30 Kasım 2022 Çarşamba

Doğu Avrupa'daki Türk Devletleri ve Boyları-5

 


PEÇENEKLER (860-1091)


Batı Gök-Türk boylarından olan Peçenekler, Hazarların ve Uzların (Oğuzların) baskısına dayanamayarak 860-880 yıllarında kalabalık kitleler hâlinde îtil’i geçerek Don-Kuban bölgesine göç ettiler. Buralarda yaşayan Macarları yerlerinden çıkardılar. Peçenekler, Karluk ve Oğuzların baskısı ile VIII. yüzyılın ikinci yarısında Batı Sibirya’ya çekilmek zorunda kaldılar. Daha sonra Don-Kuban mevkiine geldiler. 889-893 yıllarında ise, Don nehrinden Dinyeper’in batısına kadar uzanan sahaya hâkim oldular. Peçeneklerin buralarda sekiz boy hâlinde yaşadıkları bilinmektedir. Bu boylar şunlardır: Ertim, Yula, Çor, Külbey, Karabey, Tolmaç, Kapan ve Çoban. Bu adlardan bazıları eski Türk unvanlarıdır (Yula, Çor, külbey, Kapan, Kargan). Ertim, Çor ve Yula boyları birlikte hareket edildiğinde idareci durumundaydılar ve bunlara Kenger (Kangar) denilmekte idi. XII. yüzyıla gelindiğinde boy sayısı on üçe yükseldi. Hazarlar, Uzlar, Macarlar, Fin kabileleri ve Slavlar, Peçeneklerin komşuları idi.


Don nehrinden Tuna’ya kadar uzanan bozkırları ellerinde bulunduran Peçenekler, özellikle Kiev Rus devleti üzerinde büyük tesirler bırakmışlardır. Peçenekler ilki 915 yılında olmak üzere Ruslar üzerine 1036 yılına kadar on bir büyük akın yaptılar. 968 yılında Kiev’i kuşattılar ve Knez Svyatoslav’ı mağlûp ederek Rusların Karadeniz’e inmelerini engellediler. Bu durum, Bizans’ın menfaatlerine de uygun düşüyordu. 915’te başlayan Peçenek-Bizans dostluğu, İstanbul’dan gönderilen elçiler ve hediyelerle bir müddet devam ettirildi. Peçenekler, ayrıca Bizans’tan kumaş, baharat, boya, süs eşyası ve mücevherat alıyor, karşılığında bal mumu, tutkal ve kıymetli deri satıyorlardı.


Uzların (Oğuzlar) sürekli baskısı Peçenekleri batıya göçe sevk ediyordu. Bu yüzden Peçeneklerin bir kısmı 942-970 yılları arasında Macaristan’a yerleştiler. Peçenekler, XI. yüzyılın başlarında Dnyester boyuna inince Don bölgesindeki güçleri zayıfladı. Bundan istifade eden Ruslar, Peçeneklere 1036 yılında ağır bir darbe vurunca, Tuna boylarına geldiler. Tuna nehri onlarla ile Bizans arasında sınır oldu. Uz baskısının şiddetlenmesi üzerine Peçenekler Balkanlara doğru kaymaya başladılar. Bazı Peçenek boyları Bizans’ın sınır bekçiliği yapıyordu. 1048’den sonra Bizans hizmetine girenlerin sayısı arttı. Bunlar arasından Anadolu’ya da gönderilenler oldu. Anadolu’da Peçeneklerle ilgili birçok yer adı, Bizans tarafından yerleştirilen bu Peçeneklere aittir. Bunlardan bir kısmı Malazgirt savaşında Alparslan tarafına geçerek Bizans’ın yenilmesinde rol oynamışlardır.


1050 yılından itibaren Peçenekler, Balkanlarda Bizans ile şiddetli mücadelelere giriştiler. İzmir Beyi Çakan, İstanbul’u zapt etmek üzere Peçenek başbuğlarıyla anlaştı. Ege’deki donanması ile Çakan, Marmara sahillerinde Selçuklular, Edirne’de Peçenekler İstanbul’u kıskaç altına almak üzere anlaştılar (1091). Çok zor durumda kalan Bizans’ın imdadına doğudan gelen Kumanlar yetişti. 1060 yılından itibaren Peçeneklere ait Karadeniz’in kuzeyindeki sahayı işgal eden Kumanlar, 1080’lere doğru Tuna boylarına kadar ilerlediler. Bizanslılar bu durumdan faydalanmanın yollarını buldular. Meriç nehri kenarında Bizans’a kesin bir darbe indirmeye hazırlanan Peçenekler, Bizans’ın tahriki ile çok kalabalık olan Kumanların saldırısına uğradılar (1091) ve tarih sahnesinden çekildiler.


Hayatta kalmayı başarabilen Peçeneklerin bir kısmı Macaristan’a gittiler ve Peşte çevresi ile Fertö vilâyetinde yerleştirildiler. Bir kısmı da Uzlar ve Kumanlar arasına karıştılar. Balkanlarda kalanların çoğu ise, Vardar nehri boyunca yerleştiler. Makedonya’daki Meglano-Ulah’ları ile Sofya etrafındaki Şop-Bulgarlarının Peçenek neslinden oldukları söylenmektedir. Anadolu, Sırbistan, Rusya, Macaristan ve Kafkaslarda bazı yer adları ile halk efsanelerinde Peçeneklerin hatıraları yaşamaktadır. Orta Macaristan’da ele geçen meşhur, Nagy-Szent Miklos hâzinesinin altın kapları üzerindeki Gök-Türk alfabeli yazıların Peçeneklere ait olduğu ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca Güney Rusya’da Poltava’da bulunan Perescepine hâzinesi de onlara aittir.


Yüz elli yıldan fazla Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Peçenekler, her biri kendi başbuğunun idaresinde olarak boy teşkilâtı çevresinde kalmışlar ve bir devlet kuramamışlardır. XI. yüzyıl ortalarında Turak adında bir başbuğ on bir Peçenek boyunun başına geçmişse de bütün boyları hâkimiyeti altına alamamıştır.


UZLAR (860-1068)


Oğuzların bir kolu olan bu kavim Rus yıllıklarında Tork (Türk), Bizans kaynaklarında ise Uz diye geçmektedir. Uzlar, 860’lı yıllarda Peçenekleri İtil ötesindeki yurtlarından çıkararak o sahaya yerleşmişler ve sonradan batıya doğru ilerlemişlerdir. Kiev knezi Vladimir’in müttefiki olarak 985 yılında İtil Bulgarlarına karşı yapılan sefere bazı Uz grupları da katılmıştı. Uzların Kiev bölgesine göçleri, 1036 yılında Peçenekleri mağlûp etmelerinden sonra olmuştur. Uzları Peçenek yurduna sevk eden sebep ise, 1030 yılından itibaren Don nehri boylarında faaliyet göstermeye başlayan Kumanlardır. Nitekim Uzlar, Kumanların ileri harekâtı neticesi Dinyeper havalisine doğru kaymışlardır (1048).


Kiev Rusyası’nın güney bölgelerine kadar yayılan Uzlar, 1060 yılında ani bir Rus hücumuyla mağlûp oldular ve kalabalık Uz kitleleri batıya doğru çekilmek mecburiyetinde kaldılar. Uzlardan bir kısmı Kiev dolaylarında Rus knezlerinin hizmetine girerek Ros nehri boyunca yerleştiler. Batıya giden Uzlar ise 1065 yılında Bizans ve Bulgar direnişini kırarak Tuna boylarına geldiler. Bu bölgede, daha önce yurtlarından ettikleri Peçeneklerle komşu oldular. Bu sırada, Kuman baskısı yüzünden Tuna’yı geçerek Balkanlar ve Trakya’ya kadar ilerlediler.


Uzların yayıldıkları geniş coğrafyayı tam manasıyla idareleri altında tutmaya güçleri yoktu. Bu sırada bastıran şiddetli kış ve Uzlar arasında baş gösteren salgın hastalıklar çok sayıda insan kaybına sebep oldu. Ayrıca Bizans entrikası, intikam alma duygusuyla harekete geçen Peçenekler ve bölge halkının hücumları da Uzların güçlerini yitirmelerine sebep oldu. Baskınlardan kurtulan az sayıda Uz, Macaristan’a akın tertip etmişlerse de başarılı olamadılar (1068).

Bir miktar Uz kalıntısı Bizans ordusuna alınarak başta Makedonya olmak üzere çeşitli bölgelere gönderilmişlerdir. Bu Uzlardan bir grubun Selçuklulara karşı Anadolu’da Bizans saflarında bulunduğu bilinmektedir. Güney Rusya’ya dönen bazı Uzlar ise, Kiev şehrinin varoşlarına yerleştirilmiştir. Doğu Avrupa sahasında kısa bir dönem faaliyet gösteren ve diğer Türk boylarına kıyasla kendileri hakkında çok az bilgi sahibi olabildiğimiz Uzların günümüze kadar gelen bakiyeleri bugünkü Moldavya’da yaşayan, dil ve kültürlerini büyük ölçüde muhafaza eden Gagauz Türkleridir.


KUMAN-KIPÇAKLAR (1000-1303)


Kıpçaklar X. yüzyılda İrtiş nehri boylarında bulunan ve aynı soydan gelen Kimeklerin İşim-Tobol vadilerinde oturan bir koludur. Kıpçakların yaşadıkları bölgeye göre daha güneyde kalan ve diğer bir kollarını teşkil eden Kumanların da kendilerine katılmalarıyla kuvvetlenen Kıpçaklar, yer darlığı yüzünden Volga üzerinden Güney Rusya’ya kadar ilerlemişlerdir.


1055 yılında Rus-Kuman mücadeleleri başladığında Kumanların başında Boluş vardı. O önce Pereyaslavl knezi ile anlaştıysa da 1061’de Ruslarla yapılan savaşta Kumanlar galip geldiler. Alta Irmağı savaşında bir kez daha mağlup ettiler (1068). Akınlarına devam eden Kumanlar, 1080’lerde Balkaş Gölü-Talas havalisinden Tuna ağzına kadar yayılmışlardı. Kafkaslarda da Kuban bölgesine, kuzeyde Oka Nehri boyuna yani Idil Bulgarları hududuna kadar genişlediler. Onların yaşadıkları bölge Islâm kaynaklarında Deşt-i Kıpçak, Batı da ise Comania diye tanınmaktadır.


Bu devirde Kuman-Kıpçak ülkesi 5 kısım hâlinde idi; Orta Asya, Yayık-Volga, Don-Donets, Aşağı Dnyeper ve Tuna. Kumanlar, buralarda ayrı gruplar hâlinde, kendi başbuğları idaresinde yaşıyorlardı. 1091’de Lebunium Savaşı’nda Bizans kuvvetlerine yardımcı olarak katılan Kumanlar, Tuna bölgesinde yaşayanlardı. Rus knezlerinin kendi aralarındaki taht mücadeleleri esnasında kendilerine yakın knez adayını desteklemek maksadıyla da onların topraklarına girdikleri oluyordu. 1096’da Kiev’e gönderilen iki elçi grubunun öldürülmelerini savaş sebebi sayılarak Kiev ve civarını yağmaladılar. Fakat knezlerin birleşik hareket etmeleri karşısında mağlubiyete uğrayan, 1103’teki birleşik knez kuvvetleri karşısında tutunamayan Kumanlar, 1105-1111 tarihleri arasında Rus kuvvetleri üzerine dört defa akın yapmaktan da geri durmadılar. Tuna Kumanlarından bir grup Macaristan’a giderek orada ücretli askerlik yaptılar. XII. yüzyılın ortalarında Dnyeper Kumanlarının Pereyaslavl knezliğine karşı 1177 ve 1179’da akınlar yaparak küçük galibiyetler elde etmelerine rağmen 1184’te birleşik Rus ordusuna mağlup olmaktan da kurtulamadılar. Bu savaş esnasında yedi bin esir arasında dört yüz on yedi bey ve beyzâdenin bulunduğu da söylenmektedir. Bu hadiseden bir yıl sonra Novgorod knezi Igor kumandasındaki Rus ordusunu Don nehri boyunda Kayalı Irmağı kıyısında kuşatarak imha ettiler. Savaş esnasında Prens Igor ve diğer knezler Kuman başbuğu Könçek’e esir düştüler. Bu sefer, Rus edebiyatının tanınmış eseri olan Igor Destam’na konu olmuştur.


Gürcülerle münasebete giren Don ve Kuban civarındaki Kumanlar, Kafkasların güneyine kadar geçmişler, Selçuklu akınlarını durdurabilmek için Gürcülere yardım etmişlerdir (1110). Gürcülerle aralarında siyasi evlilikler de yapılmıştır. Bazı Kuman kitleleri Çoruh ve Kür dolaylarına kadar ilerlemişler, Şirvan ve Azerbaycan’a seferler tertip etmişlerdir. Gürcülere yapılan yardım neticesinde Tiflis, Gürcü krallığının başkenti olmuştur. Selçuklular devrinde Azerbaycan Atabeyliği’nin kurucusu Îl-Deniz de soy olarak Kafkaslardan gelmiş bir Kuman Türkü idi. Kırım yarımadasına giden Kumanlar ticaretle meşgul olmuş, küçük kasabalar kurmuşlardır.


XIII. yüzyılda Kumanlarm Deşt-i Kıpçak’taki nüfuzları zayıflamış, doğu bölgesindekiler Harezmşahlarla irtibata geçmiş, onların ordusunda vazife almışlardır. Yine bu dönemde Moğollar karşısında tutunamayan Kumanlar Ruslarla birlikte hareket etmişler, Kırım yarımadasındaki ticaret liman şehirlerini de Anadolu Selçuklularına terk edince iktisadî yönden çok zayıflamışlardı. 1223’de Kalka Savaşı’nda Ruslarla birlikte Moğollar karşısında mağlup olan Kumanlar iyice dağıldılar. Bir kısmı Macaristan’a, bir kısmı da itil Bulgarları sahasına çekilmek suretiyle Kıpçak bozkırlarındaki hâkimiyetleri son bulmuştur. 


XIII. yüzyılın başlarından itibaren, İktisadî sıkıntıları, hayvan hastalıkları ve ölümler yüzünden, sıhhatli gürbüz çocuklarını para karşılığında başka ülkelere göndermişlerdir. Mısır’da kurulan Eyyûbî Devleti’nin asker ihtiyacı Deşt-i Kıpçak’tan ve Kafkaslardan getirilen bu insan gücü ile karşılanmağa başlanmıştı. Bu yolla Mısır’a gidenler arasında îzzeddin Ay-beg’in 1250’de Sultan yapılması ile Mısır’daki Eyyubiler Devleti kısa zamanda Kuman-Kıpçaklarının eline geçti. Yine aynı soydan olan Sultan Beybars (1260-1277) Moğolları Suriye’den çıkarmakla şöhret bulmuştu. İktidar Çerkez Kölemenleri’ne geçinceye kadar bu sülâle Mısır’da hüküm sürmüştür.


Hindistan Delhi Türk Sultanlığı’nın ikinci hükümdar sülâlesinin kurucusu Uluğ Han da Kıpçak büyüklerindendir. Kuman-Kıpçaklar, Karadeniz’in kuzeyinde Rusların güneye inmesini önledikten başka, bölgenin Türkleşmesini de sağlamışlardı. Bugün Romanya’da yaşayan açık sarı saçları ve mavi gözleri ile diğer topluluklardan ayrılan Çangoların Kumanlardan geldiği ileri sürülmektedir. Bir grup da Macaristan’a yerleşmiştir. Buradaki bazı yer isimleri onların hatıralarıdır. Ayrıca Macar dilinde mevcut bazı Türkçe sözler Kuman-Kıpçaklara aittir.


Orta Asya içlerinden Macaristan ovalarına kadar yayılmış olan Kuman-Kıpçakların dili Türkçe içinde mühim yer tutar; Kuman-Kıpçakların konuştuğu dil Orta Türkçesi oluşturur. Kuman-Kıpçakların en mühim hatırası, 1303 yılında Kırım’da bir Italyan tüccar ve misyoneri tarafından yazılan Lâtince, Farsça, Kuman-Kıpçakça Codex Cumanicus adlı sözlüktür. Bu eser 2500 Kuman-Kıpçakça kelime ile Incil’den tercümeler ve bazı Katolik ilâhileri içermektedir.



Alıntıdır. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak