1 Ocak 2023 Pazar

Türk Soylu Halklarda Gök Tasavvuru-4

 Orion (Avcı) Yıldız Kümesi



Büyük Ayı’da olduğu gibi, Orion ile ilgili olarak bir av efsanesi vardır. Buryatların anlattığına göre çok eski zamanlarda yaşamış olan meşhur bir avcı, bir gün üç tane geyik avlar, ama tam onları almak üzereyken, geyikler bir anda göğe yükselirler. Avcı, peşlerinden ok atarsa da onları yakalayamaz. Bu üç geyik Orion yıldız kümesinin sıralı duran üç yıldızına dönüşür (üç geyik), göğe bakıldığında, onların biraz aşağısında ise avcının oku görülebilir.

Altay bölgesinde bu efsanenin çeşitli varyantları mevcut olup, Teleütler; Kuguldei isimli bir kahramanın atıyla üç geyiğin peşine düşüp, geyiklerin kaçıştıklarını, fakat kurtulamayacaklarını anladıklarında göğe çekildiklerini, avcının onların peşini bırakmayıp, peşlerinden iki ok atarak, atıyla beraber göğe çıktığı, avcının atı Doğu ufkunda, üç geyiğin yakınında büyük bir yıldıza dönüşüp, attığı son iki okun da gökyüzünde görülebileceğini, bunlardan birinin kırmızı, diğerinin beyaz olduğu; kırmızı olanının, geyiklerden birine isabet ettiği için kırmızı olduğu, avcının kendisi de büyük bir yıldıza dönüştükleri hikâyesini anlatırlar.

Bazı yerlerde ise yeryüzündeki bütün geyikleri öldürmeyi istediği için avcının Tanrı tarafından lânetlenmiş olduğu anlatılır. O zamandan beri üç geyik (Orion kemeri), avcı, atı, köpeği ve oku gökyüzünde yıldızlara dönüştüğü, bazı yerlerde Orion yıldız kümesinde geyiklerin dışında, avcı, köpeği, av doğanı ve okları görüldüğü söylenirken, bazı yerlerdeyse iki tane av köpeğinden bahsedilir. Avcılar, avda başarılı olmak için, bu avcıya dua ederler.


“Orion kemeri”ne Moğollar, “üç geyik” adını verirler. Onlara göre bu yıldız kümesinde geyiklerin dışında avcı, at, köpek ve ok yeralmaktadır. Bu efsane, Baykal kıyısındaki Tunguzlara, Buryatlar üzerinden geçmiş gibi göründüğünü, efsanedeki avcının adından anlayabiliyoruz. Tunguzlara göre efsanedeki avcının başı, insan başı, gövdesi bir atın gövdesidir. Gökyüzündeki ok’a da “yanan ok” adını verirler.


Kırgızlar ise Orion kemerine “üç yaban keçisi” adını verirler. Bunun yanındaki yıldızlar da üç avcı ve üç oku temsil etmekte, efsaneye göre yaban keçileri ve avcılar, bir zamanlar yeryüzünde yaşamaktaydılar ama hiçbir hayvan avcıların oklarından kaçamadığı için avcılar son avlarında gökyüzüne alınmışlardır.


Tunguz efsanesinde tarif edilen yaratık, yâni Kentaur, bize eski Yunan mitolojisini ve orada Orion’un meşhur bir avcı olarak geçtiğini hatırlatır. Yunanlılar da, Altay Tatarları gibi avcının, bütün yeryüzündeki hayvanları öldürmeyi istediğini tasavvur ettiklerinden, “Orion’un avı” gök yüzünde resmedilmiş, köpeği de özel bir yıldızla (Sirius) temsil edilmektedir.


Yeniseyler, Orion’a “geyik kafası” adı verirken, onların bu konudaki tasavvurları yukarıda bahsi geçenlerden daha farklı olup, efsaneye göre bu geyik, kahraman Alba’nın gelinini kaçırmış, yâni Yeniseylere göre, gökyüzünün kız kaçırıcısı Büyük Ayı değil, Oriondur.


Orion’a bazen eşya isimleri de verilmiştir. Bunlar arasında en yaygın olanı, “terazi” (Kırgızlar ve Sibirya Tatarları) ve “saka” (su taşıyıcısı) “su sırığı”(Volga Tatarları) isimleridir.


Gecenin akışını Orion’un hareketine göre ölçen Goldeler, Orion’a damıtılmış içki, et, sütte kaynatılmış buğday unu gibi yiyecekler sunarlar. Bu tarz bir sunu şekli, en azından her senenin sonunda (Çin takvimine göre sene sonu) yapılır ve gece boyunca ayakta kalınır. Orion ufukta yükselmeye başladığında, üzerinde sunulan yiyecekler ve ışıkla donatılmış bir masa kulübeden dışarıya çıkartılıp, merasime katılanlar yıldız kümesine doğru dönerek, diz çöküp, ona dilekte bulunurlar. Bu bölgede, takvim yılı hesaplaması da muhtemelen Orion yıldız kümesi esas alınarak yapılmaktadır.


Ülker Yıldız Kümesi



Bazı halklar arasında Ülker kümesi bir havyan olarak tasavvur edilir ki, bunlardan bazı Kuzey Sibirya halklarından, meselâ Vogullar, Koryaklar ve Yakutlar, Ülker’i kuş veya yaban kazı yuvası olarak görürler. Altay dağlarında ise, Ülker’e “mečin” adı verilir.


Altay Tatarları “Mečin”in aslında çok eski zamanlarda, dünyanın çok sıcak olduğu zamanlarda yaşamış adı bilinmeyen bir hayvan olduğunu anlatırlar. Bu hayvan, bir gün ateşin küllerinin arasında saklanırken, onu öldürmeye karar vermiş olan bir deve ve inek gelip, onu bulurlar. Deve onu ayağı ile ezmek istediğinde, inek; “senin ayağın yumuşak, bırak ben sert toynaklarımla deneyeyim” deyip, küllerin üzerine basmasıyla, Mečin parçalara bölünüp, parçaları ineğin toynaklarının arasından yukarıya, göğe doğru yükselerek, Ülker yıldız kümesinin yıldızlarını oluşturur. Mečin’in göğe yükselmesiyle dünyadaki ısı azalıp, havalar serinler. Bu efsanenin bir başka anlatımında ise, tam tersine Mečin’in yaşadığı dönemde dünyanın dayanılmayacak kadar soğuk olduğu ve onun gidişi ile ısındığının anlatıldığı bir başka efsanede ise, bu hayvan çok iri bir çeşit böcek olarak tasavvur edilmektedir. Kırgızların “Ürker” adını verdikleri Ülker’in aslında otların arasında yaşayan çok iri ve yeşil bir böcek olup, inek ve koyunları yemesi üzerine deve ve inek “Ürker”i öldürmeye karar verdikleri, ancak “Ürker”in ineğin toynaklarının arasından parçalar hâlinde gökyüzüne kaçarak kurtulduğu, yaz aylarında Ürker gökyüzünde görünmediği zamanlarda, yeryüzüne geri döndüğü anlatılır. İnanışa göre Ürker, eğer bataklık bir bölgeye inecek olursa, zor ve soğuk bir kış, eğer kuru bir yere inerse o kış ılıman geçecektir.


Büyük bir Han olan Büyük Ayı, büyük ve kötü bir böcek olan Mečin’in yeryüzünde yaşayıp insanları ve hayvanları yiyor olmasından rahatsız olup, onu nasıl yok edeceğini bilemediği için atına fikir danışır. At; “ben onu toynaklarımla ezerim” dediğinde, bunu duyan inek, Mečin’in gizlendiği buzların arasına koşar ve onu toynaklarıyla ezip, parçalara böler. Bu parçalar, ineğin toynaklarının arasından gökyüzüne kaçmayı becerdiği için, Büyük Ayının Hanı bu parçalardan sadece bir tanesini alıp kendi yanına asar. Yıldızlarından bir tanesini kaybetmiş olan Mečin ise, öfke ve hınç içinde o zamandan itibaren biteviye Büyük Ayıyı takip etmeye başlar.


Ülker’in başlangıçta tek bir yıldız veya tek bir yaratık olup, daha sonraları parçalanmış olduğu tasavvuruna dünyanın değişik bölgelerindeki muhtelif efsanelerde rastlarız. Aynı şekilde, Ülker’in bir zamanlar yedi yıldızdan ibaretken, sonraları altı tane kalmış olduğu da oldukça yaygın bir inançtır.


Venüs


Sabah ve akşamları görülebilen Venüs’ün Buryatlar için önemli bir yeri vardır. Buryatlar, Venüs’e “Solbon” derler ve Buryat inançlarında “Solbon” elinde kementle gökyüzü çayırlarında dolaşan atların dostu olan bir yıldızdır. Buna göre çok büyük bir at sürüsüne, Dogedoi veya Toklok isimli seyis, çobanlık yapmaktadır. Buryatlar, “Solbon”un aynı zamanda kendi atlarının da koruyucusu olduğuna inandıklarından, ilkbaharda atlarının kuyruk ve yelelerini kesip, taylarını damgaladıklarında Solbon için kurban kesip, et, “salamat (sütle pişirilmiş buğday unu)” ve damıtma içki (tarasun) sunup, dua ederler. Solbon ve seyisi için sunulan içki, havaya doğru savrulurken, et ve yemekler ateşe atılır. Bunun yanında bazı atları Solbon için adayıp, bunları hiçbir şekilde kendi işleri için kullanmayıp, onları sadece besleyip, tımarını yaparlar. Bu at vakfetme/ayırma geleneğini kendi bazı tanrıları için de uygularlar. Georgi’nin bildirdiğine göre Buryatlar, “Tanrıların ve özellikle de sürülerin tanrısı olan Sulbundu’nun geceleri yeryüzüne inip kendilerine ayrılmış olan bu atlara binerek, diğer atları koruduklarına, bu sebeple sabahları bu adanmış atları ter içinde görüldüklerine” inanırlar. Efsanelerde bunun dışında, Solbon’un seyisinin insanlara atlarına nasıl tımar etmeleri gerektiğini öğrettiği, hâtta bazı zamanlarda bazı kişilere atlarının onlara nasıl şans getireceğini söylediği anlatılır. Yaz sonunda doğması beklenen bir tayın, Solbon gökyüzünde göründükten sonra dünyaya gelmesini Buryatlar iyiye işaret olarak yorup, bu tayın gelecekte iyi bir at olacağına inanırlar.


Bir başka efsanede de Solbon’un Batı göklerine gittiği bir dönemde, Solbon’un seyisi Dogedoi’un sürüyü üç günlüğüne bırakıp, köpeği Burto ile gezmeye gidişinden bahsedilir ki, geri döndüğünde Dogedoi kurtların sürüye saldırmış olduğunu ve bazı atları parçalayıp yediklerini görür. Sürüyü toplamaya çalıştığı sırada Solbon gitmiş olduğu Batı ufkundan geri gelip, sürünün perişan hâlini gördüğünde, Dogedoi’u ağır şekilde cezalandırır ve Dogedoi bu sebeple topal kalır.


Venüsün sabah ve akşamları görülen bir yıldız olması, onun gökyüzündeki sığırları güden bir nevi çoban olarak tasavvur edilmesine yol açmıştır. Kuzey Amerika yerlilerinin efsanelerinde de önemli bir yer sahip olan Venüs’ün yıldızların en yaşlısı olduğuna, yıldızları tehlikelerden koruduğuna ve onların geceleri vaktinden önce kaybolmamalarını sağladığına inanırlar. Bu sebeple Venüse “göğün ilk ve sonuncusu” adını verirler. Babil efsanelerinde de “İştar” yıldızının güttüğü koyunlardan bahsedilir.


Burada Moğol inançlarına bu “gökteki süvari ve seyis” motifinin nasıl ve nereden girmiş olduğu sorulabilir. Hayat tarzları at üzerine kurulu olan bu çoban halkın, gökteki yıldızları bir at sürüsüne benzeterek kendi kendilerine bu tasavvuru yaratmış olabileceklerini söylemek pekalâ mümkündür. Hind-İran kavimlerinde de bu tasavvur şekli mevcut olmakla, Oldenberg’in araştırmalarında ortaya koymuş olduğu gibi, muhtemelen Vedalardaki “çift Tanrılar” (Asvinler/süvariler) daha ilk başlarda sabah ve akşam yıldızını ifade etmekteydiler. Asvinlerin, at hediye ettikleri de efsanelerde geçer.


Venüs, Buryatlar arasında gelin kaçırma efsanesiyle de ilişkilendirilir. Efsaneye göre, Solbon’un üç karısı vardır ve bunlardan bir tanesi genç bir Buryat kızıdır. Solbon, bu kızı tam düğün günü sessizce yeryüzüne inip, güzelliği dillere destan olan bu kızı misafirlerin ortasından kapıp gökyüzüne kaçırmıştır. İlk iki karısından çocuğu olmayan Solbon’a yeryüzünden kaçırdığı karısı, bir erkek çocuk doğurur.

Yakutlarda Venüs dişidir ve Ülker’e âşık olan çok güzel bir genç kızdır. Gökte karşılaştıklarında fırtınalar meydana gelirken, Kırgızlarda, Ülker yıldız kümesinin ayın oğlu, akşam yıldızının (Venüs) ise kızı olduğuna inanırlar.



Uno Harva'nın Altay Panteonu adlı kitabında alıntılanmıştır.

Çeviren: Erol Cihangir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak