26 Kasım 2022 Cumartesi

İslam Öncesi Arap-Bizans İlişkilerine Genel Bakış

 İslamiyet’in  vıı. yüzyılda Arap yarımadasında doğuşuyla başlayan İslam-Bizans ilişkilerinin mahiyetinin daha iyi anlaşılabilmesi için, İslam’dan önceki Arap-Bizans ilişkilerine kısaca değinmek gerekir. Hemen belirtilmelidir ki, işaret edilen dönemde gerçekleşen ilişkiler, müstakil çalışmalara konu olduğu gibi, bu hususta yeni araştırmalara da ihtiyaç bulunmaktadır.


İslamiyet’ten önce Arapların Bizans'la ilişkilerini, milattan önce başlayan Arap-Roma ilişkilerinin devamı olarak görmek mümkündür. Büyük İskender'in (m.ö. 323) Doğu seferinden itibaren Yunanlıların elinde bulunan toprakların, m.ö. I. yüzyılda Romalılar tarafından alınması ile bir kısım Arap kabilelerinin yaşadıkları Suriye ve Filistin gibi bölgelerin Romalıların eline geçmesi, Arap-Roma ilişkilerinin başlamasına zemin teşkil eder. Bazı Arap kabilelerinin, Roma İmparatorluğu’nun doğu sınır bölgelerini (limes orientalis, Oriens) düşman Arap kabilelerine veya Perslere karşı İmparatorluk adına korumaları, ilişkilerin genel karakterini belirlemiştir. Roma İmparatorluğu’nun Araplarla olan sınır bölgeleri Diokletianus (284-305) dönemindeki emniyetli haliyle, Bizans İmparatorluğu’nun kurucusu kabul edilen I. Konstantinos'a intikal etmişti. Bizans İmparatorluğu, doğuda Araplar ve Sasaniler tarafından sınır bölgelerine gelebilecek saldırılara karşı koyabilmek için, Roma döneminden gelen foederatif sistemini geliştirdi. Buna göre sınır bölgesindeki güçlü Arap kabile veya emirlikleriyle ittifak anlaşması yapılmakta ve böylece hem bunlardan gelecek tehlikelerin önüne geçilmekte, hem de diğer düşmanlara karşı tampon bir devlet oluşturulmaktaydı. Feoderatif statüsüne giren kabile ve devletçikler de kendilerine yönelik tehlikelerden kurtulmanın yanısıra bazı ekonomik menfaatler de sağlamaktaydı. Bizans müttefiki olan kabile ve devletçiklerin reisleri, İmparatorluğun as­ keri ve idari kadrosu içerisinde değerlendirilmekte ve kendilerine phi­ larkhos, patrikios ve gloriosissimus gibi resmi unvanlar verilmekteydi. Bununla birlikte bu Arap hanedanlıklarıyla İmparatorluk arasında bazen ilişkilerin çeşitli sebeplerle gerginleştiği ve karşılıklı savaşa dönüştüğü de görülmekteydi.

IV. yüzyılda Tem1hiler, V. yüzyılda Selihiler ve özellikle VIIyüzyılın. başlarına kadar Gassaniler, Bizans'la imparatorluk-/oederati ilişkisi için­ de olan Arap kabilelerine başlıca örnek teşkil ederler. Bunlardan başka Kinde, Lalını, Cüzam, Beli, Amile, Kelb, Tağlib, İyad, Tayy vs. kabileler de çeşitli dönemlerde Bizans müttefiki olan hıristiyan Arap kabileleri ara­ sında zikredilebilir.


Kuzey Suriye'de bulunan Kınnesrin (Khalkis) çevresinde oturan Tenilhiler, İmparator Konstantios (337-361) ve Iulianos (361-363) dönemlerinde Sasani hükümdarı II. Şapfır'la (326-379), İmparator Valens (364-) zamanında ise yenilgiyle sonuçlanan Adrianopolis (Edirne) savaşının hemen ardından 378'deki İstanbul savunmasında Vizigotlarla Bizans saflarında savaştılar. Bununla birlikte 325 İznik Konsili'nin mahkum ettiği Ariusçu görüşe sahip Valens'e karşı 375'ten sonraki yıllarda kraliçe Maviye bint Amr'ın önderliğinde mücadele ettiler ve galip geldiler. I. Theodosios'a (379-395) karşı giriştikleri ayaklanma ise 383 yılında bastırıldı.


Eski güçlü konumlarında olmasalar da V. ve VI. yüzyıllarda Bizans'a bağ!ılıklarını sürdürdüler ve VII. yüzyıldaki İslam fetihlerinde Bizans tarafında yer alarak sınır bölgelerinin muhafazasını sağladılar.


Suriye bölgesinde yaşayan Selihlier, İmparator Arkadios döneminden Anastasios'a (489-518) kadar Bizans'ın en güçlü Arap müttefiki idiler. Bizans kaynaklarında adı Zokomos olarak geçen reisleri Duc'um'a (veya Dac'am) nisbet edilerek de anılırlar (Daca'ime). V. Yüzyılda Bizans İmparatorluğu daha ziyade batıdaki Germen ve Got kavimlerinden gelen saldırılara karşı mücadele ettiğinden Sasanilerle uzun barış süreci yaşanmış ve bu arada müttefik Araplar da Bizans'la oldukça iyi ilişkiler içerisinde olmuşlardır. II. Theodosios adına savaşan Selihiler, onun Sasanilerle 420-422 ve 440-442 yıllarında yaptığı kısa süreli iki savaşa da iştirak ettiler. Arap kaynaklarında en çok Selihilerin son meliki veya son meliklerinden biri olan Davfıd'dan bahsedilir. İyi bir hıristiyan olan Davfıd, Rusafe (Sergiopolis) yakınlarında adına izafetle anılan manastırın (Deyru Davud) yapımında bizzat çalışmış ve ıslak/çamurlu anlamındaki el-Lesık lakabını bu sırada almıştır. Hıristiyan Arap foederatif olarak Selihiler, daha sonra Gassanilerle ikinci plana atılmış olmakla birlikte, İslam fetihlerine kadar Bizans müttefiki olmaya devam etmişlerdir.



Arap foederafinin en güçlü ve en gelişmiş örneğini Gassaniler teşkil eder. Me'rib su seddinin yıkılmasından sonra Suriye'ye yerleşmiş olan hıristiyan Gassanilerin, VI. yüzyıldan itibaren Bizans'ın en güçlü Arap vassal devleti haline geldiği görülmektedir. İmparator Anastasios'un 502 yılında Gassani reisi Haris b. Sa'lebe ve Kinde reisi Haris b. Amr ile imzaladığı anlaşma, bu sürecin başlangıç noktasını teşkil eder. İmparatorluğun batıdaki Germen ve Slav kavimleriyle birlikte, özellikle doğuda Sasanilerle VII. yüzyılın başlarına kadar devam eden mücadelesi, Gassanilerin önemini artırmaktaydı. Bizans'ın vassalı olarak Gassaniler, yarımada Arapları, Hireli Lahmiler ve Sasanilere karşı savaşmışlardır. Bundan dolayı Gassani kralları da İmparatorluğun askeri ve idari kadrosu içerisinde değerlendirilmiş ve kendilerine çeşitli resmi unvanlar verilmiştir.



Gassaniler 502-506 yıllarında Sasanilere karşı yapılan savaşta Bizans adına önemli başarılar kazandılar. İmparator I. lustinos'un (518-527) bütün ordu mensuplarının Kadıköy Konsili kararlarına uymasını isteyen 519/20 tarihli genelgesi üzerine, İmparatorluktan desteğini çeken Gassaniler, İmparator 1. lustinianos (527-565) döneminde tekrar eski konumlarına döndüler ve 527-532 yıllarında Sasanilere karşı yapılan savaşlara katıldılar. Arap birliklerine komuta etmekte olan Cebele b. Haris, 528 yılında Mezopotamya bölgesinde yapılan bir savaşta öldürüldü. Ertesi yıl, İmparator 1. lustinianos, Gassanilerin en ihtişamlı dönemine damgasını vuracak olan Il. Haris b. Cebele'ye (529-569) philarkos ve "Arapların basileosu" unvanlarını verdi. 11. Haris ile Lahmi kralı III. Münzir (504-554) arasında 539 yılında sınır anlaşmazlığı yüzünden çıkan çatışma, Bizans­ Sasani savaşına dönüştü ve 540-545 yılları boyunca sürdü. Gassani-Lahmi savaşları bundan sonra da uzun yıllar devam etti. 554 yılındaki Kınnesrin savaşında III. Münzir öldürüldü. Haris b. Cebele, 563 yılında İstanbul'a gitti ve İmparator Iustinianos'la dini ve siyasi konularda olumlu görüşmeler yaptı. Monofızit inancı destekleyen Haris, İmparatorluk nezdinde yaptığı girişimlerle Theodoros ve Ya'küb Baradaeos'un 542/43 yıllarında Busra ve Urfa'ya piskopos tayin edilmelerini sağladı. İmparator lustinianos'tan sonra monofızit inançlarından dolayı Il. Iustinos (565-da Lahmilere karşı savaşarak başkent Hire'yi ele geçirir. Aynı yıl oğullarıyla birlikte lstanbul'a giden Münzir, burada İmparator I. Tiberios Konstantinos tarafından törenle karşılanır ve kendisine taç giydirilir. Ancak araları açık olan Mavrikios'un girişimi üzerine, aynı imparatorun emriyle komutan Magnus tarafından yakalanarak İstanbul’a götürülür ve hapse atılır. Mavrikios'un imparatorluğu döneminde ise Sicilya'ya sürülür. Buna tepki olarak Bizans topraklarına saldıran Nu'man b. Münzir de aynı akıbete maruz kalır ve Sicilya'ya sürülür. Phokas (602-610) tahta çıktığında Münzir'in sürgün cezasını kaldırır. İmparator Herakleios (610-641) döneminde Gassanilerle İmparatorluk ilişkileri düzelir ve Gassaniler, Bizans-Sasani savaşlarını noktalayan 628 yılındaki Nineva (Ninova) savaşı dahil, Sasanilere karşı yapılan savaşlara Bizans tarafında katılırlar. Hıristiyan Arap hanedanı olarak Gassaniler, 636 yılındaki Yermük savaşı örneğinde olduğu gibi, müslümanlara karşı da savaşırlar. Medine'ye her an vuku bulabilecek bir Gassani saldırısından korkulmasında, onların Bizans müttefiki olmalarının payı büyük olmalıdır. VII. Yüzyılın başlarında aynı anda birkaç Gassani emirinin bulunduğu ve herbirinin kendi bölgesinde hüküm sürdüğü anlaşılmaktadır. Gassanilerin en son kralı (philarkos) olan Cebele b. Eyhem, Yermük savaşından sonra 30.000 kişiyle birlikte Bizans' a gitmiştir.

Bizans'ın Kindelilerle münasebetlerinden de bahsetmek gerekir. Güney Arabistan kabilelerinden olan Kindeliler, Himyerilere destek vererek kuzeye yapılan seferlere katıldılar. V. ve VI. yüzyıllarda Arabistan'ın güneyden kuzeye hemen her tarafına yayıldılar. V. Yüzyılın ikinci yarısında Himyerilerin desteğiyle orta ve kuzey Arabistan'da güçlü bir konuma gelen Akilü'l-Mürar lakaplı Hucr, Bizans müttefiki Selihilerle savaştı (Yev­mü'l-Beredan). Kinde'nin meşhur meliki Haris b. Amr' in oğullarının 500 yılı civarında Bizans sınırlarına yaptığı saldırıdan sonra İmparator Anastasios'un, 502 yılında Gassani liderinin yanısıra Haris'le de bir ittifak anlaşması yapması, Kinde-Bizans ilişkilerinde dönüm noktası olmuştur. Bizans İmparatorluğuyla kurduğu iyi ilişkiler sonucu Haris, 520'li yıllarda Filistin philarkosu olarak tanındı. Ancak Haris'in, Filistin bölge komutanı Diomidis'le (doux) arasının açılması, İmparatorlukla ilişkilerin gerginleşmesine sebep oldu. Bölgeden uzaklaşan Haris, 528 yılında Lahmi kralı III. Münzir (504-554) tarafından öldürüldü. !. Iustinianos, bu olayın İmparatorluğun itibarını zedeleyeceğini düşünerek, III. Münzir üzerine ordu gönderdi. İmparator Iustinianos'un, Kindelilerle ilişkileri yeniden düzeltmek amacıyla Kinde reisliğini yürüten Haris'in torunu Kays'a (İbn Seleme?, ö. 536?) muhtelif zamanlarda üç defa elçi gönderdiği kaydedilmektedir. Bizans-Sasani savaşının devam ettiği bir dönemde İmparator tarafından 528 yılında Kays'a elçi olarak gönderilen İbrahim, onunla bir ittifak anlaşması yapmaya muvaffak oldu ve oğlu Muaviye'yi rehine olarak İstanbul'a getirdi. Kays'ın da İstanbul'a gelmesini isteyen 1. lustinianos, bu amaçla 530 yılında İbrahim'in oğlu Nonnosus'u gönderdi. Ancak elçi, Kays'ı ikna etmeyi başaramadı. İmparator, 531/32 yılında İbrahim'i tekrar elçi olarak gönderdi. Kays'tan, yetkilerini ve hakimiyeti altındaki orta Arabistan topraklarını iki kardeşi Amr ve Yezid arasında paylaştırarak İstanbul'a gelmesi istenmekteydi. Elçinin başarılı diplomasisiyle anlaşma sağlandı ve Kays İstanbul'a gitti. Burada İmparator tarafından törenle karşılandı. Bundan sonra Bizans'a bağlı kalmak üzere Filistin'e tayin edildi. Kindeliler VI. asrın ikinci yarısından itibaren belirgin ölçüde güç kaybına uğramakla birlikte, İslam fetihlerine kadar Bizans müttefiki olmaya devam ettiler. Kays'la benzer adı taşıdığı için onunla çoğu defa karıştırıldığı anlaşılan yine Kindeli Cahiliyye şairi lmruü'l-Kays'ın (İbn Hucr), İstanbul'a giderek İmparator 1. Iustinianos'la görüştüğü ve dönüşte Ankara'da öldüğü nakledilmektedir.

İslam öncesi Arap-Bizans ilişkilerinde Lahmilerin oldukça farklı bir yeri bulunmaktadır. Lahmi devleti, Amr b. Adiyy (268-288) tarafından Hire'de kurulmuştur. Genel olarak bakıldığında Lahmilerin, VII. yüzyılın başlarında yıkılıncaya kadar, Bizans'ın en büyük rakibi olan Sasanilerin vassalı olarak kaldıkları ve iki ülke ilişkilerinde önemli rol oynadıkları görülür. Amr'dan sonra yönetimi ele alan oğlu lmruü'l-Kays (288-328) Hıristiyanlığı kabul etmiş ve bölgede elde ettiği askeri başarılarının ardından, Sasaniler yerine Roma'yla ittifakı tercih ederek Suriye topraklarına gitmiştir. İmruü'l-Kays'ın Nemara'da (Havran) keşfedilen mezarındaki 328 tarihli yazılar, en eski Arap kitabelerinden olup burada, "bütün Arapların kralı" lmruü'l-Kays'ın (melikü'l-'Arab küllihim) Sasani ve Roma devletleri tarafından vekil olarak tanındığı belirtilir (ve enabehüm 'anhu lede'l-Fursi ve'r-Rüm). Adı Havarnak sarayıyla birlikte anılan Nu'man el­ A'ver (400-418?), Suriyeli meşhur aziz Simeon'u (ö. 459) 413 yılından sonra ziyaret etti. I. Münzir b. Nu'man (418-462), 421-422 yıllarındaki Sasani-Bizans savaşında Bizans'a karşı savaştı. II. Nu'man b. Esved'in (499-503), Bizans sınırlarını zorlaması, I. Anastasios'un 502-505 yıllarında Sasanilere savaş açmasına sebep oldu. II. Nu'man, Harran'a kadar ilerledi, fakat Bizans askerlerine yenildi. Çağdaş Bizans, Sasani ve Gassani kralları gibi kendisi de uzun süre tahtta kalan III. Münzir (504-554), Bizanslılara karşı önemli askeri başarılar elde etti. III. Münzir'in esir aldığı Timostratos ve Ioannes adlı komutanların serbest bırakılması için İmparator I. Iustinos, Arap uzmanı elçisi İbrâhim’i Hire'ye gönderdi. Şubat 524'te Hire'nin güneydoğusundaki Remle kasabasında yapılan anlaşmayla esirler serbest bırakıldı. III. Münzir, 531 yılında Urfa'nın güneyinde Fırat yakınlarında yapılan Kallinikum savaşında Bizans ordularını mağlup ederek büyük bir zafer kazandı. 539 yılında Gassani kralı Haris'le girdiği çatışma, 545 yılına kadar beş yıl süren Sasani-Bizans savaşına dönüştü. III. Münzir, Gassanilerle savaşırken 554 yılında Kınnesrin'de öldürüldü. 561 yılında Bizans ve Sasani devletleri arasında yapılan anlaşma, her iki ülkenin Arap müttefikleri olan Gassanller ve Lahmiler için de bağlayıcı olup karşılıklı çatışmalara girmemeyi öngörmekteydi. Ayrıca Arap tacirlerin, belirlenen güzergahı izlemek ve ilgili devlet makamlarından resmi izin almak şartıyla ticari seyahatler yapabileceklerini, bu kurallara uymayanların da cezalandırılacağını karara bağlamaktaydı. Daha sonra Lahmi kralları tarafından İmparator II. Iustinos (565-578) ve 1. Tiberios'a (578-582) elçiler gönderilmiş ve İstanbul’da ikili görüşmeler yapılmıştır.



Üç kıtayı birleştiren ve dönemin doğuyla batı arasındaki kara ve deniz ticaret yolları üzerinde yer alan Arap yarımadasının, bu coğrafi konumundan kaynaklanan stratejik önemi dolayısıyla, Roma-Bizans ve Sasani devletleri ile bölgede kurulan bazı devletçikler arasında siyasi, dini ve ekonomik nüfuz mücadelelerine sahne olduğu bilinmektedir. Yukarıda zikredildiği üzere imparatorluğun güneydoğu sınırlarını teşkil eden Kuzey Arabistan'ı, siyasi açıdan emniyet altına alabilmek için çeşitli politikalar izleyen Bizans'ın, özellikle Hıristiyanlık yoluyla Güney Arabistan'a yönelik emellerini gerçekleştirmeye çalıştığı görülmektedir. Güney Arabistan'da Hıristiyanlığın en yoğun olarak yayıldığı bölge Necran olmuştur. Bizans imparatorları Hıristiyanlığın yayılması için bu bölgeye din adamları göndermişlerdir. imparator II. Konstantinos'un görevlendirdiği Theophilos Indus, 354 yılında Arabistan'ın bazı bölgelerine giderek Hıristiyanlığı tebliğ ettiği gibi, Aden, Zafür ve Hürmüz'de kiliseler yaptırmış ve din adamlarını tayin ettikten sonra dönmüştür. Theophilos'un, aynı imparator tarafından 356 yılında Himyeri ve Habeş krallarına da gönderildiği rivayet edilmektedir. Bu ziyaretlerin sadece dini değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik amaçlı olduğu anlaşılmaktadır. Necran'da inşa edilen büyük kilise (martirion), Necran Kabesi diye meşhur olmuş ve Arap yarımadasında hıristiyanlar için önemli bir dini ziyaret yeri haline gelmiştir.

Yahudiliği kabul etmiş olan son Himyeri hükümdarı Zu Nüvas'ın (Yusuf), Necran hıristiyanlarına karşı izlediği acımasız politikayı, onları içi ateş dolu çukurlara atmaya kadar vardırması üzerine, Devs Zu Sa'leban adlı bir şahsın Bizans imparatoruna (1. Iustinos) başvurduğu kaydedilmektedir. Rivayete göre imparator, Necran'ın uzaklığı dolayısıyla kendisinin ordu gönderemeyeceğini belirtmekle birlikte, dindaşı ve müttefiki Habeş kralına mektup yazarak olaya müdahale etmesini istemiştir. Bunun üzerine Necaşi'nin 525 yılında Eryat komutasında Yemen'e gönderdiği büyük bir ordu, Zu Nüvas'ı yenip Himyer! hakimiyetine son vermiş ve Habeş egemenliği dönemini başlatmıştır. İmparator 1. Iustinianos, yeni yönetimle siyasi ve ekonomik ilişkilerini sağlamlaştırmak için, Eryat'ı öldürüp iktidarı eline almış olan Ebrehe'ye bir elçilik heyeti göndermiştir. Yemen'deki Me'rib seddi üzerinde bulunan 543 tarihli kitabede Ebrehe'nin, Bizans, Sasani, Habeş, Gassani ve Lahmi devletlerinden gelen elçileri kabul ettiği belirtilmektedir. Bizans İmparatorluğu, hıristiyan Habeşistan'ın Yemen'de hakimiyetini güçlendirmesine yardımcı olmuştur. İslam kaynaklarında özellikle 570 yılındaki Fil vak'ası dolayısıyla kendisinden bahsedilen Ebrehe, Habeşistan'ın Yemen valiliğini yürütmekteydi. Kabe'ye giden hacıları kendi bölgesine çekmek için San'a'da Kalis/ Kulleys adlı görkemli bir kilise yaptıran Ebrehe'ye, Bizans imparatoru mermer, mozayik ve ustalar göndererek yardımda bulunmuştur. Habeşlilere karşı Sasani kisrası 1. Hüsrev'den (531-579) destek sağlamayı başaran Himyer! kraliyet ailesi mensuplarından Seyf b. Zi Yezen'in, olumlu sonuç elde edememiş olmakla birlikte Bizans imparatoruna da başvurmuş olması, Bizans'ın bölge için önemini göstermektedir.

9/630 yılında Medine'ye gelen 60 kişilik hıristiyan Necran heyetinin dini liderlerinden (uskuj) Ebu Harise b. Alkame'nin, bilgisi ve dindarlığıyla Bizans imparatorları nezdinde itibar gördüğünü ve imparatorların onun adına kiliseler inşa ettiklerini İbn Hişam rivayet etmektedir (ve be­nev lehu'l-keniiis ve besatü 'aleyhi'l-keriimiit).

İslamiyet'ten önce Mekkelilerle Bizans arasında da çeşitli münasebetler gerçekleşmiştir. İbn Kuteybe'nin rivayetine göre, Hz. Peygamber'in dedelerinden Kusayy b. Kilab, Mekke'de hakimiyet elde etmek için Bizans imparatorunun desteğini almıştır. Kuzey Arabistan'da Bizans tesirindeki Kudaa kabilesiyle dostluk bağının bulunması, Kusayy'ın işini kolaylaştırmış olmalıdır. İslam dönemine yakın bir sırada gerçekleştiği anlaşılan, Osman b. Huveyris'le ilgili bir rivayet, Mekke'nin Bizans'la ilişkisini göstermektedir. İbn Habib'in rivayetine göre, Dimaşk'taki Gassani melikine giden Osman b. Huveyris, ondan kendisini Mekke'ye melik tayin etmesini ister. Bu teklifi başlangıçta kabul edip gerekli belgeyi tanzim eden emir, daha sonra Mekke'den gelen diğer bir heyetin itirazı üzerine kararından vazgeçer. Bunun üzerine Osman b. Huveyris, Bizans imparatoruna başvurur ve bazı zorluklardan sonra kendisini Mekke meliki olarak tanıyan belgeyi almayı başarır. Ancak dönüşte yanına uğradığı Gassani emiri tarafından kıskançlık ve iktidar korkusu yüzünden öldürülür. İbn Hişam, Bizans imparatoruyla dostluk kuran Osman b. Huveyris'in hıristiyan olduğunu ve imparator nezdinde itibar gördüğünü kaydetmektedir.




İslam öncesi Mekke'nin, diğer bir ifadeyle Kureyş kabilesinin, komşu devletlerle ve bu arada Bizans'la ekonomik ilişkileri önemli bir yer tutmaktadır. Mekkeliler ticari faaliyetlerde bulunmak üzere yaz ve kış mevsimlerinde, ticaret kervanlarıyla çeşitli bölgelere gitmekte idiler. Kuzeyde Bizans hakimiyetinde bulunan Suriye ve güneyde Yemen, bu bölgelerin başında yer almaktaydı. Mekkeliler bazı devlet ve kabilelerle mal değişimine ve yol güvenliğinin sağlanmasına dayalı anlaşmalar yapmışlar ve bu konuda bazı imtiyazlar elde etmişlerdi. Hz. Peygamber 35 yaşında iken gerçekleşen Kabe tamiriyle ilgili rivayetleri sıralarken Ezraki'nin kullandığı bir ifade, Mekkeli tacirlerin Bizans topraklarına, Bizanslı tacirlerin de Mekke'ye seyahat etmekte olduklarını göstermektedir. Kuran'da aynı adı taşıyan müstakil bir surede Kureyş'in, yaz ve kış mevsimlerinde emniyet içerisinde yaptıkları seyahat ve ticari: seferlere vurgu yapılmış olması dikkat çekicidir.



lbn Sa'd ve Ya'kubi, yukarıda zikredilen Kusayy'ın torunlarından Haşim b. Abdimenaf'ın gerekli ticari: bağlantıları kurarak ilk defa Kureyş'in yaz ve kış seferlerini başlattığını belirtirler. Bu başlangıçta Bizans'ın yeri önemlidir. lbn Sa'd tarafından "sahibü Hafi Kureyş" olarak tanımlanan Haşim hakkında verilen bilgiler, lbn Habib'in rivayetleriyle uyum içindedir. Buna göre Haşim b. Abdimenaf'ın, Suriye'ye gidip Bizans imparatoruyla (Kayser) görüşmesi ve ondan, Mekkeli tacirlerin emniyet içerisinde bu bölgeye gelip ticaret yapabileceklerine dair bir belge almasıyla, Mekkelilerin ekonomik amaçlı dışa açılma dönemi başlamış oldu. Haşim, Bizans imparatoruyla yaptığı görüşmeden dönerken, Mekke'den Bizans topraklarına kadar uzanan yol üzerinde oturan muhtelif kabilelerle de anlaşmalar yapmıştı. Mekkeliler Arabistan'ın çeşitli bölgelerinden sağladıkları deri, kumaş vb. malları Suriye'ye getirip satmaya başladılar. Bizans imparatorunun aynı zamanda Necaşi:'ye hitaben bir tavsiye mektubu da yazarak, Habeşistan'a gelen Mekkeli tacirlere gerekli kolaylığı sağlamasını istediği kaydedilmektedir. Haşim'in Bizans'la ticari: anlaşma yapmasından sonra diğer kardeşlerinden Muttalib Yemen'e, Abdüşşems Habeşistan'a, Nevfel de İran’a giderek bu ülkelerin krallarından benzeri imtiyazlar elde ettiler. Hamidullah, Haşim'in, bahsedilen ticari imtiyazı, Bizans imparatoru I. Leon'dan (457-474), 467 yılına doğru elde ettiği kanaatindedir. Bizans kanunlarına göre Arap tacirlerin ülke içine girip sadece belirli yerlerde alışveriş yapabildikleri, ayrıca bu tacirlerin sınır kapılarında sert ve ağır gümrük kontrolüne tabi tutuldukları dikkate alındığında, Bizans'tan sağlanan ticari imtiyazların Kureyş için önemi daha kolay anlaşılmaktadır.


Mekke'nin Bizans'la ekonomik münasebetleri, VI. asrın sonları ile İslam’ın doğduğu VII. asrın başlarında da devam etmekteydi. Peygamberliğinden önce Hz. Muhammed'in, Bizans sınırları içerisinde bulunan Suriye'ye iki defa seyahat yaptığı ve her iki seferin ticari amaçlı olduğu bilinmektedir. Birincisinde Hz. Muhammed, henüz on yaşlarındaydı ve ticaret kervanıyla Suriye'ye gitmek isteyen amcası Ebu Talib'le birlikteydi. Kervan Busra'ya geldiğinde burada yaşamakta olan rahip Bahira, kafileye ziyafet vererek Hz. Muhammed'e ilgi göstermiş ve güvenlik açısından bazı tehlikelere işaret edip Busra'dan geri dönmelerini tavsiye etmişti. Hz. Muhammed ikinci seyahatini ise 25 yaşlarında bulunduğu sırada, daha sonra kendisiyle yuva kuracağı Hz. Hatice'nin ticaret kervanını idare ederek yapmıştı. Bu defa da Busra'ya kadar gelinmiş ve yine bir başka rahibin misafirperverliğine şahit olunmuştur.

Medine'ye hicret etmiş olan Hz. Peygamber'in düzenlediği gazve ve seriyyelerden bahsedilirken, Suriye'ye giden veya oradan dönmekte olan Mekkeli ticaret kervanlarına yapılan atıflar, bu dönemde Mekke-Suriye ticari ilişkilerinin devam ettiğini açık bir şekilde göstermektedir. İslam öncesinde olduğu gibi, Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervan'ın para reformuna kadar, İslam döneminde Bizans dinarlarının (denarius, solidus, nomisma) kullanıldığını da belirtmek gerekir.


Casim Avcı’nın İslam Bizans İlişkileri Adlı Kitabından Alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak