1639 yılından beri Japonya, Tokugawa Sogunluğu'nun soyutlayıcı politikaları nedeniyle dış dünya ile pek az ilişki kurmuştu. Bu durum ticareti kısıtlamıştı. Japonların ülkeden ayrılması ve yabancıların ülkeye girişi yasaktı. 1853 yılında ABD donanmasına mensup dört gemi Japonya'ya gelip ülkede ABD ticareti için iki merkez kurulmasını dayatınca bu dönem son bulmuş oldu.
Aralarında Rusya ve İngiltere'nin de bulunduğu diğer güçlerle kurulan ilişkiler Sogunların zayıflığına işaret eden bir dizi ödünün verilmesine neden oldu. 1866 yılında toprak sahibi ve işadamı olan Daimyolar bir isyan başlattılar. isyanın sonucunda son Tokugawa Sogunu görevden alındı. 1868 yılında Meiji imparatoru Mutsuhito liderliğinde bir restorasyon süreci başlatıldı. "Güçlü ordu, zengin ülke" Meiji döneminin sloganıydı.
Bir yıl sonra imparatorluk başkenti Kyoto’dan Edo’ya (Tokyo) taşındı. Japonya'yı modernleştirmek için bir dizi reform yapıldı. Bu sayede ülke Batılı güçlere direnebilecekti. Batı tipi bir anayasa yapıldı. Daimyo ve samuraylık sistemleri ortadan kaldırıldı. Ulusal bir eğitim sistemi kuruldu (Bu sistem sayesinde 1900 yılında Japonların neredeyse yüzde yüzü okuma yazmayı öğrenmişti). Tarım, finans, mühendislik ve askeri teknoloji alanlarında yabancı uzmanlardan yararlanıldı. Fabrikaların, tersanelerin ve tren yollarının kurulması ile devlet destekli bir sanayileşme sürecine geçildi. İhracat 1878-1882 yıllarında 30 milyondan , 1913-1917 yıllarında 932 milyona çıktı.
Japonya'nın modernleşmesi 1894-1895 yıllarındaki Çin-Japon Savaşı'nda Çin'i yenmelerine imkan verdi. Savaşın temel meselesi Kore'yi bu iki güçten hangisinin kontrol edeceğiydi. Çinliler Kore'nin bağımsızlığını kabul etmeye ve bazı bölgeleri Japonlara bırakmaya mecbur kaldılar. Bunların arasında Tayvan da vardı. Japonya, Rus-Japon Savaşı'nda (1904-1905) hem karadan hem de denizden Rus güçlerini yenilgiye uğrattığında Batılı güçleri şaşırttı. Bu olay Doğu'da önemli bir güç dengesinin kurulmasına ve 1905 Rus Devrimi’ne neden oldu.
Alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder