Şiirler
İnsanın hislerine hitap ederek ruh dünyasında kalıcı izler bırakan şiirler, hem karşılaşılan olayları kısa ve vurgulu ifadelerle yaşayan topluma maletmekte, hem de gelecek nesiller için etkileyici mahiyet taşımaktadır. İslam öncesinden başlamak üzere, Arapların şiire verdikleri önem bilinmektedir. eş-Şi'ru divanü'l-'Arab (Şiir Arapların divanıdır/arşividir) sözü bu önemi vurgulamaktadır. Temel olarak kabilelerarası savaşları dile getiren Eyyamü'l-Arab edebiyatının nazım türleri ile, İslam öncesi ve sonrası dönemde yetişmiş birçok şairin varlığı burada hatırlanabilir. Bizans'ta da imparatorluk zaferleri, dini veya daha başka ferdi ve toplumsal sebeplerle birçok şiirin ortaya çıktığı görülmektedir. Digenis Akritas destanının manzum olması, bu açıdan dikkat çekicidir.
Sürekli yapılan fetihlerin bir neticesi olarak İslam topraklarının hızla genişlediği Emeviler döneminde, Bizans başkenti İstanbul'u almak için düzenlenen kuşatmalar yanında, Anadolu'ya, kesin sonuç alınamasa da hemen her yıl yaz ve kış seferlerinin yapıldığı bilinmektedir. Emevi sarayına intisap edip uzun yıllar saray şairliği yapmış olan hıristiyan şair Ahta! (ö. 92/710-711), Abdülmelik b. Mervan'ı övdüğü şiirinde onun Bizans'a yönelik seferlerine de yer verir ve şöyle der:
Aksatmaksızın her yıl, açar Bizans'a sefer/ Uzun yollar aşılır, atlar peşpeşe gider.
iki gün önemlidir; biri ikamet günü Dar geçitler geçilir, biter şikayet günü.
Emeviler döneminde Bizans'a yönelik savaşların ana hedefi, öyle anlaşılıyor ki; başkent lstanbul'un alınmasıydı. Bu amaçla ikisi Muaviye b. Ebi Süfyan döneminde biri de Süleyman b. Abdilmelik döneminde olmak üzere üç önemli kuşatmanın gerçekleştirildiği görülmektedir. Ancak büyük ümitlerle çıkılan bu seferlerde istenilen sonuç elde edilemediği gibi, lslam ordusu büyük kayıplar vermiştir. Bizanslıların sahip oldukları ve bileşimini sır gibi sakladıkları suda yanabilen Grek ateşinin, bu sonuçlarda Bizans lehine payı büyük olmuştur. Burada hem Bizans şiirine örnek olması, hem de lstanbul'u kuşatmaya gelen müslümanların uğradıkları yenilgi karşısında, Bizanslıların zaferini dile getirmesi bakımından Theodosios Grammatikos'un şiirine yer verilecektir. Hakkında bilgi bulunmayan Theodosios Grammatikos'un bu şiiri, 81 mısra olup yeni ortaya çıkan Arap-İslam gücüne karşı, Bizanslıların gösterdikleri tepkinin edebiyata yansıyan ve daha sonraki nesillere intikal etmiş ilk örnekler arasında yer alması bakımından ayrıca önem taşımaktadır. Şiirin, başlığından da anlaşılacağı gibi müslümanların lstanbul'u kuşatmalarını konu edindiği açık olmakla birlikte, hangi muhasaradan bahsedildiği tartışmalıdır. S. Lampros, şiirin 717-718 yılında gerçekleşen kuşatmayla ilgili olduğunu düşünürken, D. Olster 674-678 yılları arasındaki dört yıllık kuşatmayla ilgili olduğunu savunmaktadır. Hangi kuşatmayla ilgili olursa olsun şiir, Bizans başkentini kuşatan müslüman Arapların uğradıkları yenilginin, Bizans'taki yankıları hakkında fikir vermesi açısından önemlidir. Şiirde dini motiflerin vurgulanmış olması ayrıca dikkat çekicidir. Bu açıklamalardan sonra Olster'in nesir tarzındaki tercümesinden yararlanılarak şiir şöyle sunulabilir:
Efendimiz lsa'nın yakında gerçekleşen büyük mucizelerine şahid olanlar! Lanetlik Arabın şimdi cansız bir şekilde yerde yattığını görenler!
Geliniz, zaferlerden sonra adet olduğu üzere hep birlikte ellerimizi kaldırıp bütün samimiyetimizle şöyle dua edelim: 'Rabbimiz, sen en büyüksün. Kainatın yaratıcısı ve herşeye kadirsin!
Ey her şeyin Rabbi! Sen bu topraklarını, kötü Arapların kırıp geçiren saldırılarından korudun. Onların korku ve ürpertisini bizden uzaklaştırdın. Firavun 'un ordusunu mahvettiğin gibi, onların güçlü ve kuvvetli ordularını da helak ettin. Onların ödlek kalplerini hoplattın. Hikmetli kudretini gösterdin. Ey lsa! Senin, kainatın Babası olan Tanrı'dan gelen güce sahip, kadir Tanrı olduğunu bilmeyenlerin düşmanı olduğunu gösterdin. Onların bağlarını kopardın. Oklarını öylesine yere çaldın ki, sağ elinin gücü karşısında ağızlarını dahi açamadılar. Tanrı'nın Kelimesi! Sen, şehirlerini rahmet ve kereminle doldurdun; insanları mutluluğa erdirdin.
Doğrusu geçmişiyle öğünüp de şimdi yere yıkılan zavallıların durumunu merak ediyorum. Ey lanetliler! Nerede o parıldayan oklarınız; koro halinde vızıldayan yaylarınız? Nerede gösterişli kılıçlarınız, mızraklarınız, zırhlarınız, miğferleriniz, palalarınız ve siyah kalkanlarınız? Nerede ateşli yığınlarınız, oklarınız, mızraklarınız, kızıl ve siyah sancaklarınız? Nerede Lübnanlı talihsiz sedir ağaçlarından yapılan yüksek gemileriniz? Nerede iki katlı, ateş fırlatan gemiler ve yine nerede savaş alanına ilerleyen tek katlı gemiler? Başlangıçta, şehire ulaşmadan önce siz düşmanlar, coşuyor, öğünüyor ve kendinizi yere göğe sığdıramıyordunuz. Fakat savaş kızıştığında canınızı kurtarmaktan başka bir şey düşünmediniz; birbirinizle kaçma yarışına girdiniz. Böyle mücadelelerden kaçan zayıf ve cılız insanlar olarak siz, imparatorluğu yenilmekten kurtarmış oldunuz.
Kölelerden gelme kabadayı ırkınız nerede? Ve nerede hayal ettiğiniz oburca ziyafetler? Bu halinizle mi hıristiyan şehirleri fethetmeye kalktınız! Fakat yanıldınız. Herşey hiçbir fayda sağlamadan aleyhinize döndü ve sizin için utanç verici oldu. Böylece anladınız, peygamberinizin yalancı olduğunu. Kendinizi gösterirken açığınızı gösterdiniz. Kehanette bulunmak için ağzını açanlar, acı acı bağıran kemik yığınından farksızdır.
İleri atıldınız; bir duman bulutu gibi dalgalar halinde ilerlediniz. Fakat ne olduğunuzu ancak şimdi anladınız. Dün cengaver ve mağrur idiniz; şimdi ise hakir ve zelil oldunuz. Dün muzafferdiniz; bugün yere serildiniz. Dün kükreyen arslanlar gibiydiniz; bugün kapana kısılmış tavşanlara döndünüz. Dün kalkanlarınızı doğrultup savaş hileleri planlıyordunuz; bugün onları bırakarak beş parasız kaldınız; müflis tüccar gibi oldunuz.
Şimdi ne diyeceksin ey zavallı ve doyumsuz Arap? Bil ki, İsa kurtuluşu sağlamaya kadirdir. O Tanrı ve Rab olarak herkese hükmetmektedir. Kuvvet veren ve savaşanlara yardım eden odur. Okları parçalayan ve beşer gücünü hükümsüz kılan odur. Bütün bunlar size göre apaçık değil mi? Nasıl hala çıldırmıyor, duyularınızı kaybetmiyorsunuz? Bu halinizle belayı farkedemeyen akılsız insanlara benziyorsunuz.
Ey parçalanmış cesetleri kıyıya fırlatan deniz, Tanrı'yı tesbih et! Ey gerçeği ortaya çıkaran yer, Tanrı'yı tesbih et! Lütuf ve keremi sonsuz, kudreti sınırsız olan Tanrı'yı topluca zikredin.
Müslümanlarla Bizanslılar arasındaki mücadeleler Abbasiler döneminde yaşamış birçok şairin şiirlerine konu olmuştur. Halifeleri öven şiirlerde, ilgili halifenin ahlaki özellikleri ve ülke içi icraatlarının yanında Bizans'a karşı yürüttüğü mücadeleler ve elde ettiği başarıların da vurgulandığı görülmektedir. Halife Harun er-Reşid dönemiyle ilgili bir rivayete göre, 181/797 yılında Mervan b. Ebi Hafsa, halifenin huzurunda onu ve Abbasoğullarını öven bir şiir okur. Şiiri oldukça beğenen halife, Mervan'a 5.000 dinar verip kendi hil'atını giydirir ve 10 Bizanslı köle verilmesini emrettikten sonra, kendisine mahsus iyi cins ata bindirerek uğurlar. Şiirin bazı mısraları şöyledir:
Harun döneminde sugur tahkim edildi /Müslümanların işleri yoluna girdi.
Bayrağı zaferlerle dalgalandı hep/ Ordusuyla ordular parçalandı hep.
Bütün Bizans kralları geldiler birer birer/ Eğilerek cizyelerini sundular birer birer.
Abbasi döneminin ünlü şairlerinden Ebu'l-Atahiyye (ö. 210/825?) hakkındaki bir rivayet, ilginç bazı noktaları içermektedir. Bizans imparatoru tarafından Harun er-Reşid'e gönderilen ve iyi Arapça bilen Bizans elçisi, Ebu'l-Atahiyye'nin şiirlerine hayran kalır ve dönüşte bu hususu imparatorun huzurunda dile getirir. İmparator, elçiyi Harun er-Reşid'e tekrar göndererek Ebu'l-Atahiyye'nin Bizans'a gönderilmesini rica eder ve karşılığında istediği kimseleri rehin alabileceğini belirtir. Harun er-Reşid, konuyu Ebu'l-Atahiyye'ye açar, fakat aynı zamanda zühd ve takvaya meyletmiş olan şair bu teklifi kabul etmez. Girişiminde başarısız kalan imparator, kendi kabul odası başta olmak üzere bazı önemli yerlere Ebu'l-Atahiyye'nin şu şiirini yazdırır:
İzler gündüzleri geceler, ara vermeden /Döner gökte yıldızlar, yörüngede durmadan.
Süresi dolan bir kral insin diye tahtından/ Vakti gelen taç giysin, nasiplensin bahtından.
İmparatoriçe lrene'den sonra tahta çıkan Nikephoros'un, Harun er Reşid'e mektup yazıp daha önce İrene ile aralarında yapmış oldukları anlaşmayı tanımadığını bildirmesi üzerine, iki ülke arasında gergin günler yaşanır ve halife, Ereğli seferine çıkıp İmparatoru barış istemek zorunda bırakır. Ancak kısa bir süre sonra Nikephoros'un anlaşmayı tekrar bozduğu haberi gelir (187 /802). Rivayete göre önceki anlaşmanın bozulmasına gösterdiği tepkinin sertliği henüz hafızalardan silinmediği için, hiç kimse bu durumu Harun'a bildirmeye cesaret edemez. Sonunda yakın dostu, şair Ebu Muhammed Abdullah b. Yusuf veya Haccac b. Yusuf et-Teymi gider ve halifeye durumu şiirle şöyle anlatır:
Caydı sözünden Nikephoros, bozdu ahdını /Helak etti kendini, kararttı hem bahtını.
Müjde Emiru'l-mü'minine! Gönlü hoş olsun / Bunu Allah'tan gelen büyük ganimet bilsin.
Birgün imparatorun aklı başa gelecek/ Huzurunda diz çöküp cizyesini verecek.
Anlaşmayı bozup da kurtuldu mu sanıyor/Halifemiz aldanmaz kendisi aldanıyor.
Gerçekten de şairin dediği doğru çıkar ve İmparator Nikephoros, Ereğli'yi fethedip Tyana'ya (Tuvane, Niğde) kadar ilerleyen Harun'a, ağır bir vergi dışında kendisi, oğlu ve ileri gelen devlet büyükleri için "cizye" ödemek zorunda kalır (190/806). Şair Ebu'l-Atahiyye, başarılarından dolayı Harun'u överken bu duruma da atıfta bulunarak şöyle der:
Allah takdir buyurdu, mülkü kalsın Harun'a / Mahlukatın haddi mi itiraz bu kanuna!
Dünya sevgiyle doldu, hep saygı duydu ona / Cizye verdi Nikephoros, zimmi oldu Harun'a!
Bizans imparatoru Theophilos'un Zabatra'ya saldırıp (223/838) kadın çocuk demeden birçok kişiyi esir alması, müslümanları oldukça üzmüştü. Bunun üzerine Mu'tasım'ın, Bizans'ın ikinci başkenti durumundaki Amorion (Amuriyye) üzerine giderek (224/839) zaferle dönmesi, halkı büyük bir sevince boğduğu gibi, şairlerin de mısralarına yansımıştır. Dönemin ünlü şairi Ebu Temmam Habib b. Evs et-Tal (ö. 231/846) Amorion zaferi üzerine yazdığı 71 beyitlik uzun şiirinde hem sevincini dile getirmekte, hem de bu zaferi gerçekleştiren Halife Mu'tasım'ı övmektedir. Rivayet edildiğine göre sefere çıkıp çıkmama hususunda müneccimlere danışan Mu'tasım'a, zamanın sefer için uygun olmadığı söylenir. Diğer taraftan Bizanslı müneccimler de Mu'tasım'ın çok yanlış bir zamanda sefer hazırlıkları yaptığını belirtip, ellerindeki kitaplara göre başaramayacağını söylerler. Buna rağmen halife sefere çıkıp zaferle dönünce, müneccimlerin yanıldıkları anlaşılır. Bu hususa işaretle "es-Seyfü asdaku enbôen mine'l-kütüb... " şeklinde başlayan şiirin bazı mısraları şöyledir:
Kılıç daha doğrudur, kitabın dediğinden / O ayırır, şaka ve gerçeği birbirinden.
İki ordu içinde parıldayan mızraklar/ Yıldızların aksine, tüm gerçekleri saklar.
Fetihlerin fethidir Amorion'un fethi / Ne mısra yeter ona, ne hatip hitabeti!
O gün yerle bir oldu, düştü küfrün kalesi / Adım atamadılar, korku aldı herkesi.
Theophilos görünce bizzat bu müthiş harbi / Vergiler teklif etti, istemese de kalbi.
Ey Halife! Ecir alasın tüm işlerinden / Din-i İslam uğruna yapıp ettiklerinden.
Baktım da birer birer senin zaferlerine / Ne kadar da benziyor o Bedir günlerine!
Adı gibi sarardı Benu'l-Asfar'ın yüzü / Zaferlerinle coştu, güldü Arabın yüzü.
Öyle anlaşılıyor ki, gerek İslam toplumunda gerekse Bizans'ta ortaya çıkan iki toplumla ilgili şiirler genellikle, geniş halk kitleleri üzerinde derin etkiler bırakan savaşların, gerginliklerin bir neticesi olarak söylenmiştir. Dolayısıyla mübalağa, olaya sadece kendi açısından bakma, karşı tarafı küçültücü ifadeler kullanırken kendisiyle ilgili olumlu hususları vurgulayarak dile getirme, taraftarlarına heyecan kazandırıp hislerini harekete geçirme gibi bu tür ortamlarda sözkonusu olabilen bütün edebi ve psikolojik unsurların kullanıldığı görülmektedir. Öte yandan devlet yöneticilerinin değeri, düşmanlara karşı kazandıkları zaferlerle doğru orantılı bir şekilde değişmektedir. Her iki toplumda ortaya çıkıp günümüze kadar gelebilen şiirlerin tümü üzerinde yapılacak bir çalışma, iki toplumun en azından bazı dönemlerde birbirleriyle ilgili bakış ve kanaatlerini, his dünyalarındaki yerlerini daha net bir şekilde görmeye yardımcı olacaktır.
Casim Avcı’nın İslam Bizans İlişkileri Adlı Kitabından Alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder