I. Gök-Türk Devleti (552-582)
Tarihte Türk adını resmî devlet ismi olarak ilk defa kullanan Gök-Türkler, bağımsızlıklarını kazanmadan önce Moğol asıllı Juan-juanlara bağlı idiler. O sırada Altay Dağları’nın güney eteklerinde yaşayan Gök-Türkler demir üretiyorlardı. Gök-Türklerin kesin olarak tarih sahnesine çıkışlarından önceki dönemlerine ait bilgiler efsane ve rivayetlerle karışıktır. Çin kaynaklarından ve arkeolojik kazılardan anlaşıldığına göre Gök-Türklerin kökeni Altay Dağları’nın kuzey bölgelerine dayanmakta, Hunların kuzey kolundan geldikleri ifade edilmektedir.
542 yılı civarında Kuzey Çin’e akın yapabilecek kadar güçlenen Gök-Türkler, giderek siyasi durumlarını da kuvvetlendirdiler ve 545 yılında Çin’deki Batı Wei devletiyle ilk resmî ilişkiyi kurdular. Arkasından reisleri Bumin liderliğinde Töles boylarını kendilerine bağlayarak askerî açıdan ve nüfus bakımından güçlerini artırdılar. Böylelikle kendine güveni artan Bumin, tâbi olduğu Juan-juan hükümdarının kızıyla evlenmek istediyse de, teklifi hakaret edilmek suretiyle reddedildi. Bunun üzerine ani bir kararla Juan-juanlara hücum eden Bumin, çok kısa zamanda onların devletini yıkarak yerine Gök-Türk Devleti’ni kurdu (552). İl Kağan unvanını alan Bumin, devletin ilk hükümdarı oldu ve kuruluşun ilk yılında öldü. Yerine büyük oğlu Kara Kağan, Gök-Türk tahtına geçti ise de, onun da hükümdarlığı uzun sürmedi. 553 yılında ölmesi üzerine, kardeşi Mukan Gök-Türk tahtına oturdu.
Yaklaşık yirmi yıl kağanlık yapan Mukan zamanında Gök-Türk Devleti, her yönüyle çok parlak bir dönem yaşadı. Kore’den Karadeniz’e kadar uzanan sahada yaşayan bütün Töles ve diğer Türk boylarını, kuzeyde Kırgız Türklerini ve yabancı kavimleri devlete bağladı. Gök-Türk Devleti kısa zamanda dünyanın en güçlü devleti oldu. 557 yılında Ak Hun (Eftalit) devletini yıkarak İpek Yolu’na hâkim oldular. Batı tarafındaki fetihler Mukan Kağan’ın amcası İstemi Yabgu kumandasındaki ordular tarafından yapılıyordu. Bu arada, kuzey Çin’de bulunan Chou ve Ch’i devletleri üzerinde ağır bir baskı kuruldu. Mukan Kağan her iki devletten de kendi milleti menfaati doğrultusunda faydalanmayı bildi.
Mukan Kağan, bütün Gök-Türk Devleti’nin hükümdarı olmakla beraber, daha çok devletin doğu kısmıyla ilgileniyor, batı kısmını ise devletin kuruluşundan beri, Tanrı Dağları’nın kuzeyindeki Aktağ’da oturan İstemi idare ediyordu. Yabgu unvanını taşıyan Istemi’nin bütün icraatı doğudaki kağanlık adına idi. İstemi Yabgu, kendisine karşı düşmanca tutum takınan Sasanî hükümdarı Anûşirvan’a karşı Bizans İmparatorluğu ile temasa geçti. 567 yılında İstanbul’a bir elçi heyeti gönderdi. Bu elçilik heyeti, tarihte Orta Asya’dan İstanbul’a gönderilenlerin ilki idi. Buna karşılık Bizanslılar da İstemi Yabgu’nun merkezine elçi gönderdiler. Türk-Bizans ittifakı, Sasanî İmparatorluğu’nu zor durumda bırakmış ve daha sonraları İslam kuvvetlerinin İran’ı fethetmelerini kolaylaştırmıştır.
Tibet’in doğusunda yaşayan ve o devirde önemli bir askerî güç olan T’u-yü-hun kavmi de Gök-Türk ordularına boyun eğdi. Artık, tamamen bir cihan devleti haline gelen Gök-Türk Devleti 572 yılında büyük kağanını kaybetti. Mukan Kağan’ın ölümü üzerine, kardeşi Taspar, kağan oldu. Her bakımdan çok gelişmiş ve kuvvetli bir devletin başına geçen Taspar, fazla büyüyen devleti yeniden teşkilâtlandırdı; küçük kağanlıklar ihdas ederek devletin muhtelif kısımlarını oğul ve yeğenlerine verdi. Bu şekilde kendisi kağanlar kağanı, yani Büyük Kağan oldu.
Taspar Kağan da ağabeyi Mukan gibi Çin devletleri üzerindeki baskı politikasını sürdürdü. Bu esnada her iki Çin devleti de Gök-Türklerle yakınlaşabilmek için birbirleriyle yarış ediyorlardı. Ancak, Taspar Kağan, Türklerin yapısına hiç uymayan Budizm’e meyletti ve merkezi Ötüken’de bir Buda mabedi inşa ettirdi. Diğer taraftan Kuzey Çin’deki devletlere karşı yanlış politika izlemesi yüzünden devletin itibarı sarsıldı. Önce desteklediği bir Çinli prensi daha sonra bir tuzakla düşmanlarına yakalattı. 581 yılında hastalandığı zaman, Türk geleneğine uymayan bir veraset şekliyle Gök-Türk tahtına, ağabeyi Mukan’ın, annesi Türk olmayan oğlu Ta-lo-pien’i aday gösterdi. Aynı yıl öldüğünde, Ta-lo-pien kağan olarak benimsenmedi. Devlet meclisinde yapılan uzun müzakereler sonucunda Kara Kağan’ın oğlu Işbara’nın tahta geçmesi kabul edildi.
Bu hükümdarlık tartışmaları sırasında I. Gök-Türk Devleti sarsıldı. Devletin ileri gelenleri arasında derin ayrılıklar ortaya çıktı. Batı tarafını babası İstemi’den sonra idare etmeye başlayan Tardu, meydana gelen anlaşmazlıklardan ilk faydalanan kişi oldu. Tardu, Çinlilerin kurt başlı sancak göndererek tahrik etmesi sonucu, 582 yılında Batı Gök-Türk Devleti’nin bağımsızlığını ilan etti. Bu hadise ile I. Gök-Türk Devleti sona erdi ve Gök-Türk Devleti Batı ve Doğu olmak üzere ikiye ayrıldı.
Doğu Gök-Türk Devleti (582-630)
582 yılında I. Gök-Türk Devleti ikiye ayrıldıktan sonra Işbara, Doğu Gök-Türk Devleti’ni idare etmeye devam etti. Çin entrikalarının ardı arkası kesilmediği için hanedana mensup diğer bazı teginler de başkaldırmışlardı. Zor durumda kalan Işbara, Çin’den yardım almak suretiyle kağanlığını koruyabildi. Ancak, 585 yılında Çin’deki Suei hanedanının siyasi üstünlüğünü kabul etmek zorunda kaldı. Onun 587’de ölümü üzerine kardeşi Baga, kağan oldu. Bir sene kağanlık yapan Baga, 588 yılında bir savaş esnasında vurularak öldü. Işbara’nın oğlu Tou-lan, kağan olarak tahta geçti.
593 yılında baş kaldıran Tou-lan Kağan’ı Çinliler, yine bir başka Gök-Türk prensini kullanmak suretiyle zayıflattılar. Ayrıca Töles boylarını da isyana teşvik ettiler. Çıkan isyanlar sonunda Tou-lan Kağan öldürüldü (601). Bir süre için, Doğu Gök-Türk Devleti’ni Batı Gök-Türk kağanı Tardu yönetti. Ancak, Çinliler, hayvanlarını ve askerlerini zehirlemek suretiyle onun gücünü zayıflattılar. Bu sırada ortaya çıkan Töles boylarının isyanı sonucu Tardu denetimi tamamen kaybetti ve T’u-yü-hunlara sığınmak zorunda kaldı (603). Bu olaydan sonra Tardu tarih sahnesinden çekildi.
Aynı yılda Ch’i-min, Çinlilerin desteği ile Doğu Gök-Türk tahtına geçti. Onun başkenti Ötüken değil, güneyde Çin sınırına yakın bir noktada idi. 609 yılına kadar Suei hanedanına bağlı olarak hükümdarlık yaptı. Adı geçen tarihte ölümü üzerine karakteri kendisine hiç benzemeyen oğlu tahta geçti. Öncelikle devletin saygınlığını kurtardı. Doğu Gök-Türk Devleti’ni çok kuvvetlendirdiği gibi 615 yılında Çin imparatorunu Yen-men kalesinde kuşattı. Daha sonra Çin tarihinin en parlak devleti sayılan T’ang împaratorluğu’nun kuruluşuna yardım etti. Babasının aksine, Çin’e hükmedercesine bir siyaset uyguladı. 619 yılında, ölümünden sonra yerine geçen kardeşleri Ch’u-lo (619-621) ve İl (Hsieh-li) (621-630) devirlerinde devlet gücünü korudu. Ancak, 626 yılından sonra yeniden başlayan Çin entrikaları, 627 yılında yaz mevsiminde kar yağması neticesinde çıkan kıtlık ve hanedandan olmayan boyların topluca isyanı devleti yıprattı. Çin sınırlarına yakın bir yerde ava çıkan İl Kağan, pusuya düşürüldü. Kendisi yanına kaçtığı yeğeni tarafından Çinlilere teslim edildi ve böylece 630 yılında Doğu Gök-Türk devleti Çinliler tarafından ortadan kaldırıldı.
Batı Gök-Türk Devleti (582-630)
582 yılında doğudaki büyük kağanlık merkezinden ayrılıp, bağımsız hüküm sürmeye başlayan Tardu, 603 yılına kadar kağanlığını devam ettirdi. Onun idaresinde Kuzey Afganistan ve İran’ın kuzey doğusu Batı Gök-Türk Devleti’ne bağlandı. Daha sonra İran’daki taht mücadelelerine karışan Tardu, bu ülke içlerine gönderdiği ordular sayesinde zaferler kazandı. 598 yılından sonra Doğu Gök-Türk Devleti’ne ve Çin’e yönelen Tardu, özellikle Çin hesabına casusluk yapan T’u-li (ve daha sonra Ch’i-min) isyanının bastırılmasında Doğu Gök-Türk kağanı Tou-lan’a yardım etmişti. Ancak, Çinliler, hayvan ve askerlerinin su içeceği pınarları zehirlemek suretiyle onu tuzağa düşürdüler ve büyük bir darbe vurdular. Arkasından Tardu, Töles boylarının isyanı neticesinde Tibet’in doğusunda yaşayan T’u-yü-hunlara sığınmak zorunda kaldı (603).
Tardu’nun yerine Ch’u-lo (Tardu’nun torunu) geçti ise de, onun sert tutumu yüzünden Töles boylarının bir kısmı isyan etti. Ch’u-lo 612 yılında Çin’e sığındı. Orada Çinlilerin adına Korelilerin isyanını bastırdı. Ancak, onun Çinliler hesabına kazandığı başarılar Doğu Gök-Türk kağanı Shih-pi’nin nefretine sebep oldu. Uğrunda mücadele ettiği Çinlilerin ihanetine maruz kalarak, Shih-pi Kağan’a teslim edilip öldürüldü.
Ch’u-lo Kağan Çin’e gidince Tardu’nun diğer torunlarından She-kuei Kağan olmuştu. Onun ilk işi dağınık Türk boylarını bir araya getirmek oldu. Batı Gök-Türk Devleti’nin hem siyasi sınırlarını, hem de askerî gücünü dedesi Tardu zamanındaki kadar büyüttü. She-kuei’in ölümünden sonra yerine küçük kardeşi T’ung Yabgu geçti. Kaynakların özellikle çok zeki, cesur, taktikçi bir şahsiyet olarak tanımladığı bu kağanın ilk işi ülkedeki bütün boyları devlete itaat ettirmek oldu. Hindistan’ın Keşmir bölgesini idaresi altına aldı. İpek Yolu üzerindeki bütün Soğd şehirleri onun ülkesine katıldı. 623 yılında Batı Gök-Türklerinin bir savaşta Sasanîleri yenmesi İslam dünyasında önemli tesirler bıraktı. 630 yılına doğru ülkedeki huzursuzluklar artmaya başladı. Bu yılda amcası Bagatur, T’ung Yabgu’yu öldürdü ve yerine geçmek istedi. Ancak, devlet tam bu sırada büyük bir karışıklığa sürüklendi. Neticede Batı Gök-Türk Devleti Çin’e bağlı birçok beyliğe ayrıldı.
Gök-Türklerîn Fetret Devrî (630-681)
630 yılında her iki Gök-Türk Devleti de Çin esaretine girmiş bulunuyordu. Bu durum Türklere çok ağır gelmiştir. VIII. yüzyılın başında yazılan Orhun yazıtlarında bu husus acı bir şekilde vurgulanmıştır. Bu yazıtlara göre Türklerin Çin esaretine girmesinin üç sebebi vardı: 1. Çin entrikaları, 2. Türk hükümdarlarının başarısız idaresi, 3. Türk milletinin hükümdarlarına itaatsizliği.
Çinliler, 630 yılından sonra bir kısım Gök-Türk halkını kuzey eyaletlerine yerleştirmek suretiyle idare etmeye çalıştılar. Gök-Türk ülkesini ise beyliklere parçalayarak ellerinde tutuyorlardı. Çin hâkimiyetine karşı birçok Türk beyi isyan etti. Bunların en önemlisi Çin sarayını basmak isteyen Chie-shih-shuai’ın 639 yılındaki baş kaldırışıdır. Adı geçen bey Çin sarayını basarak veliahdı kaçırıp, kendi ülkesine götürmeyi planlamıştı. Ayrıca kendisi gibi Gök-Türk hanedanından biri olan Ho-lo-hu’yu kağan yapacaktı. Ancak, havanın aniden fırtınaya dönüşmesi ve nehrin taşıp önlerini kesmesi yüzünden bu girişim başarısız kaldı. Bundan sonra 648 yılında Altay Dağlarında Ch’e-pi Tegin isyan ederek bağımsızlığını ilan etti. Ancak Çinliler, yine çeşitli hileler çevirerek, onu tesirsiz hale getirdiler. Diğer Türk boylarını ona karşı isyana teşvik ettiler.
650 yılını takiben Çinliler Orta Asya’yı ellerinde tutmak için yeni bir yol denediler. Gök-Türk ülkesinde çeşitli askerî valilikler kurarak Türkleri idare etmeye başladılar. Bütün bunlara rağmen Gök-Türkler arasındaki istiklal ateşi gün geçtikçe artıyordu. 670’li yıllarda bazı Türk grupları güçlenmeye başladı. Ordos’ta isyan ederek imkânsızlıklar içinde savaşan Türk prensi Ni-shih-fu yenilerek, Çin başkentine götürülüp orada idam edildi (679). Yine Gök-Türk soyundan A-shih-na Fu-ni-en de elli üç arkadaşı ile birlikte öldürüldü (681). Bu arada Kutlug ve etrafındakiler bağımsızlık savaşına girişmişlerdi. Kutlug, Doğu Gök-Türk Devleti’nin son hükümdarı İl Kağan’ın neslinden geliyordu. O ve arkadaşları ilk önce gizlice bir teşkilat kurarak harekete geçtiler. Süratle yayılan bu teşebbüse katılanların sayısı kısa zamanda beş bini buldu. 681 yılından itibaren Çin eyaletlerine baskınlara başlandı. 682 yılında zafere ulaşılarak II. Gök-Türk Devleti kuruldu. Hapiste bulunduğu Çin’den kaçıp gelen Tonyukuk ise “Apa Tarkan” unvanını alarak onun en büyük yardımcısı oldu. Onun görevi bütün askerî ve idari işleri planlamaktı.
II. Gök-Türk Devletî (682 -745)
Bundan sonra Kutlug, en büyük yardımcısı Tonyukuk ile birlikte giriştiği bağımsızlık mücadelesinde Çinlilere ard arda darbeler indirerek, hem kendi gücünü artırdı, hem de diğer Türk boylarını itaat altına aldı. Eski Gök-Türk Devleti yeniden canlandı. 682 yılında Ötüken’de Oğuzlar yenilip devlete bağlanınca Kutlug, “İlteriş Kağan” ilân edilerek, II. Gök-Türk Devleti kurulmuş oldu.
Yeni kurulan bu devletin ilk işi Çin’den intikam almak oldu. Pekin’den Kan-su’ya kadar uzanan bütün Kuzey Çin bölgelerine Türk akınları başladı. 682-87 yılları arasında bu sahaya kırk altı sefer tertip edildi. Aynı zamanda Oğuzların ve Kitanların devlete bağlılığı sağlamlaştırıldı.
692 yılında ölen İlteriş Kağan’ın yerine kardeşi Kapgan geçti. Faaliyetleri açısından Türk tarihinin en büyük fatihlerinden biri olan Kapgan Kağan, tahtta kaldığı yirmi dört yıl içinde politikasını, sürekli Çin’i baskı altında tutmak, Çin’de dağınık halde yaşayan esir Türkleri kurtarmak, Orta Asya’da yaşayan ne kadar Türk varsa hepsini Gök-Türk devletine bağlamak şeklinde üç ana temel üzerine oturtmuştu.
Kapgan, tahta geçişinin arkasından Çin’e akınlara başladı. 695 yılına kadar hem doğudaki Moğol Kitanları, hem de Çin’deki T’ang împaratorluğu’nu baskı altına almayı başardı. Arkasından 696-97 yıllarında Kırgızları itaat altına aldıktan sonra Türgişlere yöneldi. Bu arada Gök-Türklerin isteklerini yerine getirmeyen Çin’e karşı büyük bir sefer düzenlendi. Türk orduları fiantung ovasına ve Yeşil Irmağa (Yang-ts’e) kadar uzandı. Savunma için sefere çıkarılan Çinli generaller korkularından Türk ordularına yaklaşamıyor, sadece uzaktan seyrediyordu. Bu yılın sonuna doğru ülkenin batı tarafındaki Türgişler tamamen Gök-Türk hâkimiyetine girdiler.
Bundan sonra Batı Türkistan’a yönelen Kapgan Kağan ve onun emrindeki Tonyukuk, Bilge ve Kül Tegin gibi kumandanlar idaresinde Türk ordusu 701 yılında Demir Kapı’ya (Temir Kapıg) ulaştı. Ertesi sene Tangutlar ve bazı Soğd kolonileri yenilerek boyun eğdirildi. 709 yılına kadar uzak bölgelerdeki Basmıllar, Çikler ve Azlar itaate alındı. İsyan eden Kırgızlar 710’da yeniden devlete bağlandı. Ancak, bundan sonra Kapgan Kağan’ın anlaşılmaz sert tutumu yüzünden devlete bağlı bütün boylar birer birer isyan etmeye başladılar. Birçok Türk boyu Çin’e sığındı. Bu isyanlarda Çin entrikalarının büyük rolü vardı. Kapgan Kağan ve devletin diğer ileri gelenleri bu isyanlarla uğraşmak zorunda kalıyorlar, düşmanları Çin ile mücadele etme fırsatını bulamıyorlardı. Bu boy isyanlarından birinin, Bayırku isyanının bastırılmasından sonra Ötüken’e geri dönerken yanına fazla asker almayan Kapgan Kağan, Söğüt ormanından geçerken Bayırkuların saldırısına uğradı ve öldürüldü. Kesik başı orada bulunan bir Çinli casus tarafından Çin başkentine götürüldü (716).
Onun yerini alan oğlu Inel’in kağanlığı yetersiz bulunarak tahttan indirildi. Yerine İlteriş’in oğlu Bilge, kağan oldu. İlk iş olarak, amcası zamanından beri devletin başına büyük dert açan boyların isyanını bastırdı. Çok uzun mücadelelerden sonra devletin birliği yeniden sağlandı. Bunu başardıktan sonra Çinlilerle iyi geçinmeye çalıştı ve onlarla dostluk kurdu. Bilge’nin Çinlilerin etkisinde kalarak Budistleşme isteği, devlet meclisi tarafından, Türklerin yapısına uymadığı gerekçesiyle reddedildi (723).
Ünlü devlet adamı Tonyukuk, 727 yılı dolaylarında öldü. 726-27 yıllarında Türk tarihinin en muhteşem abidelerinden biri olan Tonyukuk Yazıtı dikildi. Yazıt, Tonyukuk’un ağzından Gök-Türk devletinin yeniden kuruluşu, yapılan mücadeleler, Çin’in hilekârlığı ve Türk halkının itaatsizliği gibi konular üzerinde durmaktadır. 731 yılında Kül Tegin ölünce ağabeyi Bilge onun adına bir yazıtı Orhun nehri yakınına dikti. Bu yazıtta da Kül Tegin’in mücadeleleri ve kazandığı başarılar Bilge Kağan’ın ağzından anlatılmaktadır. Türk halkının geçmişin acı olaylarından ders alması isteniyordu. 734 yılında ölen Bilge Kağan adına oğlu tarafından 735 yılında bir yazıt dikildi. Bu yazıtta da Kül Tegin gibi Türk halkına öğütler veriliyordu.
Bilge Kağan’dan sonra devletin başına geçen kağanlar yetersiz şahsiyetlerdi. Kısa zamanda devlet zaafa uğradı. 742 yılında isyan eden Basmıl ve Uygurlar yaptıkları hücumla Gök-Türk Devleti’ni sarstılar. Son Gök-Türk hükümdarının sahip olduğu güç 745’te Uygurlar tarafından dağıtıldı.
Gök-Türklerin Sosyal Yapısı
Devlet kavramının il ile ifade edildiği Gök-Türklerde en yüksek askerî ve idari mevkide kağan bulunurdu. Hükümdar karşılığı olan kağan, devlet başkanı, başkumandan, meclis ve hükümet başkanı idi. Kağanın icraatını denetleyen bir devlet meclisi olan toy mevcuttu. Bu meclis, gerektiğinde kağanları tahtından indiriyor veya kağan olan birini bu makama kabul etmeyebiliyordu. Kağanın hanımı (hatun) da devlet idaresinde söz sahibiydi. Gerektiğinde kağanı kendi fikirleri doğrultusunda etkileyebiliyordu. Diğer taraftan aygıta (başbakan), buyruk (bakan), tige gibi hükümet üyeleri vardı. Aslında kağandan sonra ikinci büyük unvan yabgu (kanat idarecisi’dir. Daha sonra şad, tegin, ilteber, erkin ve tudun gibi unvanlar sıralanmaktadır. Çin kaynaklarına göre sayıları 28’den fazla olan bu unvan ve makamlar, devletin içinde bulunduğu duruma göre bazen farklı görevleri yerine getiriyorlardı.
Gök-Türk sosyal yapısı aile, urug (aileler birliği), boy (ok), bodun (millet) ve il (devlet) şeklinde birbirine sıkı sıkıya bağlı halkalar halinde tezahür ediyordu. Gök-Türkler, çağdaşları olan devletlere göre çok farklı hukuk sistemine sahiptiler. Anayasa karşılığı olarak töre vardı. Sosyal düzen töreye bağlı kalınarak sağlanıyor ve herhangi bir bunalım yaşanmıyordu. Vatana ihanet, adam öldürmek, zina yapmak ve hırsızlık gibi ağır suçların cezası idamdı.
Gök-Türk ekonomisi temelde hayvancılığa (at ve koyun) dayalıydı. Tarıma elverişli bölgelerde ziraat gelişmişti. Mesela Turfan ve civarında sebze ve meyveciliğin çok ilerlediği tespit edilmiştir.
Gök-Türk tarihinin en mühim özelliklerinden birisi, hiç şüphesiz, Orhun havalisi başta olmak üzere bütün Orta Asya’nın değişik yerlerinde Gök-Türk alfabesiyle yazılmış yüzlerce yazıt bırakmış olmalarıdır. Arkeolojik kazılar ilerledikçe birçok yeni yazıtın bulunacağı muhtemeldir. Bugünkü Avrupa milletlerinin çoğunun henüz yazıyı tanımadığı bir devirde Türklerin böyle kültür abidelerine sahip olmaları epey dikkat çekicidir.
Gök-Türk devletinde hanedanın mensup olduğu A-shih-na’nın dışında birçok Türk boyu daha vardı. Kırgız, Karluk, Uygur, Sir Tarduş, Bayırku, Oğuz, Buğu, Basmıl, İzgil, Az ve Türgiş gibi boylar bunların en önemlileri idi. Aslında önceleri Kerulen Irmağı’ndan Karadeniz ve Kafkasların kuzeyine kadar uzanan geniş sahada yaşayan bütün Türk boyların tamamı kaynaklarda Töles adıyla geçmektedir. Gök-Türk Devleti’nin doğuda ve batıda güçten düşmesi üzerine söz konusu boy grubunun içinden bazıları güçlenerek ön plana çıktılar ve 627 yılından sonra kaynaklarda kendi özel adlarıyla anılmaya başladılar.
Alıntıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder