Samanyolu
“Samanyolu” çok eski dönemlerden itibaren ilkel toplumların dikkâtini çeken gökyüzü unsurlarından birini teşkil eder. Türk-Tatar halklarında ona genellikle “Kuş yolu” (Türkmenler, Kırgızlar) veya “Yaban kazı yolu” (İdil Tatarları, Çuvaşlar) adı verirler. Bu ikinci isme Fin kökenli İdil (Volga) kabileleri arasında da rastlanır. Finliler ve Estonlar “Kuş caddesi”, Laponlar “kuş patikası” adını verirler. Muhtemelen çok eskiye dayanan bu isimlerin kökeni, Ostyak ve Vogul efsanelerinde bulunabilir. Zira, bu efsanelerde Samanyolu “yaban ördekleri yolu” veya “Güney kuşlarının yolu” olarak geçmekte ve göçmen kuşlara geceleri yol gösterdiğine inanılır. Estonlar ve Finliler “Kuş caddesi” adının anlamını bu şekilde izah ederler.
Gökyüzündeki bu mucizevi “yol”, daha önce bahsini etmiş olduğumuz üzere Buryatlarla, bazı bölgelerdeki Yakutlar arasında Saman yolunu göğün dikişleri olup, gökyüzünün örtüsünün parçalarının orada birbirine dikilerek birleştirildiği, Turuhansk bölgesindeki Samoyedlerse Samanyolunu “gökyüzünün sırtı” olarak adlandırdıkları gibi, başka birçok tasavvura da yol açtığı görülür. Bu yoldan olmak üzere Buryatların bir başka efsanesinde Samanyolunun; “Manzan Görmö” adındaki bir tanrıçanın sütünden meydana gelmiş olduğu anlatılır. Efsanenin bir başka varyantında ise, gökteki bir başka varlık Görmö’yü sarhoş etmiş ve o uyuduğunda çekmecesinden çok değerli hazinesini alarak kaçmıştır. Görmö, uyanıp hırsızın peşine düşmeden önce, gökyüzüne göğüslerinden sütünü fışkırtmıştır. Birçok Avrupa kavimleri de Samanyolunu süt ile özdeşleştirerek, “Süt yolu” olarak adlandırmışlardır. Eski Yunanlılar Samanyolunun meydana gelmesini, tanrıça Hera’nın süt emmekte olan Herkül’ün ağzından göğsünü çekmesi esnasında fışkıran süt damlaları ile açıklarlar.
Kuzey Sibirya inançları arasında Samanyolu, gökyüzünün ortasında akan bir nehir olarak tasavvur edilmesi, Çin kültüründen geçmiş olması muhtemeldir, zira Çinliler Samanyoluna “Gökyüzü ırmağı” adını vermektedirler. Koreliler ve Japonlar ise, birbirine aşık iki yıldızın görevlerini ihmâl etmeleri sebebiyle, Tanrı tarafından birbirlerinden ayrıldıklarına ve gökyüzü ırmağının iki ayrı yakasına yerleştirildikleri inancıyla, senede sadece bir defa Temmuz ayında, kuşlar nehrin üzerinde bir köprü oluşturup, birbirlerini görebildiklerini ifade ederler.
Kafkasya Tatarları, Osmanlı Türkleri ve birçok Balkan halkları arasında ahırdan saman çalan bir adamın, arkasından samanların döküldüğünü fark etmeden kaçarken, döktüğü samanların izlerinden, gittiği güzergâhın gökyüzünden görülecek şekilde yol olduğundan, “saman hırsızının yolu/izleri” adı verildiğine dair anlatılan hikâye, eski bir Pers inançlarına dayanması muhtemeldir.
Bazı bölgelerdeki Yakutlar da Samanyoluna “Tanrının ayak izleri” adını verirler. Anlatılana göre Tanrı, dünyayı yaratırken gökyüzünde yürümüş ve bu izleri bırakmıştır. Ostyaklar ve Vogullar ise Samanyoluyla irtibatlı bir av hikâyesi anlatırlar: Tanrı “Numi-Torem” dünyayı yarattığında, dünyaya altı ayaklı bir geyik yollar. Bu çok hızlı koşan hayvanı yakalayamayacağını anlayan insanoğlu, bir orman adamından geyiği yakalaması için yardım ister. Kar ayakkabılarıyla çok iyi koşabilen bu adam, geyiği yakalamakta zorlanırsa da, sonunda geyiği yakalamayı başardığında fazladan iki ayağını keser ve babası olan Tanrı Numi Torem’e “Bu hayvanı normal bir geyik hâline dönüştür, benim için bile onu yakalamak çok zordu, herhangi bir insan bunu nasıl yakalayabilir ki” der. Bu olayın hatırası olarak Büyük Ayı yıldız kümesinde, iki gözü, ön ve arka bacakları ve hâtta kesilmiş ayaklarının çıkıntılarıyla beraber bu hayvanın sureti görülebilir. Samanyoluna bu sebeple “orman adamının kar ayakkabısı izleri” adı verilmiştir. Ülker yıldız kümesi de bu orman adamının gökteki evi olarak görülür ve Vogullar ona; “kusursuz orman adamının evi” adını verirler. Bu efsanede Büyük Ayıyı takip eden Ülker yıldız kümesi fikri mevcuttur.
İrtiş Ostyak efsanelerinde altı ayaklı geyiği avlayan avcının adı “Tunk Poks” olarak geçer. Bu sebeple Samanyolu üzerinde Tunk Poks’un yan yana giden kar ayakkabısı izlerini görürler ve Büyük Ayı yıldız kümesinde de onun avlamış olduğu geyiğe. Vasyugan Ostyakları geyiği avlayan bu avcının “Gök Tanrı’nın oğlu” olduğuna inanırlar.
Tunguzlar, Saman yolunu kar ayakkabılarının bıraktığı izlerin, bir ayıya ait olduğunu, bir ayının geyiği yakaladıktan sonra, onu parçalara ayırıp, ayırdığı parçaların gökyüzünde Büyük Ayı yıldız kümesinde “geyik ayağı” ve Orion yıldız kümesine de “geyiğin uyluğu” adını verdiklerini söylerler. Geyiğin parçalarından bir tanesi Samanyolunun bir tarafına, diğeri de diğer tarafına kayar. Ayı, avdan sonra yorgunluktan ayaklarını sürümeye başlar ve Samanyolunun sonundaki çatal uç meydana gelir. Tunguzlar bu sebeple Samanyoluna “ayının kar ayakkabısı izleri” adını verirler. Büyük Ayıya Tunguzların vermiş olduğu “geyik ayağı” adı, eski Mısırlıların “öküz ayağı” adı verdiklerini de burada ayrıca belirtmek gerekir.
Goldeler, Samanyolunu bir kahramanın kar ayakkabılarının izleri olarak tasavvur ederken, Moğollar, “Burkhan yolu”, müslüman Tatarlarda da “Hac yolu” ismini verirler.
Oniki Yıllık Zaman Döngüsü Sembolleri
Orta Asya halkları yukarıda bahsetmiş olduğumuz yıldız tasavvurlarıyla alâkalı olarak, zamanı oniki dilime ayırarak, oniki yıllık zaman dilimlerini; Fare, İnek, Kaplan, Tavşan, Ejderha, Yılan, At, Koyun, Maymun, Horoz, Köpek ve Domuz yılı olarak tanımlamışlardır. Kenarları çepeçevre bu hayvan sembolleriyle süslü küçük metal aynalar (toli) bu bölgelerde yaygın eşyalar arasında olup, şamanların elbiselerine taktıkları bu metal aynalar, Moğolistan’a zaman döngüsünün kullanıldığı Çin üzerinden ticaret yoluyla intikâl eder. Çinliler, bu sembollerden fare sembolüne sıçan, tavşan sembolüne de ada tavşanı adını vermişlerdir.
On iki yıllık döngüyü kullanan Buryatlar, döngünün ilk yılının aslında deve yılı olacakken, devenin bu şerefi fareye kaptırmış olduğunu şu şekilde anlatırlar: Deve ve fare, döngünün ilk yılına içlerinden kimin adı verileceği konusunda birbirleriyle uzun bir münakaşaya girerler ve en sonunda doğan güneşin ışığını ilk kim görürse, yıla onun adının verilmesini kararlaştırırlar. Deve bir yere oturur ve Doğu ufkunu gözlemeye başlar. Fare, devenin üzerine tırmanır ve Batıya doğru bakmaya başlar. Gün doğumuna yakın, daha deve güneşin ışıklarını göremeden, fare, daha yüksekte olduğundan, Batıdaki dağların üzerine vuran ışınları görür görmez, yarışmayı kazanarak döngünün ilk yılına adını verir. Bu konuda, “Deve kendine çok güvendiği için bir yılı kaybetti” sözü, Buryatlar arasında yaygın bir deyim olarak kullanılması, bu efsanedeki hikâyeye dayanır.
On iki dilimli döngüyü ifade eden bu hayvan sembolleri geç dönem Mısır kitabelerinde rastlandığı gibi, bu sembolleri on iki saatlik farklı bir zaman döngüsü içinde sıralama değişikliğiyle eski Yunanlılar da kullanırlar. Onların sıralaması ise şöyledir: Kedi, köpek, yılan, böcek (yengeç), eşek, aslan, keçi, öküz, doğan, maymun, flamingo ve timsah. Muhtelif coğrafyalarda rastlanan gerek bu on iki dilimli zaman döngüsü, gerekse bunların hayvan isimleri ile anılmaları hiç şüphesiz aynı tarihî kökene dayanmaktadır. Bazı Yunan kaynaklarında zamanın bu on ikilik parçalara bölünmesi, “Kalde usûlü” olarak nitelendirilmekte ve bu da Babilin, yıldız ilimine işaret etmekle, bu hayvan sembollerinin burçlar kuşağından türemiş olduklarını akla getirmektedir.
Gökyüzüyle ilgili önceki bölümlerde bahsi geçen bir çok tasavvurunun (meselâ, avcı Orion veya Ülker yıldız kümesinin bir yıldızının çalınması veya Samanyolunun hikâyesi) Yunan mitolojisinden çıkıp, Sibirya’ya mı geçtiği, yoksa Sibirya’dan çıkıp, İskitler vasıtasıyla Yunanlılara mı geçtiği konusu meçhuldür. Keza aynı kültürel mirasın etkilerini Altay ve Kuzey Moğolistandaki eski Türk mezarlarında da görmek mümkündür.
Uno Harva'nın Altay Panteonu adlı kitabında alıntılanmıştır.
Çeviren: Erol Cihangir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder