24 Kasım 2022 Perşembe

Eski (Tarihi) Kore

Kore

Tarihte bilinen en eski Kuzey Kore hükümdarlığı Ch’ao-hsien (Çince) veya Çosen [Cho-hsion] (Korece) M.Ö. 107’de Han İmparatoru Wu-ti tarafından fethedilmişti. Çin, Güney Mançurya ve Kuzey Kore topraklarını Miladî 169’a kadar elinde tutmuş; daha sonra ise Kögüryo kabilesi eski Çosen yani Ta-don-kang nehrinden T’u-man-kang nehrine kadar uzanan toprakların kuzeyindeki Liao-tung ve Kore’yi geri almıştı. Kore, beş kabileden teşekkül etmiş bir federasyondu. Her kabilenin başında bir reis vardı ve bunlar bir kabilenin ortak yönetimine tâbi idiler. Ancak bu ortak yönetim öylesine iyi organize edilmişti ki, mesela bir elçinin kabul edilmesi dahi görevli üst düzey memurların kararıyla gerçekleşirdi. Kölelik onlarda da vardı ve üstelik ölüme mahkum edilen suçlu akrabalar bile köle edilinirdi. Mahkeme kararları ise en yüksek devlet memurları meclisi tarafından alınırdı.

Tarihî kaynaklar Kögüryoluların oldukça savaşçı ve fizîken güçlü kişiler olduklarını kaydetmektedir. Kullandıkları silahlar da Çinliler’in veya Hunlar’ın silahlarından geri değildi. Bunlar yay, kılıç, mızrak, zırh ve miğferdi. Kısa boylu atları dağda kullanılmaya oldukça elverişliydi.


Giysileri özellikle değerli şeylerdi: İpekli, sırmalı ve simli kumaşlardan yapılma elbiseler giyerlerdi. Taş mimarî eserleri oldukça gelişmişti. Temeli taştan atılan mezarların çevresi ise iğne yapraklı ağaçlarla çevrilirdi.

Kılık-kıyafet kültürleri, edindiğimiz oldukça kısır bilgilere göre Siyenpilerinkinden yüksek fakat Çinlilerinkinden biraz aşağıda idi.


Üç devlet döneminde Çin’in zayıflaması Kögüryo’nun politik yönden güçlenmesi için elverişli şartları ortaya çıkardı. Kögüryo hükümdarı Çin’in zayıflamasından faydalanarak başkentini Ya-lu nehrinin sağ cenahındaki Pan-tou’ya taşıdıktan sonra Çin’deki gelişmeleri dikkatle takip etmeye başladı. Başlangıçta Wei hükümdarlığını sıkıştıracağı ümidiyle Wu hükümdarlığıyla temasa geçen Kögüryolular, Wei’den kendilerine bir elçinin gelmesi üzerine güçlü komşularıyla didişmeyi bir yana bırakıp Wu’nun gönderdiği elçinin kellesini vurdular. Liao-tung guvernörü Kung-sun Yüan’nın başlattığı isyanın 328’de bastırılması sırasında ise Wei ordularına yardım ettiler. Ne var ki bir süre sonra bu barış, Liao-tung’a saldıran Kögüryolular tarafından bozuldu. Çin yönetimi bu saldırıya cevap olarak güçlü bir orduyla Kögüryo topraklarına girdikten ve kısa bir kuşatma yaptıktan sonra 242’de başkent Pan-tou’yu ele geçirdi. Fakat Çinliler Kogüryo topraklarında fazla tutunamadılar ve 265’e kadar bu durum böyle devam etti. Çünkü bu tarihten itibaren birleşik Mu-junğ hanedanlarının teşkil ettiği Güney Siyenpi kabileleri Batı Mançurya’da güçlenmeye başlamışlardı.

İktidarlarını batıya doğru genişletme imkanından mahrum kalan Kögüryolular, IV Yüzyılın başlarında Pakçe ve Silla (Çince Puo-chi ve Hsin-lo) isimli iki devlet kuran kabile gruplarının bulunduğu Kore Yarımadası’nın iç kısımlarına yani güneye yöneldiler. Ne var ki her iki devlet de Çin’den pekçok sığınmacı kabul etmiş ve bunlar yüzünden burada Kögüryo’ya nisbetle Çin tesiri daha fazla olmuştu. IV. Yüzyılda ise Budizm buraya yerleşmişti. Pakçe deniz filosuna sahip olduğu için belli bir süre Liao-hsi ve hatta T’ai-wan’ı elde tutabilmişti. Pakçe ise henüz I. Yüzyılda Japonya ile temasa geçmişti. 

Pakçe için Kögüryo ile komşuluk ciddi bir sınavdı. Biri V. Yüzyılın ortalarında, diğeri ise VI. Yüzyılın başlarında meydana gelen iki savaş bu devlete bağımsızlığını kazanma şansı vermişti. Kögüryo’nun Asya’nın umumî politik tarihinde neden bu kadar önemsiz rol oynadığı böylece kendiliğinden anlaşılmış olmaktadır. Çünkü onun bütün gücü Pakçe ile yaptığı savaşlarda erimiş, bu da Siyenpiler’e serbest hareket etme imkanı sağlamıştır. Ama her halükarda Kögüryo Siyenpiler’i sınırlarından uzak tutmayı başarmış ve rakiplerinden daha uzun ömürlü olmuştur.


Fu-yü


Kögüryo’nun tek kabileden müteşekkil olan ve Ch’ang-po-shan sıradağları ile Sungari’nin orta akımlarında yer alan kuzey komşusu Fu-yü en az şanslı olanıydı. Kuruluş tarihi tam olarak bilinmiyorsa da, M.S. I. Yüzyılda güneyde K’ai-yüan’dan kuzeyde Ch’i-ch’i-kar’a kadar bütün Doğu Mançurya’yı işgal etmişti. Fu-yü toprakları tarlalar ve meralarla kaplıydı. Halk korunmak için bulunduğu yerin çevresini kazık çitlerle çeviriyordu. Çin salnameleri Fu-yüler’de kale ve hapishanelerin mevcudiyetinden bahsetmektedir ki, bu da onlarda sınıf çatışmaları olduğunu gösterir. Fu-yü kanunları son derece katıydı ve işlenen bir suç dolayısıyla kollektif sorumluluk taşıma geleneği mevcuttu. Hakkında suçlu olduğuna dair karar çıkan bir aile köle olarak satılırdı. Ahiret hayatı inancının yanı sıra Gök kültü (Gökyüzüne tapınma) de vardı. Cenaze defnedilirken, öbür dünyada mevtaya arkadaşlık etsin diye insan kurban etme âdeti onlarda da görülmüştür. Çinli yazarların özel olarak bahsettiklerine göre, Fu-yü halkı bu ilkel inanışların yanı sıra kollektif hayat ve imece kültürüne de sahipti. Fu-yü’nün dış politikası ise oldukça karmaşıktı. Kögüryo’nun zayıf ve Siyenpi kabilelerinin de dağınık olduğu dönemlerde bağımsızlığını koruyabilmiş; II. Yüzyılda sadece yağmalamak amacıyla birkaç kez Liao-tung’a girmiş fakat Siyenpi kabilelerini birleştirmeyi başaran T’an-shih-huai tarafından mağlup edilince Çin üzerindeki baskısı azalmıştı. Hatta III. Yüzyılın başlarında doğudan Kogüryolular, batıdan da Siyenpiler tarafından sıkıştırıldıkları için Çin’den kendilerini tebaalığa kabul etmesini dahi istemişlerdi. Ama Çin iç savaşla meşgul olduğundan kimseye yardım edecek durumda değildi.

Bununla birlikte bir ittifak anlaşması yapılmıştı ve Çin’in 246’da Kögüryo’ya yaptığı sefer sırasında Fu-yü Çinliler’i iaşe yönünden destekledi. Fakat daha sonraları Çin’in zayıflaması Güney Siyenpileri üzerindeki baskıyı kaldırınca, 285’de ise Mu-junğ Ho-i Fu-yü başkentini ele geçirdi. Fu-yü hükümdarı intihar ederek hayatına son verdi fakat oğlu doğuya, Wuo-chü’ye kaçtı. 

 

 


Ama her şey bitmiş değildi. Çin tarafından desteklenen prens ülkesine dönerek, tahtı ele geçirmeyi denediyse de, Siyenpilerin saldırısı karşısında tahtında ancak bir gün tutunabildi. Fakat bu defa Siyenpiler bütün halkı esir ederek getirip Çin pazarlarında köle olarak sattılar. Çin imparatoru bu satışı öğrenince, hayatlarının bundan sonraki kısmını Çin’de geçirecek olan müttefiklerini kurtarmak için her yolu denedi. Bu olaydan sonra Fu-yü bir daha belini doğrultamadı ve hayatta kalabilenler Kögüryo’ya sığınarak, onlarla birleştiler. Onların başına gelenler doğu etnik gruplarından Wuo-chü ve Wei kabilelerinin başına da geldi. Wuo-chüler Ussuri sahillerine ve Primorye’ye göçettiler. Ch’ao-hsien’in M.Ö. 108’de zaptı sırasında bunların güneyli grubu Çin’in hakimiyetine girmiş, fakat üç devlet döneminde ülkenin zayıflaması üzerine Kögüryo’nun bünyesinde yer almıştı. Bu kabilelerin kuzey kollarının kaderi hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Acaba Amur boylarında yaşayan Niveh (Gilyak) ler Wuo-chüler’in torunları olamaz mı?


Pri-Amurye


Mançurya’nın kuzey kesiminde iki kabile grubu yaşıyordu:


Eski Tunguzlar ve Eski Moğollar. Birincisi Çin kaynaklarında Yih-lo ismiyle geçmektedir. Bunlar Sungari ve Pri-amurye’nin aşağı akımlarıyla Ussuri uçlarının kuzey kısmını işgal etmişlerdi. Avcılık ve balıkçılıkla geçinirlerdi. Hatta bir tür devlet teşkilatları da vardı. Miladî III-V. Yüzyıl olayları sırasında herhangi bir faaliyette bulunmadılar. Bu halkların kültür materyalleri A.P. Okladnikoff tarafından incelenmiştir. V. Yüzyılın sonlarında ise bunlara Çin kaynaklarında Wu-chi ve Mo-ho ismiyle rastlıyoruz. Onların torunları XII. Yüzyılda Çurçenler ve XVII. Yüzyılda Mançurlardır.

Kuzey Mançurya’nın batı kesimi yani Nonni nehri havzasında kalabalık Kıtanlar yaşıyorlardı. Bunlar dil cihetinden Yü-wenler’e yakın olan eski Tung-hu grubuna mensup kuzey halklarıydılar. Güney sınırlarında yani Şara-Müren (Çince Liao-ho) Nehri civarında Çinliler’le çatışmışlardır.

Kıtanlar’ın kuzeyinde Shih-wei kabilesi yaşıyordu. Çinliler’in verdiği bu muammalı isim bugün çözülmüş ve onun Otuz-Tatarlar olduğu anlaşılmıştır. Bunların torunları Çingis-han’ın rakipleriydiler.

Kıtan ve Shih-wei’lerin batısında yani Doğu Moğolistan’da, Onon ve Kerulen nehirleri sahillerinde Ti-tou-wu-kan kabilesi; onların kuzeyinde ve hatta Sibirya orman şeridinde ise muhtemelen etnik yönden kime ait oldukları bilinmeyen Wu-lo-ho-wu kabileleri yaşıyorlardı. 

Bunlardan başka Uzak Doğu’nun aktif politik hayatına katılamayan birçok ilkel kabileler de vardı. Uzak Doğu’da III. Yüzyıldan itibaren siyaset sahnesinde Güney Siyenpileri Mu-junğları ve Kuzey Siyenpileri Tabgaçları görüyoruz.



Lev Nikolayeviç Gumilev

Ruscadan Çeviren D. Ahsen BATUR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak