UBIR
Vampir. Günahkar kimseler mezarda bir hayvan şekline bürünür. Genellikle ölen büyücülerin Ubır'a dönüştüğüne inanılır. iri başlı, uzun kuyruklu bir yaratıktır. Ağzından ateş püskürür. Günlerce hatta aylarca hareketsiz kalabileceği gibi istediğinde uçabilir de. Hiç kimseden korkmaz. Etrafına bulaşıcı hastalık yayar. Ne bulursa yer. İstediği şekle girebilir, hatta güzel bir kız kılığına bürünebilir.
Kurt veya yaban köpeği kılığına girip koyunları parçalar. Leşle beslendiği de söylenir. Bir dağın başında toplanıp, kaçırdıkları insanları yedikleri de anlatılır. Kadınları ve hayvanları emmeyi sever. Başka bazı halk inançlarında ise ele geçirdiği insanın içinde yaşayan korkunç bir yaratık olarak betimlenir. İçine Ubır giren kimseler yemeye doymazlar ve geceleri kalkıp yemek ararlar ve bulamadıklarındaysa gidip başka evlerden çalarlar. Üstelik çok yemelerine karşın zayıf kalırlar. Çünkü yedikleri yemek kendilerine değil, Ubır'a yarar.
Tatareada "Ubır kendisi doysa da gözü doymaz" şeklinde bir deyim bulunur. Yakalanacakları zaman bir ateş topuna dönüşerek bacadan kaçarlar. Ubır da tıpkı ateş gibi her şeyi yutan, doymak bilmez bir varlıktır. Ubır olduğu anlaşılan bir ölünün mezarı açılıp çivi çakılır, ayrıca şüphelenilen bir cesedin Ubır'a dönüşmemesi için ateşin altından geçirilmesi gerekir. Bu sözcük daha çok Romanya ve Moldova'da yaşayan Türk topluluklarınca "vampir" anlamında kullanılır. Fin Ugor kavimlerinde de benzer terimlere rastlanır. Ayrıca Çekçeye ve Slovakçaya "upir" olarak geçmiştir ve Çek kültüründe tam olarak "vampir" anlamında kullanılır. Slav halklarında ölen büyücülerin Upir olduğuna inanılır. Balkan ülkelerinde de farklı ifadelerle de olsa benzer varlıklara rastlanır. Hatta bunlar gerçek kabul edilerek bazen ciddiye alınır. Örneğin; 1833 yılında Bulgaristan'ın Tırnova şehrinin kadısı Ahmet Şükrü Efendi tarafından hükümet merkezine gönderilmiş ve Takvim-i Vekayi Gazetesi'nin 69. sayısında yayınlanmış olan bir belgede şu ifadeler yer alır: "Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunçtu. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş, Yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleriyle ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı.
UÇUH
Hastalık cini. İnsanlara hastalık veren kötü bir ruhtur. Daha çok uykudan uyanıldığında dudak ve ağız kenarında görülen kabarıklıklara (bazen de vücutta kızarıklıklar ve kabarmalara) sebep olduğuna inanılır. "Uçuk yaladı" ifadesi gece insanın ağzını veya bedenini bu ruhun yaladığı ve bu nedenle de uçuk (hatta kızamık, kızıl, siğil) gibi hastalıklara yakalandığı anlayışından kaynaklanır. Halk inancına göre böyle bir durumda özel bir tedavi uygulanır. Şaman nasıl bir kurban kesilmesi gerektiğini belirleyip tarif eder, hasta kişi veya bir yakını da onun verdiği bu tanıma uygun bir hayvanı bulup boğazlar. Bazı basit hastalıklarda doğaya "saçığ" (sunu) verilir. Anadoluda uçuk ve siğil tedavisinde toprağa okunmuş buğday gömülmesi bu geleneğin bir devamıdır. Bazen de ıdığ (azat kurbanı) olarak bir hayvan salınır. "Uçuk" sözcüğü günümüzde de dudak kabarığı anlamında kullanılmaya devam etmektedir. "Ruh Bayramı" olarak tanımlanabilecek bir şenlik de bu adla anılır.
UD ANA
İnek tanrıça. Sığırları korur. Mesela Umay Ana boynuzlu olarak betimlenir. Kırgızlar ilk analarının bir inek olduğuna ve bir mağarada yaşadığına inanırlar. Ayrıca kısır kadınlar kutsal mağaralardaki boynuzlara ip bağlayarak çocuk dilerler. Güç simgesi olan boynuz unsuru pek çok tanrıçada bulunur.
UD ATA
Boğa tanrı. Boğaları korur. Gücü temsil eder. Oğuz Kağan'a adını veren de Boğa Ata'dır. Kahramanlarda bulunan boynuz kavramı boğadan esinlenmiştir. Bu boynuzlar gücü simgeler ve ayı çağrıştırırlar. Gerçekten de boynuz hem tek başına hem de ikisi yan yana getirildiğinde ayın hilal biçimine benzemektedir. Kırgızlar dünyanın bir öküzün boynuzları üzerinde durduğuna inanırlardı. Boğa Ata'nın bazen boz bir boğa kılığına girerek başka boğalarla güreştiği anlatılır. Boğa kılığındaki bir tanrının birleştiği bir kızdan çocuğu olur ve Buryat kavmi onun soyundan gelir. O yüzden Buryatlar tarafından geçmişte kendisine boz boğa kurban edildiği bilinmektedir.
ULUG ANA
Yaratıcı tanrıça. Büyük yaratıcı gücü ifade eder ve bu gücün eril yönünü simgeler. Soyut bir varlıktır. Ancak bazen Ak Ana, Od Ana, Gün Ana, Toprak Ana, Gök Ana, Yel Ana gibi yaratıcı güçlerin tamamını da ifade eder. Pek çok varlığın ayrışmadan önceki biçimidir. Ezeli ve önsel bir bağıntı olarak, ondan koparak ayrılan ruhların ve varlıkların yeniden yaklaştırıcısı hatta birleştiricisi olarak düşünülebilir. Her şeyi bilir. Yaşam verici gücün en üst noktasında bulunur. O yaşlanmazdır ve ölümsüzdür. Hem düzenleyici başlangıç, hem de karmaşık sonlanış onda bir araya gelir. Karşıtlıkları kendi içinde barındırır. Bu nedenle zıtlar onda birbirleriyle yer değiştirebilir ve ters işlevli varlıklar ortaya çıkabilir. Saf ve el değmemiştir ancak varlığı cinselliği de kapsar ve doğurgandır. İyiliği temsil ettiği gibi aynı zamanda şeytani unsurları da içerir. İnsani olduğu kadar hayvani bir yönü de bulunur. Hem yeraltı dünyasının, hem de göğün sahibidir. Bolluk ve bereketin yaratıcısıdır. Bazen insani niteliklerle kişileştirilecek sallanan iri göğüsleri olan bir kadın biçiminde betimlenir. Baksılara yaşlı ve bilge bir kadın görünümünde uykularında göründüğü söylenir.
ULUG ATA
Yaratıcı tanrı. "Ulu Tüyer" olarak da anılır. Büyük yaratıcı gücü ifade eder ve eril yönünü simgeler. Şamanların koruyucusudur ve onları yeryüzüne gönderdiğine inanılır. Kayıp ve adı bilinmeyen gök ruhlarının önderidir. Ayıhı olarak bilinen iyi ruhların başı olarak anılır. Ancak zıtlıkları içerisinde barındırdığı için istediğinde kötü varlıklar olan Ahası ruhlarının kılığına bürünebilir. "Sür" olarak bilinen ruhu insanlara o vermiştir. Gökyüzünün yedinci katında yaşar. Oğulları ak veya boz atlarla gökyüzünden yere inerler. Moğollarda pek çok tanrıya "Ulan/Ulağan" (kızıl) sözcüğünün sıfat olarak verilmesi nedeninin kavramsal olarak bu tanrıyla bağlantılı olması muhtemeldir.
ULUKAYIN
"Yaşam Ağacı" olarak da bilinir. Yerle göğü birbirine bağlayan efsanevi ağaçtır. Dünyayla birlikte yaratılmış ve Kayra Han tarafından dikilmiştir. Dünyanın, yeraltının ve göğün tam merkezinde yer alır. Gökleri delip bilinmez yüksekliklere çıkar. Dalları gökyüzünü ayakta tutar, kökleriyse toprağın tüm katlarını delip yeraltı okyanusuna kadar uzanır. Tepesinde Tanrı Ülgen oturur. Öksökö kuşu etrafında dönerek uçar ve bazen de zirvesine konar. Dokuz boy (Türklerin dokuz kavmi veya yeryüzündeki dokuz büyük insan ırkı) bu ağacın dokuz dalından türemiştir. Umay onun sahibidir ve yeryüzüne inerken bu ağacı kullanır. Kübey Hanım bu ağacın içinde yaşar. Köklerinden yaşam suyu (Bengüsu) akar. Her dalı yetmiş yapraklı olarak tanımlanır. Yaprakları altındandır ve büyüklükleri birer at derisi kadardır. Dallarından biri güneşe, biri de aya uzanır. Bazı efsanelerdeyse bir yanında ay, diğer yanındaysa güneş bulunur ve Demir Dağ'ın üzerinde durduğu kabul edilir. Sekiz gölgeli, dokuz köklü olarak anılır. İnsanların, kuş kılığındaki ruhları bu ağacın dalları arasında uçuşur durur. Ağaca bez/çaput bağlayarak dilekte bulunma (çalama) uygulaması da yine Ulukayın'la bağlantılı görünmektedir ve yeryüzündeki kutlu sayılan ağaçlar onun bir temsilcisi olarak algılanmaktadır. Bazen bir çam ağacı olarak kabul edilir ve İlge denilen reçinesi, onu yiyenlere olağanüstü bir güç verir. Yaşam Ağacı anlayışına yaklaşık aynı özelliklerle ama biraz yalın bir biçimde Macar Mitolojisi'nde de rastlanır. Macarlara göre şaman trans halindeki yolculuğunda bu ağaca tırmanarak göğe çıkar. Günümüzde Çuvaş bayrağında sembolize edilmiş bir hayat ağacı bulunur.
UMAY
İyilik tanrıçası. İyiliği simgeleyen kutlu bir varlıktır. Bazen yaşam tanrıçası olarak da tanımlanır. Doğacak çocukları belirler. Üç boynuzlu olarak betimlenir. Beyaz elbiselidir ve yere kadar uzanan gümüş saçları vardır. Etrafına ışık saçar. Görünümü orta yaşlıdır.
Kuş kılığına bürünebilir ve kanatlıdır. Yaşam Ağacı'nın sahibidir. Yeryüzüne bereket dağıtır. Kimi zaman kızarak insanları korkutabilir. Çocukların koruyucusu olarak da anılır. Çocuğu olmayanlar kendisine kurban adarlar. Hamile kadınları ve yavru hayvanları da korur. Gökyüzünde yaşar, ancak bazen yeryüzüne iner. Yanında bir buğu (ceylan) veya zarif bir geyikle dolaştığı söylenir. Sıklıkla çocuk ölümlerinin yaşandığı evlerde onun korumasını çektiğine inanılır ve bu hallerde kendisine "Kara Umay" diye hitap edilir. "Taskıl Umay" (Kel Umay) olarak adlandırıldığı da olur, ancak yapılan betimlemelerde uzun saçları olduğu dikkate alındığında ara sıra büründüğü bir görüntü olduğu söylenebilir, çünkü kellik bir güç ve zeka simgesidir. Ayrıca kendisine ithafen "Taskıl Umay" adlı bir dağın varlığı da bilinmektedir. Mavi veya beyaz kuş kılığına girebilir. Adının "Humay" biçimindeki söylenişi ise "Hüma Kuşu" ile ilişkilendirilir. Amma Hanım adlı tanrıçayla bağlantılı olduğu öne sürülmektedir.
UTKAÇI
Kurban tanrısı. Ülgen'e en yakın konumdaki tanrıdır. Gökyüzünde yaşar. Şamanların trans halindeyken getirdikleri kurbanları alarak ülgen'e götürür. Çünkü Şaman en fazla Altınkazık Yıldızı'na (Kutup Yıldızı) kadar ulaşabilir ve daha ileriye gidemez. Kurbanları kendisine teslim eden Şamanlaraysa kaz (olasılıkla düşünsel ilham) hediye eder ve onlar da bu kaza binerek geri döner.
UYLAK
Israrcı cin. Geceleri dışarıda dolaşarak yolculuk yapanlara musallat olurlar. Kişiye adıyla seslenen, sataşan, alay eden, kötü sözler söyleyen, taş atan yaratıklardır. Köpek, koyun, kedi ve hatta başka bir insan kılığına, bazen de tabut gibi ürkütücü nesnelerin biçimlerine girdikleri söylenir.
UZUH
Çok eski devirlerde yaşamış iri cüsseli, azman varlıklardır. O kadar uzun ve büyüktürler ki, güneşi ocakları olarak kullanırlar ve bunun için yiyecekleri gökyüzüne kaldırarak pişirirler. Irmakları bir adımda geçerler. Devasa halılar dokurlar. Başları bulutlara kadar uzanır. Normal bir insanın boyu ancak onların topuğu kadardır. Onların ölülerinin bir tek kemiğinden koca bir köprü yapılabilir. Nuh Tufanı'nın suları ancak dizkapaklarına gelebilir. Bin yıldan fazla yaşarlar. Daha sonra yok olup gitmişlerdir. Bir kıyaslama yapılacak olursa bu betimlemelere uygun bir insan ancak dinozorlar çağına uygun olabilir. "Ucugulu" ve "Uzunbuluk" adlarıyla da anılırlar.
Bahattin Uslu’nun Türk Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder