İnsanın Yaratıcısı Olarak Tanrı ve Şeytan
Orta ve Kuzey Asya’da kayda geçirilmiş olan “insanın yaradılışı” efsanelerinde, yine aynı bölgedeki bazı “yaradılış” efsanelerinde görüldüğü gibi iki zıt varlık, yâni Tanrı ve şeytan görülür ve biri, diğerinin yaratmış olduğunu değiştirir. Çoğunlukla şeytan, Tanrı insana hayat vermeden önce insana yaklaşır. Bu efsanelerde, Tanrının insanları korumak için görevlendirdiği köpek önemli bir rol oynar. Orman Tatarlarının efsanelerinde görüleceği üzere yüce Pajana, ilk insanları yarattığında onlara can vermeyi başaramamış, bu sebeple de gök yüzünde ruh aramaya çıkmıştır. Giderken de insanı koruması için köpeği ona bekçi olarak yanında bırakır. O zamanlar köpeğin tüyleri yoktur, bedeni çıplaktır. Tanrı gider gitmez şeytan Erlik, köpeğin yanına gelir ve ona “senin tüylerin yok, eğer bu ruhu olmayan insanı bana verirsen, ben de sana altın rengi tüyler veririm” der. Şeytanın teklifini kabûl eden köpek, Tanrı’nın kendisine emanet ettiği insanı şeytana bırakır. İnsana sahip olan şeytan, tükürüğü ile insanı pisletip, Tanrı geldiğinde hemen oradan kaçar. Şeytanın insanın bedenini pislettiğini gören Tanrı, insanın içini dışına ve dışını da içine çevirerek, insanı ters yüz eder. Bu sebeple insanın iç organları pislik doludur.
İnsan bedeninin içindeki pislik, bir Yakut efsanesinde benzeri şekilde şöyle açıklanmaktadır: Tanrı dünyayı yarattıktan sonra, taştan bir ev yapıp, içine de yedi tane heykel koyup bekçi olarak insanı yerleştirir. Şeytan ise devamlı olarak muhafızı hediyelerle kandırarak, eve girmeye teşebbüs etmektedir. Sonunda insana asla yıpranmayacak ve hiç çıkarmaya ihtiyacı olmayacak bir elbise sözü vererek amacına ulaşır. Heykellere yanaşıp, onların üzerine dışkısını yaparak onları kirletir. Kısa bir süre sonra Tanrı gelip, yokluğunda şeytanın yaptıklarını görünce muhafıza öfkelenip, kızar ve onu bir köpeğe çevirerek şeytandan istemiş olduğu dileğini yerine getirir. Heykellerin, içlerini dışlarına çevirip tersyüz ettikten sonra hayat üfleyerek onlara can verir. Bu şekilde yaratıldıkları içinde, insanların içlerinde pislik vardır.
Buna çok yakın efsanelere, Volga bölgesindeki Finlilerle akraba halklar arasında Çeremis, Votyak ve Mordvinler arasında da rastlanır. Meselâ Çeremislerde, Tanrının insanı yarattıktan sonra ona hayat vermek için gökyüzüne çıktığı sırada, kötü Keremet’in köpeğe kürk sözü vererek, insanları tükürüğü ile kirletişi anlatılır. Bu efsanede Tanrı, insanı ters yüz eder, sonra da ona hayat verir. Efsaneden anlaşılacağı üzere, Tanrının yarattığı insanın içinde neden pislik olduğunu açıklamaya matuftur. Mordvinlerdeki şeklindeyse, insanın bir çok hastalığının şeytanın tükürüğünden kaynaklandığı anlatılır. Öksürük ve verem başta olmak üzere, bir çok hastalığın kökeni, yaradılış konusundaki Rus efsanelerinde de bu şekilde anlatılmasıdır. Samoyedlerde, insanın ters yüz edilmesinden bahsedildiğinde, çıbanların veya deri hastalıklarının şeytanın tükürüğünden kaynaklandığı söylendiği gibi, köpeğin de en başta çıplak olduğu, tüylerinin şeytan sırtını okşadıktan sonra çıktığına inanılmasıdır.
Bir başka grup efsanedeyse, insanların ilk yaratıldıklarında vücutlarını saran ve koruyan, boynuz maddesinden yapılma (veya kimi anlatımlarda tüy) bir deri kabuklarının olduğu, ama şeytanın tükürmesiyle bunu değiştirdiği anlatılır.
Balagansk bölgesindeki Buryatlar arasında üç yaratıcının (Şibegeni-Burkhan, Madari-Burkhan ve Esege-Burkhan) ilk insanı nasıl yarattıkları şöyle anlatılır: İnsanın eti kırmızı balçıktan, kemikleri taştan ve kanı da sudan yaratılmıştır. İçlerinden hangisinin bu ruhsuz yaratığa hayat vereceğine karar vermek için her bir Tanrı, bir ışık ve bir su kabını önlerine koyup, her üçü de bunların yanında uykuya dalarlar. Kimin ışığı geceyi aydınlatıp, kimin suyunda bir bitki yeşerirse, yeni yarattıkları varlığa hayat verme ve onun koruyucusu olma hakkı ona ait olacaktır. Gece, uykuya daldıklarında, Şibegeni-Burkhan kalkıp, Madari-Burkhan’ın yanan meşalesini ve suyundaki bitkisinin yeşerdiğini görmesiyle, diğerlerinin meşalelerini söndürerek, kendisininkini yakar ve Madari-Burkhan’ın bitkisini de kendi kabına koyar. Sabah diğer iki Burkhan uyanıp, Şibegeni-Burkhan’ın hem meşalesinin yandığını, hem de bitkisinin yeşerdiğini görünce, insana hayat verip, onu koruyacak olanın Şibegeni-Burkhan olduğuna hükmederler. Fakat Madari-Burkhan, Şibegeni Burkhan’ın hile yaptığından şüphelenip; “Sen benim ateşimi ve bitkimi çaldın, bu sebeple senin ruh verdiğin insanlar da birbirlerinden çalacak ve kavga edecekler” der.
Dünyadaki haydutluk ve kavganın sebebini açıklama gayesine matuf bu Buryat efsanesi, kendi içerisinde bir bütünlük teşkil etmekle beraber, aynı zamanda daha kapsamlı bir başka efsanenin de giriş niteliğini taşır. Keza, efsanenin devamında; Madarin-Burkhan ve Esegen Burkhan’ın göğe çıkışları ve yeryüzündeki bütün tüylü yaratıkları Şibegeni-Burkhan’a bırakışları anlatılır. Sibegeni-Burkhan, insanlara hayat nefesi bulmak için gökyüzüne çıktığında, uyuyan insanlara bekçilik etmesi için o zamanlar tüysüz olan köpeği görevlendirir. O esnada, şeytan Şitkur geldiğinde, köpek ona havlamaya başlar. Şeytan, köpeğe; “Bana havlama, senin bedeninde insanlarınki gibi tüyler çıkmasını sağlayacağım ve sen de bundan sonra soğuk havalarda üşümeyeceksin” demesi üzerine köpek sakinleşip, havlamayı keser. Sözünü tutan şeytan, köpeğin üstüne tükürmesiyle, akabinde köpeğin tüyleri çıkar. Aynı zamanda, uyuyan insanların üzerine de tükürür. Şibegeni-Burkhan gökten inip, şeytanın insanları nasıl pislettiğini gördüğünde, artık şeytanın verdiği kürkü taşıyan köpeğe; ”Bundan sonra daima açlık çekecek, kemik kemirip, insanların artıklarını yiyecek ve insanlardan dayak yiyeceksin” diyerek, onu lânetler. Konuşması sona erdiğinde, Şibegeni-Burkhan şeytanın kirlettiği insanları temizler ve onları çıplak bırakır. İlk yaradılışta vücudu tüylü olan insanın, sadece şeytanın tükürüğünün erişemediği yerlerle, insanın uykusunda bile elleriyle kapattığı yerlerle, başında tüy kalır.
Alarsk bölgesi Buryatlarının bu tasavvura tekabül eden efsanelerinde ise, yukarıda yer alan giriş bölümü yeralmaz. Onun yerine Burkhan’ın muhtelif maddelerden tüylü bir insan yarattığı, bu insanı korumak için köpeği görevlendirmesi, insana hayat nefesi vermek için gök yüzüne çıkması ve şeytan Şolmo’nun köpeği kandırarak insanı tüylerden arındırıp, sadece belli bölgelerde bırakması anlatılır. En sonunda, eğer şeytan ona ulaşamasaydı, insanın asla hastalanmayacağı veya ölmeyeceği söylenir.
Losva Vogulları arasında anlatılan bir efsanede ise tam tersine, Tanrının insanları soğuğa dayanabilmeleri için nasıra benzer kalın bir deri ile donattığı anlatılır. Tanrı insanlara hayat nefesi bulmak için gök yüzüne çıktığında, şeytan gelip insan bedenini değiştirir ve o koruyucu tabaka sadece el ve ayak tırnaklarında kalır.
İnsanların ilk yaradılış esnasında tüy veya kabuk tarzı bir şey ile örtülü olmasına; İncil’deki ilk günah hikâyesini andıran bazı efsanelerde de rastlanır. Bu tasavvurlardan hangisinin asıl kaynak teşkil ettiği bu konudaki önemli sorulardan birini oluşturur.
Köpeğin yine muhafız rolünü üstlendiği bazı Orta Asya yaradılış efsanelerinde ise şeytan, Tanrının yokluğunu fırsat bilerek insana hayat vermiştir.
Bir Altay efsanesinde anlatıldığı şekliyle Tanrı Ülgen, topraktan etini ve taşlardan kemiklerini yaparak ilk insanı yaratır. Aynı esnada erkeğin kaburga kemiğinden dişiyi yaratır. Onlara ruh bulmak için dışarı çıktığında muhafız olarak köpeği görevlendirir. O sırada köpek tüysüzdür, şeytan Erlik geldiğinde köpek ona havlamaya başlar ve onu insanların yanına yaklaştırmaz. Erlik, köpeğe; “ben sana kürk ve insanların bedenlerine ruh vermek için geldim” der. Köpek bunun üzerine sakinleşir. Şeytan köpeğe kendi kusmuğunu yedirir ve köpeğin tüyleri uzayarak kürk hâlini alır. Sonrasında şeytan çubuğunu alır ve insanın arka tarafından ona ruh üfler. Ülgen geri gelip de insanların canlanmış olduklarını gördüğünde ne yapacağını bilemez ve onları yokedip, yeni insanlar yaratmayı düşünür. Bu sırada kurbağa gelir ve ona; “neden bunları yok etmeyi düşünüyorsun ki, bırak kendi başlarına yaşasınlar, öleceklerse, bırak ölsünler, yaşayacaklarsa da yaşasınlar” der. Böylece Ülgen insanların yaşamalarına izin verir.
Bu efsanenin Altaylardaki bir başka anlatımında ise, Ülgen’in içlerinde genç erkek ve kadınlar, orta yaşlı erkek ve kadınlarla, hâtta yaşlıların da olduğu çok sayıda insan yaratmış olduğu ve Tanrının olmadığı bir esnada, şeytan Erlik’in bunların hepsinin bedenlerine hayat verdiği şeklindedir.
Buna karşılık gelen bir Moğol efsanesinde, iki yaratıcının; Oçirvani ve Tsagan-Şukuti’nin ilk insanı beraberce topraktan yaratmış oldukları anlatılır. Tsagan-Şukuti, Oçirvani’ye; “insanı yarattık ama şimdi de ona hayat vermek için nefes bulmalıyız” demesi üzerine, Oçirvani şeytanın yarattıkları insan bedenini çalacağından şüphelenir ve bu sebeple çıplak bir köpeği muhafız olarak insanın yanına bırakır. Tanrılar gittikten sonra, şeytan köpeğe kürk vaadiyle kandırıp, insanların yanına yaklaşır. Bir parça paçavra yakarak dumanını insanın burnuna üfler ve o anda insan ayağa kalkıp yürümeye başlar. Tanrılar geri döndüklerinde, insanın hayat bulduğunu ve hareket ettiğini görürler.
Görüleceği üzere, Orta ve Kuzey Asya’daki yaradılış efsaneleri iki ana grupta toplanmaktadır: bunların ilkinde insan, Tanrı tarafından yaratılır ve hayat verilir, ama şeytan Tanrının yarattığı bu bedeni kirletir. İkincisindeyse, Tanrı bedeni yaratır, ama bu bedene hayat verecek olan nefesi şeytan sağlar. Her iki gruptaki efsanede, insanın aslında Tanrının yarattığı bir varlıktan beklenmeyecek kadar zayıf olduğuna yapılan vurgudur. Birinci gruptaki efsaneler daha çok maddî bir bakış açısıyla, insanın içindeki pislik ve hastalıklar karşısındaki çaresizliğini yansıtırken, ikinci grup efsanelerde daha felsefi bir bakış açısıyla, insan ruhunun zayıflıkları ve kırılganlığını açıklamaya yöneliktir. Aşağıda nakledeceğimiz Altay efsanesi bu ikinci gruba bir örnek teşkil ederken, aynı zamanda kadın karakterinin istikrarsız ve huysuz yönünü de ortaya koyar.
Tanrı Ülgen, dünyayı yarattıktan sonra yedi tane erkek varlık ve bunların her biri için birer tane, yedi ağaç yaratır. Daha sonra, “Maidere” (Budizmdeki Bodhisatva Maitreya) adında sekizinci bir erkek ve onun adına da “altın bir dağ”ın üzerinde bir ağaç yaratır. Bu varlıkları yarattıktan sonra Tanrı, onları kendi hallerine bırakıp, gider. Aradan yedi yıl geçtikten sonra geri döndüğünde, her ağacın yedişer tane dalı çıktığını, ancak insanların sayısının aynı kaldığını fark eder ve sorar: “Nasıl oluyor ağaçlar yeni dallarla çoğaldıkları halde, insanlar çoğalmıyor?” Maidere ona cevap verir ”Doğuracak biri olmadan nasıl çoğalabilir ki?” Ülgen, Maidere’ye insanların sayısının çoğalmalarını sağlamak, onları yönetmek yetkisini verir ve Maidere’de “altın dağ”dan insanların yanına inip, Ülgen’in kendisini yarattığı şekilde bir dişi yaratmaya başlar. Çalışmasının üçüncü gününde dişi hazırdır, ama ruhu ve canı yoktur. Dişiye ruh ve hayat bulmak için Maidere, Ülgen ile buluşmaya gider ve giderken yeni yarattığı kişiyi köpeğe koruması vazifesini verir. Böyle bir fırsatı kollayan kötü Erlik, dişiye yaklaşıp, burnuna yedi sesle üfleyip, kulağının dibinde dokuz telli sazını çalar. Bu yüzden kadının yedi değişik hâli ve dokuz değişik karakteri vardır. Maidere geri döndüğünde kadının canlanmış olduğunu gördüğünde, köpeğe; “Neden Erlik’in seni kandırmasına ve kadına yaklaşmasına izin verdin” sorusuna, köpek; “Erlik bana ömrümün sonuna kadar yıpranmayacak, içinde yazın sıcaktan, kışın da soğuktan korunacağım bir kürk giyecek sözü verdi” der. Maidere öfkelenerek köpeğe; “Sana söz verdiği elbise, derinde çıkacak ve bütün vücudunu kaplayacak bir tüy örtüsü” diye azarlayıp, onu lânetler. O zamandan beri insanlar köpeğe kötü davranırlar.
Bu efsanede de aslında çıplak yaratılmış olan köpek, önemli bir rol oynar. Yukarıda aktarılan yaradılış hikayelerinde gördüğümüz paralellikler, bize hepsinin ortak bir temel motifi olduğunu düşündürmektedir. İnsanı korumakla görevli köpek motifi dışında, hiç şüphesiz Tanrının yarattığı varlığı değiştirmeye çalışan şeytan da bu efsanelerdeki temel ortak motiftir. Bu bariz dualist karakter, çok eski dönemlerden beri Pers dininde de görülür. Pers mitolojisinde köpek, Ahura Mazda’nın hayvanıdır ve kötü ruhları kovduğu için Pers mitolojisinde özel bir anlamı vardır. Efsanemiz, muhtemelen Suriyeli hıristiyanlar veya Maniheistler tarafından alınıp, Orta ve Kuzey Asya’ya, hâtta Doğu Avrupa’ya taşınmış olmalıdır. Adem’in şeytan tarafından yaratılmış olduğu tasavvuru, Maniheizmin inançları arasındadır.
Son aktarmış olduğumuz Altay efsanesinin devamında, yedi adamdan üç tanesi ruhunu şeytanın üfürdüğü kadının kocası olmamak için Maidere’nin yanına, “altın dağa” giderler ve orada Tanrının hizmetindeki ruhlar olarak kalırken diğer dört tanesi, yeryüzünde yaşamaya devam ederler.
Daha önce bahsi geçen bir Yakut efsanelerinde, Tanrı onlara daha ruh vermeden şeytanın değiştirdiği yedi “ilk insan” görmüştük. Bu Yakut efsanesinin devamında dört ve üç sayılarının öne çıktığını görülür. Bu efsaneye göre Tanrı, bu yedi erkekten sadece dört tanesine birer kadın verir ve geri kalan üç erkek şanssızlıkları sebebiyle mutsuz olup, Tanrıya şikâyette bulunurlar. Tanrı bu işe daha fazla müdahale etmek istemez ve insanları bu konuda kendi başlarına bırakması da yeryüzünde zinanın başlamasına sebep olur. Diğer erkeklerle evlenen dört kadının her biri, birer kız doğurur ve böylece bütün erkeklerin birer karısı olur. Doğan dördüncü kızın ise kocası olmadığı için, bir fahişe hayatı yaşamaya başlamasıyla, yeryüzüne zina gelmiş olur.
Uno Harva'nın Altay Panteonu adlı kitabında alıntılanmıştır.
Çeviren: Erol Cihangir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder