HAZARLAR (626-1000)
Doğu Avrupa’da ilk defa muntazam devlet kuran Türk topluluğu Hazarlardır. Sabarlarm yaşadığı sahada Sabar ismi yerine birdenbire ortaya Hazar isminin çıkması, Sabarlar ile Hazarlar arasında bağlantı olduğunu göstermektedir. Hazar kelimesi, Sabar gibi, “serbest dolaşan, gezen” anlamına gelmektedir. Hazar Hakanlığı topraklarında birçok Türk grupları vardı. Bunun için buralarda çeşitli Türk lehçeleri konuşuluyordu. Hazarların coğrafi durumu çok önemli bir mevkide bulunduğu için, Hazar ülkesinin ağırlık merkezi İtil Boyu’dur. Burası, İtil, Yayık, Don ve Kuban gibi dört büyük nehrin havzasını oluşturuyordu. Aynı zamanda en önemli ticaret yolları üzerinde bulunuyordu. Bu yollardan en önemlisi İtil nehridir. İslâm dünyası ile Çin ve İskandinavya arasındaki ticaret faaliyeti buradan geçiyordu. Aynı şekilde Harezm’den İtil boyuna ve oradan Karadeniz sahillerine giden kervan yolu da buradan geçmekte idi.
Hazar ismi ilk defa 558’de Sasanî-Sabar savaşlarında geçmekte, 576 yılında Gök-Türk hâkimiyeti Karadeniz’in kıyılarına ulaşınca Çin kaynaklarında da görülmektedir. 568 yılındaki Bizans kaynağında ise artık iyice tanınırken, aynı zamanda Türk adı ile de anılıyordu. Bu sıralarda Hazarlar, Batı Gök-Türk Kağanlığının batıda en uç noktasını meydana getiriyorlar ve yine Batı Gök-Türklerinin arzusu ile Sasanîlere karşı Bizans’a yardım ediyorlardı. İslâm ve Ermeni kaynaklarına göre Hazarların Gök-Türklere bağlılığı VII. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür. Bu devirde Hazarların Derbend’i geçerek Gürcistan’a ve Azerbaycan’a akınlar yaptıklarını ve Tiflis’i kuşattıklarını görmekteyiz. 626 yılında Avarlarla Sasanîler İstanbul’u kuşatınca, Bizans İmparatoru Herakleios Tiflis’e gelip Hazar yabgusu ile görüşerek ondan sağladığı ordu ile Bizans içlerine yürüdü. Daha sonra yine Hazarlardan Çorpan Tarhan Sasanîlere karşı başarılar kazanıp Anadolu’yu Sasanîlerden kurtardı. Bu sırada Yabgu, Tiflis’e girip bazı Ermeni kitlelerini hâkimiyetine aldı (629).
Hazar Hakanlığı’nın gerçek kuruluşu 630 yılındadır. Bu tarihte doğuda Gök Türk Devleti fetret devrine girince, Hazarlar müstakil bir devlet olarak tarih sahnesine çıktılar. Hazar Devleti kurulur kurulmaz, Sasanî ve Bizans imparatorlukları arasındaki savaşlarda rol oynamaya başladılar; Hazarlar Bizans’la dostluk kurup, Sasanîlere saldırdılar. Türk-Bizans ortak hareketinin neticesinde Sasanî İmparatorluğu zayıfladı, arkasından İslâm kuvvetleri tarafından yıkılarak, tarih sahnesinden çekildi. İslâm kuvvetlerinin hareketi Kafkaslarda Ermenya bölgesinde gelişmeye başlayınca, Türk-Bizans dostluğu daha da arttı. Siyasi menfaatlerin ortak olması, hükümdar aileleri arasında evlenmeler yolu ile akrabalık kurulmasına yol açtı. İmparator II. Justinianus (685-695) ve V. Costantinus (741-775) Hazar prensesleri ile evlendiler. Costantinus’un Hazar prensesi Çiçek’ten doğma oğlu IV. Leon (775 780), “Hazar Leon” olarak tanınmıştır.
Bizans imparatorları çoğu zaman kendi iç ve dış meselelerinde Hazarların yardımını sağlamaya çalıştılar. IX. yüzyıllarda Hazar Hakanlığı genişleyerek Doğu Avrupa’nın en önemli devleti oldu. Bu sırada Kama ve İtil boyundaki birçok kavim, İdil Bulgarları ve çeşitli Fin kavimleri Hazar hakanına tâbi idi. Ayrıca orta Dinyeper boyundaki çeşitli Slav kavimleri Hazar hâkimiyetini kabul ettiler. Hazar Hakanlığının sınırları Yayık nehrinden başlayarak batıda Özü nehrine kadar geniş bir sahayı kaplıyordu. Bu sıralarda Karadeniz’in kuzeyindeki Büyük Bulgarya devleti, Hazarların hücumları neticesinde yıkılmış, buradaki bütün geniş ovalar Hazarların eline geçmişti.
Hazar-Arap Münasebetleri
Hazarların tarihinde Araplarla olan mücadele önemli bir yer tutar. Bu mücadele yüz yıl kadar sürdü. Neticede Arap ilerleyişi Kafkaslarda durduruldu. Bu olay ile Araplara doğuda da mani olunuyordu. Hazar ülkesine ilk büyük Arap taarruzu Halife Osman zamanında yapıldı. 651-652’de Arap kuvvetleri Derbend’i aşarak Hazar başkenti Belencer’e kadar sokuldularsa da, Hazarlar bunları püskürttüler. Bölgedeki Arap harekâtı Halife I. Velid’in zamanında yarım asır kadar devam etti. Arap kuvvetleri 714’de Derbed’i ele geçirdiler. Fakat İstanbul’u kuşatmak için bölgeden ayrıldıkları zaman Hazarlar tekrar hücuma geçtiler ve Azerbaycan’ın büyük bir kısmına yayıldılar. 722’de Arapların Ermenya valisi Hazar topraklarında büyük başarılar kazandı. Araplar 730 yılında, Hazarların hücumu neticesinde burada tutunamayarak Azerbaycan’dan çekilmek zorunda kaldılar. Arapların Hazarlara karşı en büyük zaferi 737 yılında Azerbaycan valisi tarafından sağlandı. Arap hücumları karşısında zor duruma düşen Hazar hakanı barış istemek zorunda kaldı, hatta Müslümanlığı kabul ettiğini bildirdi. Ancak, Arap kuvvetleri geri çekilmesiyle tekrar eski dinine döndü.
Halifelik Emevîlerden Abbasîlere geçince Arap-Hazar mücadelesi yavaşladı. Ermenya valisi Hazar hakanı ile anlaşabilmek için halifenin arzusu gereğince bir Hazar prensesi ile evlendi. Ancak, Hazar hakanı prensesin doğum sırasında ölümünü bahane ederek ordusunu Islâm topraklarına gönderdi. 764 yılında Hazarlar Tiflis’i ele geçirdiler. 799 yılında ise hakanlarının kumandasında Ermenistan’a girdiler. Halife Harun Reşid’in kumandanı Yezid, Hazar hücumunu durdurmayı başardı. Islâm İmparatorluğunun en kudretli devrinde, Hazarların Araplara karşı gösterdiği direniş bu Türk devletinin ne kadar güçlü olduğunu gösterir. İslâm kaynaklarından anlaşıldığına göre bu devlet Çin ve Bizans’la aynı ayarda ve Doğu Avrupa’nın en büyük siyasi kuruluşu idi.
Hazar-Rus İlişkileri
VIII. yüzyılın sonları ile IX. yüzyılda Hazarların kuzey ve batı sınırlarındaki komşuları ile münasebetlerinin arttığını görüyoruz. Hazarların sağladığı barış ve huzur sayesinde Iskandinavya-Bizans ticaret yolu gelişti. Bu arada İskandinavyalı bir kavim olan Knezler, bu yolu takip ederek Kiev bölgesine geldiler. Burada Hazarlara bağlı olarak ticaret yapmaya başladılar. Bu sayede zenginleşen Knezler, 862 yılında Rurik adlı bir knez başkanlığında Kiev-Rus Knezliği’ni kurdular. Bu knezliğin gelişmesinde Hazar tesiri çok fazladır. Bundan dolayı Kiev kelimesi ancak Türkçe ile açıklanabilmektedir. Yine ilk kurulan Rus birliğinde başkanın adı Hakanus idi. 988’de Hıristiyanlığı kabul eden Vladimir ile daha sonra knez olan Yaroslav da Hakanus unvanını kullanıyordu.
Hazar-Macar Münasebetleri
Hazarlara bağlı kavimlerden birisi de Macarlardı. Macarlar, aslında Fin-Ogur kökenlidir. Ural Dağları’nın ormanlık yamaçlarındaki eski yurtlarını terk ederek bozkır bölgesine çekildiler ve Ogur Türkleri ile uzun süre beraber yaşadılar. Aslında kendi bölgelerinden Sabarların baskısı ile göç etmişlerdi. Bu sırada bazı Macarlar, eski yerlerinde kaldılar. Önceleri Kuban havzasında olan Macarlar, daha sonra Don boylarına gittiler. Burada Hazarlara bağlandılar. Ayrıca onlar tarafından teşkilâtlandırıldılar. Macar Arpad hanedanlığı bu sırada ortaya çıktı. Fakat doğudan Peçeneklerin belirmesi ile Macarların rahatı bozuldu. Bunun üzerine Orta Avrupa’ya doğru göç ettiler. Daha sonra Karadeniz’in kuzeyine gelen Macarlar, burada Kündü ile Üge tarafından idare edildikleri sırada, her oymağın başında Hazar hakanının tayin ettiği birer Ür bulunan yedi kabileden oluşuyorlardı. Ayrıca burada Türklerle büsbütün karıştıklarını kabile adları göstermektedir.
X. yüzyıl ortalarına kadar Hazar Hakanlığı Doğu Avrupa’nın en kuvvetli devleti olma özelliğini sürdürdü. Ancak, iç düzenin bozulması ve dış tehlikelerin artması, devletin gücünü yavaş yavaş azalttı. Hazar Hakanlığı, Gök-Türklerinkine benzeyen mükemmel bir askerî teşkilâta sahipti. Hazar ordusunda çok sayıda Harezmli ücretli asker bulunuyordu. Zamanla devlet, ekonomik yönden zayıflayınca bunların ücretlerini ödeyemez duruma geldi. Bu yüzden ortaya çıkan huzursuzluklar devleti sarstı. Ayrıca doğudan gelen Peçenek hücumları Harezm-Itil ticaret yolunu tehlikeye soktu. Bu sırada ülkenin Karadeniz sahillerindeki ticaret merkezleri Slavların hücumuna maruz kaldı. Ruslar Kuban bölgesine kadar ilerlediler ve bu bölgeyi yağma ettiler. Aşağı Sirderya çevresindeki Türk kavimleri arasındaki kaynaşma neticesinde Hazar Hakanlığı iyice sarsıldı. Hazar Hakanlığı yüzyıl kadar daha ayakta kalabildi. 965 yılında Rus prensi Svyatoslav, Don boyu ve Kuban bölgesinin Tama Tarhan şehrini işgal etti. Arkasından da Kuman-Kıpçaklar Hazarların Harezm ve Türkistan ile bağlantılarını kestiler ve ticaret faaliyetlerini engellediler. Sonunda, Hazarlar, Kuman-Kıpçak baskısı altında XI. yüzyıl içerisinde kaybolup gittiler. Bugün Avrupa’da Musevi inancına mensup olan Karaim Türkleri ve Kafkaslarda yaşayan Karaçayların Hazar kalıntıları olduğu bilinmektedir.
Hazarlarda Din
Hazar Hakanlığı’nm kurulmasından sonra bölgede barışın sağlanması ulaşımı arttırmış, dolayısıyla bölge her tür milletten çok çeşitli insanların kaynaştığı bir yer hâline gelmiştir. Böyle bir ortamda çeşitli dinlerin bir arada bulunması tabi bir durumdu. Hazarlar aslında Gök Tanrı dinine inanıyorlardı; halkın çoğunluğu bu dinde idi. Fakat zamanla hakan ailesi Museviliği kabul etti. Beyler ve saray erkânı da Musevi idi. Tüccar zümre arasında Müslümanlık yaygındı. Karadeniz’in kuzeyinde Ortodoksluk da epeyce yayılmıştı. Islâm tarihçilerinin kayıtlarına göre camiler, kilise ve sinagoglar yan yana bulunuyordu. Hazarlar, Museviliğin Karay mezhebine girmişlerdi. 960 tarihli, Endülüs Emevi devletinin Musevi nâzırlarından birinin Kurtuba’dan Hazar Hakanlığı’na gönderdiği mektup ile hakanın İbranice yazdığı cevap konusunda uzun tartışmalar olmuştur. Bu yazışmaların gerçekliği tartışmalı olmakla birlikte, mektubun verdiği bilgilerin doğruluğu dikkat çekicidir. Karay mezhebi mensupları, zamanla Hazar ülkesinde kalabalıklaştılar. Günümüzde Kırım ve Polonya’da yaşayan Karaimlerden ana dilleri Türkçe olan cemaat Musevi Hazar Türklerinin devamı sayılmaktadır.
Alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder