29 Aralık 2022 Perşembe

Emeviler Dönemi Sonuna kadar Endülüs

 


Endülüs Adının Menşei


Endülüs, bugünkü güney Batı Avrupa'yı oluşturan lberya Yarımadası'nın fethinden sonra Araplar tarafından bu topraklar için kullanılan coğrafi bir isimdir. Eskiden lberya (Iberic, Iberia, İbariye) adıyla anılan ve Cebelitank (Gibraltar) Atlas Okyanusu'ndan (el-Bahru'l-Atlas) Pirene dağlarına (el-Bürt, el-Bürtat, Pirineos, Pyrenees) kadar uzanan bu bölgeye Yunanlılar tarafından "Baetica", "Hispania"  (Spania, İspanya) adı verilmiştir.


Endelüs adı, Hispania'nın karşılığı olarak ilk kez İslam fethinden sonra 716 yılında basılmış bir sikke üzerinde görülmüş ve beşinci yüzyılda İspanya'nın güneyinde kısa süre yerleşmiş olan Vandallar'ın (Vandalus) adından yani, Vandallar'ın yurdu anlamına gelen Vandalucia'dan türemiştir. lberya Yarımadası'nda Müslümanların fethettikleri bütün topraklar (bugünkü İspanya, Portekiz ve güney Fransa), "Müslüman İspanya" kastedilerek Endelüs adıyla anılırken, Hıristiyanların etkili olarak 1085 tarihinden itibaren gerçekleştirmeye başladıkları Reconquista, yani Endülüs'ü Müslümanlardan geri alma hareketiyle birlikte toprak kaybı hızlandıktan sonra sadece İslam hakimiyetindeki yerler bu isimle anılır olmuştur.


İberya Yarımadası'nda İslam hakimiyetinin Gırnata'da (Granada) Nasriler'in ortadan kaldırılmasıyla sona ermesinden (897 /1492) sonra Endelüs ismi, bugün İspanya'da Andalucia şeklinde ülkenin güneyindeki el-Meriye (Almeria), Gırnata, Ceyyan (Jaen), Kurtuba (Cordoba), İşbiliyye (Sevilla), Velbe (Huelva), Malega (Malaga) ve Kadis (Cadiz) vilayetlerini içine alan bölgenin adı olmuştur. İslam dünyasında ise, İslam fatihlerinin fethetmiş oldukları bütün batı Avrupa toprakları halen Endelüs adıyla bilinmektedir.


Kelimenin farklı dillerde farklı söyleniş şekli vardır. En başta Arapça'da ya da İslam kaynaklarında "el-Endelüs", "Ceziretü'l-Endelüs" (Endülüs Adası), "Ceziretü İşbanya", "Ceziretü'l-Arab" veya kısaca "el-Cezire", "İsbanya Müslime", batı dillerinde "Al-Andalus", "Espana Musulmana", "Andalucia Musulmana", "Muslim Spain and Portugal", Türkçe' de ise "Endülüs" şeklinde söylenmektedir. "Hıristiyan İspanya" deyimiyle, fetihten sonra yarımadanın kuzey şeridinde Müslümanlara karşı "Reconquista" hareketiyle mücadeleye başlayarak Endülüs topraklarını geri alan Hıristiyanlar veya İberya Yarımadası devletleri kastedilmektedir. Batı dillerindeki ifadesi "Espana Cristiana", "Christian Spain", "The Christian Kingdoms", "Reyes Catolicos" veya "Reyes Cristiana" şeklindedir.


Fetihten Önce İberya Yarımadası ve Avrupa


Akdeniz havzasında yer alan ülkelerle hemen aynı kaderi paylaşmış, yüzyıllar boyunca birçok kavim ve kültürlerin karşılaşma-kaynaşma sahası olmuş, M.Ö. IV. yüzyılda Fenikeliler, sonra Grekler, ardından da Romalıların istilasına uğramıştır. Yerli halk arasında Hıristiyanlık ve Latince'nin yayılması, Roma hakimiyeti döneminde gerçekleşmişti. M.S. IV. yüzyıl sonlarında Roma İmparatorluğunun merkezi otoritesinin zayıflamasıyla İspanya bu kez Sueviler (Suevos), Vandallar (Vandalus, Vandals), Alanlar (Alanos) ve Vizigotlar (Godos, Visigodos) gibi barbar Germen kavimlerinin istilasına maruz kalmıştı. Bunlar içinde Vizigotlar, gelişlerinde 200 bin nüfusa sahip oldukları halde 468 tarihinde ülkenin büyük bölümünü ele geçirerek Tuleytula (Toledo) merkez olmak üzere bir devlet kurmuşlardı. Ancak, Vizigotlar'da devlet tecrübesi olmadığı için farklı dinleri ve etnik unsurları bir arada yaşatabilme yeteneğine de sahip değillerdi. Bu sebeple, kuruluşundan yıkılışına kadar (468-711) geçen 240 yıl içerisinde genelde istikrarlı bir yönetim oluşturamamışlardı.

586 tarihinde Visigotlar, ülke bölünmüşlüğünün ancak Katolikliğe girmekle mümkün olabileceğine karar vererek topluca mezhep değiştirdiler. Böylece Katolik Hıristiyanlık, bütün İspanya'nın resmi dini haline gelmiştir. Kilisenin bu başarısından sonra ezilen halk tabakalarının kurtuluş umudu haline gelen din adamları, yeni statülerinin sağladığı avantajları halkın lehine değil de kendileri için kullanınca ülkede yine hayal kırıklığı ve ardından huzursuzluklar hüküm sürmeye başladı. 

Toplumsal, dini ve ekonomik çözümsüzlük, ülke yönetimi konusunda çıkan anlaşmazlıklar, yani taht kavgaları da iç çekişmelere ve karışıklıklara neden olmaktaydı. Toplam 33 Vizigot kralından 11 tanesi bu çatışmalar sonucu öldürülmüştü. Krallığın son birkaç senesine de bu hal üzere girildi. 709 tarihinde kral Witiza öldüğünde, yerine çocuk yaştaki oğlu Achila (Aşil) tahta oturtuldu. Bu durumda, yönetim muhalifi devlet adamları tarafından 71 O tarihinde Rodrigo (Rodric) isimli general kral ilan edildi. Mağdur olan Witiza'nın oğulları ise, tahtı yeniden ele geçirebilme arayışına girdiler. İşte, bütün bu olumsuz şartlar İspanya'yı adım adım İslam fethine hazırlayan etkenlerden sayılmaktadır. 

Avrupa kavramı, tarihi ve felsefi anlamıyla çok geniş ve zamanla artan bir içerik zenginliğiyle bugüne ulaşmış bir terimdir. İlkçağlardan farklı anlamlar kazanarak gelmiş, milattan sonra 400'lü yıllarda Akdeniz havzasının yazılı kaynaklarında "Roma İmparatorluğunun Akdeniz bölgesinin Kuzey kısımları" için kullanılmış, VI. yüzyılda Galya-Kuzey Alpler havzasını tanımlamış ve Roma-Hıristiyan dünyasını tehdit eden barbarlara karşı gösterilen direnişler Avrupa kavramının gelişmesinde etkili olmuştur. Kelime, sadece ve belki ilk defa Büyük Kari (Karolus Magnus, 768-814) zamanında üstün bir rol oynamıştır. Sonuçta Avrupa, Roma İmparatorluğunun enkazı üzerine kurulan Katolik Hıristiyan dinine mensup, kuzeyden gelen ve Akdeniz kültürüne giren muhtelif kavimlerin karışımıyla oluşan bir küçük devletler dünyası olarak ortaya çıkmıştır. Bernard H. Lewis'e göre ise, "Avrupa" adının tarih sahnesinde ilk kez ortaya çıktığı yer, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında yaşanan Puvatye (Poitiers) savaşıdır.


Ortaçağlar boyunca olduğu gibi 711 yılına kadar yani VII. yüzyılda Avrupa toplumları, genelde zor ve kötü hayat şartları altında kalmıştır. Cehalet, anarşi, geri kalmışlık, toplumsal kargaşa ve adaletsizlikler yaygınlaşmış, uzun süren iç ve dış savaşlar bu durumun hem sebebi ve hem de sonucu olmuştur. Kültürü, az gelişmiş ve daha çok ilkel vahşi insanların hayat tarzlarına daha yakın görünümdeydi. Bunun delillerini Avrupa tarihi üzerine tarafsızca yazılmış olan eserlerde açıkça görmek mümkündür. İslamiyet'in Avrupa ile ilk teması ise, İspanya'nın fethiyle olmuştur. Bu fetihten itibaren yüzyıllar boyunca İslam, Bizans'a ve Latin Batıya hem bir gözdağı ve hem de bir ticaret ve medeniyet kaynağı olmuştur.

 


İslam Fetihleri, İspanya'nın Fethi ve Endülüs-İslam Devleti



Hz. Muhammed'in 632 yılında vefatının ardından Müslümanlar Arap Yarımadasından dışarıya doğru açılmaya başladılar. Ortadoğu'yu aralarında paylaşmış iki büyük güç olan Pers (Sasani, Faris) ve Bizans (Rum) İmparatorluklarının topraklarına doğru ilerleyerek onların topraklarını ele geçirdiler. Bu ilk dönem İslam fetih harekatı sonucunda Irak, İran, Suriye, Filistin ve Mısır daha ilk iki halife Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer zamanında (632-644) fethedildi. Daha sonra sırasıyla Trablusgarb (27 /647), Kıbrıs (29/649, 33/653), Hind sınırına kadar olan bölge (650-652) ve Rodos Adası'nın (33/653) fethi; Sicilya (Sikilliye) çıkarması (49/668); kuzey batı Afrika'nın Ukbe b. Nafi tarafından fethi ve Kayrevan'ın kurulması (50/670), komutan Hassan b. Nu'man tarafından kuzey Afrika'nın yeniden fethi ve Tunus şehrinin kurulması (79 / 698), kuzey batı Afrika'nın Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervan zamanında Musa b. Nusayr tarafından tam bir vilayet olarak İslam devletine bağlanması (86/705) sağlanmış ve Müslümanların Tarif b. Malik ile ilk İspanya çıkarması 91 tarihinde halife Velid b. Abdülmelik devrinde gerçekleşmiştir.


Müslümanlar, fetih hareketleriyle insanları Bizans'ın veya İran'ın hakimiyetinden kurtarıp kendi egemenliklerine tabi kılmak gayesiyle ortaya atılmamışlardır. Onların gayesi, insanları kula kul olmaktan kurtarıp sadece Allah' a kul olma şerefine yükseltmekti. Nitekim, Müslüman elçi Rebi' b. Amir İran Kisrası Yezdücerd'in huzuruna çıktığında aynı hususu dile getirmiştir: "Allah bizi, insanları kula kul olmaktan kurtarıp sadece Allah'a kul olma şerefine ulaştırmak; dünyanın sıkıntı ve meşakkatlerinden rahatlığa çıkarmak, dinlerin zulmünden İslam'ın adaletine kavuşturmak gayesiyle gönderdi." Onların nazarında bütün milletler eşittir. Bütün insanlar Hz. Adem' den, Adem de topraktandır. Arabın Arap olmayana doğuştan hiçbir üstünlüğü olmadığı gibi, Arap olmayanın da Araba hiçbir şekilde üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. Bu husus, Kuran' da (Hucürat Süresi, 13) böyle ortaya konmuştur. İslam tarihi boyunca Müslümanların hakimiyetinde yaşayan milletlerden yeryüzünün yıldızları, insanlığın asil şahsiyetleri ve dünyanın gözbebeği olan faziletli insanlar, vezirler, hükümdarlar, kumandanlar yetişmiştir. Bunlar İslam'ın gereklerini yerine getirmede, şahsiyet ve dehada, mürüvvet ve fazilette eşsiz insanlardır. Sayılarını da ancak Allah bilir.




Fetih (92-95/711-715) ve Valiler Dönemi (95-138/715-756)


İlk İslam fetihlerinin son halkasını teşkil eden İspanya'nın fethi, 710 yılına kadar kuzey Afrika'nın hemen tamamını ele geçirmiş olan Müslümanlar için doğal bir hamlenin sonucu olarak değerlendirilebilir. Emeviler'in Kuzey Afrika valisi Musa b. Nusayr, halife Velid b. Abdülmelik'ten aldığı izinle Tarif b. Malik komutasında 500 kişilik bir birliği 710 yılının ilkbaharında keşif amacıyla İspanya'nın güney kıyılarına yolladı. Tarif'e (Ceziretü Tarif, Tarifa, Isla de la Palmas) yapılan bu küçük çıkarmadan olumlu sonuç alınınca fetih hazırlıklarını yaptı ve 5 Receb 92 (28 Nisan Salı 711) tarihinde Berberi azatlısı Tarık b. Ziyad komutasında 7000 asker gücüne sahip orduyu, ardından 5000 asker takviyesiyle İspanya'yı fethe sevketti. Bu arada, Berberi ırkı konusunda kısa bilgi verelim.


"Berberi" kelimesi, Araplar tarafından İfrikiye'nin yerli halkı yani, Berka şehrinden Atlas Okyanusuna kadar olan bölge sakinlerini tanımlama için kullanılan bir isimdir. Eski Yunan kaynaklarında "barbaroi", Latin kaynaklarında ''barbari" (barbar) olarak geçmektedir. Yunan ve Latin dünyasının dışında oldukları için kuzey Afrika'da yaşayan halk bu adla anılmıştır. Romalılar, bölgeyi işgalleri sırasında ciddi bir mukavemetle karşılaşmışlar, hakimiyet ve medeniyetlerini kabul etmemekte direnen bölge halkına ''barbaros" demişlerdir. Araplar, bu bölgeye geldiklerinde Bizanslılar' dan duydukları barbaros kelimesini "berber" olarak telaffuz etmişler ve kelimenin bu şekli yaygınlık kazanmıştır. Berberiler'in menşei ve anayurtları ile Berberi dilinin aslı konuları halen ilim alemince tartışılmaktadır.



Bu sırada İspanya' da hakim olan Vizigot krallığı, taht kavgaları, toplumsal-dini çatışmalar sebebiyle gücünü yitirmiş durumdaydı. İslam ordusu kolaylıkla İspanya'ya geçti. Bunda, Vizigotlar ile arası bozuk olan Sebte (Ceuta) valisi Julianos'un yardımlarının çıkarmada kolaylık sağladığı söylenmektedir. İspanya'nın güney ucundaki Cebelü Tarık veya Cebelü'l-Feth dağında karargah kuran İslam ordusu, ilk hamlede el-Ceziretü'l-Hadra'yı (Algeciras) ele geçirdi. Kısa süre sonra kral Rodrigo komutasındaki Vizigot ordusunun, Şeriş (Xeres, Jerez) ve Şezılne (Sidonia) şehirleri arasında kalan Ferentire (Frontera) ovasındaki Vadi Lekkü (Vadi Lekke, Vadi Bekke, Guadalbeca, Rio Barbate) nehri kıyısında cereyan eden savaşta yenilmesiyle (92/711) artık fethin önünde ciddi bir engel kalmamış oldu.


Zafer sonrasında farklı şehirlere doğru fetih için görevlendirilen komutanlar kısa sürede ve mevcut yönetimden hoşnutsuz durumda bulunan halkların yardımıyla Malega, İlbire (Elvira) ve Kurtuba'yı ele geçirirken, Tarık da İsticce (Ecija) ve peşinden Vizigotlar'ın başşehri Tuleytula'yı fethetti. Böylece Tarık, 711 yılının ilkbahar aylarında ordu komutanı olarak başlattığı bu fetih yürüyüşünü, yaz ayları biterken İspanya'nın yarısını alıp İslam'a açmış bir fatih olarak neticelendirdi. 712 tarihinde Musab. Nusayr da çoğunluğu Araplardan müteşekkil 18000 mevcutlu orduyla İspanya'ya geçerek İşbiliye (Sevilla), Karmune (Carmona), Leble (Niebla) ve Maride'yi (Merida) fethettikten sonra Tuleytula' da Tarık ile buluştu. Ülkenin kuzey istikametine doğru yapılan harekat sonucu 713 tarihinde Liyiln (Leon), Cıllfkıye (Galicia) bölgesi, Laride (Lerida), Berşelune (Barcelona, Barselona), Sarakusta (Zaragoza, Saragossa) şehirleri fethedildi ve hatta Pireneler aşılarak VIII. yüzyılda "Avrupa'nın en kuvvetli devletine sahip" Franklar'ın topraklarına girildi. İslam fetihlerinin yayılma hızı ve alanı konusunda Hitti'nin şu tespiti dikkat çekicidir: "Hz. Muhammed'in vefatından yüz yıl sonra onun yerine hükumet eden ve Dimeşk'te oturan İslam Halifeleri, Çin' den Fransa içlerindeki Gauller ülkesine kadar uzanan bir imparatorluğa başkanlık ediyorlardı".


714 tarihinde halife Velid'in emriyle Musa, Endülüs'ün idaresini oğlu Abdülaziz'e bırakıp Tarık'la birlikte Dımaşk'a döndü. Böylece Endülüs'te valiler dönemi (asru'l-vülat) başladı. 756 yılına kadar 21 valinin görev yaptığı bu dönemde fetih hareketleri Avrupa içlerine kadar götürüldü. Mürsiye (Murcia, Tüdmir, Teodomiro), Arbune (Narbona) bölgelerinden sonra Paris'e kadar yaklaşıldığında Tours veya Poitiers (Balatüşşüheda) savaşında Müslümanlar Franklar'a yenildiler. Bu savaş, Batılı müsteşrık Robert G. Latham tarafından "dünya tarihinde önemli on beş büyük savaş" arasında değerlendirilmiştir. Işın Demir kent'e göre, eğer Müslümanlar bu savaşı kazanabilselerdi, İslam fütühatını durduracak hiçbir engel kalmayacak ve dünya hakimiyeti Bizans üzerinden değil Batıdan ilerleyerek ele geçirilebilecekti. Ancak, her ne kadar bu yenilgi kuzeye doğru yapılan fetih hareketlerini durdurmuş ve belki de o zamanlar gerçekten düşünülmüş olan Batıdan İstanbul'a ulaşma planına son vermişse de, Müslümanların güney Fransa topraklarındaki hakimiyetini X. yüzyıla kadar devam ettirmesini engelleyememiştir. Bundan sonra daha çok iç savaş-karışıklıklarla uğraştılar. Buna karşın, aynı dönemde kuzeyde dar bir şerite sıkışmış vaziyette olan Hıristiyanlar, yeni devletleşme oluşumunu başlattılar.


Endülüs Emevileri Dönemi (Emirlik Dönemi 138-316/756-929; Hilafet Dönemi 316-422/929-1031)


Abbasiler tarafından Emeviler'in sona erdirilmesiyle Afrika'ya kaçan ve 755 tarihinde Endülüs' e geçen halife Hişam'ın torunlarından Abdurrahman b. Muaviye, o sırada vali seçimi meselesi sebebiyle küskün bulunan Yemenliler, Berberiler ve Mevali'nin desteğiyle kısa sürede mevcut yönetime karşı başarılı oldu. Başşehir Kurtuba'ya girerek bağımsız emirliğini ilan etti (138-172/756-788). Vefatından iki yıl evvel Kurtuba Ulucamii'nin inşasını başlattı. Kendisinden sonrakilerce bu cami tamamlandı ve yeni ilaveler yapıldı. Arkasından hüküm sürenler sırasıyla şöyledir: I. Hişam (172-180/788-796), I. Hakem (180-206/796822), II. Abdurrahman (206-238/822-852), I.Muhammed (238-273/852-886), Münzir (273-275/886-888), Abdullah (275-300/888-912), Halife III.Abdurrahman (300-350/912-961), Il.Hakem (350-366/961-976), Il.Hişam (366-399/976-1009, ikinci kez (400-403/1010-1013), Muhammed el-Mehdi (399/1009), Süleyman (399/1009) ve (403-407 /1013-1016), Hammudiler (1018-1022), V.Abdurrahman (414/1023-1024), III.Muhammed (414-4161024-1026), yine Hammudiler (1025-1027) ve III.Hişam (420-422/1027-1031). Kurtuba'da hakim olan idari karmaşa karşısında halk, hilafeti lağvederek Endülüs Emevileri hanedanını sürgün ettiler ve yeni yönetimi eşraftan oluşan şitra heyeti üstlendi. Böylece Endülüs Emevi Devleti de sona ermiş oldu (422/1031).



Reconquista

Endülüs'te Müslüman-Hıristiyan İlişkileri

Dr. LÜTFİ ŞEYBAN


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak