Râmâyana: Sunuş
Tarihsel Arka plan
Rûmayana MÖ 1200-1000 yılları arasında Kuzey Hindistan'da yaşamış Rama ve Sila ailelerince temsil edilen, siyasal olarak güçlü iki aile geleneğini yansıtır. Onlar Hindistan'da o dönemde yaşamış olan pek çok kültürlü insanlar içinde en kültürlü olanlarıdır. Kralları ise, askeri yetenekleri kadar bilgileriyle de ünlüdür. Dini önderleri, öyle yüksek akademik düzeyde üniversiteler kurmuşlardır ki, başka ülkelerden bu üniversitelere öğrenciler gelmişlerdir.
Araştırmacılar Ramayananın MÖ 200 ve MS 200 arasında yazıldığına ve son bölümünün muhtemelen MS 400 yılına değin sarktığına inanmaktadırlar. Bu epik şiiri yazdığına inanılan ozan Valmîki, Homeros kadar karanlıkta kalmış bir kişiliktir. Muhtemelen bir Brahman olarak doğmuştur ve muhtemelen Ayodya krallarıyla yakın ilişkileri vardır. Râma hakkındaki masalları, şarkıları ve söylenceleri toplamış ve bunları kendi bulduğu ölçü ve biçimle düzenleyip şiirsel bir anlatı haline sokmuştur. Destanda Valmiki'nin, Râma'nın bir çağdaşı olduğu söylencesi ve Valmiki'nin Ramayana'yı nasıl yarattığı anlatılır.
Valmîki, uzak geçmişe açılan bir penceredir. Oradan eski Hindu kültürünü görürüz. Onların dini, toplumsal ve siyasal yaşamları hakkında bir şeyler öğrenir, değerleriyle tanışırız. Valmıki, şiirin kapsadığı dönemi Hindistan'ın altın çağı olarak görmektedir. Da-Sa-Ratha ideal kentin ideal kralıdır. Râma ideal prenstir ve Sîtâ ideal eştir.
Ahlaki bir destan olan Râmâyana ile eski Hindu yaşamı ve değerleri arasında doğrudan bir ilişki vardır. Nasıl Râma on dört yılını bir ormanda keşiş olarak geçirdiyse, benzer biçimde, eski zamanlarda dindar bir aileden gelen her Hindu erkek çocuğu da, çok gençken öğretmeniyle beraber yaşamak için ailesini terk eder. On iki, yirmi altı, hatta otuz yıl boyunca genç adam zorlu ve basit bir yaşam sürer. Kaba kumaştan yapılma bir elbise giyer, yiyecek dilenerek kapı kapı dolaşır ve hocasına hizmet eder. Göreve bağlılık, dürüst ve başarılı bir hayatın temeli olduğu için, geleneksel öğreti kadar dayanıklılık ve acı da eğitimin çok önemli bir parçasıdır.
Ramayana'nın şaşırtıcı yanlarından biri, hayvanlarla insanlar arasında yakın bir ilişki kurmasıdır. Maymun Hanuman büyük bir kahramandır ve onun yardımı olmadan Râma başarılı olamamıştır. Bu ortaklık, Rama masal ve söylencelerini oluşturanların, öteki yaşayan varlıklara duydukları çekiciliği ve değeri saygıyı yansıtır.
Çekiciliği ve Değeri
İlyada gibi Râmâyana da, kaçırılan bir kraliçenin kurtarılmasını; Odysseia gibi, bir kahramanın uzun bir gezi boyunca yaşadığı maceraları anlatır. Odysseus'un Troya'dan İthaka'ya yolculuğu sırasında bir ülkeden diğerine savrulduğu gibi, Râma da kuzeyden güneye Hindistan'da seyahat eder ve sonunda Seylan'a gider.
Kuşkusuz Hint olmayan kültürlerde bile Râmâyana'ya duyulan kalıcı ilginin bir nedeni, onun muhteşem bir serüven öyküsü olmasıdır. Odağında iyilik güçleriyle kötülük güçlerinin savaşı vardır. Kahramanlar alçakları alt eder, büyü öyküyü ilginç kılar, insancıl ve akıllı hayvanlar öyküye çok özel bir tat katar.
Ramayana'nın da kendi kültürü üzerinde görüngüsel bir etkisi olmuştur. Her iki destan da kuşaklar boyunca insanlara, kahraman insan davranışının farklı modellerini sunarak toplumlarının değerlerini biçimlendirmiştir. Râmâyana yüzyıllardır bir serüven öyküsü yoluyla ahlaki eğitim sağladığı için her Hint çocuğunun eğitiminin gerekli bir parçası olmuştur.
Yüzyıllar boyunca Râmayana'daki kişilikler Hindulara uygun davranış modelleri sunmuştur. Edimlerini, Râma’nın ya da Sîtâ'nın aynı durumda ne yapacağına dayandıran kişi, doğruyu yaptığından emin olmuştur.
Râmâyana hâlâ yaşayan bir gelenektir ve birçoklan için yaşayan dinsel inancın bir parçasıdır. Hintli çocuklar, birçok Batılı çocuğun masallarla büyütülmesine benzer bir biçimde, destandan alınmış öykülerle büyütülür. Râmâyana'nın tamamı ya da bir parçası, dinsel festivallerde törenlerin bir parçası olarak dramatize edilir, kitapların ve filmlerin konusu olmuştur.
Rama, Sıtâ, Lakşmana ve Bharata ideal kişilikler olmalarına karşın, insan olarak da hâlâ çok çekicidirler. Kâma ve Sîtâ'nın büyük bir erdemlilikle katlandığı fedakârlıklar, sıradan Hindu erkek ve kadının yüz yüze geldiği sıkıntıların abartılı kopyalarıdır. Her biri kendi cinsine model rolünü oynar ve doyumun, kişinin görevine ve doğru davranışa bağlılıklarında aranması gerektiğini Öğretir.
Çağdaş okuyucu (Hindu olmayanlar bile) Sıtâ, Rama ve Râma'nın kardeşleriyle kendilerini özdeşleştirebilir. Hepimiz, insanların çok zor koşullar altında en iyi biçimde davrandıklarını görmekten hoşlanırız. Çünkü dürüst davranış, insanları ve insan ırkını yüceltir. Eski Hindular gibi sevgiyi, arkadaşlığı, sadakati, adanmayı ve azmi severiz. Aynı zamanda kıskançlık, çekememezlik ve açgözlülük hissetmeyi de bilir, üzülür ve acı çekeriz. Uygun olmayan davranışlara zorlandığımız durumlarda en iyi biçimde davranmamız gerekir.
Bununla beraber, çağdaş Batılı davranış biçimleri, yer yer Râmâyanada betimlenenden farklıdır. Râma'nın Sîtâ'yı, Râvana tarafından kaçırılmasından dolayı reddetmesini ve aynı nedenle uzun yıllar sonra onu sürgüne göndermesini anlaşılmaz ve itici bulabiliriz. Yine de, hem Râma hem Sîtâ'nın davranışları anlaşılabilir, çünkü hâlâ toplumlarında örnek davranışlardır.
Rânıâyana, ana baba ilişkilerinin ve toplumun değerlerinin karmaşıklaştırıcı etken olarak işlediği bir karı koca sevgisi üzerinde odaklanır. Her olayın kökeninde iki insan arasında, koca ve karı, ana baba ve çocuk, iki kardeş, iki arkadaş ya da daha geniş bir ölçekte kral ve uyruğa yönelik sevgi ve sorumluluk vardır.
Râmâyana, insanların görevleri ve sınavlarıyla yüz yüze geldiklerinde hissettiklerine dair çok kişisel bir öykü olduğu için evrensel bir ilgi uyandırır. Soylu ya da köylü, eski Hintli ya da modern Amerikalı, hepimizin aynı temel gereksinimleri ve duygusal tepkileri vardır. İnsanlık evrenseldir, aynı temel değerler bütün zamanların ve mekânların halkları için geçerlidir.
Hindu Kahraman
Eski Hindu geleneğine göre her kişi dharma'ya, yani adil davranışa sadık olmalıdır. Yaşamdaki her rol için (kral, kraliçe, baba, anne, oğul, kız, erkek kardeş, kız kardeş, arkadaş) belirlenmiş bir davranış ölçüsü vardır. Bu nedenle herkes olup biten her durumda ne yapması gerektiğini bilir. Her zaman olduğu gibi sadakatlar arasındaki çatışmalar sorun çıkarır. Yine de, acı ve üzüntü dürüst yaşamın parçasıdır ve herkes yaşam ne getirirse buna katlanmak zorundadır.
Eski Hindu toplumunda bir kadının yükümlülüğü, yaşamını kocasına adamaktır. Sevgisi saf ve bağlılığı tam olmalıdır. Tüm sınavlar ve ayartmalara karşın ideal standartlara uyabilirlik, onun kendi değerini ve toplumun ona verdiği değeri belirler. Meydan okuma ne kadar büyükse, başarı da o kadar büyüktür. Eğer olumsuz duruma karşın toplumun standartlarını koruyorsa, o büyük bir kadın kahramandır.
Eski Hindulara göre, bir kadın kendisini ya da işlevini bağımsız bir insan olarak düşünmemelidir. Dolayısıyla kendi geleneği açısından bakıldığında Sîtâ, Hint yazınındaki en büyük kadınlardan biridir. Kadın sevgisinin, bağlılığının ve sadakatinin en yüksek idealini temsil eder ve Hindu toplumu onu tüm çağlar boyunca sevmiştir.
Erkeğin yükümlülüğü daha karmaşıktır. O, işlevini erkek egemen bir toplumda yerine getirir ve bu nedenle hem evde hem toplumda yerine getirmesi gereken pek çok sorumluluğu vardır. Sınavda ve yokluk içinde görevine bağlılığını sürdürmesi beklenir. Lakşmana büyük bir kahramandır. Çünkü sadık bir kardeş ve arkadaş, az bulunur bir savaşçıdır. Rama ile sürgüne gittiğinde karısını yanında götürmez. Bharata babasından, annesinden ya da kendisinden çok erkek kardeşi Râma'ya karşı büyük bir yükümlülük hisseder.
Kral olarak Râma'nın topluma karşı özel bir yükümlülüğü vardır. Krallık, uyruğuna olan sorumluluklarını kendi kişisel yaşamının Önüne koymayı gerektirir. Halk arasında doğru davranış modeli olduğu için, Râma'nın kişisel davranışı eleştirinin dışında tutulmalıdır. Bu nedenle tüm sıkıntısına ve kederine rağmen halkının davranışlarına saygı göstermeli ve onların arzularına haksız olsalar bile uymalıdır.
Rakşaşa'lar düşmandır, fakat kendi toplumları içinde kötü değildirler. Yabancılara şiddet uygulamakta ve onları aldatmakta kendilerini özgür hissederlerken, kendi aralarında Râma'nın halkıyla aynı değerlere sahiptirler. Sevgi ve sadakat gösterirler, savaşta cesur ve beceriklidirler. Râvana, iyi bir kral değildir, çünkü kendi kişisel isteklerini halkının gereksinimlerinden daha çok düşünür. Bununla birlikte büyük bir kahramandır. Erkek kardeşi Vibhişana iyi bir kral olacaktır.
Tanrıların Rolü
Ramayana'daki tanrılar da ölümsüz ve güçlüdürler, fakat her şeye kadir değildirler. Yeterince becerikli mücadele edilirse, Hindu tanrılarıyla baş edilebilir. Böylece Râvana büyük bir güce sahip olabilir.
Yunan ve Sümer tanrıları gibi Hindu tanrıları da dünyaya iner ve kahramanlarla ilişki kurarlar, fakat onların davranışlarını belirlemezler. Odysseia'da Zeus, insanların başlarına gelen felaketin sorumlusunun kendileri olduğunu söyler. Ramayana'da da Sîtâ'nın kaçırılmasını olanaklı kılan kendi tutumudur.
Râmayana'nın kahramanlan da uygun ve uygun olmayan davranış arasında, iyi ve kötü arasında seçim yapmakta özgürdür. İnsani doğaları, onları çoğunlukla serinkanlı olmak yerine duygularının yön verdiği tutkularla tepki vermeye sürükler ve bu, her zaman gereksiz acılar getirir. Rakşasalardan korkulmalıdır, çünkü kötü ve şeytanidirler ve kendilerini az bulunur güzellikte yaratıklara dönüştürebilirler. Böylelikle kandırma ve kışkırtma yoluyla iyi insanları ele geçirirler. Kötülük, çoğunlukla iyilik kılıfıyla gelir ve çekiciliğine, gerisinde Rakşasa olsun olmasın direnmek zordur.
Ramâyana, bir insanın bir yaşamdaki davranışının onun daha sonraki yaşamını belirleyeceği biçimindeki Hindu düşüncesini ifade eder. Böylece Sitâ bu yaşamda acı ve üzüntüsünün nedeni olarak daha Önceki yaşamında ne kötülük işlediğini düşünür. Râma ve erkek kardeşlerinin dünyadaki yaşamı reddedip gökyüzüne yükselmeleri, adil insanların ölümü hakkmdaki Hindu düşüncesini yansıtır.
Başlıca Karakterler
Dasa-Ratha: Kosala kralı, Râma, Bharata, Lakşmana ve Satrughna'nın babası.
Râma: Vişnu'nun dünyevi biçimlerinden biri; Kral Dasa-Ratha'nın en büyük ve gözde oğlu; Bharata, Lakşmana ve Satrughna'mn erkek kardeşi; Sîtâ'nın kocası.
Bharata: Vişnu'nun ikinci dünyevi biçimi; Kral Dasa-Ratha' nın ikinci oğlu; Râma, Lakşmana ve Satrughna'nın kardeşi.
Lakşmana: Vişnu'nun üçüncü dünyevi biçimi; Kral Dasa-Ratha'nın üçüncü oğlu; Râma'nm erkek kardeşi ve arkadaşı; Bharata ve Satrughna'mn erkek kardeşi.
Satrughna: Vişnu'nun dördüncü dünyevi biçimi; Kral Dasa-Ratha'nın en küçük oğlu; Bharata, Râma ve Lakşmana'nm erkek kardeşi.
Canaka: Videha kralı; Toprak Ana'nın kocası; Sîtâ'nın babası.
Sîtâ: Lakşmi'nin dünyevi biçimi; Vişnu'nun karısı; Toprak Ana ve Kral Canaka'nın kızı; Rama'nın karısı.
Ravana: Lanka ve Rakşasaların şeytan kralı; hem tanrıların hem ölümlülerin düşmanı.
Martça: Ravana'nın danışmanı, bir Rakşasa şeytanı.
Kumbha-Karna: Ravana'nın dev erkek kardeşi; en büyük Rakşasa savaşçısı.
Vibhişana: Râvana'nın en genç ve iyi erkek kardeşi; Râvana'nın ölümünden sonra Lanka ve Rakşasaların kralı.
Sugriva: Rama'nın Râvana ile kavgasına yardım eden maymun kral.
Hanuman: Rüzgârın oğlu; Râma'ya yardım eden büyük maymun kahraman.
Narada: Rama'nın yaşam öyküsünü Valmîki'ye anlatan büyük bilge adam.
Valmîki: Münzevi; Ramayana 'yı derleyen ozan; Rama'nın ikiz oğullarının öğretmeni.
Başlıca Tanrılar
İndra: Tanrıların kralı; yağmur tanrısı.
Vişnu: Yeryüzündeki yaşamın koruyucusu.
Brahma: Yeryüzündeki yaşamın yaratıcısı biçimindeki Vişnu.
Şiva: Yeryüzündeki yaşamın yok edicisi biçimindeki Vişnu.
Lakşmi: Güzellik ve şans tanrıçası; Koruyucu Vişnu'nun karısı.
Toprak Ana: Sîtâ'nın annesi.
Yama: Ölüler'in efendisi.
Agni: Ateş tanrsı.
Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder