18 Mart 2023 Cumartesi

NASIL ÖLDÜRÜLDÜLER-1

 NEMRUT (m.ö.  2000)


Milattan önce 2000'li yıllarda Irak toprakları üzerinde büyük bir hakimiyet kurarak, başkent Ur'da (Babil) krallık yapan Nemrud b. Kenan, büyük peygamberlerden Hazreti İbrahim'le mücadeleye girişen ve onu ateşe atarak öldürmek isteyen zalim ve hain bir hükümdardı.


Gençlik döneminde başına topladığı serserilerle isyan ve kargaşalıklar çıkartarak babasını katletmiş, kral olduktan sonra da kendisinin tanrı olduğunu ilan etmişti. Nannar Tapınağını yaptıran ve insanların bu adla anılan puta ve çeşitli yıldızlara tapmalarını emreden Nemrud ayrıca bir ateşgede kurmuş ve kendi iktidarını korumak için akıl almaz zulüm ve kötülükler işlemiştir.


Onun ahmak ve aklî melekeleri zayıf bir kişi olduğu bilinmektedir. Kendisini Firavun'la karşılaştıran bazı müfessirler Nemrud'un ondan daha geri zekalı ve aptal bir hükümdar olduğunu belirtmişlerdir. Nitekim, ismi açıkça zikredilmese de, Kur'an-ı Kerim'de onun Hz. İbrahim'le yaptığı bir tartışma sırasında  söylediği  sözler cehalet ve aptallığının boyutlarını göstermesi bakımından ilginçtir.


Bakara Sûresi'nin 258. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurulmaktadır:


"Kendisine mülk ve peygamberlik verdi diye, Rabbi hakkında ibrahim ile tartışmaya gireni görmedin mi! İşte o zaman ibrahim: "Rabbim dirilten, yaşatan ve öldürendir" deyince, "Ben de yaşatır ve öldürürüm" dedi. Bunun üzerine ibrahim: "Bil ki, Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir!" dedi. Münkir olan o anda söyleyecek söz bulamayarak dili tutuldu. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez."


Hazreti ibrahim'den sonra yüce Allah Ur şehrine ve Nemrud'a düşmanlarını musallat ederek devletlerini paramparça etmiştir. Orduları üzerine  üşüşen  sivrisinekler  sebebiyle  büyük yenilgiler yaşayan Nemrud da burnuna giren bir sivrisinek sebebiyle korkunç acılar çekmeye başlamış, hizmetçilerine başını tokmaklattırarak sakinleşmeye  çalışmışsa da  nihayet muhafızlarından birinin usanç getirmesi ve tokmağını hızlıca indirmesi sebebiyle, başı parçalanarak hak ettiği sona kavuşmuştur.



FİRAVUN  (m.ö.  1700)


Hazreti Musa aleyhisselâm ile olan mücadeleleri Kur'an-ı Kerim'de uzunca anlatılan Firavun, dünyaca meşhur Mısır hükümdarlarından biridir. Bazı kaynaklarda onun II. Ramses olduğu, bazı kaynaklarda da Ramses'in oğlu Menfiteh olduğu yazılmıştır. İslâm  tarihlerinde  ismi Velid b. Musab  olarak zikredilir ve  Firavun kelimesi azgın, cebbar, zorla hakimiyet kurmuş kimse manâsına kullanılır. Araplar, İran hükümdarlarına Kisra, Bizans krallarına Kayser, Habeş krallarına Necaşi,  Mısır  hükümdarlarına  da  Firavun demişlerdir.


Kur'anda Hazreti Musa ile mücadelesi verilen Firavun, o dönemde kendi topraklarında yaşayan İsrailoğullarını köle gibi çalıştıran; onlardan nefret ettiği için doğan erkek çocuklarını öldüren zalim ve acımasız bir kimse idi. Hazreti Musa'nın risâletini kabul etmemiş ve inkârında sonuna kadar direnmişti. Çaresiz kalıp, Israiloğulları'nın başka topraklara göç etmesine izin vermesine rağmen sonra pişman olmuş ve onları takip edip Kızıldeniz kıyısında sıkıştırmıştı.

Bir mucize kabilinden deniz yarılıp ortasında bir yol açılmış; Hazreti Musa ve kavmi kurtulmuş, fakat bu yola giren Firavun ve adamları tekrar kapanan deniz sebebiyle boğulup ölmüşlerdir. Firavun'un son anda iman etmek istediği, fakat yüce Allah'ın: "Şimdi mi? Halbuki sen daha önce isyan etmiş, daima fesatçılardan olmuştun" buyurduğu Kur'an âyetleriyle sabittir. (Bak: Yûnus Sûresi, âyet: 90- 92) Firavun'un cesedi daha sonra gelenlere ibret olsun diye karaya atılmıştır.



Hz. ÂSİYE (m.ö. 1700)


Hazreti Musa aleyhisselâm'ı, Nil Nehri'nde bir sandık içinde bulup da, Firavun'un sarayında büyütüp yetiştiren ve kendisine iman ederek, cennetin yüksek mertebelerini kazanan büyük hanımlardandır.  Firavun'un karısı olmasına rağmen imanında sebat etmiş ve bu zalimin ağır işkenceleri altında şehid edilerek öldürülmüştür. Hz. Asiye'nin Israiloğullarından bir kadın veya Firavun'un amcasının  kızı olduğuna  dair rivâyetler vardır.  İslâmî kaynaklarda ismi Asiye binti Müzâhim olarak geçer. Hz. Musa'ya iman eden bir kadının tandıra atılarak yakılmasından etkilenip iman etmiş olduğu rivayeti yanında, Musa aleyhisselâmın sihirbazlara galebe çalmasından sonra iman ettiği de söylenmiştir.


Hz. Asiye'nin dünya kadınlarının en büyüklerinden olduğuna dair peygamberimizin hadisleri vardır.  Bunlardan biri Buhari'de şu şekilde kayıtlıdır: 

"Erkeklerden çoğu fazilette kemâle erişti. Halbuki kadınlardan yalnız Firavun'un karısı Asiye ile Imran'ın kızı Meryem'den başka hiç biri kemâle erişemedi. (Ümmetimin kadınlarına karşı) Aişe'nin fazileti de tiridin, başka yemeklere karşı  fazileti gibidir."  (Buharı  Muhtasarı,  C:9,  S. 148)

Gerek Kur'an âyetlerinde övülmesi, gerekse hadisi şeriflerde methedilip yüceltilmesi sebebiyle  bazı  İslâm  âlimleri  Hz.  Asiye'nin nübüvvetine kail olmuşlardır. Genellikle kabul görmemesine rağmen İmam-ı Eşari; aralarında Hz. Havva, Sâre, Hz. Musa'nın annesi, Hacer, Asiye ve Hz. Meryem'in bulunduğu altı kadının nebilerden olduğunu söylemiştir.  Maturûdî akaidine göre faziletleri ne kadar yüksek olursa olsun kadınlardan peygamber gelmemiştir.


Hz. Asiye'nin Musa aleyhisselâma iman ettiğini gören Firavun, önce onu bu imanından vazgeçirmeye çalışmışsa da muvaffak olamamış, bunun üzerine kendisine işkence etmeye başlamıştır. Sonunda hanımı için yere dört kazık çaktırmış, elleri ve ayaklarını o kazıklara bağlatarak, yukardan attırdığı büyük bir kaya parçası  ile vahşice katletmiştir. Bu esnada Hazreti Asiye'nin güldüğünü ve sevinç içinde can vermekte olduğunu gören Firavun: "Şunu tutan deliliğe bakınız ki, işkenceler içinde gülüyor!" demiştir.

Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Allah iman edenlere de Firavun'un zevcesini bir misal olarak irad etti. O vakit O: "Ey Rabbim! Bana, katında, Cennet'in içinde bir ev yap. Beni Firavun'dan ve onun kötü amel ve hareketlerinden kurtar. Beni o zalimler güruhundan selâmete çıkar." demişti. (Tahrim Sûresi: 11)



KEYHÜSREV (m.ö. 528)


İran Pers İmparatorluğu'nun kurucusu olan Keyhüsrev, büyük zaferler kazanmış kudretli bir hükümdardı. Medleri, Lidvalıları ve II. Babil Devletini ortadan kaldırarak adeta bir dünya imparatorluğu kurdu. Hazar Gölü ve Hindistan arasındaki kavimler ve İskitlerle savaştı.


Keyhüsrev,  Kafkas topraklarına yöneldiğinde Massagetlerin kraliçesi Tomris'le karşı karşıya geldi. Yapılan kanlı savaşta Tomris'in oğlu tutsak alınarak öldürüldü. Oğlunun intikamı için yeni ve büyük bir ordu toplayan Tomris, M.O. 528 yılında Perslerle yeniden kavgaya tutuşup galip gelmeyi başardı ve esir aldığı Keyhüsrev'i ağır hakaret ve işkencelere uğrattıktan sonra başını kan dolu bir tulum içine sokup feci şekilde öldürdü.


Daha sonra Keyhüsrev'in hikayesi efsâne haline dönüşerek İran'da pek çok sanatçıya konu oldu. Meşhur şairlerden Firdevsî'de "Şehname" isimli eserinde  Keyhüsrev ve  İran'ın  diğer  esâtirî hükümdarlarının hikâyelerini anlatmıştır.


SOKRAT (m.ö.  399)


Hazreti İsa'nın doğumundan 470 sene önce Atina'da doğan Sokrat, aradan geçen 25 asra rağmen ismi unutulmayan, deha sahibi bir insandı. Gençlik yılları içinde babasının mesleği olan heykeltraşlıkla uğraşmış, fakat bunu bırakarak kendisini "Hikmet" dediği büyük fikir ve düşüncelere adamıştı. Başına topladığı insanlara tapmakta oldukları putları kötülüyor, tek olan hakikati bulmalarını öğütlüyordu. Özellikle gençlerle ilgilenmekte, sorulu cevaplı diyaloglarla onları doğru çizgiye çekmekteydi. Meşhur talebelerinden Eflatun, onunla ilgili pek çok hatırayı daha sonra yazarak, ismini ölümsüzler arasına katmayı başarmıştır.


Sokrat'ın uyarılarıyla, devam edip giden putperest düzenlerinin sarsılmaya başladığını gören Atina hakimleri, onu susturmak istediler. 501 kişilik büyük bir mahkeme kurarak kendisini sorguladılar. O, tarihe mal  olan meşhur müdafaasını yaparak savunmasını bitirdiğinde 220 berat oyuna karşılık, 281 oyla ölüm cezasına çarptırıldı. Hapse girdiğinde talebelerinin ve ailesinin kendisiyle görüşmesine izin verildi. Başta Eflatun olmak üzere talebeleri bir an olsun onu yalnız bırakmadılar. Kaçması için yapılan bütün telkin ve teklifleri, "ölümden korkmadığını, üstelik öldükten sonra birçok dosta kavuşacağını" söyleyerek reddetti, içmesi için getirilen baldıran otu zehrini, öğrencilerinin gözlerinin içine bakarak başına dikti. O sırada yetmiş yaşına erişmiş, saçları ve sakalı bembeyaz bir ihtiyardı.


Zehir kısa sürede tesirini göstermiş ve vücudu soğumaya başlamıştı.  Son kez gözünü açıp talebelerinden Kriton'a: "Asklepyos'a bir horoz borçluyuz! Parasını ver, unutma!" dedikten sonra ruhunu teslim etti.


ARŞİMET  (m.ö.  212)


Hazreti İsa'dan 287 yıl önce Sicilya'da doğmuş; tahsil için İskenderiye'ye geçip, dönemin ünlü hocalarından dersler almış ve müsbet ilimlerde kendini yetiştirerek ünlü bir bilgin olmuştu 


Daha çok matematik, fizik, mekanik ve astronomi sahasında uzmanlaştığı, geometriye yenilikler getirdiği ve kendi adıyla anılan kanunlar bulduğu bilinmektedir. Arşimet Kanunu denilen şey; "Suya daldırılan cismin, taşırdığı suyun ağırlığı kadarını kendi ağırlığından kaybettiği" prensibidir. Onun bu kanunu banyo yaparken, su içindeki vücudunun hafiflemiş olduğunu farketmesi sonucu bulmuş olduğu, büyük bir sevinçle ve çıplak olduğunu unutarak "Buldum! Buldum!" diye sokağa fırladığı söylenmiştir.



Romalıların Sicilya'yı ele geçirmek için giriştikleri muhasara sırasında, memleketinin savunması için canla başla çalışan Arşimet, büyük aynalar yaparak düşman gemilerinin bir kısmını yakmışsa da şehir yine Romalıların eline düşmüştür. Romalı komutanın kendisini aramakla görevlendirdiği askerler bir süre sonra onu şehrin bir sokağında, toprağa çizdiği geometrik şekillerin başında düşünürken bulmuşlar; kendisini götürmeye geldiklerini bir kaç kez söyledikleri halde, onun, düşünce âleminden kurtulmadığını görüp sinirlenmiş ve başına vurdukları kılıç darbeleriyle öldürmüşlerdir. Son sözünün: "Şekillerimi bozmayın!" olduğu söylenmiştir.

Arşimet öldürüldüğünde 75 yaşında bulunuyordu.



NASIL ÖLDÜRÜLDÜLER?

YAZAN: AHMET EFE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak