Anadolu’da ilk yazılı kaynaklar İÖ 2. binin başlarında ortaya çıktığı için daha önceki bin yıllarda Anadolu’da hangi etnik grupların yaşadığı ve hangi dillerin konuşulduğu hakkında doğrudan bilgiler bulunmamaktadır.
İÖ 2. bine ait olan Boğazköy kaynaklarına göre, İÖ 3. bin yıllarda Orta Anadolu’da Hattice konuşan bir halkın varlığını kabul etmek gerekiyor. Hattice’nin kaçıncı bin yıla dayandığı konusu belirsizdir.
Yazılı kaynaklara göre Hititler tarafından kullanılan diller: Hattice, Hititçe (Nesaca), Luvice, Palaca ve Hurrice’dir. Boğazköy kaynakları arasında, çağın diplomasi dili Akadca (Babilce ve Asurca) ve çivi yazısı kültürünün yaratıcısı olan Sümerce metinlere rastlanılmışsa da, bu dillerin Hititler tarafından konuşulmadığı, sadece ticari ve diplomasi de kullanıldığı düşünülmektedir.
HATTİCE
Dil örnekleri Hititler tarafından Boğazköy devlet arşivlerinde çiviyazılı metinler halinde bize günümüze ulaşan Hattice’nin Orta Anadolu’nun kuzey kısmında Kızılırmak ve çevresindeki bölgelerde İÖ 3. binde konuşulduğu kabul edilmektedir. Hattice’nin bu çağda Anadolu’nun diğer bölgelerinde konuşulduğu hakkında bilgi yoktur. Hattililer ile Hititlerin Orta Anadolu’da yüzyıllar boyunca iç içe yaşadıkları kabul edilmektedir. Her iki dil arasındaki benzer sözcükler ve dil elemanlarının beraberliği bu şekilde açıklanmaktadır. Örneğin Hattice hanvasuit “taht” ile Hititçe halmasuit “taht”, Hattice Estan “Güneş tanrısı” ile Hititçe Istanu “Güneş tanrısı” ve Hattice Taru “Fırtına tanrısı” ile Hititçe Tarhu “Fırtına tanrısı”.
Hatti uygarlığı, dini ve dili Hititleri çok etkilemiştir. Bu muhteşem uygarlığın maddi kalıntılar Alacahöyük kral mezarlarında, Mahmatlar buluntularında ve Eskiyapar’da bulunan altın ziynet eşyasında kendini sergilemektedir.
Hattilerde ve neolitik çağdan itibaren Anadolu’da anaerkil bir aile yapısı var olduğu halde Hititlerden itibaren Anadolu’da ataerkil bir aile düzeni söz konusudur, fakat anaerkil aile yapısının kalıntılarına Hitit çağında da rastlanmaktadır.
İÖ 2. binin ilk çeyreğine ait çiviyazılı Eski Asur dilindeki Kültepe metinlerinde geçen yerlilere ait kişi ve yer adlarının incelenmesinden Hattice’nin Erken Hitit çağı dediğimiz bu çağda çok gerilediği ve kaybolma aşamasına yaklaştığı anlaşılmaktadır.
Eski Hitit çağından (İÖ 1650) itibaren İÖ 1200 yıllarında Büyük Hitit İmparatorluğu’nun çöküşüne kadar Hattice tapınaklarda ölü bir dil olarak kullanılıyor, rahipler tarafından Hatti tanrılarına Hattice ilahiler söyleniyordu.
Hitit metinlerinde geçen hattili “Hattice” sözü bir coğrafi bölgenin adı olan Hatti sözüne dayanmaktadır. Hattililerin de kendi dillerine aynı adı verip vermedikleri kesin olarak bilinmemektedir.
Hatti aynı zamanda Hatti ülkesinin başkentinin adı idi. Bu kentin adı Koloni çağında (Erken Hitit çağında) Hattuş olmuş, Hitit çapında Hattuşa haline gelmiştir. Hatti sözü ülke ve kent adı olarak yaşamını sürdürmüştür.
Yalnız Boğazköy’de bulunmuş olan Hattice metinler dinsel ve mitolojik içeriklidir. Bu metinlerin birçoğunun Hititçe tercümleri ile birlikte verilmesi Hatticenin Hitit çağında ölü bir dil olduğunun kanıtı sayılmaktadır.
Yapılan araştırmalarla Hatticenin Sümerce, Hurrice, Urartuca ve Türkçe gibi bitişimli dil ailesindendir. Bazı araştırmacılar Hattice’nin Kafkas dillerine benzerliği üzerinde durmuşlardır.
Hattice’nin önemli bir özelliği, isim ve eylemlerin önekler ile çeşitlendirilmesidir. Örneğin binu “çocuk”, lebinu “çocuklar”. İsimde ayrıca soneklerin varlığı söz konusudur: Örneğin katte “Kral”, kattah “Kraliçe”.
HİTİTÇE (NESACA)
Otuz bini aşan çiviyazılı kil tabletten (ya da tablet parçasından) oluşan Boğazköy arşivinin en önemli dili, aşağı yukarı yüzde sekseni, Hititçedir. Hitit kanunları, kral yıllıkları, antlaşmaların büyük kısmı, ülke içi yazışmalar, mitolojik metinler, dinsel içerikli binlerce metin, yüzlerce fal metni bu dilde yazılmıştır.
Hititçe ilk kez 1915 yılında Çek bilim adamı B. Hrozny tarafından çözüldü. Hititoloji bazı alman bilim insanlarının (H. Ehelolf, J. Friedrich, A. Götze, F. Sommer) öncülüğünde Almanya'da kuruldu ve oradan bütün dünyaya yayıldı.
Hrozny'nin Hititçenin bir Hint-Avrupa dili olduğu hakkında görüşü (daha önce de Norveçli bilim insanı Knudson, Mısır'da Tel el-Amarna'da bulunan ve Arzava mektupları diye anılan aynı dilde yazılı iki tabletteki dilin bir Hint-Avrupa dili olduğunu yazmıştı) önceleri kuşku ile karşılanmış ise de sonradan bütün dünyada kabul edilmiştir.
Hititçe ile Hint-Avrupa dilleri arasındaki yakınlık bakımından bazı karşılaştırmalar vermek gerekirse:
Hititçe vatar "su", İngilizce water "su", Slav dillerinde voda "su".
Hititçe et "yemek", İngilice eat "yemek", Almanca essen "yemek".
Hititçe eku "içmek", Latince aqua "su".
Hititçe genu "diz", Almanca Knie "diz", İngilizce knee "diz".
Hititçe milit "bal", eski Yunanca meli "bal".
Hititçe viyana "şarap", İngilizce wine "şarap", Fransızca vin "şarap".
Hititçe kuis "kim", Latince quis "kim".
Hititçe kuiski "bir kimse", Latince quis quis "bir kimse".
Sayılarda da Hititçe ile diğer Hint-Avrupa dilleri arasında benzerlikler vardır. Hititçede geniş zaman 1. şahıs eki -mi ile biten fiiler eski Yunanca'da da vardır.
Hitit tabletlerinin Boğazköy'den (Hattuşa'dan) başka çok sayıda bulunduğu diğer merkezler: Maşathöyük (Tapigga), Ortaköy (Şapinuva) ve Sivas yakınındaki Kuşaklı (Sarissa)'dır. Ayrca sayısı az da olsa Alacahöyük'te (Arrinna'da), İnandık'ta (Hanhana'da), Tarsus'ta (Tarsa'da), Tel Atçana'da (Alalah'ta), Suriye'deki Ras Şamra'da (Ugarit), Meskene'de (Emar'da) ve Mısır'da Tel el-Amarna'da Hitit tabletleri bulunmuştur.
"Hitit" ve "Hititçe" sözcükleri Hitit İmparatorluğu'nun merkezi olan Boğazköy (Hattuşa) keşfedilmeden ve Hitit dili çözülmeden önceki kullanışa dayanmaktadır. Hititçe tabletler okunduktan sonra Hititlerin kendi dillerine nasili, nisilli ya da nesunnili "Nesaca" (Nesa kentinin dili), kendilerine de nesumna "Nesalı" dedikleri anlaşıldı.
Nesa, Hititlerin Erken Hitit çağındaki (Koloni çağında) bir başkentinin adıdır. Bu kentin aynı çağda ve Hitit çağındaki diğer adı Kaneş'tir. Bu nedenle Hitit metinlerindeki Kanisumnili "Kaneşçe" sözü de Hititçenin diğer adıdır. Kaneş/Nesa günümüzdeki Kayseri'nin doğusundaki Kültepe'dir.
Durum anlaşıldıktan sonra, Hitit ve Hititçe sözleri bir karışıklığa meydan vermemek için kullanılmaya devam edildi.
Hititler Koloni çağında Nesa ile birlikte daha eski başkentleri olan Kuşşar'ı da başkent olarak kullanmaya devam ettiler ve Boğazköy'e (Hattuşa'ya) Kuşşar'dan taşındılar.
Hititler oturdukları coğrafi bölgenin adı olarak, Hattililerden aldıkları Hatti sözünü benimsediler. Hitit krallarının kendilerine Hatti ülkesinin kralı dedikleri görülmektedir. Kendi halklarına verdikleri diğer ad da "Hatti adamları"dır.
Hititlerin çağdaşı olan Babilliler ve Asurlular da onların ülkesi için Hatti sözünü kullandılar. Onların Nesaca ve Nesalı kavramlarından haberleri olup, olmadıkları bilinmemektedir. Mısırlıların Hititler için kullandıkları Hetta sözü ile Tevrat ve İncil'deki "het" sözü Hatti sözüne dayanmaktadır.
Boğazköy kaynakları keşfedilmeden önce Avrupalı bilim insanları İncil'e dayanarak Fransızca "Heteen" ya da "Hittite", İngilizce "Hittite", Almanca Luther'in İncil'den tercümesi esas alınarak "Hethiter" sözünü kullanıyorlardı. Ülkemizde Cumhuriyetin başlangıç yıllarında kullanılan Eti sözü, Fransızcada h'nun telaffuz edilmemesine dayanmaktadır. Bizdeki Eti sözü gibi İtalyanlar da aynı nedenle Eteo sözünü kullanmaktadır.
Son araştırmalara göre, Hititler İÖ 2. binin başlarında Orta Anadolu'da bir çoğunluk oluşturmaya başlamışlardı. Bu görünüşe Asur Ticaret Kolonileri çağında yerlilere ait yer ve kişi adları ile bu metinlerde geçen bazı Hititçe sözler tanıklık etmektedir.
Hititlerin ve onların yakın akrabaları olan Luvililer ile Palalıların daha önce de , örneğin İÖ 3. binin sonlarına doğru, Anadolu'ya gelmiş olmaları olasıdır. Hatti dilinin ve dininin Hititçeye etkileri bu iki topluluğun yüzyıllarca iç içe yaşamalarıyla açıklanabilir. Alacahöyük kral mezarlarındaki buluntularda görülen bazı kültür elemanlarının, litius'lar, güneş sembolleri, boğa ve geyik kültüne ait eserlerin Hitit çağında da görülmesi, Hititlerin bu çağda Anadolu'ya gelmiş olduklarını düşünmemize neden olabilir.
Nesaca dilinde yazılı Boğazköy tabletleri İÖ 1200 tarihlerinde sona ermektedir. Bu tarihten sonra Nesaca dilinin Anadolu'da konuşulmaya devam ettiğine dair elimizde bir buluntu yoktur. Herhalde bu dil birdenbire ortadan kaybolmamıştır. Nitekim, Helenistik çağa ait Yunanca yazıtlarda Hitit çağında kullanılan şahıs adlarına çok benzeyen kişi adlarına rastlanılmaktadır.
Anadolu'da İÖ 2. binde iki tür yazı kullanılmıştır: Çiviyazısı ve hiyeroglif yazısı. İÖ. 4. binde Güney Mezopotamya'da Sümerlilerin buldukları çiviyazısını ilkten İÖ 2. binin başlarında Asurlu tüccarlar Anadolu'ya getirmişler ve bu yazıyı kendi dillerinde yazdıkları ticari mektuplaşmalarda ve diğer işlerinde kullanmışlardır. Asur ticaret kolonilerinin İÖ 2. binin ilk çeyreğinin sonlarında sona ermesi ile bu yazının Anadolu'da kullanımı da sona ermiştir. Koloni çağında Kültepe, Alişar ve Boğazköy kaynaklarında yerli halkın da bu yazıyı kendi dilleri için kullandıklarına dair elimizde bir kanıt yoktur.
İkinci tür çiviyazısı Hititlerin İÖ 1650 tarihlerinden itibaren kullandığı kabul edilen ve İÖ 1200 tarihlerinde büyük Hitit İmparatorluğu'nun yıkılması ile kullanımı sona eren eski Babil türündeki çiviyazısıdır. Bu yazının kuzey Suriye yolu ile Anadolu'ya girdiği düşünülmektedir.
Her iki çiviyazısı türünün kullanımı arasında yüzyıllık bir boşluk varsa da son araştırmalar sonucunda bu boşluk kapanmaya başlamıştır.
Hititlerin ilk başkenti Kuşşar'da eski Babil türündeki çiviyazısını kullandıkları ve bu yazı ile yazılmış olan Koloni çağına ve sonrasına ait belgeleri Kuşşar'dan Hattuşa'ya taşıdıkları düşünülebilir. Koloni çağı sona ermeden önce Kral Anitta'nın Hattuşa'yı tahrip ettiği, orada insan bırakmadığı ve Hattuşa'nın yeniden Hititler tarafından iskan edilene kadar boş kaldığı düşünüldüğünde, bu görüş önem kazanmaktadır.
Hiyeroglif yazısı eski Anadolu halkının kendi bulduğu ve geliştirdiği bir yazı türüdür. Bu yazı Koloni çağında semboller halinde başlamıştır. Hiyeroglif yazısı eski ve orta Hitit çağlarında resim ve hece yazısı haline gelmiştir. Bu çaplarda hiyeroglif yazısı daha çok mühürler üzerinde şahıs, meslek ve tanrı adlarının yazılışlarında görülmektedir. İmparatorluk çağında mühürlerden başka kaya anıtları ve taş anıtlar üzerinde de hiyeroglif yazısı kullanılmıştır.
Hiyeroglif yazısı herhalde üzerine bal mumu sürülmüş ağaç tabletler üzerine de yazılıyordu. Ağaç dayanıksız bir malzeme olduğu için bu tabletlerin hiçbiri korunmamıştır. Ağaç tablet yazıcıları ve ağaç tabletler orta Hitit çağından itibaren çiviyazılı Hititçe metinlerde anılmaktadır. Güney Anadolu kıyılarındaki Uluburun deniz altı araştırmalarında bir batıkta bir ağaç tablet takımı bulunmuş ise de tabletin üzerindeki bal mumu tabakası korunmamış olduğundan söz konusu örnekte hangi yazı ya da dilin kullanıldığı bilinmemektedir.
Taş anıtlar üzerindeki hiyeroglif metinlerinin sayıları imparatorluk çağının son döneminde artmıştır.
Hititler devlet idaresi ile ilgili yazışmalarda, saray mensuplarının, aristokrasinin ve yüksek bürokrasinin gereksinmeleri için çiviyazısı kullanmışlarsa da, halka hitap eden kaya anıtları ile taş anıtlarda yanlık hiyeroglif yazısı kullanmışlardır. Bu nedenle geniş halk kitlelerinin daha çok hiyeroglif yazısını öğrendiğini düşünebiliriz.
Hititçe, "Nesaca" bir metnin hiyeroglifler ile yazıldığına dair elimizde hiçbir kanıt yoktur. Yalnız, Hititlere ait kişi, tanrı ve meslek adları ya da unvanlar, mühürler, kaya anıtları ve taş anıtlar üzerine hiyeroglifler ile yazılmıştır. Yazılıkaya'daki Hurri tanrılarının adları da bu yazı ile yazılmıştır.
Hiyeroglifler ile yazılı uzunca metinlerin Hiyeroglif-Luvicesi ile yazıldığı anlaşılmıştır. Kayseri'nin güneydoğusundaki Fraktin anıtının sağ kısmındaki kısa yazıt bile Kraliçe Puduhepa için "tanrının sevgilisi Kazuvana ülkesinin kızı" ibaresinin Hiyeroglif Luvicesi ile yazılması bu dilin geniş halk kitleleri tarafından kullanıldığının bir kanıtı olarak görülmektedir.
Birçok hiyeroglif anıtı Boğazköy arşivleri keşfedilmeden çok önce bulunduğu ve bu yazıtlar Hititlere mal edildiği halde çözüm çalışmaları çok yavaş yürümüştür. İngiliz bilim adamı Sayce iki yazılı ünlü "Tarkondemos" mührüne dayanarak "kral" ve "ülke" anlamına gelen önemli hiyerogliflerin anlamını bulmuştur. 1930'lu yıllarda birkaç bilim insanının öncülüğünde (Bossert, Hrozny, Forrer, Gelb, Meriggi) önemli atılımlar gerçekleşti. Bu bilim insanları birçok hiyeroglifin fonetik okunuşlarını buldular. 1933 yılından itibaren Boğazköy'de çiviyazılı ve hiyeroglif yazılı bigraf Kral mühürlerinin bulunması ve bunların H.G.Güterbock tarafından incelenerek yayınlanması yeni bir atılıma yol açtı.
1940'lı yılların sonlarından itibaren çözüm çalışmalarına katılan Sedat Alp "gök", "adam" ve daha sonra da "sevgili" anlamına gelen hiyeroglifleri çözmüştür. 1945 yılında Bossert ve çalışma arkadaşlarının Ceyhan nehri üzerinde Karatepe'de iki dilde, Hiyeroglif-Luvicesi ve Fenike dilinde yazılmış yazıtları keşfi, daha önce yapılan araştırmaları desteklemiştir.
Daha sonra kuzey Suriye Ras Şamra'da (Ugarit'te) bulunan bigraf mühürler ile Orta Suriye Meskene'de (Emar'da) bulunan bigraf mühürler hiyerogliflerin çözümüne yeni katkılarda bulunmuştur.
Hititlerin ve Luvilerin kullandıkları Eski Anadolu Hiyeroglifleri 400 kadar işaretten oluşmaktadır. Bunların bir kısmı ideogramlar, büyük çoğunluğu fonetik işaretlerdir. Fonetik işaretler ideogramların telaffuzundan veya bunların kısaltmalarından doğmuştur.
LUVİCE
Luvice dil elemanlarına ilk kez Hititçe ile birlikte Asur Ticaret Kolonileri zamanına ait eski Asurca tabletlerde yerlilere ait şahıs ve yer adlarında rastlanmaktadır. Hititler gibi Luvice konuşan etkin grupların da İÖ 2. binin başlarından önce Anadolu'ya yerleşmiş oldukları düşünülebilir.
Hitit çağında Luvice Anadolu'da en çok konuşulan ve en uzun süre yaşamış olan dildir.
Çiviyazılı Hitit metinlerinde luvili "Luvice" denilen dil Luviya ülkesinin dilidir. Hitit kanunlarında Luviya ülkesi ile Arzava ülkesi değişik olarak kullanılmaktadır. Bundan Luvice'nin Arzava bölgesinde konuşulduğu ve bu bölgenin dili olduğu anlamı çıkmaktadır. Güney Anadolu'da Çukurova'nın batısından itibaren Batı Anadolu'ya yerleştirilen Arzava ülkesinin sınırları siyasal duruma göre değişmekle birlikte, Luvicenin İÖ 2. binde Güney ve Batı Anadolu'da konuşulduğu kabul edilmektedir.
Luvice ile Hititçenin yapısal birer parçası olan -nt ve -ss sonekleri ile oluşturulan yer adları Hitit çağında Batı, Güney ve Orta Anadolu'da çok yaygın olduğu gibi, aynı tür yer adlarına Anadolu'dan başka Ege Adalarında, Girit'te, Yunanistan'da ve italya'da rastlanmaktadır.
Yer adlarının çok kalıcı oldukları göz önünde tutulursa, prehistorik çağlarda Ege Adaları, Yunanistan ve Anadolu'da yaşayan halklar arasında bir dil yakınlığı söz konusu olabilir. Yukarıda Hititçede sözünü ettiğimiz zamirler ile Latince'deki zamirler arasındaki sıkı benzerlik bu görüşü destekleyebilir.
İÖ 2. binde Hattuşa'nın doğusundaki bölge ile Kizzuwatna'da (Çukurova ile kuzeyindeki dağlık bölge), Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye'de ve Yukarı Mezopotamya'da Hurrice konuşan bir halkın varlığı bilinmektedir. İÖ 2. binde Çukurova’da Luvice'nin ve Hurrice'nin birlikte konuşulduğu düşünülmektedir.
İÖ 1. binde Luvi dili Batı Anadolu'da büyük ölçüde varlığını yitirmekte ve onun yerine Frig dili, Lidya'nın dili, Karya'nın dili, Likya'nın dili ve Side'nin dili geçmektedir. Buna karşılık Orta Anadolu'da (Tabal bölgesinde), güneyindeki dağlık bölgede (Bulgar, Maden), Kayseri'nin doğusunda (Sultanhanı, Kululu) Elbistan Karahöyük, Maraş'ta, Malatya'da (Arslantepe), Adıyaman'da (Boybeypınarı, Ançoz'da), Karkemis'te Çukurova'da (Ceyhan üzerinde Karatepe) ve Kuzey Suriye'de (Hamat, Cekke) Hiyeroglif-Luvicesi ile yazılı taş anıtlar yoğunluk kazanmaktadır. Böylece Luvice'nin eski Anadolu'da yaklaşık 1500 yıl yaşadığı kabul edilebilir.
Luvice için elimizde iki önemli kaynak türü vardır: Bunlardan biri çiviyazısı ile yazılan Luvi dilindeki Boğazköy tabletleri diğer kaya anıtları ile çoğu taş anıtlar ya da diğer malzeme üzerinde olmak üzere büyük çoğunluğu İÖ 1. binin ilk çeyreğine ait hiyeroglif yazıtlardır. İÖ 2. binde ağaç tabletlere sürülen balmumu üzerine Hiyeroglif-Luvicesi ile yazıldığı tahmin edilen metinler ne yazık ki korunamamıştır.
Hititçe ve Luvice'nin yakın akraba olduğu aşağıdaki karşılaştırmalardan anlaşılmaktadır:
Luvice adduvali "kötü", Hititçe idalu "kötü".
Hiyeroglif-Luvicesi amu "ben", Hititçe uk "ben", ammuk beni, bana.
Luvice anni "anne", Hititçe anna "anne".
Luvice as "olmak", Hititçe es olmak.
Hiyeroglif-Luvicesi aza "sevmek", Hititçe asiya "sevmek"
Luvice aya "yapmak", Hititçe iya "yapmak".
Luvice hassa "kemik", Hititçe hastai "kemik".
Luvice kuis "kim", Hititçe kuis "kim".
Luvice hattulahi "sağlık", Hititçe haddulatar "sağlık".
Luvice man "eğer", Hititçe man "eğer".
Luvice tarmi "çivi", Hititçe tarma "çivi".
Luvice Tivat "Güneş tanrısı", Hititçe sivat "gün".
İÖ 1. binde Batı Anadolu'da yaşayan dillerden Luvice'ye en yakın olanı Likçe'dir. Likya bölgesinde İÖ 2. binde Lukka diye adlandırılan denizci bir kavim yaşıyordu. Lukka sözü ile Likya arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Likya'nın Lukka'dan geldiği düşünülebilinir. Ayrıca klasik çağlarda Konya ve bölgesinin adı olan Lykaonia da İÖ 2. bindeki Lukka sözüne dayanmaktadır. Likya ve Likaonia bölgeleri İÖ 2. bindeki Luvia ülkesinin sınırları içerisindedir.
PALACA
Pala sözüne ilk kez İÖ 2. binin ilk çeyreğine ait eski Asurca metinlerde rastlanmaktadır. Palalılar da, Hint-Avrupalı bir dil konuşuyorlardı. Yakın akraba olan Hititler ve Luviyalılar ile aynı çağlarda Anadolu'ya geldikler sanılmaktadır.
Hitit metinlerindeki Pala ve Tummana ülkelerine klasik çağlardaki Blaene ve Domanitis uymaktadır. Pala klasik çağlarda Blaene'nin bulunduğu Kastamonu bölgesine yerleştirilmektedir. Hitit metinlerinde Palaca için palaumnili sözü kullanılmaktadır.
Palaca metinlerin sayısı oldukça sınırlıdır. Bu dildeki metinlere Tanrı Ziparva'nın kültünde rastlanmaktadır. Hitit kanunlarına Pala, Luvia gibi Hitit ülkesinin (Hatti ülkesinin) dışında bir ülke olarak kabul edilmektedir.
Palaca ile Hititçe (ya da Luvice) arasındaki yakınlık aşağıdaki karşılaştırmalardan anlaşılmaktadır:
Palaca ahu "içmek", Hititçe eku "içmek".
Palaca ani(ya) "yapmak, icra etmek", Hititçe aniya "icra etmek".
Palaca apa "o", Hititçe apa "o".
Palaca ar "varmak", Hititçe ar "varmak".
Palaca as "olmak", Hititçe es "olmak".
Palaca ad "yemek", Hititçe et "yemek".
Palaca azzik "sık sık yemek", Hititçe azzik "sık sık yemek".
Palaca eshar "kan", Hititçe eshar "kan".
Palaca hapna "ırmak", Hititçe hapa "ırmak".
Palaca has "doyasıya içmek", Hititçe hassik "içmek".
Palaca iyannai "yürümek", Hititçe iyannai "yürümek".
Palaca ka "bu", Hititçe ka "bu".
Palaca kart "kalp", Hititçe ker/kart "kalp".
Palaca kiat "burası, buraya", Hititçe ket "burası, buraya".
Palaca ar "varmak", Hititçe ar "varmak".
Palaca kuis "kim", Hititçe kuis "kim".
Palaca kuit "çünkü", Hititçe kuit "ne, çünkü".
Palaca mayanaza "yetişkin", Hititçe mayanza "yetişkin".
Palaca malitanas "ballı", Hititçe melit "bal".
Palaca man "eğer", Hititçe man "eğer".
Palaca mi "benim", Hititçe mi "benim".
Palaca mu "beni, bana", Hititçe mu "beni, bana".
Palaca nu "şimdi", Hititçe nu "sonra, şimdi".
Palaca papa "baba", Hititçe atta "baba".
Palaca parkui "temizlemek", Hititçe parkui "temiz".
Palaca savidar "boynuz", Hititçe savatar "boynuz".
Palaca sena "doldurmak", Hititçe sunna "doldurmak".
Palaca ti "sen", Hititçe zik "sen".
Palaca tu "seni, sana", Hititçe ta "seni, sana".
Palaca vite "inşa etmek", Hititçe vete "inşa etmek".
Palaca vaşu "iyi", Hititçe vasu "iyi".
HURRİCE
Boğazköy kaynaklarında Hititçeye komşu diller arasında Hurrice metinler en geniş yeri tutmaktadır. Hitit metinlerinde Hurrice için hurrile sözü kullanılıyordu. Hurrice İÖ 2. binde Doğu Anadolu'da ve Kuzey Mezopotamya'da en çok konuşulan dil idi. Son araştırmalara göre, Hurriler İÖ 3. binde Doğu Anadolu dağlarında ve Kuzey Mezopatamya'da yerleşmişlerdi. Kısa zaman önce elde edilen kaynaklarda Akkad Kralı Naram-Suen zamanında Aus bölgesinde ve Yukarı Mezopotamya'da Hurrice olarak açıklanan kent adları ile kişi adlarına rastlanmıştır. Doğu Anadolu dağlarında, madencilik ve onun ticareti önemli bir rol oynuyordu. Bu tarihlerde Kuzey Mezopotamya'da Hurrice konuşan bölgenin adı Subartu idi.
Hurrilerin Güney Kafkasya'dan ve Hazar Denizi'nin güney bölgesinden Doğu Anadolu'ya geldikleri sanılmaktadır.
Anadolu'da İÖ 2. binin ilk çeyreğine tarihlenen Koloni çağına ya da Erken Hitit çağına ait Eski Asurca metinlerde yerlilere ait kişi ve yer adlarında Hurrice dil elemanlarına pek rastlanmıyorsa da, bu çağda Hurrilerin Doğu ve Güney Anadolu'da yaşadıklarına kuşku yoktur. Nitekim Kaneş Kralı Varsama'ya mektup yazan Mama Kralı Anumhirbi'nin Hurrice bir ad taşıdığı anlaşılmaktadır. Kısa zaman önce Suriye'den geldiği kabul edilen Ib katına ait bir Kültepe tabletinde Hurrice şahıs adlarına rastlanmıştır. Bu durum bu çağda Suriye'de Hurrilerin varlığına işaret etmektedir.
Eski Hitit çağında Hititler I. Hattuşili'nin Güneydoğu seferinde Hurrililer ile yakından tanışmışlardı. Muhtemelen onun torunu olan I. Murşili, Halep'i ve Babil'i zapt etmeden önce herhalde Hurrileri yenmek zorunda kalmıştı. İÖ 2. binin ortalarında Hurrililer, Çukurova bölgesi ile kuzeyine (Hitit metinlerinde Kizzuvatna, Hatay bölgesine, Güneydoğu Anadolu'ya, Kuzey Mezopotamya'ya, Kuzey Suriye ile onun Akdeniz bölgesine ve Filistin'e kadar yayılmışlardır. Bu çağlarda Kizzuvatna'da Hurrice ile birlikte Luvice konuşan etkin grubun bir arada yaşadığı görülmektedir.
Hurrice tabletlerin belli başlı buluntu yerleri Boğazköy'den başka Ortaköy (Şapinuva), Kuzey Suriye'de Ras Şamra (Ugarit), Suriye'nin orta Fırat bölgesinde Meskene (Emar)'de, yine Suriye'de Tel Hariri (Mari)'de, Yukarı Mezopotamya'da Tel Berak ve Mısır'da Tel el-Amarna'dır. Boğazköy'de bulunan Hurrice metinlerin büyük çoğunluğu dinsel içeriklidir.
Hurri diline ait zengin şahıs adı malzemesi Akadca yazılı Nuzi (Kuzey Irak'ta Kerkük civarı) tabletlerinde ortaya çıkmış ve işlenerek yayınlanmıştır. Hurrice kişi adlarına diğer bazı merkezlerde özellikle Tel Atçana'da (Alalah) bulunan tabletlerde de rastlanmaktadır.
Hurrililer Ari menşeli bir hanedan tarafından yönetiliyordu. Devletin adı Mitanni idi. Mitanni devletinin merkezi olan Vaşukanni'nin yeri henüz bulunamamıştır. Ari menşeli kral adlarında başka Hurri panteonunda Sanskrit kaynaklarından tanınan İndra, Mitra ve Varuna gibi Ari tanrılarının bulunması Hurrililerde Ari bir hanedanın varlığının kanıtıdır.
Hititler savaş arabalarının atları için yetiştirici olarak Mitanni ülkesinden getirilen uzmanları kullanıyorlardı. Boğazköy tabletleri arasında Mitanni ülkesinden Kikkuli adındaki bir uzmanın at yetiştirmeye ait eseri bulunmuştur. Bu eserde kullanılan teknik terimler arasında Sanksrit dilinde kullanılan sayılara benzer sayıların bulunması Mitanni ülkesinde Ari bir dilin kalıntılarının varlığına işaret etmektedir.
Hurrice en önemli dil anıtı Mısır'da Tel el-Amarna arşivlerinde bulunan Mitanni Kralı Tuşratta'nın Mısır Firavunu III. Amenofis'e gönderdiği 400 satırdan oluşan mektuptur. Tuşratta'nın aynı konularda Mısır firavununa gönderdiği Akadca mektupları Hurrice mektubun anlaşılmasını kolaylaştırmıştır. Mektubun konusu firavun ile evlenen Mitanni prenseslerinin çeyizleridir.
Diğer çok önemli bir dil anıtı da 1983 yılında Boğazköy'de bulunan Kuzey Suriye menşeli "Serbest Bırakma Destanı"dır. Halep'in 65 km güneyindeki Ebla'nın Kralı Megi'nin Fırtına Tanrısı Teşup'un emri üzerine köleleri serbest bırakmayı istemesini ve bu isteğe bölgedeki güçlü ailelerin karşı çıkmasını ve buna karşı Ebla'yı Teşup'un tehdit etmesini işleyen Hurrice eser Hititçe tercümesi ile birlikte düzenlendiği için Hurri dilinin araştırılmasında yeni atılımlara neden olmaktadır.
Bu eser, Orta Bronz çağında Suriye'deki etnik durumu çok iyi canlandırmaktadır. İkidilli metin Orta Hitit çağında yazılmışsa da Hurrice orijinalinin yazılışı çok daha gerilere, belki de Orta Bronz çağın başlangıcına gitmektedir. Hurrice destanın şimdiye kadar Ebla kazılarında bulunmamış olması dikkat çekicidir.
Ras Şamra (Ugarit)'da bulunan dört dilli yazıt da araştırmalara yararlı olmaktadır.
Hititlerde Hurri etkisi I. Hattuşili'nin ve I. Murşili'nin güneydoğu seferleri ile başlamış olabilir. Bu seferler esnasında Hititler ile Hurrililer zorunlu olarak birbirleriyle temas ettiler. Orta Hitit çağında Hurri etkisinin çok arttığını görüyoruz. II. Tuthaliya'nın eşi Nikalmati ve I. Arnuvanda'nın eşi Aşmunikkal ve III. tuthaliya'nın eşleri Taduhhepa ile Şatantuhepa birer Hurrice bir ad olan Taşmişarri idi. Bu durum imparatorluk çağında da artarak sürmüştür. Nitekim II. Muvatalli'nin Hurrice adı Şarri-Teşup, III. Murşili'nin Hurrice adı Urhi-Teşup, IV. Tuthaliya'nın Hurrice adı Taşmi-Şarruma idi. Bunların yanında imparatorluk çağında da Hurrice birer ad taşıyan II. Muvatalli'nin eşi Tanuhepa'yı ve III. Hattuşili'nin eşi Puduhepa'yı anabiliriz.
İmparatorluk çağında Hurri kültürünün ve özellikle Hurri dininin Hitit kültürüne çok etkisi olduğunu görüyoruz. Hitit panteonunda Hurri tanrılarının çok önemli bir yeri vardır. Bunlar arasında Fırtına tanrısı Teşup, onun eşi Hepat, oğulları Şarruma, kızları Alanzu, Teşup'un boğaları Şerri ve Hurri, Güneş Tanrısı Şimegi, Ay Tanrısı Kuşuh, Savaş ve Aşk Tanrıçası Şausga (En eski formu Şauşa, III. Ur çağı metinlerine kadar geriye gidiyor. Tanrı İştar'ın Hurrice adı.), Savaş Tanrısı Aştabi anılabilir.
IV. Tuthaliya zamanına ait olan Boğazköy'ün kuzeyindeki Yazılıkaya açık hava kaya tapınağında hiyerogliflerle yazılı tanrı adlarının büyük ölçüde Hurrice oluşu Hitit kültürüne Hurri etkisinin zirvesini oluşturmaktadır.
Mitoloji'de Kumarbi efsanesi ile Ullikummi destanı Hurri kültürünün Hitit kültürüne etkisine diğer bir kanıtıdır.
Bağımsız Mitanni Devleti'nin Hitit İmparatorluk çağının kurucusu I. Şuppiluliuma tarafından yılıkması, Hattuşa'da Hurri etksini azaltmamış olmakla birlikte Hurri dili Çukurova ve kuzeyinde, Doğu Anadolu'nun batı kısmında ve Kuzey Suriye'de Hiyeroglif-Luvicesi karşısında yavaş yavaş gerilemeye başlamı ve İÖ 1. binin ilk üç yüzyılında yerini büyük ölçüde Hiyeroglif-Luvicesi ile daha güneyde Sami dillerine bırakmıştır. İÖ 1. binin ilk yarısında Hurricenin kalıntıları Güneydoğu Anadolunun dağlık bölgelerinde yaşamış olabilir.
Hurrice, Sümerce, Hattice ve Urartuca, Türkçe gibi bitişken bir dildir. Bu dillerden yalnız Urartuca Hurrice'nin yakın akrabası ve onun (belki de yakın bir kolunun) İÖ 1. binin ilk yarısında Doğu Anadolu ve Azerbaycan bölgesindeki devamıdır.
Hurricede Türkçede olduğu gibi gramerde cinsiyet ayrımı yoktur. Hurricede önek yoktur. Gerek isimler gerek fiiller sonekler ile çalışmaktadır.
Alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder