11 Mart 2023 Cumartesi

TARİH BOYUNCA MEŞHUR ZALİMLER VE AKİBETLERİ-6

 HACCAC (ZALİM)


Emevi Halifesi Abdülmelik’in Irak valisidir. Zalimlik bunun sıfatı olmuştur. Bu, hem zalim, hem de Hz. Hüseyin’e ihanet ve zulmeden Küfe ve diğer Iraklıların cezası idi. Gaddarlığını kendisi de bilir ve bununla öğünürdü.


Abdülmelik hükümdar olunca, Hz. Hüseyin’e yaptıkları ihanete pişman olan Şiî’ler, Kûfe’de isyan ettiler. Abdülmelik’in ordusu ile Verda kuyusu civarında yapılan savaşta, Hz. Hüseyin’in intikamını almak için kılıçlarının kabzalarını kırarak ölünceye kadar savaşmak üzere saldıran Şiî’ler galip geldiler.


Bu defa Şiî’ler, Küfe ve Basra’da da ayaklanınca, halife, Muhallebi komutan olarak gönderdi. Fakat o da mağlup olarak halifeden yardım istedi. Bunun üzerine Abdülmelik, huzurundaki kumandanlara, Muhalleb’in mektubunu okuyarak: «İçinizden İran’a kim gidecek?» diye sordu. Kimse çıkıp bu işe gönüllü olmak istemedi. Salona çöken bir anlık sessizlikten sonra Haccac bin Yusuf ayağa kalktı: «Ya Emirilmüminin! Sizin aradığınız adam benim.» dedi. Halife: «Sen otur.» dedi. Fakat Halife ikinci, üçüncü defa olarak huzurundakilere aynı suali sorup da yine bu müslümanların arasındaki kavgaya baş olacak kimse çıkmayınca, Haccac, tekrar ayağa kalkarak şöyle dedi: «Cenab-ı Hak şahit, Ya Emirilmüminin! Bu iş için aradığınız adam benim.» Abdülmelik: «Sen bu işin ehli değilsin. Zira sen, herkesi eşek arısı gibi sokarsın.» dedi. Fakat gene de başka çıkar yol göremeyen Abdülmelik, saltanatının takviyesi için bunu Irak valisi tayin etti. Haccac birliklerini alarak yola çıktı. Küfe yakınındaki Kadisiye’ye varınca,  birliklerine kendisini takiben bütün gece yürümelerini emretti. Sonra üzerine su kırbaları yüklenmiş, ayağına tez bir hecin devesi istetti. Getirilen devenin çıplak sırtına binerek, bir elinde Kur’an-ı Kerim, üzerinde de basit bir maşlah ile basit bir sarık olduğu halde deve sırtında rüzgâr gibi çölün yollarına düştü. Bu halile ve son süratle Küfe şehrine geldi. Yalnız başına şehre girdi. Sonra caddelerde herkesi namaza çağırarak dolaşmaya başladı. O sırada ordu mensupları, evlerinde aile ve azatlı köleleri ile beraber oturmaktaydılar. Biribirlerine: «Haydi, toplanalım.» dediler.  Ve Muhammet ibni Ümeyr, azatlı köleleri peşinde, Haccac’ı camiye kadar takip etti. Camiye girdiklerinde ise; Haccac’ın kürsüde put gibi sessiz ve hareketsiz oturduğunu gördü. Bunun üzerine Ümeyr: «Böyle bir adamı Irak’ın başına getirdikleri için bütün Ümeyye oğullarının Allah canını alsın.» diye bağırdı. Sonra da Haccac’ı taşlamak için duvar diplerinden taş sökmeye başladı. Bir taraftan da. Muttasıl söyleniyordu: «Allah’ım, bu ne adam? Aransa başımıza gönderilecek daha kötü 'bir adam bulunamazdı.» diye. Etrafındakiler: «Hele dur, şu basit bedevi ne söyleyecekse söylesin de bir dinleyelim.» dediler. Bu arada cami, meraklılarla tıklım tıkılm dolmuştu.

Bunlar olup biterken sükûnetini hiç bozmayan Haccac, nihayet yüzünü örten mendili çıkardı. Başındaki sarığı çözerek ayağa 'kalktı. Besmele ve Peygamberi yad etme usulünü de terkederek konuşmaya başladı:


«Ben meşhur bir adamım. Kazandığım zaferler, yaptığım işler, benim şöhretimi her gün biraz daha artırıyor. Sarığımı çıkarayım da kim olduğumu iyice görün. Şimdi iyice gördünüz, tanıdınız mı? Ha, bakıyorum, bazılarınız beni iyice görebilmek için gözlerini kırpıştırıyor, boyunlarını uzatıyor. Bu uzanan boyunlar üzerindeki kelleler, kılıçla koparılmaya ne kadar müsait. Ben kelle uçurmakta gayet ustayımdır. Daha şimdiden şu sarıklarla, şu sarıklarla, şu sakallar arasında kesilen boyunların kanlarının pırıltısını görür gibiyim.»


«Emirilmüminin kuburunu boşalttı. Onların arasından çelik ve sert ağaçtan mamul en zalim,‘en keskin olan oku seçti. îşte o da benim. Ey Iraklılar, ey isyan ve hıyanetten başka bir şey bilmeyen âsiler, kötü kalpliler, ben öyle hamur gibi yoğrulabilen cinsten yumuşak kalpli bir insan değilim. Sizi kırbaç düşmanları, sizi köle kadın yavruları sizi, ben Yusuf oğlu Haccac’ım. Benim tehditle vakit geçirmeyip çok çabuk dediğini yapan bir adam olduğumu göreceksiniz. Ben vakit kaybetmekten, fazla konuşmaktan hoşlanmam. Bundan böyle hiçbir yerde bir kalabalık toplandığını görmeyeceğim. Her türlü toplantı hepinize yasaktır. Bundan böyle kendi aranızda gizli gizli konuşmanızı da istemem. Bundan böyle kimse kimseye «Neler oluyor?», «Yeni ne haber var?» diye sormayacak.


«Ne oluyorsa oluyor, size ne, fahişe çocukları! Herkes bundan sonra kendi işi ile meşgul olacak. Başkalarının işine karışmayacak. Elime düşenin vay haline. Dosdoğru yürüyecek, ne sağa, ne de sola bakmayacaksınız. Başınıza getirdiğim adamları takip edip halifeye biat edecek, ona itaat ve sadakat yemini ettikten sonra yola çıkacaksınız. Ve sakın şu sözlerimi hatırınızdan çıkarmayınız. Ben bir şeyi iki defa söylemekten hoşlanmam. Sizin korkaklığınız ve ihanetinizden ne 'kadar hoşlanmazsam, fazla konuşmaktan da öylece hoşlanmam. Şu kılıcım bir kere kınından çıkacak olursa onu bir daha kınına sokmıyacağım. Aradan yıllar geçse, Emirilmüminin doğru yolundan ayrılanların herbirini doğru yola sokana kadar bu kılıç kınına girmeyecek ve baş kaldıranın başını vuracağım...»


İşte çektiği böyle hakaret ve tehdit dolu bir nutukla kendisini Iraklılara tanıtan Haccac, nutkunun devamında, üç gün içinde Muhalleb’in ordusuna katılmayan askerlerin hepsinin başlarını uçurup mallarını yağma edeceğine de yemin ettikten sonra Halifenin mektubunu okuttu. Bundan sonra kürsüden inip orduya maaşlarının dağıtılmasını emretti.


Tam bu sırada, yanına yaklaşarak; yaşlandığını, kendi yerine oğullarının askere alınmasını rica eden Ümeyr adlı zatın Hz. Osman’ın katillerinden olduğu, onun üzerine çıkıp kaburga kemiklerini kırdığı söylenince, Haccac, adama sordu:


«Bunlar doğru mu?»


Ümeyr: «Osman benim babamı hapsettirmiş ve orada ölümüne sebep olmuştu...» diye cevap verdi.


Haccac: «Kürsüde söylediklerimi duydun. Haccac, kendi kendini yalancı çıkaramaz. Osman’ın ölümünün diyetini kendi ölümünle ödeyeceksin. Hem senin ölümünden Basra ve Kûfe’liler de sevinecek.» dedi ve muhafızları çağırarak oracıkta adamın kellesini uçurttu. Ve bu suretle de sözlerini ne dereceye kadar yerine getireceğini Irak’lılara göstermiş oldu.


Bundan sonra Iraklılar, Muhalleb’in ordusuna katılmak üzere yola çıktı. Yolculuktan kimse geri kalmadı. Hattâ, hiç kimse sağına soluna bakmadan dosdoğru giderek Muhallebin ordusuna dahil oldular.


Haccac daha evvel, Hicrî yetmişiki senesinde, Mekke’de ayrı bir devlet kuran Zübeyr oğlu Abdullah’ın üzerine giderek şehri kuşatmış, bir senelik 'kuşatmadan sonra şehri almıştır. Kuşatma esnasında Beytullah’a attırdığı taşlar, Beyt’e isabet ettirilemeyince Haccac, Kabe’yi meleklerin himaye ettiğini söyleyerek onların kaçması için mancınıkla atılan taşlara pislik sürülmesini emretmiş ve böyle yapılarak Kabe tahrip edilmiştir. Daha sonra şehit olan îbni Zubeyr’in başını kestiren Haccac, gövdesini Mekke’de baş aşağı astırarak başını da Şam’a göndermiştir. Haccac, Kabe’yi tekrar tamir ettirmiştir.


Oradan Medine’ye giden Haccac, Mescid-i Nebevî’ye giderek minbere çıkmış ve Medine ehline: «Ey ehli habise...» diye başlıyan, hakaret dolu bir hitabede bulunmuş, sonra da: «Neye siz Hz. Osman’a yardım etmediniz?» diye eza ve cefalar etmiştir. Hattâ Cabir, Selil, Enes gibi ileri gelen ashabın boyunlarına damgalar vurdurmuştur.


Bu zalimin zulümleri saymakla bitmez. Tam 20 sene süren böyle zulüm ve cinayetle dolu Irak ve Şam vilâyetleri valiliğinden sonra 54 yaşında iken H. 95 tarihinde kendine lâyık bir şekilde dünyadan göçmüştür.

 


İbni Eşas’la olan harpten zaferle çıkınca, Eşas’la beraber olan Irak’lıları teker teker huzuruna çağırıp; «Kâfir olduğuna kendin de şahadet eder misin?» diye sorar. Evet diyeni salar, «hayır» diyeni Öldürürmüş. Bunlardan bir tanesi huzuruna gelince Haccac:


«Bu salih bir adamdır. Her halde: «Ben kâfirim» demez» deyince adamcağız: «Ya! Beni hile ile söyletip öldürtmek istersin değil mi? Vallahi ben yeryüzünün en kâfiriyim, Firavun’dan da, Haman’dan da, Nemrut’tan da kâfirim» diye feryat etmiş. Haccac da gülerek adamı salıvermiş. İşte bu zalimin ölümü de şöyle olmuştur:


Haccac, İbni Eşas’ı Hindistan seferine gönderirken Sait İbni Cübeyr’i de levâzım işlerine bakmak üzere yanına vermişti. Daha sonra İbni Eşas, müslümanları bu zalimin elinden kurtarmak için isyan eder, halk bununla beraber olur. Tabii Sait de onunla beraberdir. Yapılan harplerde bir ara îbni Esas galip gelir. Bütün Küfe ve Basra’yı alırsa da, daha sonra mağlup olur ve yukarıda da temas edildiği gibi Haccac, Eşas'ın taraftarlarından onbinlerce insanı katleder. Bu arada Said kaçar, şehir şehir kaçarak nihayet Mekke’ye gidip saklanır. Halit bin Abdullah Kuseyrî Mekke valisi oluncaya kadar orada kalır. Dostları her ne kadar buradan da ayrılmasını, daha uzak ülkelere gitmesini tavsiye ederlerse de Sait;

— «Allah’tan utanıyorum. Beytullah’ın bulunduğu Beldeyi Emin’den de kaçıp nereye gideyim» diye reddetti.


Nihayet vali Halit onu yakalatıp Haccac’a gönderdi. Haccac, onu ele geçirdiğine sevindi. Huzuruna çağırıp: «Sen Şekî bin Kesîr’sin değil mi?» diye alay ve hakaret etmek istedi. Sait de: «Hayır, ben Sait bin Cübeyr’im» dedi. Haccac: «Yemin olsun ki seni katledeceğiz» deyince Sait de:


— «Bu suretle ben de anamın bana taktığı Sait ismine lâyık olurum» diye cevap verdi.


Bu muhavereden sonra Haccac, Sait’in katlini emretti. Emri alan cellâtlar, Sait’in ellerini bağladılar, Hacac’ın huzurunda boynunu uçurdular. Gövdesinden ayrılan Sait’in başı yerde yuvarlanırken üç defa şehadet kelimesini tekrar etti.


İşte zalim Haccac’a İlâhî adaletin tanıdığı mühlet de burada bitti. Haccac bu hal karşısında birden sarsıldı, cinnet geçirir gibi oldu. Oturduğu yerden;


— «Bukağılarımı getirin» diye feryat etti. Cellâtlar, Sait’in ayağındaki bukağıları istiyor zannettiler, koşarak Sait'in ayağını kestiler, bağları çözdüler, getirdiler. Fakat gördüler ki Haccac, bir şey söylediğinin farkında değil. Bu halden sonra Haccac artık hiç kimseyi katletmedi, ama uyku da uyuyamadı. 15 gün veya 6 ay süren bundan sonraki hayatı ıstırap içinde geçti, istirahatı, huzuru kalmadı. Ne zaman istirahat için gözlerini kapasa, Sait gelir boynunu sıkar ve:


— «Söyle ey Allahın düşmanı! Cevap ver, beni niçin öldürdün?» der. Haccac da:


— «Ah! Bu Sait Bin Cübeyri de ne istiyor benden?» diye feryat ederek yerinden fırlardı. Son günlerini, ahiretteki cezasının başlangıcı olarak, bu cinnet hali içinde tüketip helâk oldu, gitti.

«Her ümmet habis adamları ile gelse, bizde Haccac’ı alıp gelsek hepsini bastırırız.» (Ömer Bin Abdülaziz)


«Şeytan yolda benimle karşılaşırsa, korkusundan hemen bana sulh teklif eder.» (Haccac)



TARİH BOYUNCA MEŞHUR ZALİMLER ve Akibetleri

Yazan: Nail PAPATYA ( Bursa Müftüsü )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak