4 Mart 2023 Cumartesi

DÎNİ SÖZLÜK “I-İ”

  

 

İHRÂM:

 

Mîkât denilen mahalde (yerde) hacca veya umreye niyet ederek, peştemal gibi dikişsiz iki parça örtüyü giymek ve telbiye getirmek sûretiyle, daha önce mubah (serbest) olan bâzı şeyleri kendine haram kılmak yâni bunları yapmaktan sakınmak. İhrâmlı kimseye muhrim denir. İhrâm elbisesinin belden aşağı sarılan kısmına îzâr, omuzlara atılan kısmına da ridâ denir. Kadınlar ihrâm elbisesi giymeyip, mestûre (örtülü) olarak hac ve umre ibâdetini yapar.

 

Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:

 

Hac ayları bilinen, Şevval, Zilka'de ayları ile Zilhicce'den on gündür. İşte kim o aylarda haccı, ihrâma girerek kendine farz yaparsa artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. Bir de (hac yâhut âhiret için) azık edinin, muhakkak ki azığın hayırlısı takvâdır ve ey aklı tam olanlar, benden korkun! (Bekara sûresi: 197)

 

İhrâma girerken temizlenmek ve gusül (boy abdesti) almak ve iki rek'at namaz kılmak sünnettir. (M. Zihni Efendi)

 

Hac için, ömre için, ticâret için veya herhangi bir şey için uzaktan gelenlerin, mîkât denilen yerleri, ihrâmsız geçerek, Hareme yâni Mekke-i mükerremeye girmeleri, haramdır (günahtır). Geçenin tekrar mîkâta gelip ihrâma girmesi lâzımdır. İhrâma girmezse kurban kesmek lâzım olur. (İbn-i Âbidîn)

 

İhrâm giyen kimseye bâzı şeyler yasak olur. Meselâ karadaki av hayvanlarını öldürmesi, dikişli elbise giymesi, bir yerini traş etmesi, cimâ etmesi, kavga ve münâkaşa etmesi, koku sürünmesi, tırnak kesmesi, erkeğin mest ayakkabı giymesi, başını örtmesi, hatmî çiçeği ile başını yıkaması, eldiven çorap giymesi, kendiliğinden çıkan ot ve ağaçları koparması v.s. Bunları bilerek veya bilmeyerek, unutarak yapanlara kurban ve sadaka cezâları lâzım olur. (İbn-i Âbidîn)

 

İHSÂN:

 

1. İyilik etmek.

 

Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:

 

İhsân edenlere elbette rahmetim çok yakındır. (A'râf sûresi: 55)

 

İnsanlara, analarına - babalarına ihsân etmelerini söyledik. (Ahkâf sûresi: 15)

 

İhsânın karşılığı ancak ihsândır. (Rahmân sûresi: 60)

 

Ananıza-babanıza ihsân ederseniz, çocuklarınız da size ihsân eder. Din kardeşinin özrünü kabûl etmeyen, Kevser havzından içmeyecektir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

 

Resûl-i ekremin o kadar iyilikleri, o kadar ihsânları vardır ki, Rum imparatorları, İran şahları, o kadar ihsân yapamazlardı. Fakat kendisi sıkıntı ile yaşamağı severdi. (İmâm-ı Rabbânî)

 

İhsân her yerde övülmeye değer. Bilhassa akrabâya ve komşulara olunca daha iyidir. (İmâm-ı Rabbânî)

 

Hamd olsun, nîmetleri bol Allah'a,

Önce, varlık nîmeti verdi bana!

İhsânlarını saymaya güç yetmez,

Güç de, her üstünlük de lâyık O'na!

 

(M. Sıddîk bin Saîd)

 

2. Allahü teâlâyı görür gibi ibâdet etmek.

 

İhsân, Allahü teâlâya O'nu görür gibi ibâdet etmendir. Sen O'nu görmüyor isen de, O seni hep görmektedir. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim)

 

İHTİDÂ:

 

Doğru yola girme, müslüman olma, din olarak İslâmiyet'i seçme; hidâyete erme. (Hidâyet)

 

İHTİKÂN:

 

Lavman yapmak.

 

İhtikan yapmak, kulağına yağ damlatmak orucu bozar ise de keffâret lâzım olmaz. (Abdullah Mûsulî)

 

İHTİKÂR:

 

İnsan ve hayvan için lüzumlu gıdâ maddelerini şehre girmeden yâhut girince halka satılmadan toplayıp, stok edip, pahalandığı zaman satmak.

Bir kimse gıdâ maddelerini kırk gün ihtikâr ederse, Allahü teâlâ ona darılır. O, Allahü teâlâyı saymamış olur. (Hadîs-i şerîf-Zevâcir)

Çalışıp kazanan rızıklanmıştır. İhtikâr yapan ise lânetlenmiştir. (Hadîs-i şerîf-Kimyây-ı Seâdet)

 

İhtikâr haram olup, yapan mel'ûndûr. İhtikârın haramlığı müslümanlara zararlı olduğu içindir. Çünkü gıdâ maddeleri, insanların ve hayvanların yaşayabilmesi için lâzımdır. (İmâm-ı Gazâlî)

 

Köylü, tarlasından aldığı gıdâ maddesini istediği zaman satabilir. Acele satması vâcib değildir. Fakat acele etmesi sevâbdır. Pahalı olunca satmayı düşünmesi çirkindir. İlâçlarda ve gıdâ maddesi dışında herkese lâzım olmayan şeylerde ihtikâr haram değildir. (İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe)

 

İHTİLÂF:

 

Farklılık, ayrılık. Aynı gâyeye ayrı ayrı yollardan gitme. Müctehid denilen âlimlerin amelî (işle ilgili) mes'elelerdeki ictihad ayrılıkları.

 

Ümmetimin ihtilâfı rahmettir. (Hadîs-i şerîf-Beyhekî)

 

Halîfe Hârûn Reşîd, İmâm-ı Mâlik hazretlerine; "Senin kitaplarını çoğaltıp her yere göndereceğim ve herkesin bunlara uymasını emredeceğim" deyince; "Yâ Halîfe! Böyle yapma, âlimlerin ihtilâfı, Allahü teâlânın rahmetidir. Hepsi hidâyet üzeredir. Her müslüman dilediği âlime uyar" buyurdu. (Tahtâvî)

 

Bir kişi bir kişiye bedduâ ederek, Allahü teâlâ senin canını küfürle alsın dese, âlimler böyle söyleyen kimsenin kâfir olmasında ihtilâf ettiler. (Muhammed bin Kutbüddîn İznikî)

 

Ehl-i sünnet ve cemâat âlimleri, usûl-i dinde (inanılacak bilgilerde) ittifâk, ahkâm-ı ictihâdiyyede (iş ve ibâdetle ilgili hükümlerde) ihtilâf ettiler. (Şehristânî)

 

İHTİLÂM:

 

Uykuda cünüb olma. Çocuğun bülûğa, ergenlik çağına ulaştığının alâmeti, işâreti.

 

Bir kimse gece uykuda ihtilâm olup sabahlasa veya gündüz uyuyup ihtilâm olsa orucu bozulmaz. (İbrâhim Halebî)

 

İHTİRÂ':

 

Evvelce olmayan bir şeyi ortaya çıkarma, îcâd etme, yaratma, yoktan var etme.

 

Allahü teâlâ her şeyi yaratırken kudret-i ilâhiyyesi, kendinden başka hiçbir şeye bağlı olmadığından, O'nun işlerine ihtirâ' denir. İnsan ise, böyle olmayıp, kudret ve irâdesi kendi elinde olmayan başka sebeplere bağlı olduğundan ve işleri Allahü teâlânın işlerine benzemediğinden insanın işlerine yaratma ve ihtirâ' denmez. (İmâm-ı Gazâlî)

 

İHTİRÂS:

 

Şiddetli arzu, aşırı heves, istek, gözün ve gönlün doymaması. (Hırs)

 

Âdemoğlu yaşlanır. Fakat onda iki haslet gençleşir: Mala ve ömre (yaşamaya) ihtirâs. (Hadîs-i şerîf-Sünen-i İbn-i Mâce)

 

Bu zamanda kendisinde şu beş sıfat bulunmayan kimsede mal toplanmaz. Tûl-i emel (sonu gelmeyen istek), ihtirâs, şiddetli cimrilik, korku azlığı, âhireti unutmak. (Süfyân-ı Sevrî)

 

Para, mal ve mülk, kişinin zâhid olmasına (dünyâya düşkün olmamasına) mâni değildir. Dünyâlığı bulunmayan da zâhid sayılmaz. Dünyânın faydasız şeylerine ihtirâsı olup olmadığı araştırılıp, ona göre hüküm verilir. Bir kimsenin elinde dünyâlığı vardır. Fakat zâhiddir. Bir kimsenin de dünyâlığı yoktur. Lâkin zâhid değildir. Mal, insanın silâhı gibidir. İnsan canını, sıhhatini, dînini ve şerefini mal ile korur. (Süfyân-ı Sevrî)

 

Âhirete îmânı olanın, dünyâya ihtirâsı olmaz. Âhirette cezâ göreceğini kesin olarak bilen kimse, dünyâyı âhirete tercîh etmez. (İmâm-ı Mâverdî)

 

İHTİSÂB:

 

Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uyulmasının, ilim ve ehliyet sâhibi bir devlet me'muru olan muhtesib tarafından sağlanması emr-i ma'rûf nehy-i münkerin yâni iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak vazîfesinin el ile yapılması vazîfesi. (Hisbet)

 

İHTİYÂÇ:

 

Ruh ve nafaka (yeme, içme, barınma) için ve bedeni sıkıntıdan korumak için lâzım olan şey.

 

Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:

 

Yerde olan her şeyi sizin ihtiyâcınızı karşılamak için yarattım. (Bekara sûresi: 28)

 

Ümmetimden bir kardeşinin ihtiyâcını giderip, onu sevindiren kimse, beni sevindirmiş olur. Kim beni sevindirirse, Allahü teâlâyı sevindirmiş olur. Kim Allahü teâlâyı sevindirirse, Allahü teâlâ onu Cennet'e koyar. (Hadîs-i şerîf-Firdevs-ül-Ahyâr)

 

Bir hastanın ihtiyâcını giderinceye kadar gayret sarfeden kimsenin günâhlarını Allahü teâlâ affeder. Anasından doğduğu gibi temiz olur. (Hadîs-i şerîf-Firdevs-ül-Ahyâr)

 

Allahü teâlânın emir ve yasaklarının faydaları insanlar içindir. Allahü teâlâya hiç faydaları yoktur. Allahü teâlânın bunlara ihtiyâcı da yoktur. (İmâm-ı Rabbânî)

 

Din kardeşinin ihtiyâcını gidermek, hac sevâbından daha hayırlıdır. (Hazret-i Hasen)

 

İhtiyâç Eşyâsı:

 

Yiyecek, giyecek ve barınmada asgarî lâzım olan miktar.

 

İHTİYÂR:

 

1. İstediğini seçme. (İrâde)

 

Kulun ihtiyârı zayıftır, demeleri, Allahü teâlânın ihtiyârına göre zayıftır mânâsında ise doğrudur. Yok, eğer emr ve yasak olunan işleri yapmaya kâfi değildir demek istiyorlarsa bu doğru değildir. Zîrâ kula, gücü yetmeyecek şey ve iş teklif edilmedi. (İmâm-ı Rabbânî)

 

2. Yaşlı.

 

İhtiyarlara saygı gösteren ve yardım edene, ihtiyarlayınca, Allahü teâlâ ona da yardımcılar nasib eder. (Hadîs-i şerîf)

 

İhtiyârî Fiiller:

 

İstek ile yapılan işler. (İrâde)

 

Ehl-i sünnet âlimleri, insanın yaptığı işte kendi kuvveti de te'sir (etki) ediyor dediler ve bu te'sire kesb ismini verdiler. Çünkü elin titremesi ile istekle kaldırılması arasında fark vardır. Titremelere insan kudreti ve kesbi karışmıyor. İhtiyârî fiillere ise karışıyor. (İmâm-ı Rabbânî)

 

Söylemek, yürümek gibi ihtiyârî fiilleri incelemek güçtür. Bu fiilleri insan isterse yapıyor, istemezse yapmıyor. Fakat insanın istemesi için o işi aklın beğenmesi, iyi demesi lâzımdır. Hattâ yapıp yapmamağı bir zaman düşünüp iyi olduğunu bildikten sonra irâde, istek hâsıl oluyor ve uzuvlar (organlar) hareket ediyor. Kul irâde edince Allahü teâlâ o fiili yaratıyor. Böylece ihtiyârî fiiller meydana geliyor. (İmâm-ı Gazâlî)

 

İHTİYÂT:

 

Dîne uygun olmayan bir işi yapma şüphesinden kurtulmak için, tedbirli hareket etme.

 

Hanefî mezhebi âlimlerinin çoğuna göre (sabahleyin) ufkun bir yerinde beyazlık başlayınca, (imsak vakti) olup, oruca başlanır. Bundan (6-10 dakika) sonra beyazlık ufk üzerine ip gibi yayılınca, sabah namazı vakti başlar. Ancak oruca imsâk vaktinde başlamak ihtiyatlı olur. Bu taktirde, namaz da oruc da bütün âlimlere göre sahîh, doğru olur. Fakat oruca birinci vakitten yâni imsâk vaktinden sonra başlanırsa, oruc şüpheli olur. Astronomik hesaplar ile birinci vakit bulunmakta ve takvimlere birinci vakit yazılmaktadır. İkinci vakitte, hattâ bundan sonra başlayan kızıllığın yayıldığı zaman oruca başlayanların orucları şüpheli olmaktadır. Yemeyi-içmeyi bırakmayı, şüpheli zamâna tehir etmek, geciktirmek ise, mekruhtur. Hele ikinci vakitten sonra başlayan kızıllığın sonunda başlanılan oruclar, sahîh olmaz. (M. Sıddîk Gümüş)

 

Bulutlu gecelerde orucun bozulmasından korunmak için ihtiyatlı davranmalı, iftârı biraz geciktirmelidir. Yıldızlar görünmeden önce iftâr eden de iftârda acele etmiş olur. (Şernblâlî)

 

Zevcin (kocanın), zevcesi (hanımı) için kendi mülkünden onun izni olmadan fıtrasını vermesi câizdir, verebilir. Yine zevcesinin ve evinde olanların fıtralarını, izinleri olmadan karıştırıp verebileceği gibi, toplamı kadar buğdayı ve değeri olan altını bir defâda ölçüp bir veya birkaç fakire verebilir. Fakat ayrı ayrı hazırlayıp, sonra karıştırması veya ayrı ayrı vermesi, ihtiyatlı olur. (İbn-i Âbidîn)

 

İHTİZÂR HÂLİ:

 

Ölüm sırasında can çekişme hâli.

 

İHVÂN-ÜS-SAFÂ:

 

On birinci asrın ikinci yarısında Basra'da ortaya çıkan; "İslâmiyete birçok vehimler karışmış, onu bu vehimlerden temizlemek ancak felsefe ile mümkündür. İslâm dînini felsefe vâsıtasıyla saf hâle getirmelidir" diyen sapık ve gizli bir cemiyet, ekol.

 

Bâtıniyye (İsmâiliyye)ye âit fikirlerin te'sirinde kalan ve zamanlarındaki bütün ilimleri içine alan 52 risâleden (küçük kitabdan) bir ansiklopedi meydana getiren bu ekolün mensûbları birbirlerine "saf kardeşler" mânâsına "İhvân-üs-Safâ" dedikleri için bu ad ile meşhûr oldular. (Corci Zeydân)

 

İhvân-üs-Safâ cemiyeti metafizik (gözle görülmeyen ve akıl ötesi) konularda Eflâtun'un, ahlâkta Sokrat'ın, matematikte Pisagor'un, mantıkta Aristo'nun, felsefî konularda Fârâbî'nin fikirlerinden etkilenmişlerdir. Bütün ilimlerin yegâne gâyesinin kendi felsefî görüşlerini gerçekleştirmek olduğunu söyleyen İhvân-üs-Safâ cemiyetinin önde gelen isimleri; Makdîsî lakabıyla bilinen Ebû Süleymân Muhammed bin Ma'şer el Bustî, Ebü'l-Hasen Ali bin Hârûn ez-Zencânî, Muhammed bin Ahmed en-Nehrecûrî, el-Avfî gibi felsefecilerdir. (Corci Zeydân)

 

İHYÂ:

 

1. Vaktini ibâdet ve iyi işler yaparak geçirmek, kıymetlendirmek.

 

Receb'in ilk Cumâ (Regâib) gecesini ihyâ edene, Allahü teâlâ kabir azâbı yapmaz. Duâlarını kabûl eder. Yalnız yedi kimseyi affetmez ve duâlarını kabûl etmez. (Hadîs-i şerîf-Riyâdun-Nâsihîn)

 

Cebrâil aleyhisselâm bana geldi: "Kalk, namaz kıl ve duâ et! Bu gece, Şâban'ın on beşinci (Berât) gecesidir" dedi. Bu geceyi ihyâ edenleri Allahü teâlâ affeder. Yalnız müşrikleri, büyücüleri, falcıları, hasîsleri (cimrileri), alkollü içki içenleri, fâiz yiyenleri ve zinâ yapanları affetmez. (Hadîs-i şerîf-Riyâdun-Nâsihîn)

 

Mübârek geceler İslâm dîninin kıymet verdiği gecelerdir. Allahü teâlâ kullarına çok acıdığı için, bâzı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, duâ ve tövbeleri kabûl edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibâdet yapması, duâ ve tövbe etmeleri için bu geceleri sebeb kılmıştır... Bu geceleri ihyâ etmeli, kazâ namazları kılmalı, Kur'ân-ı kerîm okumalı, duâ, tövbe etmeli, sadaka vermeli, müslümanları sevindirmeli, bunların sevâblarını ölülere de göndermelidir. Bu gecelere saygı göstermek, günâh işlememekle olur. (Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî)

 

Gecenin on iki kısmından bir kısmını (bir saat kadar) ihyâ etmek, bütün geceyi ihyâ etmek olur. Yaz ve kış geceleri için hep böyledir. (İmâm-ı Nevevî)

 

2. Ölüleri diriltmek.

 

Allahü teâlânın izniyle, ölüleri ihyâ bana zor gelmedi. Fakat ahmağa doğru sözü anlatamadım. (Hazret-i Îsâ)

 

İhyâ-ı Mevât:

 

Faydalanılmayan ölü toprakları işlemek, faydalanılır hâle getirmek. (Mevât Arâzî)

 

İKÂB:

 

Cezâ, azâb. Günâhın cezâsını vermek.

 

Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:

 

Biliniz ki, muhakkak Allahü teâlânın (haram işleyenler için) ikâbı pek çetindir. Allahü teâlânın, (haramları terk edenlere) mağfireti (bağışlaması bol) ve merhâmeti çoktur. (Mâide sûresi: 98)

 

Mü'min ve kâfir herkes kıyâmette, dünyâda yapmış olduklarının karşılığını görür. Ehl-i sünnet (Resûlullah efendimiz ve Eshâbının, arkadaşlarının yolunda) olan mü'minin, dünyâda iken tövbe etmiş olduğu günâhları affolunup, hayırlarına (iyiliklerine) sevâb verilir. Kâfirlerin ve bid'at sâhibi olanların yâni îtikâdı (inancı) bozuk olan mü'minlerin hayırları (iyilikleri) red olunup (geri çevrilip), kötülükleri, günahları için de cezâ görürler. En büyük ve ebedî ikâb küfürden (kâfirlikten, inanmamaktan) dolayı olur. (Kâdızâde, İmâm-ı Birgivî)

 

Melek-ül-mevt, ma'sûm olanların canını aldıktan sonra, o can alınıp, gökler seyrettirilir. Cennet'e götürülürler. Orada yeşil zebercedden bir sahrâ vardır. Ma'sûm oraya geldikte; "Beni buraya neden getirdiniz?" der. Melekler; "Yâ ma'sûm! Kıyâmet yeri vardır. Çok sıcaktır. İşbu sahrâda, yetmiş bin rahmet pınarı vardır. Hazret-i Resûl-i ekremin havzının başında durup, nûrdan bardakları görünüz! Atanız ve ananız kıyâmet yerine geldiklerinde, bu bardakları su ile doldurup, onlara verirsiniz ve onları tutup salı vermeyesiniz ki, Cehennem yoluna gitmeyeler azâb ve ikâb görmeyeler" derler. (Kutbuddîn İznikî)

 

Farzı (Allahü teâlânın yapınız diye buyurduğu kesin emirleri) terk eden veyâ haram (Allahü teâlânın kesin olarak yasakladığı şeyleri) işleyen, tövbesiz ölür ve şefâate (Allahü teâlânın sevdiklerinin yardımına), affa kavuşmazsa, ikâb olunur. (Muhammed Es'ad)

 

İKÂLE:

 

Bozma, yürürlükten kaldırma, feshetme; iki kişinin, aralarında yaptıkları herhangi bir akdi, anlaşmayı bozmaları.

 

Ticârette ihsânın (iyiliğin) bir şekli de alışveriş ettiği kimse pişman olursa, ikâle etmek, alış-verişi geri çevirmektir. (İmâm-ı Gazâlî)

 

İKÂMET:

 

1. Kâmet. Erkeklerin farz namaza başlamadan önce okuması sünnet olan ezâna benzer sözlerin ismi. Ezândan farkı fazla olarak "Hayyealelfelâh"dan sonra iki defâ "Namaz başladı" mânâsına olan "kad kâmet-issalâtü denir.

 

İmâm olmak, müezzinlik yapmaktan ve ikâmet okumak, ezân okumaktan efdaldir (üstündür, kıymetlidir). (İbn-i Âbidîn)

 

Kadınların ezân ve ikâmet okuması mekruhtur.

 

Vakit girmeden önce okunan ezân ve ikâmet, vakit girince tekrar okunur. (İbn-i Âbidîn)

2. Oturmak, bir yerde kalmak. (Vatan-ı İkâmet)

 

ÎKÂZ:

 

Uyarma. Tenbih etme.

 

Bir kimse bir müslümanı İslâmiyet'e muhâlif (uymayan) işten, doğru yola teşvîk ederek îkâz ederse, kıyâmet gününde Hak teâlâ hazretleri, o kimseyi peygamberlerle berâber haşreder (toplar). (Hadîs-i şerîf-Ey Oğul İlmihâli)

 

Ehl-i sünnet denilen hakîkî müslümanların birbirlerini sevmeleri, zarar vermemeleri, yardımlaşmaları, tatlı dil ve yazılar ile birbirlerini îkâz etmeleri lâzımdır. (S. Abdülhakîm Arvâsî)

 

İKBÂL:

 

1. Yönelme.

 

Tasavvuf bilgilerinden maksad, kendini zorlamadan, uğraşmadan, her an Allahü teâlâya ikbâldir. Her an O'nu hatırlamaktır. (Ubeydullah-ı Ahrâr)

 

2. Kıymet verme, iyi karşılama, hürmet gösterme.

 

Evlâdım! Orhan'ım! Allahü teâlânın emirlerine uymayan bir iş işlemeyesin! Bilmediğini din âlimlerinden sorup anlayasın! İyice bilmeyince bir işe başlamayasın! Sana itâat edenleri hoş tutasın! Askerine in'âmı , ihsânı (iyiliği), eksik etmeyesin ki, insan ihsânın kulcağızıdır. Zâlim olma! Âlemi adâletle şenlendir. Ve Allah için cihâdı terk etmeyerek beni şâd (mutlu) et! Âlimlere riâyet eyle (danışıp sözlerini dinleyerek saygı göster, haklarını gözet) ki, din işleri nizâm bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbâl ve hilm (yumuşaklık) göster! Askerine ve malına gurûr getirip (böbürlenip), İslâm âlimlerinden uzaklaşma! Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksâdımız Allah'ın dînini yaymaktır. Yoksa, kuru kavga ve cihângirlik dâvâsı değildir. Sana da bunlar yaraşır. Dâimâ herkese ihsânda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahü teâlâya emânet ediyorum. (Osman Gâzî)

 

3. Baht açıklığı.

 

Gerçek bana oldu hayâl

Korkutuyor beni bu hâl

Kararmakta her gün ikbâl

Nefs elinden kurtar Rabbim

 

(M. Sıddîk bin Saîd)

 

İKİNDİ NAMAZI:

 

İslâm'ın şartlarından biri olan beş vakit namazın üçüncüsü, öğle vakti ile akşam vakti arasında kılınan namaz. (Asr)

 

Gökten yere iner kamû (bütün) melekler,

Meleklere müştâk olur (can atar) felekler,

Kabûl olur anda bütün dilekler,

İkindi namâzın kıldığın zaman.

 

(Yûnus Emre)

 

İKRÂH:

 

Bir insanı istemediği bir şeyi yapması için, haksız olarak zorlamak.

 

Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:

 

Cizye (vergi) vermeyi kabûl eden kitap ehlini (kitaplı kâfirleri) İslâm dînine girmek için ikrâh etmek ve cebretmek yoktur... (Bekara sûresi: 256)

Mü'mini ve zımmîyi (İslâm idâresi altında yaşayan müslüman olmayan vatandaşı) ikrâh etmek, korkutmak büyük günâhtır. (İbn-i Âbidîn)

 

Çocuğun ehl-i sünnet îtikâdını (doğru îmânı) Kur'ân-ı kerîmi, edebleri ve farzları, haramları, öğrenmesi için babası ikrâh eder. (S. Alizâde)

 

İkrâh-ı Mülcî:

 

Mülcî ikrâh. Bir kimseyi ölümle veya bir uzvunu (organını) yok etmekle, şiddetli dövmekle veya bütün malını telef etmekle (zarar vermekle) korkutarak rızâsı dışında bir işi zorla yaptırmak.

 

Mülcî İkrâh ile, şarap, kan içmek, leş, domuz yimek halâl olur. Yimeyip ölmesi günâh olur. Çünkü ikrâh-ı mülcî ile bunları yimek, zarûret (çâresizlik, başka çıkar yol bulamamak) olur. (İbn-i Âbidîn)

 

İkrâh-ı mülcî ile başkasının malı telef edilince, ikrâh eden öder. (Ali Haydar Efendi)

 

İkrâh-ı Gayr-i Mülcî:

 

Mülcî olmayan ikrâh. Bir kimseyi istemediği bir sözü veya işi yapmaya zorlarken tam şiddet kullanmama.

 

İkrâh-ı gayr-i mülcî ile kan, domuz yinmez, şarap içilmez ve müslümanın malı telef edilmez (zarar verilmez). (Ali Haydar Efendi)

 

İkrâh-ı gayrî mülcî ile yapılan nikâh, talâk (boşama), nezr (adak), yemîn, ric'at yâni boşadığı kadını tekrar alması sahîh olur. (Ali Haydar Efendi)

 

İKRÂM:

 

Hürmet ve saygı gösterme veya yiyecek, içecek, hediye yâhut başka bir şey sunma.

 

Kim mü'min kardeşine ikrâm ederse, Allahü teâlâ da ona ikrâm eder. (Hadîs-i şerîf-Firdevs-ül-Ahyâr)

 

Kim Allah'a ve âhiret gününe îmân ediyorsa, komşusuna ezâ (eziyet) etmesin; kim

 

Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, misâfirine ikrâm etsin; kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayır (faydası bulunan şeyi) söylesin yâhut sussun. (Hadîs-i şerîf-Riyâzü's-Sâlihîn)

 

Misâfire ikrâm sevâbdır. Hayvan, yalnız Allah için kesilir. Bir kimse gelince, kesilen hayvan etinden, ona da ikrâm edilince, hayvanı Allah rızâsı için kesmiş, faydası misâfire olmuş olur. (Ahmed Fârûkî)

 

Tanıdığın bir müslüman sana gelince, elinden geldiği kadar iyi ve tatlı karşıla, yemek ikrâm eyle. Kapıya çık kendisini karşıla. Selâm verince selâmını al. Sohbetten sonra giderken, onu uğurla ve duâ eyle. (Süleymân bin Cezâ)

 

Kim saçı sakalı ağarmış müslüman bir kimseye ikrâm ederse, Allah da ona ihtiyarladığında hürmet ve ikrâmda bulunacak kimseleri vazîfelendirir, ona da ikrâm ederler. (Ahmed Rıfâî)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak