkı olduğunu bildikleri halde, halifeliği Ehl-i Beyt'ten alarak kendi sülalesine bırakması konusunda, Muaviye'ye yardım eden etkenlerin gerçekten iyi incelenmesi gerekir. Kuşkusuz bu etken ve nedenler çeşitlidir. Muaviye amacına ulaşmak için Amr b. el-As gibi çok ünlü bir dahiyi kendisine yandaş ve danışman yapmıştı. Amr, Mısır valiliğine karşılık hemen Muaviye'ye biat etmişti. O cümleden olarak babası belli olmayan fakat deha ve dirayet sahibi olan Ziyad b. Ebih'i (babasının oğlu Ziyad) de kendisine yandaş yapmıştı. Muaviye, Ziyad'ın babası yönünden olan şaibesini silmek için onu temize çıkaracak bir hayat hikayesi uydurdu. Ziyad'ın, kendi babası Ebu Süfyan tarafından kardeşi olduğunu iddia ederek ve kendi kütüğüne dahil ederek Ziyad b. Ebi Süfyan adını verdi. Bu nedenle Ziyad, Muaviye'nin en büyük destekçisi ve yardımcılarından oldu ve Irak vs. bölgelerde Emeviler'in yayılması ve güçlerini artırmaları uğrunda büyük hizmetlerde bulundu. Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin'i o meşhur olayda (Kerbela Olayı) (H. 10 Muharrem 61/M. 10 Ekim 680) şehit eden Ziyad'ın oğlu Abdullah'tı. Ziyad'ın oğulları ve torunları 3. Abbasi halifesi Mehdi'nin zamanına kadar (159) Kureyş'e bağlanarak geçinmişlerken, söz konusu halife onların soylarını Sakif kabilesinden Ubeyd el Rumi adında bir adamın üzerine yazdırarak kendilerini Kureyş sülalesinden çıkarmıştır.


Muaviye'nin bu şekilde kendisine yandaş yaptığı dahilerden biri de Mugire b. Şu'bey'di. Oğlu Yezid'e biat etmeye ve halifeliği kendi sülalesine ait kılmaya Muaviye'yi cesaretlendiren, heveslendiren ve Ziyad b. Ebih'i Muaviye'ye getirip ona destekçi yapan da bu kişiydi.


Tarihçiler bu dört adamı, Arapların en büyük dahileri (duhat-ı erbaa) olarak kabul ederler, üstelik o tarihçilerden biri bunları şu şekilde anlatır: "Muaviye gibi bilim ve teennisi çok adam görmedim. Toplu bir halde bulunan adamlara galip gelmekte ve hayatını tehlikeye atmakta Amr b. el-As kadar kudret sahibi bir adama rast gelmedim. Ziyad kadar içi dışına benzeyen bir adam bulunamaz. Mugire'ye gelince, bu adam sekiz kapılı bir kentte bulunup o kapılardan hiçbirinden hile ve oyun yapmaksızın çıkmak mümkün olmasa, Mugire o sekiz kapının hepsinden de çıkabilir".


Hz. Ali'nin, hakimiyette hileyi ve devlet idaresinde kurnazlığı uygun görmemesi, Muaviye'nin başarılı olmasına yardım eden en önemli etkenlerden biridir. Hz. Osman'ın şehit edilmesinden sonra Hz. Ali'ye biat olunduğu sırada Hz. Ali'nin icraatı bu iddiamıza delildir. Çünkü o sırada Mugire, Hz. Ali'ye giderek, halifelik makamının kontrolünü büsbütün elde edinceye kadar Zübeyr, Muaviye, Talha'yı vs. valileri, Hz. Osman'ın zamanında olduğu gibi, görevlerinde bırakması ve tüm halk kendisine biat ettikten sonra o zaman istediğini yapması gibi, zekice bir görüş ve taktik ileri sürmüştü. Ancak, Hz. Ali bu gibi sözleri hile, sahtekarlık ve halkı aldatma olarak kabul ettiğinden bu görüşe önem vermedi. Amca oğlu Abdullah b. Abbas da aynı öğütte bulundu. Hz. Ali onu da dinlemedi. Mugire, sözlerinin etkisiz ve yararsız kaldığını görünce Hz. Ali'nin fikrine uymaya karar verir ve ertesi gün Hz. Ali'nin yanına gider ve önceki günkü savaşta Hz. Ali tarafından ileri sürülen görüşün çok yerinde olduğundan söz eder. Oysa Hz. Ali, Mugire ile ibn Abbas'ın görüş ve değerlendirmelerine göre hareket etmiş olsaydı onlardan hiçbiri kendisine düşman olmaz, ne Mugire ne de destekçilerinden diğerleri taraftarlığı bırakmaz, Cemel ve Sıffin olayları olmaz ve halifelik de Emevilere geçmezdi.


Muaviye ve diğer Ümeyye Oğulları'nın egemenliklerini güçlendirmek için kullandıkları diğer etkili bir kuvvet daha vardı ki, o da paraydı.


Bunlar para ile menfaat sağlayarak kendilerine yandaş gruplar elde ediyorlar ve yine onun sihirli gücüyle kendi düşmanlarını kendilerine yaklaştırıyor ve bağlıyorlardı. Şöhret sahibi bir şair, makam sahibi bir kişi onlara başvurunca, onu bağış ve hediyelerle minnet altında boğuyorlardı. Bu yöntemlerle Hz. Ali ve soyuna karşı galip geldiler. Oysa, Hz. Ali ve yandaşları paranın bu şekilde kullanılmasına tenezzül etmedikleri gibi bunu bir ahlaksızlık kabul ediyor ve bir konuda haklı olmanın tek başına başarı ve zaferi elde etmek için yeterli olduğuna inanıyorlardı. Aslında, halk henüz kişisel yarar ve emellerin peşine düşmeden önce, İslam’ın ilk yıllarında Peygamberliğin saygınlık ve görkemi herkesin üzerinde etki yaptığı dönemde, Hz. Ali ve yandaşlarının savunduğu bu düşünce başarılı olmuştu. Ancak daha sonra zemin ve zaman değişmişti. Para ve menfaat en büyük güç ve etkiye sahipti. Bize göre, ortada para ve menfaat sağlamanın rolü olmasaydı Küfe halkı Hz. Hüseyin'e ettikleri biattan dönmezler ve onun şehadetiyle sonuçlanan Kerbela olayı gibi feci bir sonuç yaşanmazdı. Kısacası, Hz. Hüseyin'i şehit edenler para karşılığında şehit etmişlerdi. Hz. Ali'den sonra halifeliği kendi nefsi için elde etmeye çalışan büyük sahabilerden Abdullah b. Zübeyr'i şehit edenler de aynı şekilde para kuvvetiyle öldürmüşlerdi. Abdullah b. Zübeyr, Emeviler gibi yanındaki paraları kendisi saçıp dağıtmış olsaydı halifelik Emevilerin değil belki kendisinin ve sülalesinin olacaktı. Abdullah, Kabe'nin mallarını halka vermek istemedi. Ancak böyle yapmakla kendine kötülük yapmış oldu. Öyle ki, onun rakibi ve düşmanı olan Emevi halifesi Abdülmelik bu hususu, daha sonra ölüm döşeğindeyken açıkça şu sözlerle anlatmıştır: "Hilafet işlerini idare edecek benden daha güçlü bir adam yoktur. lbn Zübeyr çok namaz kılar, çok oruç tutar, ancak cimriliğinden dolayı elinden idare ve iş gelmez.


Ancak garip olan şudur ki; Hz. Abdullah b. Zübeyr hakkında halk tarafından böyle cimrilik yakıştırması yapılırken, onun kardeşi Musa'b b. Zübeyr o sırada gerek kendisi gerekse yakınları için çok para harcıyordu. Üstelik Hz. Hüseyin'in kızı Hz. Sekine'nin evliliğine 1 milyon dirhem (frank) harcamıştı. Halbuki askerler büyük bir sıkıntı içindeydiler ve para istiyorlardı. Onlara verilmiyordu. Başka yerlere saçılıp dağıtılıyordu. Bunun üzerine Abdullah b. Hümmam, Abdullah b. Zübeyr'e durumdan şikayetini gösteren şu anlamda üç beyit yazıp gönderdi:


"Müminlerin emrini aldatmak istemeyen bir nasihatçiden şu sözleri bildir. Asker kumandanları aç bırakılarak, bir kızın çeyizine ve düğününe 1 milyon verilmez. Hz. Ömer'e bu sözlerimi söylesem size ettiğim bu şikayeti ona etsem ürperirdi."


Abdülmelik, otorite ve yönetimini daha da güçlendirmek için, Ümeyye Oğulları hükümdarları içinde para ve mal dağıtımında en fazla ileri giden kişiydi. Ünlü Haccac b. Yusuf (M. 661-714), ibn Zübeyr'i Kabe'de kuşattığı zaman (M. 692) adamlarına; Kabe'nin mancınıkla taşa tutulmasını emretmişti. Bu emri saygısızca bulan askeri bir korku kapladı ve emrin yerine getirilmesine cesaret edemediler. Haccac bir sandalye getirtti. Üzerine oturdu. Askere dönerek: "Ey Şam halkı! Abdülmelik'in bağış ve ihsanlarını hatırlayınız. Bağışlara kim nail olmak istiyorsa savaşsın dedi." Bunun üzerine askerler Haccac'ın emrini yerine getirdiler.


Abdülmelik çoğu kez halka paralar dağıtarak kendine yandaş olmayanların düşmanlığını ve zararlarını yok ederdi. Bu şekilde halk kendisini bırakıp parayla meşgul olurdu. Abdülmelik ile Beytülmal bakanı Amr b. Said arasında geçen olay buna bir örnektir. Amr b. Said Şam'ı Abdülmelik'ten almaya kalkışmıştı. Abdülmelik Amr b. Said'e aman vererek hileyle kendi huzuruna getirdikten sonra onu öldürdü. Amr'ın yandaşları onun öldürüldüğünü anlayınca Abdülmelik'in sarayını kuşattılar. Abdülmelik işin tehlikeli ve kötü bir sonuca varacağından korkarak, Amr'ın başını halkın önüne attırdı. Aynı anda Abdülmelik'in oğlu Abdülaziz halk üzerine para dolu keseler atmaya başladı. Sarayı kuşatanlar bir kesik başa bir de paralara bakmışlar, paraları toplamayı yeğleyerek ele geçirdikleri paralarla sarayın etrafından uzaklaşmışlardır.


Abbasiler zamanında paranın etkisi bundan da güçlüydü. Üstelik onların egemenlik ve güçleri halifenin askere dağıttığı paranın miktarına göre, güçleniyor veya zayıflıyordu. Özellikle Memlüklular, devletin kontrolünü ele geçirdikten sonra, hilafet makamına çıkabilmek için gerekli olan destek ve yardımlar ancak parayla elde edilebiliyordu. Memlüklar halife değiştikçe biat hakkını isterlerdi. Buna ek olarak bazen de bir senelik veya daha uzun süreyi kapsayacak biçimde toplu maaş isterlerdi.

Emevilerin egemenliğini destekleyen ve güçlendiren özelliklerden biri de, -dine ve dindarlara karşı çıkmayı gerektirse bile- kendi menfaatlerine uygun gelen her şeyi yapmaktan geri durmamalarıdır. Emeviler Hz. Peygamber'in kızının oğlu, yani torunu Hz. Hüseyin'i şehit ettiler. Kabe-i Muazzama'yı mancınıklarla taşa tuttular. Peygamber'in amcaoğlu ve damadı olan Hz. Ali'ye camilerde minberlerde lanet okuttular. Lanet etmeyenleri de katlettiler. Buna benzer çok şeyler yaptılar.


Emevi Halifeleri


Muaviye yukarıda açıklandığı gibi, halifeliği kendi soyuna ait, ırsi bir saltanat haline getirmişse de, bu saltanat sistemi kendi çocuklarından öteye geçemedi. Kendi çocuklarından kendisi hayattayken veliahtlığa tayin olunan yalnız Yezid halife oldu. O da birkaç yıldan fazla halifelik yapamadı. Ancak, Yezid devrinde Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin'in şehit edilmesi (H. 61/M. 680)) gibi korkunç olaylar yaşandı. Yezid ölünce halifelik konusunda halk arasında anlaşmazlık ve uyuşmazlık baş gösterdi. Yezid'in, Muaviye adındaki oğlunu ikinci Muaviye adıyla halife yaptılar. Halbuki bu kişi, halifeliğin kendilerinin yani Emevilerin hakkı olmadığı düşüncesindeydi. Kısa bir süre sonra öldü. Bunun üzerine Ümeyye Oğulları birinci Muaviye'nin soyundan olmayan, ancak Emevi sülalesinden olan Mervan b. el-Hakem adında yaşlı bir adama biat ettiler. Mervan hilafet makamında birkaç ay kaldıktan sonra öldü. Ancak hilafet kendisinden sonra onun nesline geçmiş oldu. Bu tarihten sonra Ümeyye Oğulları'ndan gelen halifelerin hepsi Mervan'ın soyundandır. Bunların en ünlüsü yukarıda adı geçen Abdülmelik b. Mervan'dır. H. 65-86 (685-705) yıllarında halifelik yapmıştır.


Abdülmelik b. Mervan İslam uygarlığı tarihinde önemli bir yer tutar. Çünkü İslam şehirlerinde resmi daireler her bölgede o bölge halkının diliyle ve o dile alışkın yerli memurlar aracılığıyla idare olunurken, bu yöntemi terk edip Arapça'yı hükumet işlerinde resmi dil yapan kendisiydi. Örneğin Mısır divanının resmi dili Kıptice ve idareye bakanlar Kıptiydiler. Aynı şekilde, Şam'da resmi dil Rumca ve hükumet dairelerinde görev yapanlar Rumcayı bilen yerli Hıristiyanlardı. Irak'ta ise resmi dil Farsça ve işe bakanlar da o dili bilen yerli memurlardı. Abdülmelik bunların hepsinde, yerli dillerin yerine devletin resmi dili olarak Arapça'nın kullanılmasını ve hükumet işlerinde de Müslüman memurların görevlendirilmesini emretti. Bu teşebbüsün İslam devletinin egemenliğini güçlendirme yönünde ne derece büyük etki yaptığını açıklamaya gerek yoktur. Bu uygulama, Arapça'yı ülkenin her tarafında genelleştirmiş ve halkın zamanla kendi dillerini, gelenek ve göreneklerini, yöntemlerini unutarak, kendilerini Arap saymaya başlamalarına neden olmuştur. Bununla beraber, Arapça'nın bu şekilde yayılıp kullanılmasına neden olan diğer bir sebep de dinin dili olmasıdır.


Bundan başka Abdülmelik Arapça yazılı para bastırmıştır. Aşağıda detayları görüleceği üzere tırazı (ipek ve kadifeden yapılmış, halife ve devlet adamlarına ait elbise) Rumca'dan Arapça'ya çeviren de kendisiydi. Abdülmelik zamanında Irak valiliğinde, deha, şiddet ve katılığıyla ünlü olan Haccac b. Yusuf bulunuyordu (Haccac-ı Zalim). Bu adam Abdülmelik'in saltanatını destekleyip güçlendirmek uğrunda çok şey yapmıştır. Emevilere karşı hilafet davasında bulunan Abdullah b. Zübeyr'i, Kabe içinde kuşatıp Kabe'yi mancınıkla döven ve Abdullah'ı şehit ederek halifeliğin Abdülmelik üzerinde kalmasını sağlayan işte bu Zalim Haccac'dı.


Ömer b. Abdülaziz b. Mervan (M. 680-720) da Emevi halifelerinin en ünlülerindendir. Hicri 99-101 (717-720) de iki yıl halifelik yaptı. Ömer b. Abdülaziz, Emevi halifeleri içinde Raşid Halifelerin hal ve yoluna en çok yaklaşan kişiydi. Muhtemelen kendisinin bu karakter ve tutumu, Hz. Ömer b. Hattab'la akraba olmasından ileri geliyordu. Ömer b. Abdülaziz, Hz. Ömer'in kız torununun oğluydu. Hilafet makamına geçince zühd ve adalette büyükbabası Hz. Ömer'in izini takip etti. Emeviler hilafet davasına kalkıştıkları tarihten beri cami minberlerinde Hz. Ali'ye lanet okumayı alışkanlık edinmişlerdi. Ömer b. Abdülaziz bu çirkin hareketi İslam’ın ruhuna aykırı görerek kaldırdı. Ancak kendisinin bu gibi icraatları Ümeyye ailesince hoş karşılanmadı. Özellikle Ömer b. Abdülaziz, Hz. Ömer'in akraba ve yakınlarına yaptığı gibi, Emevilerin emlak sahibi olmalarını yasaklamıştı. Ümeyye Oğulları Ömer b. Abdülaziz'in bu konudaki emirlerini dinlemeyince ellerinde bulunan malları geri aldırmıştı. Bunun üzerine Emeviler Ömer'in halifelik zamanının uzamasından ve halifeliğin kendi ellerinden gitmesinden korkarak, bir an önce onu öldürmeye karar verdiler.


Halife Ömer b. Abdülaziz'in zehirlenerek öldürülmesinden sonra Abdülmelik'in oğlu Yezid halife oldu. Ömer b. Abdülaziz'in amca oğlu olan bu halife, eğlenceye, içkiye ve çalgıya çok düşkün biriydi. Hilafet işleriyle uğraşacağı yerde, Selame ve Habbabe adında iki cariyeyle meşgul oldu. Habbabe, Yezid'in akıl ve kalbini tamamen eline geçirerek, ülkesinde bir çeşit hükümdar olmuştu. istediğini göreve getiriyor, istediğini görevden alıyordu. Yezid ise çevresinden habersizdi. Sonunda kardeşi Mesleme kendisine "Ömer b. Abdülaziz gibi adil bir halifeden sonra hilafet makamına geçtin. Devlet işlerini bırakıp bu cariyeyle meşgul oluyorsun, kapında uzak yerlerden gelmiş birçok özel heyet, birçok şikayetçi bekliyor. Bağırıp çağırıyorlar. Sen ise gafletle vakit geçiriyorsun böyle şey olur mu?" şeklinde uyarılarda bulundu. Mesleme'nin bu sözleri onun üzerinde olumlu etki yaptı. Bundan sonra Yezid, içki ve eğlenceyi bırakmak istedi. Üstelik birkaç gün Habbabe ile de görüşmedi. Ancak Habbabe Yezid'i birkaç gün göremeyince arzu iyice arttı. Cuma günü cariyelerinden birine "Müminlerin emiri namaza çıkarsa bana haber" ver diye tembih etti. Yezid namaza çıkınca cariye hanımına haber verdi. Habbabe elinde bir ud olduğu halde Yezidi karşılayarak şu şarkıyı söyledi:


"Avare aşığı bugün hissiz gibi durduğundan dolayı azarlama zavallı üzüntülü ne yapsın. Sabır ve tahammüle güç yetiremiyor."


Yezid elleriyle yüzünü kapadı. Habbabe'ye "aman yapma" dedi. Habbabe devam etti: 

"Hayat gönlünün lezzet aldığı arzu ettiği şeyden ibaret. Düşman ne derse desin, sözüne, çıkışmasına bakma"


Yezid artık dayanamadı. Habbabe'ye yaklaşarak "Allah'a yemin ederim ki doğru söylüyorsun. Seni sevdiğimden dolayı bana çıkışanlar kahrolsun. Oğlan! (yanındaki köleye seslenerek) git Mesleme'ye söyle halkla namaz kılsın" dedikten sonra, Habbabe ile eskisi gibi yeme içmeye, zevk ü sefaya dalıp gitti.


Yezid yaşantısına, Habbabe ölünceye kadar böyle devam etti. Habbabe ölünce kendisi de onun ayrılığına dayanamayarak kısa süre sonra öldü. Bunların ölüm olayları şöyle olmuştu: Yezid vakit geçirmek için Habbabe ile birlikte Filistin civarında bağ, bahçesi ve şarabıyla ünlü Beytres köyüne varmıştı. Kendi kendisine şöyle düşünüyordu: "Bütün gün zevk ü sefa sürdükten sonra o günün gecesinde mutlaka o zevk ve sefayı bozan bir durum olur, derler. Bunun doğru olup olmadığını kendim deneyeceğim." Emrinde bulunanlara da: "yarın bütün gün bana hiçbir şey söylemeyiniz. Hiçbir mektup getirmeyiniz" emrini verdikten sonra Habbabe'yle beraber odasına çekildi. Yiyecek içecek her ne gerekliyse hepsini, o yalnız kaldıkları odada hazırlatmıştı. Habbabe bu sırada bir nar yedi. Narın tanelerinden biri boğazında kaldı ve bundan dolayı kadın öldü. Yezid cenazeyi üç gün bekletti. Rengi değişerek kötü kokular yayılmaya başlayıncaya kadar gömdürmedi. Bütün bu süre zarfında Yezid, Habbabe'nin cesedini kokluyor, öpüyordu. Cesedi bırakmak istemiyordu. Sonunda yakınları kendisini ayıplayıp azarlamaya başladılar. Bunun üzerine cenazenin gömülmesine izin verdi. Ancak kendisi de sevgilisinin ölümünden sonra ancak on beş gün yaşayabildi. Cesedi Habbabe'nin yanına gömüldü.


Yezid'den sonra hilafet makamına kardeşi Hişam geçti. H.-125 (724-743) yılları arasında hüküm sürdü. Hişam akıllı bir adamdı. Yalnız son derece cimriydi. Cömertlik ve israf üzerine kurulan bir hükumette cimrilik (bahillik) ne kadar zararlıdır. Hişam'dan sonraysa Yezid'in oğlu Velid hilafet makamına çıktı. Bu kişi hilafet makamına geçmeden önce babası gibi zevk ü sefaya, yeme içmeye, eğlenceye çok meyilliydi. Üstelik bu yolda şiirleri de vardır. Hilafet kürsüsüne oturduğu andan itibaren, zevk ü sefada ve günahkarlıkta daha da ileri gitti. Buna ek olarak, kendi yakınlarına kötülüklerde bulunarak aleyhinde kin ve düşmanlıklarını davet etti. Bunun üzerine yakınları hep birlikte üzerine hücum ederek kendisini öldürüp yerine Abdülmelik'in torunu ve Velid'in oğlu Yezid'e biat ettiler. Yezid b. Velit devlet işlerini düzene koymaya çalışmışsa da o vakte kadar Ümeyye Oğulları devleti düzeltilemeyecek derecede perişan ve darmadağın ve Abbasiler adına hilafeti talep edenler de oldukça çoğalmış olduğundan önemli bir şey yapamadı. Kendisine halef olarak hilafet makamına oturan Mervan b. Muhammet b. Mervan zamanında halifelik, bir isyan sonucunda Emevilerden Abbasilere geçti (H. 132/M. 750)



Corci Zeydan’ın İslam Uygarlıkları Tarihi Kitabından Alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak