II. Bölüm
(Merlin, Arthur'a doğarken olanları anlatır. İkisi de Britanya kralı olan amcası Aurelius Ambrositts ve babası Uther Pendragon hakkında bilgi verir.)
Merlin anlatmaya başladı. "Arthur" dedi, "doğumunla başlayacağım.
"Uther Pendragon bütün Britanya'nın kralı olduğu günlerde, Sakson işgalcilerle uzun ve zorlu savaşlara girdi. Comwall dükü, savaşta büyük deneyimi olan yaşlı bir adam, bu savaşlarda Uther'e yardımcı oldu. Kral Londra'da büyük bir şölen verince, Comwall dükünü ve karısı İgraine'i de davet etti.
"İgraine'in ünü kendisinden önce Londra'ya ulaşmıştı. Britanya'daki en güzel kadın oydu ve güzel olduğu kadar da iyiydi. Kral Uther'in, ziyafet sırasında dükün karısına âşık olmasında şaşılacak bir yan yoktu. Öteki konuklarını ihmal ederek, uşaklarını sürekli onun tabaklarını yemekle ve altın kadehini şarapla doldurmaya yolladı. Bu sırada ona gülümseyip duruyor ve hep onunla sohbet ediyordu. Gözlerini ondan alamıyordu ve cesaret edebildiği kadar ona sevgisini gösterdi.
"Yaptığı kur, Comwall dükünün dikkatinden kaçmadı ve karısını baştan çıkarmaya çalışan bir krala sadakat borcu kalmadığına karar verdi. Hiçbir söz söylemeden masadan kalktı, İgraine'i elinden tutup kaldırdı ve salondan çıktı. Hiç kimse dükü dönmeye razı edemedi. Kralın emirleri bile onu ikna edemedi; karısı onun için o kadar değerliydi.
"Dük, Comwall'a döndü, karısını Tintagel şatosunda kapatıp gözaltına aldı. Uther ise, İgraine'le sevişmeye kararlıydı. Kale girişteki dar, kayalık patika dışında her yandan denizle çevrili olduğundan, Uther amacına ulaşabilmek için benden yardım İstedi.
"Kralın arzusunun derinliğini ve kararının gücünü görünce, 'Sör, arzunun gerçekleşmesi için çalışacağım' dedim. 'Çünkü İgraine'in kaderinde sana bir oğul vermek yazılı. Bu oğul Britanya'nın en itibarlı kralı olacak. Sonsuza kadar yaşayacak; çünkü halkı, bu dünya durdukça, onun görkemini anımsayacak. Britanya'da yaşayan herkes onun önünde diz çökecek. Ozanlar onun maceralarını anlatacak, şairler onun başarılarından esinlenecek. En güçlü ve cesurlar onun yoldaşı olmak isteyecekler; çünkü onun ruhu onlarda da yaşayacak. Onun saldırıları karşısında taş duvarlar çökecek. Dükler ve baronlar kaçıp teslim olacak. Şövalyeleriyle birlikte, bazıları deniz aşırı birçok ülkeyi ve halkı fethedecek ve herkes onun yönetimi altında barış içinde yaşayacak.”
"Fakat Igraine'i kazanman için, büyü kullanmak zorundayım. En güçlü insan bile, Tintagel Şatosu'nun güçlü, yüksek duvarlarını aşamaz. Kalede yeterli yiyecek depolanmıştır, kuşatmak bir işe yaramaz. Dahası, İgraine o kadar sıkı gözaltında tutuluyor ki ona yaklaşma umudu da yok. Yaklaşabilsen bile umudun olamaz, çünkü Igraine, hiçbir kadının kocasına bağlı olmadığı kadar Cornwall düküne bağlı.
'Dolayısıyla' diye açıkladım, 'her bakımdan sana dükün görüntüsünü vermek için ilaçlarımdan kullanacağım. Yüzün, gövden, konuşman, davranışın, elbisen, hatta atın bile İgraine'in kocasınınkilerin aynısı olacak. Kendi görüntümü ve arkadaşın Ulfius'un görüntüsünü de dükün yoldaşlarının yerini almak üzere değiştireceğim. Kuşku uyandırmadan şatoya girebileceğiz; çünkü kimse kimliğimizi bilemeyecek.' Baban Uther'e öğüdüm böyleydi.
"Böylece Uther Pendragon, Tintagel Şatosu'nda İgraine'le akşam yemeği yedi ve geceyi onunla birlikte geçirdi. Görüntüsü ve konuşmasıyla İgraine onıın kocası olmadığını anlayamadı. Gerçek dük o gün bir savaşta öldürülmüştü ve o gece İgraine sana hamile kaldı.
"Sabah dükün adamları efendilerinin ölüm haberiyle geldiklerinde, Uther'i İgraine'in yanında buldular. Uther onları dük olduğuna, canlı ve iyi olduğuna ikna etti. Kral Uther Pendragon'un saldırısı nedeniyle Tintagel Şatosu tehlikede olduğundan, yardımcı birlikler almak için hemen hareket etmek zorunda kaldığını söyledi. Böylece üçümüz güven içinde şatodan dışarı çıkabildik ve gerçek görüntümüze döndük.
"Uther, İgraine'in serbest kalmasına sevinirken dükün ölümüne üzülüyordu. Tİntagel'e döndü, kaleyi kan dökmeden aldı ve İgraine'le evlendi. Zamanı gelince İgraine seni doğurdu, iki yıl sonra da Uther öldü. Uther ve annen, birbirlerini gerçekten sevdiler ve birbirlerine sadık kaldılar.
"İgraine sana hamileyken, Uther ona kimin çocuğunu taşıdığını sordu. 'Bana gerçeği söyle' dedi kral, 'sana olan sevgim değişmeyecek.' İgraine bir yabancıya kocası gibi davrandığını, çünkü her yanıyla Cormvall dükü gibi olduğunu anlattı. Uther güldü ve 'dediklerin doğru, çünkü dükün görüntüsü içinde sana gelen bendim' dedi. 'Ve çocuğun babası da benim!' İgraine'in yüreği sevinçle doldu, çünkü çocuğunun babasının kim olduğunu öğrenmekten ve onu sevmekten mutlu olmuştu.
"Sen doğduktan kısa süre sonra krala, 'Çocuğunun seninle birlikte yaşaması güvenli değil' dedim. 'Britanya tahtının varisi olduğu için birçok düşmanı olacak. Sör Ector adlı, sadık ve iyi bir lord tanıyorum. Bebeğini evlatlık olarak onun karısı büyütsün. Vaftiz olmadan önce arka kapıdan bebeği bana ver.'
"Senin doğumunda cinler de vardı. En güçlü büyüleriyle seni büyülediler ve sana özel yetenekler verdiler. Bütün şövalyelerin en iyisi olman için sana cesaret ve güç verdiler. Güçlü bir kral olman için sana akıl ve sonsuz ün, bağlılık kazanman için iyilik verdiler. Ve son olarak, sana uzun yaşam bağışladılar.
"Kral, annene, seni altın battaniyeye sarmasını ve yanlarında iki şövalyeyle, iki hanımın seni bana getirmelerini emretti. Yoksul bir adam kılığına girdim, kimse beni tanımadı. Seni Sör Ector'a getirdim ve kutsal biri tarafından vaftiz edildin. Ve böylece Sör Ector'un evinde büyüdün.
"Baban, kardeşi Aurelius Ambrosius'un yanında, Stone-henge'de, Devlerin Yüzüğü'nün içinde gömülüdür. Bu yüzüğü Aurelius'la birlikte nasıl yaptığımızı anlatacağım. Kral Aurelius, Sakson savaşlarında ölen ve Salisbury yakınında gömülen birçok soylu önderin onuruna anıtsal bir yapı inşa etmek istiyordu. Kâhin ve inşaatçı olarak ünlü olduğumdan, Canterbury piskoposu bana haber salmasını önerdi.
"Kral tarafından karşılandım; Aurelius beni karşılamaya, yanında birçok şövalyesiyle kendisi çıktı. 'Bu yurtseverlerin gömülü olduğu yere ezeli ve huşu veren bir anıt dikmek istiyorsan, İrlanda'daki Devlerin Yüzüğü ‘nü getirt' dedim ona. 'Bu yapı taştandır, bütün dünyada eşi yoktur. Bu koca daireyi oluşturan taşlar o kadar büyük ve ağırdır ki, ne kadar güçlü olursa olsun normal bir insan onları kıpırdatamaz.'
"Aurelius güldü. 'Merlin' diye sordu, 'bu taşları kaldırmak insan gücünün üstündeyse, benim taş ustalarımın onları taşımasını nasıl bekliyorsun? Ve bu taşların İrlanda'dan Britanya'ya getirilmelerini niçin istiyorsun? Kendi ülkemizde yeterince büyük taş bulamaz mıyız?'
'“Öncelikle' diye yanıtladım, 'bu taşları hareket ettirmek için güçten çok yetenek ve beceri gerekir. Çünkü bunlar olağan taş değildir. Çok eskiden, İrlanda'da devler yaşarken bu taşları Afrika'dan getirdiler; çünkü bunların belli dinsel ve tıbbi özellikleri vardır. Ne zaman bir dev hastalansa, bu taşların dibinde yıkanır ve iyileşir. Başka ilaca gerek kalmaz.'
"'Bilgi ve beceri, güçten iyidir' diye sözlerimi tamamladım. 'Bir ordu topla; ben de onlara İrlanda'ya kadar eşlik edeceğim. Mezarları, istediğin gibi bir anıtla onurlandırmış olacaksın ve sen de yaşamın sona erdiğinde oraya gömüleceksin.'
"Açıklamalarım Aurelius'u ikna etti ve babanla onbeşbin şövalyeyi benimle birlikte İrlanda'ya taşları getirmeye gönderdi. İrlandalılar bizi kendi ordularıyla karşıladılar. Kralları işgalimizin nedenine inanamadı. 'Saksonların Britanya Adası'nı işgal etmeleri boşuna değil!' diye bağırdı. 'Britonlar bizim taşlarımızın kendilerininkilerden daha iyi olduğuna inanıyorlarsa gerçekten aptallarmış! Aklı başında kim, bu kadar değersiz bir hazine için denizi aşıp bir ülkeyi işgale kalkar? Fakat Devlerin Yüzüğünden bir taş bile kaldıramayacaklar. Kanlarını İrlanda topraklarına dökerek, onlara taşları sevmenin ne kadar aptalca olduğunu öğreteceğiz!'
" İrlandalılarla savaştık; fakat onlar barışçı bir halktı ve zırh giymiyorlardı. Toprakları bizimkinden çok onların kanıyla sulandı. Orada yedi binden çok İrlandalı toprağa düştü!
"Savaş bitip de adamlarımız zırhlarını çıkarınca, onları Devlerin Yüzüğüne götürdüm. Baban ve şövalyeleri, onu görünce taş kestiler. 'Bu taşları yalnızca devler böyle düzenleyip üst üste koyabilir' dediler.
"'Şövalyeler' dedim, 'sizler şampiyonsunuz. Bu taşları gemilerimize taşıyacak kadar güçlü olup olmadığınızı anlayın.'
"Bu on beş bin güçlü adam yelken ipleri kullanıp çektiler ve ittiler, taşları kıpırdatmayı başaramadılar. Onlara 'Daireden uzaklaşın ve beni seyredin' dedim. 'Bilgi ve becerinin fizik güçten çok daha değerli olduğunu size kanıtlayacağım. Size söyleyene kadar bir daha taşlara yaklaşmayın.'
"Devlerin Yüzüğüne girdim ve taşların çevresinde dolandım. İçerden ve dışardan üç kez yüzüğün çevresinde yürüdüm, yürürken sessizce taşlarla konuştum. Bitirince adamlara 'şimdi yüzüğün içine girin ve taşları taşıyın. Ellerinizde çakıl taşı gibi olacaklar ve az bir çabayla onları gemilere götürebileceksiniz' dedim. Ve öyle de oldu.
"Britanya'ya dönünce Aurelius, rahipleri ve zengin, yoksul, krallığın her yanından Bretonları Salisbury yakınındaki mezarlıkta topladı. Canterbury piskoposunun mezarlığı yeniden kutsamasından sonra, taşları, İrlanda toprağındaki gibi daire oluşturacak biçimde yerleştirdim. Bu anıt Stonehenge olarak anıldı.
"Çok geçmeden kral zehirlenip öldü. O gece Aurelius'tan millerce uzakta olan baban, göklerde olağanüstü parlaklıkta kocaman bir yıldız gördü. Yıldızdan tek bir ışın uzandı, ucunda ejderha biçimli ateşten bir top vardı. Ejderhanın ağzından iki ışık çıkıyordu. Biri Galya'ya yönelirken, öteki daha küçük yedi parçaya bölünmüş, İrlanda Denizi'ni işaret ediyordu. Bu harika yıldız üç kez göklerde göründü!
"Herkes gibi Uther de bu garip işaretten korkuya kapıldı. Beni çağırttı. 'Merlin, sevgili dostum' dedi, 'bilgeliğini göster ve bana ne gördüğümü ve ne anlama geldiğini anlat.'
"Önce rüyadaymış gibi oturdum. Uyandığımda ve titremem durduğunda, 'Ülkemize acılar gelecek! Aurelius Ambrosius, kralların en soylusu öldü. Soylu ailenden yalnız sen sağ kaldın, İyi bir kral olacaksın, ama önce Saksonların üzerine yürümelisin. Yıldız, kardeşinin ölümünü gösterdi. Öfkeli ejderha seni temsil ediyor. Sakson işgalcileri yeneceksin ve bütün Britanya'nın kralı olacaksın.'
'"Galya'ya yönelen ışın, doğacak oğlunu (seni) gösteriyor. Oğlun güçlü bir kral olacak ve ışının üstünde parladığı bütün ülkeleri yönetecek, İrlanda Denizi'ni İşaret eden ışık çok seveceğin kızına işaret ediyor. Işık içinde yedi ışın, oğlun öldükten sonra Britanya kralları olacak yedi oğlunu ve torununu temsil ediyor.' Böylece kehanette bulunarak gelecek olayları babana anlattım.
"Uther, barbar Saksonların çoğunu öldürmeyi başardıktan sonra Stonehenge'de Aurelius için görkemli bir cenaze töreni yaptı. Yüce kral, İrlanda'dan getirttiği Devlerin Yüzüğünde gömülmüştü.
"Sonra baban, Britanya tacını giydi. İyi bir kraldı. İyi yasalar çıkardı ve halkını sevdi. Uther Pendragon adıyla anıldı; bunun anlamı da 'ejderha, bu yürekleri acı ve sevinçle doldurup taşır'dır; çünkü ışıkta gördüğü ejderha onun krallığını gösteriyordu. Uther ve adamları son Sakson önderleriyle karşılaştıklarında, Saksonlara şaşırtıcı bir gece baskını yaptılar ve iki Sakson şefini ele geçirdiler. Bu zaferle baban Uther Pendragon, Britanya'daki Sakson korkusuna son verdi.
"'Böylece başladığım yere dönüyorum' diye sözlerini tamamladı Merlin. 'Şimdi kendine güvenmen için bilmen gerekenleri biliyorsun. Onurlu krallar soyundan geliyorsun ve sen de büyük bir kral olacaksın. Çık ve Kuzey Britanya, İskoçya, İrlanda ve Galler'in dükleriyle yüreğin cesaret dolu olarak karşılaş. Zamanla önünde diz çökecekler ve senin yanında savaşacaklar.'"
Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder