YABAŞ
Bozgun tanrısı. Yeryüzünde kötülüklere ve bozgunculuğa sebebiyet verir. Erlik Han'ın oğludur. Kara-Kam'la (kötücül şaman) Erlik arasında arabuluculuk yapar. Aygır yeleli olarak betimlenir.
YALÇUK
Ay tanrıça. Parlaklığı, ışığı ve güzelliği simgeler. Göğün altıncı katında oturur. Bazı Türk boyları aydan türediklerine inanırlar. Pek çok medeniyette ay dişil olarak tasavvur edilir.
YALPAGAN HAN
Ejderhaların tanrısı olarak görülür. Bütün ejderhalar (yelbeğenler) onun emrindedir. Kendisi de istediği zaman yedi başlı bir ejder kılığına bürünür.
YAYGUÇI
Yaratılış. "Yayguçı Çağ" da denilir. Canlıların yaratılıp yeryüzüne yayıldığı gündür. Henüz başka hiçbir şey yokken her yerde yalnızca uçsuz bucaksız bir su vardır. Buradaki deniz kavramının gerçekten bir su kitlesi olarak mı düşünüldüğü yoksa mecazen uzayı veya hiçliği mi ifade ettiği akla gelebilecek bir sorudur. Geçmiş çağlardaki söylencelerde soyut kavramların kişileştirilmesi ve doğallaştırılması yaygın olsa da bunun bilinçli bir biçimde veya en azından sanatsal amaçlarla yapılmadığı kesindir. Dolayısıyla bu sonsuz su anlayışı kaosu ve tekdüzeliği simgeler, fakat bu geçmişe doğru günümüzden bakılarak yapılan bir yorumdur. Her şeyin sonsuz bir sudan ibaret olduğu bu çağda gök bile yaratılmamışken her şey sağır ve dilsizdir. Sonra suyun içinden toprak çıkarılır. Bu görev Erlik'e verilir, ancak o kendisi için çamur saklar. Bunu anlayan ülgen onu cezalandırır. Bazı efsanelerdeyse Ak Ana çamur getirmeleri için Kutan/Koton (balıkçıl kuşu) ve Kögön/Kogon (yaban ördeği) gönderir. Kutan toprağı kendisi için saklar ve bunu anlayan Ak Ana onu cezalandırır. Çıkarılan balçıktan dünya yaratılır, ikinci olarak dalan Kögön ise küçük çakıl taşları çıkarır, bunlarla da kıyılardaki dağlar oluşur. Altay Yaradılış Destanı'nın Verbitsky'nin derlediği varyantında altı günde yaratma inancına da rastlanır, ancak dış etmenlerin (özellikle Hristiyanlığın) etkisiyle girmiş olma ihtimali yüksektir. Yaradılış başlamadan önce anlamı ve adı yoktur hiçbir şeyin. Sayan söylencelerine göre bu sonsuzlukta önce varlıklara ad verilmiştir ve böylece evren oluşmaya başlamıştır. Sümer Mitolojisi'nde de benzer bir biçimde su tanrısı Enki her şeye bir ad vermiş ve böylece yaratılış başlamıştır. Ad ise anlam demektir. Yani önce maddenin değil ideanın (düşüncenin) var olduğu anlayışı belirir (Fakat sonsuz su anlayışı ise yine de maddi bir varlığı temsil ettiğinden dolayı aksi yöndeki bir öngörüye de açıktır). Türklerdeki yaradılış inancının felsefi yönü daha dikkatli incelendiğinde görülür ki evren bir yürek gibi çarpan, bir açılıp bir kapanan, genişleyip daralan bir yapıya sahip olarak algılanmaktadır. Bütün ve parçaların birbirleriyle bağlı olduğu canlı bir varlıktır. Eski Türk inancında dağlar, ırmaklar, ağaçlar gibi doğal varlıkların tamamının ilk yaratılışta insan (veya insan gibi bilinçli) olduğu düşünülür. İnanışa göre güneş eskiden bir erkek çocuğu, ay ise kız çocuğudur. Hatta kış mevsiminin de bir kocakarı olduğu söylenir. Bu anlayışın bir uzantısı olarak Anadolu’da "Kocakarı Soğukları" kavramı yer alır. Dağlarsa yenilmez yiğitler olarak görülürler. Bunların hepsi bilinen biçimlerine daha sonradan dönüşmüştür fakat ruhları yine de içlerinde yer almaktadır. Sümer inanışına göre başlangıçta gökle yer bitişik, hatta birdir, daha sonra tanrılar tarafından ayrılmışlardır. Sümerlerde evrenin kökeni bazı aşamalarla açıklanır ve anlatılanlar Türk yaratılış anlayışına da paraleldir:
1. Başlangıçta yalnızca sonsuz sulardan oluşan bir deniz vardır. Fakat bütünsel bir hiçlik veya yokluk durumu değildir. Bu denizin kökeni ya da nasıl ortaya çıktığı konusundaysa bir bilgi verilmez. Sümerler onun her zaman var olduğunu düşünmüşlerdir. Gökle yer henüz ayrışmamıştır. Altay ve Yakut yaratılış destanları da benzer ifadeler kullanır.
2. Bu denizin içinden çıkan bir dağ oluşur ve gerçekte yeryüzünü simgeler. Böylece gök ve yer birbirinden ayrılır. Türk yaradılış destanları da yeryüzünün suyun içinde çıkarılan topraktan oluştuğunu anlatırlar. Sümer inancına göre gök eril, yerse dişil olarak algılanır. Türklerde de benzer biçimde Gök Ata, Toprak Ana algısı vardır.
3. İnsanoğlu yaratılır. Hatta tanrılar insan biçimli olarak kişiliğe bürünürler. Sümer söylencelerinde insanın tanrılara hizmet etmesi için yaratıldığından bahsedilir.
YAYIK
Tufan. Genel olarak sel gelmesi, suların yükselmesi, ırmakların ve göllerin taşması demektir. Türk halk kültüründe ve anlatılarda yeryüzünü suların kapladığı "Büyük Tufan'' için kullanılan bir tabirdir. Bu veya benzeri söylenceler yeryüzündeki pek çok kültürde yer alır fakat ilk kez Sümerlerde bahsi geçer. Hristiyanlık, Yahudilik ve İslam'la birlikte neredeyse tüm dünyada ortak bir anlayış haline dönüşmüş ve zaten pek çok toplumda var olan benzer halk söylenceleriyle de örtüşerek pek çok yöresel versiyonları oluşmuştur. Türk kültüründeki önemi yeryüzünün yaradılıştan önceki sularla kaplı haline yeniden dönmesidir. Bu bağlamda yenilenmenin ve yeniden doğuşun sembolüdür fakat bu yenilenme bir tür devrimle ortaya çıkmaktadır. Çünkü Tufan'la eskimiş ve bozulmuş zihniyetin bile sonu gelir, fakat bu sonun ardından dönülen yerse tekrar başlangıçtır (yani Öz'dür). Bütün canlılardan yalnızca birer çiftin inşa edilen gemiye bindirilerek korunmasıysa bu Öz'ü simgeler. Bu bağlamda Tufan aslında Öze dönüş demektir ve yaşamın bir çember (döngü) olduğu inancını benimseyen ilkel toplumların düşünce sisteminin en güzel örneğidir. Kötülük yüzünden karmaşa ortaya çıkar ancak sonra her şey yeniden dinginleşir. Altayların kökleri çok eski çağlara kadar uzandığı anlaşılan bir söylencesinde sulara hükmeden "Cayık." (Yayık/Jayık) adlı tanrının Tufan'dan sonra gökyüzüne çıktığı söylenir. Ayrıca ırmaklar taştığı zaman ona istinaden "Yayık sudan çıktı" derler. Altay söylencelerindeki ifadelere göre Yayık'ın (Büyük Tufan) gerçekleşeceğini Demir Boynuzlu "Kök-Teke" önceden haber vermiştir ve yedi gün boyunca dünyanın çevresinde bağırarak dolaşmış, acı acı melemiştir. Bu öykünün sonrasıysa şu şekilde anlatılır:
Yedi gün deprem oldu,
Yedi gün dağlar ateş saçtı.
Yedi gün yağmur yağdı,
Yedi gün fırtınalar koptu,
Yedi gün yağdı dolu,
Yedi gün boyu karlar yağdı
Yeryüzünü sular kaplamadan önce "Yedi Nomçı" (Yedi Şaman) kardeşler bir araya gelerek bir gemi yaparlar ve insanlarla her tür hayvanlardan birer çifti kurtarırlar. Gemi "Yal-Möngkü" dağında karaya oturur. Gemiden saldıkları horoz soğuktan ölür. Kazı salarlar o da uçar gider. Kuzgun leş yemeye koyulur. Güvercin geri gelerek suların çekildiğini haber verir, yedi kardeşler de dışarıya çıkarlar.
Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder