28 Mart 2023 Salı

Dinler Tipolojisi/Tasnifi

 


Dinlerin çeşitli açılardan farklı tasniflere tabi tutuldukları dikkati çekmektedir. Dinle ilgili yapılan tasniflerde dinin kendisinden hareketle yapılan tasniflerle tasnifi yapan kişinin dine yönelik algılamalarının etkili olduğu görülmektedir. Örneğin geçtiğimiz yüzyılda yaygın bir söylem olarak etkisini hemen her alanda hissettiren pozitivist paradigma kendi evrimci anlayışı doğrultusunda bir dinler tipolojisi yapmaya çalışmıştır. Bu bağlamda dinler “ilkel dinler” ve “gelişmiş dinler” şeklinde iki ana grupta toplanmış; dinin ilkelliği ve gelişmişliğinde ise ilgili dine mensup olan insanların sosyo-kültürel yaşamları belirleyici olmuştur.



Diğer taraftan dinin kendisi merkezli yapılan tasnifler de dikkat çekici olmuştur. Örneğin her din mensubu kendi inanç ve değerlerini merkeze koyarak bir din tasnifi yapmaya çalışmıştır. Bu doğrultuda kendi inancını hak ve doğru din ya da yegâne din, diğer inanç sistemlerini ise batıl dinler olarak tanımlamıştır. Örneğin İslâm geleneğinde yapılan en yaygın din sınıflaması hak, ilahi ve semavi kavramları ekseninde olmaktadır. Buna göre hak/semavi/ilahi dinler İslâm, Yahudilik ve Hıristiyanlık için kullanılmakta bunların dışındakiler ise farklı bir kategoriye oturtulmaktadır. Buradaki ölçü İslâm’ın kendisi olarak görülmektedir. Bu anlayış Yahudilik ve Hıristiyanlığı da kökeni itibarıyla hak ve ilahi kategorisinde görmekte; bunların sonradan tahrif edilmiş olduğunu var saymaktadır. Bu nedenle bu dinler “muharref dinler” olarak da adlandırılmaktadır. Doğrusu bu sınıflama subjektif bir sınıflamadır ve kendi içinde de bazı sorunlar taşımaktadır. Zira Kur’an’dan hareketle konuşmak gerekirse Kur’an dinleri “Allah’ın dini İslâm” ve diğerleri şeklinde temelde ikiye ayırmakta ve bu bağlamda yalnızca İslâm’ı “hak/ilahi din” olarak değerlendirmektedir. Diğer taraftan genel olarak dinlerin hakikat anlayışları perspektifinden düşünüldüğünde de bu sınıflama ciddi sorunlar taşımaktadır. Zira genel anlamda kendisini hak ya da ilahi olarak görmeyen hiçbir din bulunmamaktadır.


Benzer şekilde diğer din mensupları da kendi inanç sistemlerini merkeze alarak din sınıflamaları yapmışlardır/yapmaktadırlar. Örneğin Hıristiyanlık Ortaçağ başlarından itibaren kendisini yegâne doğru din olarak görmüş ve kendisi dışındakileri pagan gelenekler olmakla itham etmiştir. Aynı şekilde Sabiilik kendisini yegâne doğru (“kuşta”) olarak görürken diğerlerini yanlış ya da “kabda” kategorisinde değerlendirmiştir.


Görüldüğü gibi dinin içerisinden yapılan sınıflamalarda dinin doğru-yanlış ya da hak-batıl anlayışları etkili olmaktadır. Diğer taraftan dinler daha nesnel bir yaklaşımla temsil ettiği mesajın evrenselliği, tanrı düşüncesi, vahiy geleneğine yer verip vermemesi, merkezi kavram ve değerleri, yaşayan bir gelenek olup olmaması ya da yaşadığı coğrafi alanlar gibi çeşitli özellikleri dikkate alınarak sınıflanabilir. Ancak bu sınıflamalar da mutlak anlamda sorunsuz olmayıp zaman zaman çeşitli problemler taşımaktadır. Örneğin mesajın evrensel olup olmaması açısından dinleri evrensel dinler, milli dinler şeklinde iki ana kategoriye ayırmak mümkündür. Bu sınıflamada evrensel dinler, sahip olduğu inançları evrensel düzlemde yaymaya çalışan, dolayısıyla tüm insanlar arasında yayılmayı hedefleyen inanç sistemleridir. Milli dinler ise dinin kapsamını yalnızca bir milletle, soyla, klanla ya da kabileyle sınırlamış olan geleneklerdir. Ancak öyle milli dinler vardır ki tarih içerisinde zaman zaman dinin evrensel planda yayılmasına yer vermiş, dolayısıyla evrensel bir din karakteri göstermiştir. Örneğin Yahudilik genelde milli bir din olarak tanımlanır. Ancak Yahudilik tarihinde bazı Türk boylarının, Afrikalı siyahîlerin, Hintlilerin ve benzeri İsrailoğulları dışındaki halkların Yahudi oldukları bilinmektedir. Yine dinler inanılan tanrının tekliği ya da çokluğu açısından monoteist, düalist, henoteist ve politeist dinler; tanrının bilinip kavranması açısından agnostik ve gnostik dinler ve inanılan tanrının evrenle ve insanla ilişkileri açısından panteist, deist dinler gibi kimi sınıflamalara ayrıştırılmaktadırlar. Bu sınıflamalar da her zaman tam olarak kapsayıcı olamamaktadır. Zira bir dinsel gelenek içerisinde tanrının varlığı, sıfatları ve benzeri konularda bazen birbirinden farklı algılamaların yan yana varlıklarını devam ettirdikleri görülebilmektedir.


Dinler inanç ve öğretilerinin merkezinde yer alan ana kavram veya değer açısından da tanımlanmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda örneğin Hıristiyanlık tüm inanç ve değerlerinde Mesih inancına ağırlıklı yer vermesi nedeniyle Kristosentrik ya da “Mesih merkezli” bir dindir. Yahudilik İsrailoğullarının seçilmişliği inancını merkeze koyan etnosentrik bir din olarak, İslâm ise taviz vermez tek tanrıcığı ya da tevhid inancını merkeze alan teosentrik (veya daha yerinde bir ifadeyle tevhid merkezli) bir din olarak değerlendirilebilir.


Dinler yayıldıkları coğrafi alanlara göre de sınıflamaya tabi tutulmakta ve bu bağlamda örneğin Asya dinleri, Afrika dinleri, Avrupa dinleri ve benzeri tanımlamalar yapılmaktadır. Fakat buradaki temel sorun, bir dinin özellikle de evrensel dinlerin çoğunlukla birçok coğrafi bölgede aynı anda yaşıyor olmasıdır.


Görüldüğü gibi, hangi bakış açısı temel alınırsa alınsın dinlerin tasnifine yönelik yapılan/yapılacak değerlendirmeler sorunlar taşımaktadır. Bir diğer ifadeyle dört dörtlük bir din tasnifi yapmak fazla mümkün gözükmemektedir.



YAŞAYAN DÜNYA DİNLERİ

Prof.Dr. Ali ERBAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak