KILIÇASLAN I ( 1092 • 1107 )
Kılıçaslan, 1073 tarihinde İsfahan'da doğmuştu. Babası Süleyman Şah, dedesi Kutalmış'tır. Annesi, bir Türkmen Beyinin kızıdır. Davud adında bir de kardeşi vardır. Eşinin adı «Sevindik Hatun» dur. Kılıçaslan'ı babası çok iyi yetiştirmişti. O, büyük bir adam olmağa namzetti. Süleyman . Şah, Halep önlerinde öldüğü zaman Kılıçaslan ile Davud, genç yaşta idiler. Henüz devleti idare edecek bir çağda değillerdi. Selçuk Sultanı Melikşah, Süleyman Şah'ı çok sevdiğinden oğullarını yanına aldınp, terbiyeleriyle meşgul oldu. Bunlara İsfahan sarayında bir daire ayırttı.
Süleyman Şah, Antakya'nın fethine giderken devlet idaresini veziri «Ebü-l-Kasım»a bırakmıştı. Fakat devletin birliği bozuldu. Herkes kendi başına buyruk oldu. Duruma Anadolu Valiliği komutanlarından «Emir Porsuk» hakim oldu. Fakat diğer beyler onunla mücadeleye giriştiler. Ebu-l-Kasım, Bizanslılarla hoş geçindi. Anadolu Selçuklu Devleti sarsıntı geçirmekte idi. Kılıçaslan altı yıl İsfahan'da kaldı. Bu sıralarda, Melikşah ölüp, yerine Börkyaruk geçti. Yeni Sultan'ın ilk işi Kılıçaslan'ı İznike gönderip tahta oturtmak oldu (20 Kasım 1092). Kılıçaslan I. i halk ve· beyler sevinç içinde karşıladılar. Kılıçaslan, babasının bütün meziyetlerini taşıyordu. Çok yakışıklı, iri ve uzun boylu bir erkek güzeli idi. O, bu yiğit tavırlı Türkmenlerin gönlünü fethetti. Halk ondan çok şeyler bekledi. O da, gerçekten büyük işler başaracak yaratılıştaydı. Genç yaşta ikinci hükümdar olarak Anadolu Selçuklu tahtına geçti. Kardeşi Davud da Konyada çalıştı. Kılçaslan, babasının devlet adamlarını toplayıp onlara danıştı. Kendisini tamınıyan beylerle mücadele etti. Hepsini yola getirdi. Doğu tarafından Danişmendliler tecavüze başlamışlardı. Kılıçaslan, Danişmendlilerin üzerine yürüyerek, onların elinden Ankara ve Kayseri'yi aldı. Anadolu'nun asayişini tamamen sağladı,
Kılıçaslan gözünü İstanbul'a dikti. Bu şehri Türk mülküne katmayı gaye edindi. İlk iş olarak bir donanma meydana getirdi. İzmir'de bir beylik kurmuş olan «Çaha Bey» kuvvetli bir donanmaya sahipti. Kılıçaslan Çaha Bey'in kızı ile evlendi. Çaha Bey, Ege Denizinde donanması sayesinde Midilli, Sakız, Rodos ve Sisam adalarını fethetmişti. Bizanslılar, Çaha Bey'le Kılıçaslan'ın arasını açtılar. Çanakkaleyi kuşatan Çaha Bey'i Kılıçaslan bir ziyafete davet ederek öldürüttü. Çünkü, Çaha Bey Selçuklular için de bir tehlike olmuştu. Bundan sonra Klıçaslan İstanbul'un fethi hazırlıklarına başladı.
HAÇLILAR HAC YOLUNDA
Selçuklu Türklerinin Anadolu'yu yurt tutmaları, bir donanma hazırlıyarak İstanbul'u almaya çalışmaları, Bizans imparatoru (Mihail) Dükas VII. yi uyardı. Bu tehlikeyi önlemek için Papa Greguvar VII. den yardım istedi. Ortodoks olan Bizans'ın, Katolik Papadan yardım istemesi, Papayı pek sevindirdi. Doğu ve Batı kiliselerini birleştirmek ihtimali vardı. Avrupa hıristiyanları da müslümanlara düşmandı. Papa, bundan faydalanarak, «Ehli salip» (Ay - haç) savaşı düşüncesini ortaya attı. İşte, Tarihte «Haçlı Seferleri» denen savaşlar bu yüzden oldu. Hıristiyanlarca, Kudüs şehri pek kutsaldı. Çünkü İsa'nın burada doğduğu sanılıyordu. Bu kutsal şehrin müslümanlar elinde olması, hıristiyanların ağrına gidiyordu.
Fransa'nın Burgunya eyaletindeki Kuluni Manastırında bir tarikat kurulmuştu. Bu Kuluni tarikatı; İngiltere, Almanya, İspanya ve Macaristan'a kadar yayıldı. Bu tarikata girenler, «Müslümanlarla savaşmağa» andiçiyorlardı. Kendi aralarında artık, savaş olmıyacaktı.
Bu sıralarda Bizans tahtına geçen Aleksi Komnen, Roma'ya bir heyet göndererek, Türklerden kendilerini korumak için, yeni Papa Urban II. den yardım istedi.
1095 yılının sonbaharında Papa İkinci Urban Fransa'nın (Kılerman) şehrinde dini bir kurul topladı. Bu toplantıya on dört başpiskopos, dört yüz rahip ve şövalyeler katıldı. Halk da toplanmıştı. Burada müslümanlara karşı bir Haçlı Seferi açılmasına, Kudüs'ü kurtarmağa karar verildi. Halk:
Allah istiyor! diye bağırdı. Bu esnada Pavi şehri piskoposu Ademös dö Montay, papanın önüne diz çökerek:
Arzı mukadese yapılacak Haçlı Seferi için beni takdis ediniz! dedi. Papa elindeki putla onu takdis etti. Sonra sıra ile şövalyeler diz çöktüler, onları da takdis etti. İncildeki Hazreti İsa'nın sözlerinin bir hatırası olmak üzere herkes kırmızı bezlerden bir haç yaparak omuzlarına ve göğüslerine diktiler. Bunlar Haçlı Seferine katılacaklardı. Bu sebeple bu sefere (Ehli Salip) veya (Haçlı Seferi) denildi. Bu sefere katılanların bütün günahlarının affedileceğini papa bildirdi. İsa'nın mezarını görmeden kimse dönmiyecekti. Papa Urbanın muavini rahip (Piyer Lermit) oturumun sonunda heyecana gelerek:
Ey Sen Piyer'in vekili! Senin ruhunda hıristiyanlığın arzuları yaşıyor. Bütün hıristiyanları topla!.. İslamların elinden Kudüs'ü al! Ben açılacak sefere kılavuz olacağım! Bir elimde haç, diğer elimde kılıç herkesi kutlu cihada davet edeceğim! dedi. Papa onu takdis etti ve:
Seni hıristiyanın yol göstericisi tayin ettim! dediği bir sırada (Yoksul Gotye) adlı bir şövalye de söz alarak:
Beni bu sefere komutan seçin!
dedi. Papa onu da kumandan tayin etti. Artık her şey tamam olduğundan Haçlı Seferine karar verildi.
Piyer Lermit yalın ayak, başı açık elinde kocaman bir put olduğu halde topal bir katıra binerek, Fransa'nın köylerini dolaşmaya başladı. Köylülere:
Ey günahı olanlar, benimle Kudüs'e gelin. Bütün günahlarızını affettireyim! Bu sözlere kanan binlerce insan peşine takıldı. Haçlı ordusunun hareketini Meryem Ananın göğe yükseldiği kutlu güne bıraktılar. Harekete geçtikleri gün bütün kiliselerin çanları bütün şiddetiyle çalmağa başladı. Papazlar İncilden parçalar okuyorlardı. Sefere karışan binlerce insan bir başıbozuk alayı idi. Çoğu yaya olup, pek azı atlı idi. Aralarında kadınlar da vardı. Haçlı Ordusu doğuya doğru ilerlemeye başladı. Bunlar Fransa'dan Almanya'ya girdiler Alman hıristiyanları da · bunlara katıldılar. Bunların önünde bir keçi ile bir kaz bulunmakta idi. Avusturya'ya gelince Yahudileri öldürdüler. Her girdikleri şehri yağma edip karınlarını doyuruyorlardı. Haçlı ordusunun sayısı 100.000 yaya, 600.000 atlı idi. Korkunç bir fırtına Anadolu'ya doğru akıyordu. Aç sefil bir sürü durmadan ilerliyordu. Komutanları Yoksul Gotye cılız bir ata binmişti. Bu fakir insanlar Belgrad şehrini yağma ettiler. Öncü olan fakir haçlıların başında Piyer Lermit ile Yoksul Gotye bulunuyordu. Arkalarında dört kafile gelmekte idi. Birinci kol olan Almanların başında Godfuruva Dö Buyyon, İtalyanların başında ise Kont (Provans) bulunmakta idi: Normanların başında ise Prens (Bueman), üçüncülerin başında ise (Reyman Dö Senjil) vardı. Dördüncü kolun başında ise (Tatikyüs) vardı. Bunlar İngiliz ve Belçikalılar idi. Haçlılar yollarda: Allah istiyor! diye bağırarak ilerliyorlardı. Bu sefil ve perişan insanlardan bütün Avrupa halkı korkmuştu. Nereye konsalar bir çekirge sürüsü gibi orayı talan ediyorlardı. Yer yer çarpışmalar da oluyordu. Haçlılar aylarca yol aldıktan sonra İstanbul surları önüne dayandılar. Bizanslılar sayısı milyona yaklaşmış bu başıbozuk sürüsünden korktular. Haçlıları şehirden içeri almadılar. Yalnız saray nazırı, Piyer Lermit'i imparator Aleksi Kommene) takdim etti. İmparator:
Muhterem peder! Zahmet edip İstanbul'a kadar geldiniz Kudüs'ün yolu Anadolu'dan geçmektedir. İslam ülkeleri Anadolu'dan başlar. Önce Türkleri ortadan kaldırmak lazımdır. Fakat şunu biliniz ki Türkler Araplardan çetin adamlardır. Çok cesur ve iyi silah kullanırlar, dedi. Haçlılara erzak verdi. Sonra Haçlıları, gemilerle karşı yakaya çıkarma faaliyetine geçti. Şimdi bir avuç Türk, vatanları için kan dökeceklerdi. Türk milletinin· başına gelen en büyük sefer bu idi.
KILIÇARSLAN'IN HAZIRLIĞI
Haçlı ordusunun bir sel halinde Anadolu'ya doğru akdığını haber alan Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıçaslan, derhal onlara karşı koymak için tedbirlerini aldı. Gelenler islam kanına susamış haçlılardı. Bunlar din uğruna cihada çıkmışlardı. Haçlıların sayısı milyona varıyordu. Türkler ise bir avuç insandı. Karşı taraf din adına çapula çıkmış insanlar. Türkler ise yurt ateşiyle içi yanan kahramanlardı. Fakat haçlılar başlarını sert bir kayaya çarpacaklarından haberleri yoktu. Andolu kan deryasına dönecekti.
Kılıçaslan Büyük Selçuk Sultanı tahtında oturan Börkyaruk'a haçlıların geldiğini haber verdi. Orada taht kavgaları devam ettiğinden bir haber çıkmadı. Ayrıca Halife'ye, Suriye, Filistin ve Mısır Araplarına da adamlar göndererek haberdar etti. Ne yazık ki, bunların hepsi uykuda idiler. Karşı koyacak halleri yoktu. Muhammedin dinini, müdafaa edecek, yalnız Türk'ün kılıcı vardı.
Bu kutlu ödev yalnız Türk'lere kalmıştı. Milyonların karşısında tek bir komutan, Kılıçaslan vardı. Bu koç yiğit, vatan nasıl müdafaa edilir, bunu cihana gösterecek, tarihlere şan verecekti. 1095 yılı Türk'ler için ölüm dirim yılı idi. Anadolu'ya yeni yerleşmiş bu ulus yok olmak tehlikesiyle başbaşa idi. Türk ulusu topyekün vatan müdafaasına karar vermişti. Yediden yetmiş yaşına kadar silahlandılar. Gelecekleri varsa, görecekleri de vardı.
Kılıçaslan İznik'te bir harp divanı topladı. Haçlı ordusuna nasıl karşı konacağı kararlaştırıldı. Harp usullerini bilen, disiplinli ve itaatlı bir askeri birliğin yenilmesi pek güçtü. Karşı taraf nizamsız bir başıbozuk topluluğu idi. Bu kuvveti parçalamak lazımdı. Kılıçaslan buna da çare buldu. Anadolu'da (Gerilla Savaşı) yapmayı karar altına aldı. Ordu, müstakil hareket edecek bölümlere ayrıldı. Her birlik çete harpleri yapmak için serbest kalacaktı. Aileleri şehirlerden alıp dağa çıkardılar. Bunların muhafızlarına da (Bacı alayları) dendi. Bunların hepsi kadın muhariplerdi. (Ahi alayları) ise akıncı birlikleri kurdular. Alevi Türkmenler de ayrıca (Abdal Alayları) meydana getirdiler. Bunlar dağ başlarında pusu kurdular. Otları ve samanları yaktılar. Kuyular zehirlendi. Yiyecek maddeleri saklandı. Palalar da bilendi. Yüce dağ başlarında düşmanı beklediler.
Kılıçaslan'ın ordusu 200.000 kişi idi. Kılıçaslan Bayat, Eymur, Beydili, Karaevli Türklerinden olan 50.000 kişinin komutasını üzerine aldı. Bunlar en cesur ve gözü pek koç yiğitlerdi. Bunların bayrakları ay ve yıldızlı olup bayrak alemleri de aydı. Oğlu Mesud'un kuvvetleri de Yazır, Salur, Kayı, Çavuldur Türkmenlerinden kurulmuştu. Bunların bayrakları da iki ay üst üste, önünde beş dilimli bir yıldız bulunmakta idi.
Başkomutan Kılıçaslan'ın ordusunda üç bayrak vardı. Birisi Sultana mahsus ok ve yaylı bayrak. İkincisi ise Halifenin göndermiş olduğu ayetlerle süslü siyah bayrak, diğeri de ay yıldızlı Türkmen bayrakları idi. Ayrıca tuğlar ve mehter takımı bulunmakta idi. Ayrıca kırk devenin taşıdığı seyyar bir hastane vardı. Diğer Oğuz Türkmenleri de beyleriyle alaylar teşkil etmişlerdi.
Harplerde fedakarlık göstermiş alpların atlarının boyunlarında kutaş bulunmakta idi. Nişancı askerlerin bileklerinde kaplan kuyruğu, avcı askerlerin de başlarında sorguçlar! vardı. Akıncıların başlarına kartal kanatları takılı olup, sırtlarında kaplan postları vardı. Silahlar ok, yay, kılınç, kamçı, gürz, çomak, nacak, balta, gargı idi. Başlarında miğfer ve üzerlerinde zırhları vardı. Selçuk ordusu yirmi dört Oğuz Türkmen boyu sayısınca 24 tümenden ibaretti. Bütün askerler talimli ve tecrübeli aynı zamanda cesurdu. Askerlerip çoğu atlı kuvvetlerdi. Selçuk ordusu hazır, düşmanı bekliyordu. ·
PAZARKÖY SAVAŞI
15 Haziran 1096 yılında, Marmara kıyılarındaki Bizans gemilerine, Papas Piyer Lermit'in komutasındaki ilk kafile bindirildi. Gemiler mavi Marmara'da yelken açarak, İsa askerlerini Yalova'ya çıkardı. İkinci kafile Yoksul Gotyenin idi. Bunlar da Gemliğe çıktılar. Haçlı ordusu Anadolu topraklarında yürüyüşe geçti. Hep bir ağızdan ilahiler okuyorlardı. Uzun sakallı, dişlek, açık sarı saçlı, gök mavi gözlü, çilli yüzlü, uzun boylu, sevimsiz, çirkin adamlardı. İşte bu meczup derviş sürüsü, Allah adına yola düzülmüş İsa askerleri idi. Kimi atlı kimisi yaya Gemlikte bir mola verdikten sonra İznik yoluna düzüldüler. Bu ilk öncü kafile İznik şehrinin civarında bulunan (Pazarköy) kasabasına geldiler. Burası Türk sınırı idi. Pazarköy'ün önünde bir ova vardır. Bu ovada yorgun İsa askerleri derin bir uykuya daldılar.
1Temmuz 1096 sabahı, güneş ilk ışıklarını İznik gölüne serpiyordu. Güneş din uğruna dökülecek kanları seyretmek üzere yükselirken İsa askerleri uyandılar. Gözlerini karşı tepelere diktiler. Bütün tepelerin tutulduğunu gördüler. Burada hiç tanımadıkları, hiç savaşmadıkları Türkler vardı. Acaba Türk nasıl bir yaratıktı? Sarı insanlar mı, siyah zenciler mi? Ne idi bilemiyorlardı. Şimdi ne olduklarını öğreneceklerdi.
Kılıçaslan, düşmanın bütün kuvvetlerini ovaya çektikten sonra bir sahra muharebesiyle eritecekti. Türk ordusu ki, büyük ordularla çarpışmış, savaşın her türlü usulüne sahip usta ve cesur askerlerdi. Karşı taraf meczup dervişler, çapulcu alayı idi.
Haçlılar sabahın erken saatinde gözlerini ovuştururken bir anda korkunç bir gürültü her tarafı kapladı. Herkes birbirine girdi. Gök mü yarıldı, yer mi çöktü anlıyamadılar. Çünkü şimdiye kadar böyle ses duymamışlardı. Kösler çalıyordu. Aslan derisinden yapılmış olan iri davullara koca tokmaklar iniyor, yer gök inliyordu. Yoksul Gotye zırhlı şövalyelerini taarruz için saf haline getirdi. Kılıçaslan düşmanı ovaya çekmek maksadıyla, öncü fedaileri gönderdi. Haçlılar bu yayaların ovaya indiğini görünce atlı şövalyelerine taarruz emrini verdi. İri atlar tozu dumana katarak ovaya indiler. Fakat bu öncüler ellerinde iki ucu sivri çelik çubukları yere saplayıp, ovayı bir iğneli fıçıya dönderdiler. Her taraf çelik bir siperle örülüverdi. Atlar ilerliyemedi. Sivri uçlar atların karınlarına batıyordu. Bir anda birbirine karıştı.
Kılıçaslan düşmanın bu perişanlığını görünce Mehter takımına savaş havalarının çalınmasını emretti. Davullar ve zurnalar çalarken Selçuk sipahileri yalın kılıç bir sağnak halinde ovaya iniverdiler. Selçuklular ovanın batı tarafında saf teşkil etmeye çalışan Fransız şövalyelerinin üzerinde bir yıldırım gibi çaktılar. Pazarköyü ovası mahşer yerine döndü. Kılıç kalkan oynuyor, başlar, kollar havada uçuyordu. Ova kana boyandı. Selçuk sipahileri pek şiddetli pala sallıyorlar, düşmanı harab ediyorlardı:
Piyer Lermit elinde koca bir putu sallıyor, dualar ediyordu:
Allahım! Sen İsa askerlerini koru diye göz yaşları döküyordu. Kılıçaslan ihtiyat kuvvetleriyle taarruza kalktı.
Allah Allah.
sesleriyle yayalar da hücuma kalktılar. Ova bir anda kan deryasına döndü. Akşama doğru Bohemend adında bir şövalye kuvvetleriyle son talihini denedi. Onlar da bir anda eridi. Kudüsü zapta gelenler, ecel şerbetini içtiler. Bu kuvvet tamamen Türk'ün kılıncı önünde eridi. Pek az adam canım kurtarabildi. Yoksul Gotye yedi yerinden yara alarak geri çekildi. Piyer Lermit topal katırına binerek kaçıp canını zor kurtardı. Haçlılarla gelen kadınlar, çocuklar ve köpekler ayak altında kaldılar.
Istanbul'a kaçan Piyer Lermit, Ayasofya kilisesine giderek kurtulduğuna dua etti. Birinci Haçlı muharebesi Türk'ün zaferi ile sonuçlandı.
İZNİK'İN KUŞATILMASI
Haçlı ordusunun önderi, Piyer Lermit Pazarköy ovasında yenildiği sıralarda Godfuruva Dö Buyyon İstanbul'da idi. Godfuruva, eski bir asilzade ve şöhret kazanmış bir Şövalye olup, Karolenj imparatoru Şarlman'ın torunu idi.
Alman imparatoru dördüncü Hanri'yi, Papa Godfuruva'yı bir ordu ile papanın üzerine göndermiş, onu sindirmişti. Bu sebeple dindarlar onu hiç sevmiyorlardı. Godfuruva, günahlarını af ettirmek, yeniden papaya kendini sevdirrnek için haçlı ordusuna katılmıştı. Kudüsü aldığı zaman bütün günahlarından kurtulacaktı. Cesur ve iyi bir askerdi. Godfuruva ordusunu hazırlarken, onun silahlarını Ren havzasındaki zenginler tamamlamışlardı. Ayrıca kadınlar, kocalarının ve oğullarının silahlarını tamamlamak için yüzük ve küpelerini satmışlardı. O zaman demir, altından değerli olmuştu. Godfuruva'da bu uğurda bütün emlakini satmıştı Kendisi Loren Kontu idi. Bayrağı altında 80.000 yaya, 10.000 süvari toplamıştı. Ayrıca maiyetinde Alman ve Fransız şövalyesi de bulunmakta idi. Askerleri iyi eğitimli idi. Godfuruva bu ordusuna pek mağrurdu. O her orduyu yenebileceğine inanmıştı. Ne talihsizliktir ki, karşısına savaşın ünlü ustası Türkler çıkacaktı.
Bizans imparatoru onu sarayına davet etmiş büyük ikramlarda bulunmuştu. Fakat ondan da korkmuştu. Kendisini indirip tahta oturabilirdi. Avrupa'dan durmadan gelen haçlılar Beyoğlu sırtlarından Belgrat ve Büyükdere arınlarına kadar uzanmıştı. Godfuruva da ordusunu Büyükdere çayırına yerleştirmişti Godfuruva bu çayıra hatıra olarak bir çınar ağacı diktirmişti.
İmparator, Goodfuruva'nın Türkleri mahvetmesi için ona sarayından içi altın ve gümüş dolu sandıklarla para gönderiyor, askerlerin yiyeceklerini sağlamak için de halkın elinden zorla unlarını, zeytinyağlarını, şaraplarını alıp gönderiyordu. Buna mukabil Godfuruva İznik'i Bizanslılara bırakacaktı. Haçlı ordusunu gören İmparatorun kızı:
Bunlar birer deniz dalgasını ve gökteki yıldızları andırıyor. Tümenleri ise büyük bir nehrin taşıp seller yapacağı duygusunu veriyor demişti. Bütün bu Haçlı seli Türklerin üzerine akacaktı. Büyükdere kıyılarına yanaşan Bizans gemileri haçlıları Beykoz'a çıkarmaya başladı. Papazlar Yuşa tepesine çıkıp bir ayin yaptılar. Bunlar müslüman kanı akıtmak üzere Rumlar tarafından Anadoluya çıkarılmıştı. Godfuruva'nın ordusu Üsküdar'dan Pendiğe ordan da Gemliğe gelerek Kartacalı komutan Anibal'ın mezarını ziyaret ettiler. İzmit'e geldikleri zaman Piyer Lermit'in kaçan askerlerine rast geldiler. Onlardan bilgi aldılar. Haçlılar ilerliyerek İznik şehri önlerine vardılar.
İznik şehri gölün doğusunda yarım daire şeklinde bir dağın eteğinde kurulmuş ve şehrin etrafı surlarla çevrilmişti. Bu surun üç kapısı vardı. Türkler İznik'i zaptedince burayı Başkent yapmışlardı. Kılıçaslan, kuvvetlerinin başında olduğundan, İznik'ten ayrılmış, yalnız eşini burada bırakmıştı. Godfuruva İznik şehrini aldığı zaman Bizans İmparatoruna bırakacağına söz vermişti.
Goodfuruva İznik kalesi önünde ordusunu kısımlara böldü. Godfuruva ve iki kardeşi doğu tarafını, Bokemon ile Filandes Dükü Robert batı tarafını, kuzey tarafı ise Piskopos Edemar'a, güney tarafı da Kont Reymund'a verildi. Bu suretle İznik kalesi dört taraftan kuşatıldı. Bu orduda on dokuz milletin askeri vardı Hiç birisi birbirinin dilinden anlamıyordu. Her millet borularını ve trampetlerini çalmıya başladı. Her biri mavi, kırmızı, yeşil ve beyaz bezleri başlarına sarmışlardı. Kontlar başlarına gümüşle süslü miğferler giymişlerdi. Her milletin ayrı ayrı bayrakları vardı. Bir kısmında aslan ve kaplan resimleri, birçoğunda put, bazılarında kuş ve ağaç resimleri bulunmakta idi. Silahları iri balta, kılıç, meç, bıçak, topuzdu. Zırhları, kalkanları işçilik bakımından pek basit ve sade idi. Bazılarında üç metre uzunluğunda kılıç vardı. Bunu iki eliyle sallıyarak kullanıyorlardı.
Haçlılar kılıç kalkanları ellerinde :
- Hurra! hurra!
diyerek kaleye hücuma kalktılar. Kale muhafızları bunların üzerine bir ok yağmuru yağdırdı. Kale müdafaaya devam ederken Kılıçaslan tepelerden Haçlıların üzerine şimşek gibi çaktı. Haçlılar birbirlerine girdi. Bir ova savaşı başladı. Başlar uçuyordu. Fakat düşmanın korkunç sayısı önünde kesin sonuç almanın imkanı yoktu. Çünkü Haçlı ordusunun sayısı 600.000 kişi idi. Bunlar öldürülmekle bitmiyordu. Kılıçaslan bunlara bir göz dağı ve zaiyat verdikten sonra geri çekildi. Fakat etrafı bir dehşet kaplamıştı. Bu savaş hıristiyanların Sen Mişel yortusuna tesadüf etmişti. Ova bir anda kanlı cesetle dolmuştu. Ölenlerin göğüslerindeki kızıl haçlar, birer mezar taşı gibi idi. Bu dehşetli kasırgadan korkan Godfuruva şövalyelerine:
Geçmiş olsun, karargahımıza yıldırım düştü. Allah'a şükür ki biz yaşıyoruz! dedi. Bu akında bir anda 2 000 haçlı ölmüştü.
O gün ölenlerin matemi tutuldu, dualar okundu. Godfuruvanın emri ile ağır yaralılar öldürüldü. Haçlılar hırslarını yenemediklerinden Türk şehitlerinin bazılarını keserek mancınıklarla kaleye fırlattılar. Bir kısım esirleri de kollarını bağlıyarak Bizans İmparatoruna gönderdiler. Bizans imparatoru bu yenilgiyi duyunca Turkopol adlı hıristiyan Türklerden müteşekkil bir kuvveti İznik'e gönderdi. Dört gün sonra bir daha gece baskınına uğrıyan Haçlı askerleri:
- Türk geliyor!
diye bağırmaya başladılar.
Bir türlü kaleyi alamıyorlardı. Sıçan yolları yapıp kaleye yanaştılar. Kaleye taarruz eden Kont Forez ve Kont Bodaen öldürüldü. Askerlerin maneviyatının bozulduğunu gören Normandiyalı bir Papaz elinde bir put olduğu halde kaleye doğru koşarak kale dibine kadar geldi. Fakat başına bir kaya atılarak öldürüldü. Bir Türk askeri papazın kanlı cesedini alarak kaleye götürdü. Bu cesedi bir çengel ile kale burcuna astılar. Bunu gören haçlılar, kuşatmadan vazgeçilmesini istediler. Haçlılar İznik'i kuşatalı yedi hafta olmuştu. Haçlıların bir türlü kaleyi alamadıklarını gören Bizans imparatoru Aleksi Kommen, Gemlik limanından kayıkları karadan göle getirdi. Bizans askerleri bu kayıklara binerek kaleye yanaştılar. İmparator kale komutanına haber yollıyarak kalenin Haçlılara değil, kendisine teslimini istedi. Esasen içerde yiyecek de azalmıştı. İmparatora teslime razı oldular. Göl tarafındaki kapıları açtılar. Bizans askerleri kaleden içeri girdi. ( 15 . Haziran. 1097) Aylarca şanlı bir müdafaadan sonra İznik bir anlaşma ile teslim olmuştu. Kılıçaslanın eşi esir düştü. İmparator Sevindik hatuna saygı gösterip onu İstanbul'a gönderdi. Esirlere de iyi muamele etti. İznik Bizanslıların eline geçti. Haçlılar buna razı olup haç yolunu tuttular.
ESKİŞEHİR SAVAŞI
İznik Bizanslıların eline geçtikten sonra, Haçlı ordusu Kudüs yoluna düzüldü. Bu zaman Kılıçaslan ordusuyla Bilecik'te idi. Türkmenler durmadan orduya katılıyorlardı. Türk ordusunun sayısı 150.000 i bulmuştu. Haçlı ordusu ise 600.000 olup bunların 100 000 i süvari, 300.000 i yaya asker, geri kalan 200.000 i ise kadın ve çocuklardı. Ayrıca da kaplanlar vardı. Kılıçaslan'ın maksadı, bu büyük kuvveti gerilla savaşı yapmak suretiyle eritmek, onların Anadolu topraklarına yerleşmesini önlemekti. Ordusunu bölümlere ayırıp çete harbine hazırlandı. Düşmanı gece baskınları ve çeşitli harp usulleriyle yenmek istiyordu. Düşmanı, dağlarda dar geçitlerde pusu kurmuş bekliyordu. Haçlılar iki gün yol aldıktan sonra bir akşam Sakarya nehri kıyısında konakladılar. Burada iki gün kaldılar. Ordularını ikiye böldüler. Birinci gruba Godfuruva ile Kıral I. Filip'in kardeşi Hug ve Filandes kontu, ikinci guruba ise Boheman ile Normandiya dükü Serjil kumanda ediyordu. Godfuruva sağ kanadı, Boheman gurubu ise sol kanadı takip etti. Bu kol Sakarya nehrini takiben Eskişehir civarında Vezir Ham mevkiine vardı. Buranın kuzeyinde İnönü kasabası bulunmakta idi. Burada karargahlarını kurdular. 1 Temmuz 1097 yılının en sıcak günlerinden biri idi. Haçlılar bu civarda Kılıçaslan'ın bulunduğunu haber alarak, Eskişehir ovasına indiler. Türkler birden bire gökten inen kartallar gibi ovaya üşüştüler. Havada palalarını sallıyarak ani bir baskın yaptılar. Kont Bohemon ne olduğunu anlıyamadı. Düşman ordusu üçe bölündü. Bohemon papazlarla bir tepede kaldı. İki ordu birbirlerine girdi. Kanlı bir boğuşma başladı. Kılıçaslan en önde kahramanca çarpışıyordu. Her taraftan gurup gurup akıncılar düşmanı vuruyor, geri çekiliyordu. Bu dehşeti gören haçlıların kadınları ellerindeki mendilleri sallıyarak esir oluyorlardı. Türk'ler kaçar gibi bir gösteri yapıp düşmanı ovaya iyice çektiler, bu zaman Bohemon da öne atıldı. Düşmanı bir cep içine alan Türk'ler tekrar bir taarruzla ovayı kanlı cesedlerle doldurdular. Haçlı komutanlarından, Rober, öldü. Şövalyelerden Kilyom ağır yaralandı. Bu dehşeti gören Bohemon savaş meydanından kaçtı. Papazlar incilden parçalar okuyorlar, dua ediyorlardı. Savaş beş saat sürdü. Bu zaman Godfuruva harp meydanına gelebildi. İş işten geçmiş her taraf kanlı cesetlerle dolup taşmıştı. Kılıçaslan Eskişehir savaşı ile İznik'in intikamını almıştı. Haçlıların ruhunu Türk korkusu sardı. Godfuruva geç gelmekle canını kurtarmış oldu. Kılıçaslan Eskişehir ve buradan sonraki savaşlarda Haçlı ordusunun sayısını pek azaltmıştı. Kılıçaslan çete savaşlarına ve baskınlara devam etti. Düşmanı canından bezdirdi.
Haçlılar Eskişehir'den Konya'ya doğru yollandılar. Bu zaman ikinci facia baş gösterdi. Türkler yiyecek adına ne varsa yakmışlar, kuyuları zehirlemişlerdi. Susuz kalınca eşeklerini kesip, su yerine kanını içtiler. Atları da otsuzluk yüzünden ölmeye başladı. Eşyalarını koyun keçi ve köpeklerin üzerine yüklediler. Haçlıların bu sefaleti tarihte görülmemiş bir derstir. Bir şövalyenin emrindeki askerlerden 500 ü bir günde ölmüstü,. Aralarında bulunan gebe kadınlar yollarda doğuruyorlardı. Konya ovası bunların mezarı oldu. Bir müddet Akşehir'de kaldılar. Konya'da Selçuklu askerleri vardır diye şehre girmeyip Adana yoluna saptılar. Toroslarda bir ayı Godfuruvayı uyluğundan fena halde ısırdığından onu tahterevanla taşıdılar. Kılıçaslan, kuvvetli baskınlarına devam ediyordu. Kılıçaslan karargahını Çorum'da kurdu. Buradan akınlara devam etti. İskilip kalesi pek müstahkemdi. Buna Zengiba kalesi deniliyordu. Kılıçalsan burada kaldı. Godfuruva yorgun ve perişan bir halde Kudüs'e doğru giderken, Danimarka kıralının oğlu Süenon kamutasında bir Haçlı ordusunun İç Anadoluda ilerlediğini haber alan Kılıçaslan, bunların üzerine atıldı. Bir hamlede tümünü mahvetti.
BOLU SAVAŞI
Kılıçaslan Haçlıları Anadolu'dan temizlediği bir sırada yine ufuk karardı. Bir insan seli Avrupa'dan akıyordu. Avrupa devletlerine karşı, tek olarak Anadolu'da Türk milleti çıkıyordu. 1101 yılında 500.000 kişilik üç büyük Haçlı ordusu daha geldi. Bunlar İç Anadolu'da yakaladıkları Türkleri merhametsizce öldürmek suretiyle ilerlediler. Bunlar Alman, Lombard ve Fransız'lardan meydana getirilen ordulardı. Başlarında Milan Piskoposu ve Kont Alber, daha birçok şövalyeler bulunuyordu. Bu Haçlıların amacı da Bağdad'ı zaptetmekti. 360.000 kişilik birinci kafileyi teşkil eden Lombardlar Bolu'ya gelmişlerdi. Kılıçaslan, kuvvetleriyle Bolu ormanlarına gizlendi. Bunlar, Bolu ovasında yürüyüşe çıkınca, Türk akıncıları üzerlerine hücum etti. Neye uğradıklarını bilemeyen Haçlılar, kılıç altında can verdiler. Bu topraklar, ateş koru gibi geleni böyle yakardı. Bolu savaşı bütün şiddetiyle 25 Ağustos 1101 tarihinde akşama kadar devam etti. Bu savaşta Haçlılar 160.000 kişilerini kaybettiler. Artakalan Haçlılar, Ankara'yı zaptettiler. Fakat Kızılırmakta, Kılıçaslan yine karşılarına çıktı. Ölenlerin kanı Kızılırmağı boyadı. Şövalyeler de Sinop'a kaçarak oradan İstanbul'a gittiler. Birinci kafile tamamen yok edildi. İkinci kafile Kont Dö Never komutasında idi. Bu Alman Haçlıları önce korkularından Ankara Kalesine sığındılar. Sonra Adana'ya doğru yollandılar. Bu kafile de Türkler tarafından tamamen Toros etkelerinde yok edildi. Üçüncü kafileyi Fransızlar teşkil ediyordu. Bunlar Konya yolunu tutmuşlardı. Bu kafile Haçlıların yüzünü kızartacak derecede rezaletlerle ilerledi. İsa askerleri beraberlerinde getirdikleri şarapları içiyorlar, sarhoş oluyorlardı. Durmadan yanlarında bulunan kadınlara kötülük yapıyorlar, olmadık küfürleri savuruyorlardı. Papazlar askerlerin bu halini görünce bir toplantı yaparak, bu rezaletlere mani olmak istediler. Bir takım cezalar tertip ettiler. Sarhoşluk edenlerin saçları kesiliyor, küfür edenlerle kumar oynıyanların vücutları bir kızgın demirle dağlanıyordu. Kadınlara kötülük edenler de yere yatırılıp kırbaçla dövülüyordu. Bu cezaların biri para etmiyordu. Bu din adamlarını ancak Türk'ün kılıcı yola getiriyordu. Kılıçaslan, Danişmendli Malik Gazi'den yardım gördü. Bunları Konya Ereğlisinde İvriz'de yakalayıp hepsini kılıçtan geçirdi. Bu ordunun komutanı ikinci Giyyom bir dilenci kıyafetinde Antalya'ya kaçabildi. Birinci Haçlı seferi 1101 de yok edildi. Bir vatan nasıl müdafaa edilir, Avrupa'ya ve insanlığa tanıtıldı. Bu Haçlı tehlikesini Osmanlı Türkleri de unutmıyarak, Viyana önlerine kadar Haçlı, ordularını kovaladılar. Anadolu, Türklere vatan, Haçlılara da mezar oldu.
ANTAKYA MÜDAFAASI
Türk'ün kılıcından kurtulabilenler Antakya şehri önünde toplandılar. Haçlıların başpapazı Piyer Lermit ve cesur komutanlarından Godfuruva ve Bohemon da gelerek gözlerini bu şehrin kalesine diktiler. Antakya Hıristiyanlar için Kudüs'ten sonra kutlu bir şehirdi. Hazreti İsa'nın havvariyonundan Petros ilk defa bu şehre patrik tayin olmuştu. Burada hıristiyanların din büyüklerinden Babilanın mezarı da vardı. Bu sebeple hıristiyanlar Antakya'ya ilahi şehir anlamına (Teupoli) adını vermişlerdi. Romalılar zamanında bu şehir çok bayındırlık görmüştü. Birçok imparator, burayı hükümet merkezi yapmışlar, doğu melikesi olan Ren dö Oryan adını vermişlerdi. Bu şehrin içinden Asi nehri geçtiğinden toprak verimli idi. Yine burada Karadağ denilen kutsal bir dağ vardı. Bu şehirde hıristiyanların en ulu tanıdıkları Sen Piyer'den sonra gelen Sen Jan'ın mezarı da vardı. Şehrin etrafı sağlam bir surla çevrilmişti. İçinde üç yüz kilise ve manastır vardı. Bu şehir Selçuk Türklerinin elinde idi. Haçlılar bu şehri zapta kesin olarak karar verdiler. (21 Ekim 1097)
Godfuruva askerleriyle köprü kapısını, Boheman'ın kuvvetleri Sen Pol kapısını, Reymond'un askerleri de Duka kapısını sardı. Haçlılar boru ve trampetlerini çalmağa, hep bir ağızdan ilahiler okumağa başladılar. Kalede Türkler bu karnavala benziyen olaya gülümseyerek baktılar. Kalede 27.000 Türk askeri vardı. Haçlılar ise 100.000 e yakındı. Papazlardan Ademar askerlere:
Ey İsa askerleri! Salip, Hilale galebe çalacaktır. Aziz ruhları kurtarmaya geldiniz, cesur olunuz, dedi. Kaleye hücum ettiler. Kale komutanı (Yağı Basan) idi. Bu yiğitin elinden bu kaleyi almak kolay değildi. Yağı Basan gece yarısı bir kuvvetini HaçlıIarın üzerine baskına gönderdi. Haçlılar birbirine karıştı. Birçoğu da can verdiler. Baskında, Kont Alberon ile .karısını esir ettiler. Haçlılar birçok hücum yaptıkları halde kaleyi alamıyorlardı. Üç ay sonra ordularda açlık başladı. Askerlerinin dikenli otları yediğini gören Bohemon, askerlerine:
- Ey ruhları imanla dolu hıristiyanları Allah bize ne zaman para ve refah verdi ise gururunuz arttı. Ne zaman ki bu nimetlerden bir müddet mahrum olunca kuvvetinizi kaybediyorsunuz. Demek ki sizler Allah kulu değil, nefsinizin kulusunuz. Allah'ı sevenler yoksulluğa tahammül etsin! diye onlara sabır tavsiye etti. Açlıktan ölenlerin sayısı pek çoktu. Askerler:
Açız!.. diye bağırdılar, bu zaman papanın vekili Sen Piyer elindeki putu sallıyarak:
- Ne ağlaşıyorsunuz! Kale etrafını doldurmuş olan Türklerin kanlı cesetleri biberli Tavus etinden daha tatlıdır. Onlan pişirip yiyiniz dedi.
Bu İsa askerleri yamyamlar gibi atalarımızı yediler. Bundan insanlık utansın! Büyük bir iştahla, insan eti ile karınlarını doyurdular. Yamyamlıklarını ifade eden bir de ilahi yaptılar. Kudüs'e girerken bunu söylediler.
Antakya üzerine; Karabuğa, Aslantaş, Sukman kuvvetleriyle yardıma geldiler. Birçok haçlı kestiler. Antakya'nın kuşatılması bir yıl sürdüğü halde alamadılar. Nihayet bu şehir bir hiyanetin kurbanı oldu. Burçlardan birisinin komutanı olan (Firuz) adlı bir ermeni, Bohemonla gizlice anlaşıp, düşmanı şehre soktu, Kaleden giren haçlılar bir gecede 10.000 Türk ve Müslümanı kestiler. Komutan Yağı Basan'ı da öldürdüler. Bohemon Antakya'da bir Latin Kontluğu kurdu (28 Haziran 1098). Haçlılar Urfa'da bir Latin Kontluğu daha kurdular. Sultan Börkyaruk bir orduyu Antakya'ya gönderdiyse de şehir alınamadı.
Godfuruva askerlerini alarak Kudüs'e doğru yollandı. 600.000 kişi olan Haçlı ordusu 40.000 e inmişti. Kudüs Türk egemenliğinden çıkmış (Mirde devlet kurmuş olan) Şii Fatimilerin elinde idi. Beş yıl sonra Haçlılar Kudüs önüne gelebildiler. (15 Temmuz 1099) da şiddetli bir taarruzla Kudüs'ü aldılar. Kudüs'e giren Haçlılar 70.000 müslümanı kestiler. Godfuruva Kudüs Kralı oldu. Haçlılar nihayet muradlarına erdiler.
KILIÇASLAN'IN ÖLÜMÜ
Kılıçaslan Haçlıları Anadolu'dan temizledikten sonra, devletin düzenini yeniden kurmak için çalışmalarına başladı. Haçlıları üzerimize saldırtan Bizanslılar karlı çıkmışlardı. İznik şehrini ele geçirdiler. İzmir'i de aldılar. Selçuk devletinin denizle ilgisini kestiler. Bu yeni devletin denizi olmadan gelişmesine imkan yoktu. Kılıçaslan esirlere din serbestliği verdiği gibi hürriyetlerini de bağışladı. Kılıçaslan Konya şehrini başkent yaptı. Ailesi İstanbul'da esir idi. Onları da imparatordan istedi. Onlar da Kılıçaslan'ın ailesini Konya'ya gönderdiler.
Kılıçaslan çok ağır şartlar içinde hükümdarlık etti. Onun başına gelen cihanda hiç bir hükümdarın başına gelmemişti. Bir milleti yok olmaktan kurtardı. Onda insanüstü bir cesaret, azim ve büyük bir vatanseverlik duygusu vardı. Yılmadan 600.000 insanla boğuştu. Bunlardan yarım milyonu esirdi. Anadolu'da kan gövdeyi götürdü. İnsanlık tarihi böyle bir boğuşmayı daha yazmamıştı. Anadolu'nun her karış toprağı, Türk'ün kanıyla yoğruldu. Vatanın yüzünü kanımızla yıkadık. Ovalarımızda, dağlarımızda atalarımızın kemikleriyle tepeler meydana geldi. Anadolu'yu kanımız pahasına elde etti. Güzel Anadolu'yu ehadi bir yurt yaptığımızı bir kerre daha ilan etti. Eşsiz kahramanlığından dolayı Kılıçaslan'a (Ebül - Gazi) Gaziler Babası namı verildi. Halife de ona (Ebül Şüca) lakabını verdi. Kılıçaslan, Anadolu'nun yeniden birliğini kurmağa çalıştı.
Bizanslıların üzerine giderken, Sıvas'ta hüküm süren Danişmendlilerin tecavüzüne uğradı. Kılıçaslan Danişmendlilerin üzerine yürüyerek onlardan Ankara ve Kayseri'yi aldı. Bu sıralarda Büyük Selçuk Sultanı Börkyaruk öldü. Yerine Mehmet Tapar geçti. Kılıçaslan, Büyük Selçukluların Haçlı seferinde bir işe yaramadıklarını görerek Mehmet Tapar'ı tanımadı. Sultan unvanı alarak bağımsız bir Anadolu Selçuklu Devletini kurduğunu ilan etti. Saltanat kavgalarıyla zayıf düşmüş olan Büyük Selçuklu imparatorluğunu Anadolu Selçuklu Devletine bağlamak üzere harekete geçti. Kılıçaslan ordusu ile Doğu Anadolu'ya hareket ederek, Harput'u, Diyarbakır'ı aldıktan sonra Musul'a girdi. Sultan Mehmet Tapar, Kılıçaslan'ın üzerine (Çavlı Bey) adında bir komutanla bir ordu gönderdi. Çavlı Bey, kuvvetleri ile Sason değalarını tuttu. Kılıçaslan Dicle nehrini aşarak Batman'a, oradan da Silvan'a geldi. Kılıçaslan Çavlı'nın kendisiyle çarpışmağa geldiğini öğrendi. Kılıçaslan'ın kuvvetleri Silvan ovasında çarpıştı. (5 Temmuz 1107)
Temmuz ayının en sıcak bir günü, iki Selçuk ordusu birbiriyle şiddetli bir savaşa giriştiler. Çavlı Bey'in kuvvetleri pek fazla idi. Kılıçaslan kahramanlığına güvenerek ileri atıldı. Bütün safları yardı. Karargaha kadar ilerledi. Derhal Çavlının üzerine atıldı. Bir kılıç vuruşu ile zırhını yardı. Fakat Çavlı'yı öldürmedi. Güneş batmak üzere idi. Bir ihanete uğradı. Kılıçaslan ordusundaki bazı komutanlara Çavlı beylik adamıştı. Bunlar karşı tarafa geçiverdiler. Kılıçaslan geri çekilmeğe mecbur olarak atını Habur çayına doğru sürdü. Çayın üzerindeki köprü yıkılıverdi. Kılıçaslan atıyla çayın içine düştü. Zırhlı olduğu için kendini kurtaramayıp, suların içinde boğuldu 1107. Bu şanlı kahramanın sudan cesedini çıkarıp Silvan kazasına gömdüler. Kılıçaslan pek genç yaşta 34 yaşında ebedi aleme göçetti. Saltanatı 15 yıl sürdü. Kılıçaslan uzun boylu, yakışıklı, adil, cömert bir hükümdardı.
SELÇUKLU İMPARATORLUĞU TARİHİ
Yazan: Enver Behnan ŞAPOLYO
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder