GABEN:
Aldatma,
aldanma, alıcı ve satıcıdan birinin diğerini aldatması.
Gaben-i Fâhiş:
Piyasadaki en yüksek satılandan altın ve gümüşte %
2,5 ve daha fazlasına, urûzda yâni ölçülüp tartılan ve taşınabilen mallarda %
5, hayvan için % 10, binâ için % 20'den, ibâdet konularında lâzım olan şeylerde
de piyasadaki fiyatından iki misli fazla olan aldanmalar.
Bâyi' (satıcı), bu mala, şu kadar lira veren oldu
deyip, satsa, sonra gaben-i fâhiş olduğu ve başkası, o kadar lira vermediği anlaşılsa,
müşteri (alıcı) bey'i (satışı, alış-verişi) fesh edebilir, bozabilir. (Mecelle)
Yolculukta, su, gaben-i fahişle satılırsa veya
piyasa fiyatı ile alacak fazla parası yok ise, namazını teyemmüm ile kılması
câiz olur. (İbn-i Âbidîn)
Gaben-i Yesîr:
Az
aldanma veya az aldatma.
GADAB (Gazab):
1.
Hiddet, öfke, kızgınlık.
Gadab, şeytanın vesvesesinden hâsıl olur. Şeytan,
ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Gadaba gelince, abdest alınız. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Bir kimse, Allahü teâlânın rızâsı için gadabını
giderirse, Allah da, ondan azâbını def eder, giderir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Gadaba gelen bir kimse, dilediğini yapmaya gücü
yettiği hâlde, yumuşak davranırsa, Allahü teâlâ onun kalbini, emniyet, güven ve
îmân ile doldurur. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Gadab kanın hareketinin artmasından (tansiyonun
artmasından) meydana gelir. Allah için gadaba gelmek iyidir, dîne olan
gayretindendir. (Ali bin Emrullah)
Gadabının peşinden hilm eden, yumuşak davranan
kimseyi Hak teâlâ sever. (İmâm-ı Rabbânî)
Gadab, insanın içinden dışına doğru çıkar. Hüzün
ise, dışından içine doğru işler. Gadabdan güç ve intikam hırsı, hüzünden ise,
dert ve hastalık doğar. (Rıslân
ed-Dımeşkî)
Ey oğlum! İnsanlara kızmaktan çok sakın. Yoksa sana
da kızarlar. Boş iş ve sözlerden sakın, sonra aşağılanırsın. (Ca'fer-i Sâdık)
2. Allahü teâlânın, emrine karşı
gelen kullarından intikam almak istemesi. Hadîs-i şerîfte buyruldu ki:
Bir yudum şarab içene, Allahü teâlâ üç gün gadab
eder. (Yâni buna tövbe etmedikçe, üç
gün içindeki iyiliklerine sevab verilmez ve günahları affedilmez. Üç gün içinde
ölürse îmânsız gitmesinden korkulur. Bir kadeh içene Allahü teâlâ kırk gün
gadab eder.)
Yalan yere yemin ederek, birinin malını alan kimse,
kıyâmet günü Allahü teâlâyı gadablı görecektir. (Hadîs-i şerîf-Seâdet-i
Ebediyye)
Allahü
teâlâ iyilik ve kötülük yapmayı çeşitli sebeblerle hatırlatmaktadır. Merhamet
ettiği
kulları kötülük yapmak irâde edince, isteyince O irâde etmez ve
yaratmaz. İyilik yapmak irâde ettikleri zaman O da irâde eder ve yaratır. Böyle
kullardan hep iyilik meydana gelir. Gadab ettiği düşmanlarının kötü
irâdelerinin, isteklerinin yaratılmasını O da irâde eder ve yaratır. Bu kötü
kullar, iyilik yapmak irâde etmedikleri için bunlardan hep fenâlık meydana
gelir. (Abdülhakîm Arvâsî)
GADR:
1.
Verdiği sözde durmamak.
Gadr eden kimse, kıyâmet günü kötü bir şekilde
cezâsını görecektir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Dört şey münâfıklık (müslümanları aldatmak için müslüman görünmek) alâmetidir (işâretidir):
Emânet olunana hıyânet etmek (emânet edilen şeyi kötüye kullanmak, ona
zarar vermek), yalan söylemek, va'dini (verdiği sözü) bozmak ve ahdine
(sözleşmesine) gadr etmek, mahkemede doğruyu söylememek. (Hadîs-i şerîf-Sahîh-i Buhârî)
Din kitaplarının hepsi, gadrden sakındıran yazılarla
doludur. Gadr ekseriyâ mal ve ikbâl (yükselme, mevkı) hırsı ve istek sebebiyle
olur. Her ne sûretle olursa olsun, hepsi dinde zemmedilmiş, kötülenmiştir. (Ahmed Rıf'at)
2. Zulüm,
haksızlık.
Allahü
teâlâ kıyâmet günü bir adamı bütün insanlar arasında hesâba çeker ve
aleyhindeki doksan dokuz defterini ortaya kor. Allahü teâlâ; "Bu
günâhlardan, kabûl etmediğin ve meleklerin sana fazla yazdığı husûsunda bir
diyeceğin var mı?" diye sorar. Adam; "Hayır yâ Rabbî! Bir diyeceğim
yok; hepsi benim yaptığım günâhlardır" der. Allahü teâlâ; "Bunlara
karşı öne süreceğin mâzeretin (özürün) var mı?" diye sorar. Adam;
"Hayır yok yâ Rabbî! Bir mâzeretim, bir îtirâzım, bahanem ve bir diyeceğim
yok" der. Allahü teâlâ; "Hayır, dediğin gibi değil. Bizim nezdimizde
(nazarımızda, yanımızda) senin bir sevâbın vardır. Bugün zulüm yok"
buyurur ve iki parmak eninde ve boyunda bir kâğıt çıkarılır. Burada;
"Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve
Resûlühû" dediği yazılıdır. Kâğıdı gören adam; "Yâ Rabbî! Şu doksan
dokuz defter karşısında bu kağıdın ne kıymeti var?" der. Allahü teâlâ;
"Hayır sen bugün gadre uğramazsın" buyurur ve doksan dokuz defter
terâzinin bir gözüne, Kelime-i şehâdetin yazılı olduğu iki satırlık kâğıd da
terâzinin öbür gözüne konur ve şehâdet kelimesinin yazılı olduğu kâğıt, doksan
dokuz defterden ağır gelir. (İmâm-ı
Gazâlî)
GADÎR-İ HUM HADÎSİ:
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem
Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye giden yol üzerindeki Gadîr-i Hum
denilen vâdide buyurduğu hadîs-i şerîf.
Peygamber
efendimiz Hudeybiye andlaşması veya Vedâ haccı dönüşünde Eshâb-ı kirâmla
(arkadaşlarıyla) birlikte Gadîr-i Hum denilen mevkiye geldiklerinde istirâhat
edip, namaz kıldıktan sonra hutbe okudu ve; "Ben de insanım. Bir gün
ecelim gelecek. Size Allah'ın kitâbını (Kur'ân-ı kerîm) ve
Ehl-i Beytimi (ev halkımı) bırakıyorum. Kur'ân-ı kerîmin gösterdiği
yola sarılınız! Ehl-i Beytimin kıymetini biliniz" buyurdu. "Ey
insanlar! Siz ne üzerine şehâdet edersiniz?" diye sordu.
"Allahü teâlâdan başka ilâh bulunmadığına, Muhammed aleyhisselâmın
da Allah'ın kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet ederiz" dediler. Peygamber
efendimiz; "Sizin velîniz kimdir?" diye sorunca; "Bizim
velîmiz Allahü teâlâ ve Resûlüdür" dediler. Peygamber efendimiz; "Ey
insanlar! Ben size kendi cânınızdan evlâ değil miyim" diye
sorunca; "Evet yâ Resûlallah!" dediler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz;
"Ben
kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsı dır (beni seven ve yardımcı
bilen kimse, Ali'yi de yardımcı bilsin). Allah'ım ona dost olana dost, düşman olana
düşman ol. Ona yardım edene yardım et!" buyurarak duâ etti.
Peygamber efendimiz Gadîr-i Hum
mevkiinde buyurduğu için, Gadîr-i Hum hadîsi denildi. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim, Ahmed bin
Hanbel)
Hazret-i Ali'yi seviyoruz deyip, Eshâb-ı kirâmın
geri kalanına söğen kimseler, Gadîr-i Hum hadîsini ileri sürerek halîfeliğin
hazret-i Ali'nin hakkı olduğunu, Ebû Bekr, Ömer ve Osman (r.anhüm) tarafından
haksızlıkla gasb edildiğini ileri sürmeleri doğru değildir. (Abdullah-ı Süveydî)
GAFFÂR (El-Gaffâr):
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel
isimlerinden). Günah, kusur ve kabahatları çok bağışlayan.
Allahü
teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
Şüphe yok ki ben, tövbe eden, îmân edip sâlih (iyi) amel işleyen, sonra da hak yolda sebât gösteren ve buna devâm eden
kimseyi Gaffârım. (Tâhâ sûresi:
82)
Allahü teâlâ Gaffâr'dır. O, güzel işleri açığa
çıkarıp, günâh ve kötülükleri örtendir. Kullarının kabahatlerini başkalarının
gözünden saklayan, kalbe gelen kötü düşüncelerden dolayı kulları sorumlu
tutmayıp, affedendir. (Abdülhakîm-i
Arvâsî)
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsı (güzel isimleri)
vardır. Bu isimleri de, kendi zâtı gibi ezelîdir yâni başlangıcı yoktur. Bu
doksan dokuz isminin arasında bulunan ve bulunmayan Müntekim ve Şedîd-ül-ikâb
gibi isimlerinden dolayı yedi Cehennem'i yarattı. Rahman ve Rahîm ve Gaffâr ve
Latîf ve Raûf gibi isimlerinden dolayı sekiz Cennet'i yarattı. Cehennem'e ve
Cennet'e gitmeğe sebeb olacak şeyleri ezelde ayırt etti. Çok merhâmetli olduğu
için, bunları kullarına bildirdi. (Hâdimî)
Cumâ namazından sonra yüz defâ el-Gaffâr ism-i
şerîfini söyleyen, Allahü teâlânın af ve mağfiretine kavuşur. (Yûsuf Nebhânî)
GÂFİL:
Gaflette
olan. Allahü teâlâyı, emir ve yasaklarını unutan kimse.
Gâfiller arasında Allahü teâlâyı anan, gâziler
arasında muhârebe eden kimse gibidir. (Hadîs-i şerîf-Kelâm-ı Seyyid-il-Arab vel-Acem)
Bütün
kötülüklerin başı, kalbin Allahü teâlâdan gâfil olmasıdır. (Abdülkâdir-i Geylânî)
Dünyâ, uyuyan kimsenin rüyâsı gibidir. Devâmı
olmayan nîmetin ne safâsı (hoşluğu, güzelliği) olur? Bir kere düşün ki, dün
sende bulunan nîmetler, bugün gidince, rüyâ görmüş kimseden ne farkın var? Allahü
teâlâdan gâfil olanlar o kadar çoktur ki, bunlar dünyâ hayâtından gâfil
değildirler. Allahü teâlâya ibâdette o kadar çok uyuyan vardır ki, dünyâ
işlerinde uyumazlar. (İmâm-ı Mâverdî)
Gâfil olma, kıl namazı çün seâdet
tâcıdır,
Sen namazı şöyle bil ki, mü'minin mîrâcıdır. (Lâ Edrî)
Mü'min
gâfil olmadıkça çok gülmez. (İmâm-ı
Gazâlî)
GAFLET:
Nefsin
arzularına uyarak, Allahü teâlâyı, emir ve yasaklarını unutma hâli.
Allahü
teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
(Ey Resûlüm!) Onları iş bitirildiği (hesâb
görüldüğü) zamanın dehşeti ile korkut. Onlar hâlâ gaflet içindedirler. Onlar îmân
etmiyorlar. (Meryem sûresi: 39)
Ey
insanlar! Ölmeden önce gafleti bırakın, Allahü teâlâya dönün. Tövbe istiğfâr
ederek
Allah'a kulluk edin. Sizi oyalayıcı işleriniz çoğalmadan yararlı işler
yapmağa gayret edin. Allahü teâlâyı çok çok anın. Rabbinizin rızâsını kazanmaya
çalışın. Böyle yaparsanız, rızkınız bol olur. Kazancınız çoğalır. Yardım
görürsünüz ve eksikleriniz tamamlanır. (Hadîs-i şerîf-Sünen-i İbn-i Mâce)
Dört şey kişinin nasîbsizliğinden ve
gafletindendir: Gözlerin ağlamaması, kalbin katılaşması, hayalperest ve aç
gözlü olmak. (Hadîs-i şerîf-Et-Tergîb vet-Terhîb)
Gaflet,
insana gurûr getirir, helâke yaklaştırır. (Hazret-i
Ali)
İnsana zarârı en şiddetli olan şeyin ne olduğunu
bilmek istedim. Anladım ki, bu gaflettir. Gafletin insana yaptığı zarârı
Cehennem ateşi yapmaz. Yâ Rabbî! Bizleri gaflet uykusundan uyandır. Lütûf ve
keremin ile bu duâmı kabûl eyle. (Bâyezîd-i
Bistâmî)
Ömrünü boş geçirme, nefsine
kuvvet verme,
Uyan! Gaflet eyleme yalvar güzel
Allah'a.
Günâhın çok olsa da O'ndan ümidi
kesme,
Afvı, keremi boldur, yalvar güzel
Allah'a.
(İbrâhim Tennûrî)
GAFÛR (El-Gafûr):
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel
isimlerinden). Kulların günâh, ayıb ve hatâlarını pek çok örtüp, bağışlayan.
Allahü
teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki:
Bir kimse, zulüm (günâh) işleyip, sonra tövbe eder, sâlih (iyi) amel işlerse, Allahü teâlâ
tövbesini elbette kabûl eder. Muhakkak ki Allahü teâlâ, Gafûrdur, Rahîmdir
(çok merhâmetlidir). (Mâide sûresi: 39)
Şüphe yok
ki, Allahü teâlâ Gafûr'dur, Rahîm'dir. (Tegâbün sûresi: 14)
(Ey Habîbim!) Kavmine de ki: "Ey günah işlemekle
nefslerine karşı haddi aşmış kullarım! Allahü teâlânın rahmetinden ümid
kesmeyiniz! Allahü teâlâ bütün kulları affeder. O Gafûr'dur, Rahîm'dir. (Zümer sûresi: 53)
El-Gafûr ism-i şerîfini söyleyenin son nefeste Kelime-i
tevhîdi söylemesi ve ölümü kolay olur. (Yûsuf
Nebhânî)
GAMÂRÂ:
Yahûdîlerin
Tevrât'tan sonra mukaddes kitab saydıklarıTalmûd'un kısımlarından biri.
Talmûd; Mişnâ ve Gamârâ olmak
üzere iki kısımdır.
Yahûdî inanışına göre, Allahü teâlâ Mûsâ aleyhisselâma
Tûr dağında Tevrât kitabını (yazılı emirleri) verdiği gibi, bâzı ilimleri yâni
sözlü emirleri de bildirdi. Mûsâ aleyhisselâm bu ilimleri Hârûn, Yûşâ ve
El-Yesa'a aleyhimüsselâm bildirdi. Bunlar da kendilerinden sonra gelen
peygamberlere bildirdiler. Bu bilgiler nesilden nesile yâni hahamlardan
hahamlara rivâyet edildi. M.Ö. 538 ve M.S. 70 yıllarında Mişnâ adı verilen
çeşitli kitablar yazıldı. Zamanla bu kitablara şahsî görüşler karıştı. Böylece
pekçok rivâyetler ve kitablar ortaya çıktı. Nihâyet mîlâdî ikinci asırda bütün
kitabları içinde toplayan meşhûr Mişnâ, Tannaim denilen hahamlar tarafından
yazıldı. Amoraim (Îzahçılar) denilen hahamlar da Gamârâ kitabını toplayıp
ortaya koydular. Daha sonra Mişnâ ve Gamârâ'ya birlikte Talmûd adı verildi. (Müslümanlık ve Hıristiyanlık)
GAMÛS YEMÎNİ:
Geçmişteki
bir hâdise için, bile bile yalan söyleyerek, yemîn etmek.
Gamûs, günâha ve Cehennem'e
sokucu yemindir. Büyük günâhtır. Pişmân olunca tövbe istigfâr edilir. Keffâret
verilmez. (İbn-i Âbidîn)
GANÎ (El-Ganî):
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel
isimlerinden). Hiçbir zamanda, hiçbir mekânda, hiçbir hâlde, hiçbir şeye muhtâc
olmayan. Allahü teâlâya, hiçbir şekilde başkasına muhtaç olmayan mânâsına
Ganiy-yi mutlak da denir.
Allahü
teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
O'na bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin) Beyti (Kâbe-i muazzamayı) hac
(ve ziyâret) etmesi, Allahü teâlânın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim
küfrederse, şüphesiz ki Allahü teâlâ âlemlerden ganîdir. (Âl-i imrân sûresi: 97)
Rabbin herşeyden ganîdir ve rahmet sâhibidir. Eğer
dilerse (ey müşrikler) sizi
giderir (ortadan kaldırır), arkanızdan da yerinize dileyeceğini getirir.
Nitekim sizi de başka başka bir kavmin neslinden peydâ etmiştir. (En'âm sûresi: 133)
Ey benim kullarım! Şüphesiz siz bana hiçbir zarar
veremezsiniz ve bana hiçbir fayda sağlayamazsınız. Ben bunlardan münezzeh ve
berîyim. Ben, ganîy-yi mutlakım siz de fakîr-i mutlaksınız, mutlak muhtaçsınız. (Hadîs-i kudsî,
Hilyet-ül-Evliyâ)
Allahü teâlâ ganîdir. İnsanlara acıdığı için,
onlara ihsânı olarak emir ve yasaklarını bildirmiştir. Emirlerin ve yasakların
faydaları insanlaradır. Allahü teâlâya faydası yoktur. Allahü teâlânın bunlara
ihtiyâcı yoktur. Allahü teâlâ Ganiy-yi mutlaktır. Ne kendine, ne sıfatlarına,
ne de fiillerine hiçbir sûretle, hiçbir şey lâzım değildir. (Ahmed Fârûkî)
Hastalık veya bir musîbet geldiğinde el-Ganîyyü
ism-i şerîfi okunduğunda, Allahü teâlâ âfiyet verir ve o belâdan muhâfaza eder.
(Yûsuf Nebhânî)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder