31 Ağustos 2022 Çarşamba

Britanya Adalarının Söylenceleri - 9 İngiltere-İskandinavya "Beowulf"

 IV. Bölüm


(Beowulf, krallığını bir ejderha yağma ettiğinde elli yıldır kraldır. Yeğeni Wiglaf'ın yardımıyla canavarı öldürür, fakat kendisi de bu aşamada Ölümcül bir darbe almıştır.)


Savaş kılıçları, Fırtına-Geatların kralı Hygelac'ı öldürdü. Bir süre sonra Beowulf, Geatland'ın kralı oldu. Elli kış boyunca topraklarını iyi yönetti.


Ağzından alevler fışkıran korkunç bir ejderha gecenin karanlığında Geatland'ın üzerinde apansızın uçtuğu ve ateşten soluğuyla binaları yaktığı zaman, artık yaşlı, ak saçlı bir kraldı. Üç yüz kış boyunca, bu ürkütücü ejderha taş kuleli bir höyükteki gizli hâzinelerin üzerinde sessiz ve gizli nöbet tutmuştu. Höyük, yeryüzünün altında derinlere ve uçurumların yüksekliğine uzanan deniz kayalıklarının dibine inşa edilmişti. Taş höyüğün aşağısında bin kıştır gizli kalmış bir yol bulunuyordu.


Böylesine büyük bir hazine, böyle bir yapıda sır içinde nasıl saklı kalmıştı? Uzun yıllar önce güçlü bir kral olan yalnız bir savaşçı, kabilesinin hayatta kalan son insanıydı. Çok önceleri ölüm bütün halkının canını almış ve ona kabilesinin hâzinelerinin koruyucusu olmak kalmıştı. Kral, bütün canlıların karşı konulmaz kaderinin ölüm olduğunu ve kısa zaman sonra sonsuz uykudaki kabilesine katılacağını biliyordu. Ecel onu almadan soylu kabilesinin hâzinesini saklamak İstemişti.


Kıyıdaki dalgaların yakınında, dışardan girişi gizlenmiş, yeni oluşmuş boş bir höyük bulunuyordu. Savaşçı, kabilesinin bu paha biçilmez eski hâzinesini höyüğün taş duvarlarının içine taşıdı ve oraya gizledi.


Yüksek sesle şöyle dedi: "Dünya! Soyluların bu servetini içinde sakla. Çünkü savaşçılar artık onu koruyamayacaklar. İyi insanlar bu ışık saçan altınları ilk bulduklarında onlar senin zengin bedeninin içindeydi. Şimdi servetini sana geri veriyorum. ölüm, o dehşetli kötülük, savaşta kan bağım olan herkesi yok etti. Bu parıltılı kılıcı kuşanacak, bu altın işlemeli kap ve bu değerli şarap kadehini parlatacak hiç kimse kalmadı."

"Bu sert, altın kaplamalı miğfer artık kirlendi, çünkü işleri onu parlatmak olanlar da sonsuz uykularında uyuyorlar. Bu zincir geçmeli savaş gömleği, kavgada savaşçılara eşlik etmek için boşuna bekliyor. Her ikisi de pas içinde çürüyor. Savaşlar görmüş, kalkanların çarpmasına ve demir kılıç ağızlarının vuruşlarına direnmiş bu koşumlar da artık parçalanmalı. Şatoda eğlenecek, arp sesleri duyacak, ata binecek ve atmaca seyredecek hiç kimse yaşamıyor artık, ölüm bütün kabilemi aldı, yüreğim acıyla dolu."


Yalnız savaşçı, son bir koruma olarak kabilesinin hâzinesi üzerine bir lanet, kıyamete kadar sürecek bir tılsım bıraktı. Her kim bu altın defineyi alırsa, bela ve ölüm onu izleyecekti. Çok geçmeden ölüm, savaşçının yüreğini kavradı ve onu da aldı.


Saklı hazine, yedi yüz kış el değmeden kaldı. Daha sonra korkunç ateş ejderhası höyüğü buldu ve orayı kendinin uğursuz ini yaptı.

Üç yüz kış boyunca bu güçlü ejderha höyükte rahatsız edilmeden yaşadı ve eski, büyük hâzineyi korudu. Bütün hâzineyi ezbere biliyordu. Her uykudan önce ve sonra hazînenin her biri eşsiz parçalarını saydı. Sahip olduklarının zevkiyle sayısız saatler geçirdi.


Bir gün, Beowulf'un tahta çıkışının ellinci yılında bir köle efendisini kızdırdı ve kırbaçlanma korkusuyla kaçtı. Korunaklı gizli bir yer ararken, höyüğe giden eski yolda tökezledi. Höyüğün altındaki girişi buldu ve mezar olduğunun ayırdına varmadan taş duvarlar içindeki barınağa girdi. Bu taş duvarlar içerisinde kocaman mücevherleri, altın işlemeli eserleri ve altın kaplamalı nesneleri bulunca şaşkınlığa düştü. Yığılmış hazine yerde duruyor ve uyuyan bir ateş yılanı onu koruyordu.


Köle, ateş yılanını gördüğünde yüreğini korku ve dehşet bastı. Ejderhanın başının yanında ışıldayan güzel bir altın kadeh dikkatini çekti. Sessizce canavara yaklaştı, kadehi kavradı ve hızla uzaklaştı. Wyrd onu korumuştu, çünkü ecel günü henüz gelmemişti.


Köle, affedilmek ve barışmak umuduyla kadehi efendisine verdi. Efendisi armağanı kabul etti, çünkü eski kadeh olağanüstü güzel ve eşsizdi.

Ateş ejderhası uyandığında kocaman hâzinesini saydı ve altın kadehinin kayıp olduğunu gördü. Çılgınca höyüğün içinde oraya buraya süründü. Umutsuzca kadehi aradı, ama yüksek taş duvarlar içinde hiçbir yerde bulamadı.


Sonunda kızgınlık içerisinde hırsızın izlerinin kokusunu aldı. Kokuyu izleyerek, uğursuz ininden ayrıldı. Höyük tümseğinin çevresindeki toprağı sabırsızlıkla kokladı, eşi görülmemiş kadehini çalan hırsızı bulmak istiyordu. Ararken, düşünceleri, hırsıza duyduğu öfkeden çok, öç alma zevkine dönüşmeye başladı.


Korkunç yaratık eşsiz kadehinin çalınmasının öcünü almayı kafasına koymuştu. Aralarından birinin suçu için bütün Geatları cezalandıracaktı. Akşama dek inatla bekledi. Güneş ışığı solmaya başladığında korkunç canavar saklandığı ininden dışarı süründü. Geceleyin, ateş dolu demirci ocağı gibi alevlerini kusarak, Geat halkının evlerini yakarak gökyüzünde alçaktan uçtu. Göklere saçılan göz kamaştırıcı ateşlerin kızıllığı, iğrenç ejderhanın korkunç gücünü gösteriyordu. Ürkütücü öfkesi bütün yürekleri korkuyla doldurdu.


Günün ilk ışıklarından önce şeytan höyüğüne, gizli taş şatosuna ve saklı altın hâzinesine geri uçtu. Korku dolu savaş silahının ve ininin uğursuz yerinin, güvenliğini sağlayacağına inanıyordu. Ama ejderha kendini aldatıyordu. Onun yaşamı da Geatların hazine dağıtan krallarının yaşamı kadar kısa takdir edilmişti. Çünkü yaşlı bir adam olsa da Beowulf, halkını koruyacaktı.


Beowulf, kralların o en iyisi, ateş ejderhasının yıkıcı baskınlarını hemen öğrendi. Çünkü korkunç şeytan, Fırtına-Geatların şanlı armağanlarla dolu şatolarını yakmıştı. Beowulf, ateş yılanının alev saçan soluğunun, kahramanların şatosunu kül yığınına çevirdiğini gördüğünde yüreği derin bir üzüntüyle doldu. Eski yasaları çiğneyip dünyanın yöneticisini, sonsuzluğun efendisini bilmeden çok kızdırmış olabileceğinden korktu. Soylularına bu korkunç yaratığı öldürmeyi planladığını söyledi.


"Sevgili Beowulf, bu hazine bekçisiyle savaşta karşı karşıya gelme! Bırak korkunç ateş yılanı uğursuz ininde yatsın. Dünya sona erene dek höyüğünde gömülü kalsın!" diyerek Beowulf'a karşı çıktılar.


Ama Beowulf'un soyluları, onu bu cesur kararından caydıramadılar. Efendilerine, insanlarının koruyucusuna ve savaşçıların komutanına bilge öğütlerini kabul ettiremediler. Yüzüklerin efendisi, kendi ulu kaderini elinde tutuyordu. O, iyi bir kraldı!


"Artık bir delikanlı değilim, ama her zaman halkımın koruyucusu olacağım" diye haykırdı Beowulf. "Ateş yılanını arayacağım, ama büyük savaşçı ordumla değil. Ne kavgadan ne de iğrenç ejderhanın büyük gücünden ve savaşmadaki ustalığından korkuyorum. Birçok kez büyük tehlikeler atlattım. Grendel'i ve Grendel'in annesini öldürdüm, birçok güçlü deniz yılanıyla başettim. Bu ejderhayı öldürmek için yalnızca kendi canımı tehlikeye atacağım!"


Geatların yaşlı, yüzük veren kralı, demircilerine kendisi için parlak bir demir kalkan yapmalarını buyurdu. Ihlamur ağacından yapılmış kalkanları onu bu korkunç canavarın ateş saçan soluğundan koruyamazdı.


Beowulf kendine eşlik etmeleri için en yürekli on bir savaşçısını seçti. Yüzüklerin efendisi korkunç ejderhanın gazabının nedenini öğrenmişti; hırsıza onları ateş canavarının inine götürmesini emretti. Adamların çoğunun yüreğine korku girmişti. Çünkü ejderha ürkütücü bir düşmandı. Kahramanlardan yalnızca en yüreklisi höyüğün içine girmeye cesaret edip yaratığın saçtığı ateşlerle karşılaşacaktı.


Vardıklarında, kavgada güçlü, Geatların altın yürekli dostu Beowulf yoldaşlarına veda etti. Ruhu keder ve huzursuzlukla doluydu, ölüme hazırdı. Wyrd onun ruhunun hâzinesini arayacak ve ruhunu bedeninden ayıracaktı.


Cesur miğferli savaşçı şöyle dedi: "Gençliğimde sayısız kavgalara ve tehlikelere nasıl meydan okuduğumu anımsıyorum. Eğer ateş ejderhası inini terk edip benim peşime düşerse, her şeyin efendisi Wyrd'in izin verdiğince onunla savaşacağım. Büyük övgüler kazandıracak yiğit işler yapacağım. Ellerim ve güçlü kılıcım Naegling'in ağzı, saklı hazine için savaşacak!"


"Eğer yapabilirsem, bu ateş yılanına karşı kılıç ya da başka bir silah kullanmayacağım. Grendel'i bir zamanlar kavradığım gibi onu ellerimle yakalayacağım. Ama ateşle, dumanlarla ve öldürücü zehirle karşılaşacağımdan, zincirden örülü savaş gömleğimi ve ışıltılı demir kalkanımı kullanmam gerekecek. Kaderimden kaçmayacağım. Wyrd, örmesi gerektiği gibi örecek kaderimi. Dövüşmek için sabırsızım! Cesaretimle ve savaştaki ustalığımla böbürlenmeye ihtiyacım yok."


"Höyüğün yanında bekleyin" dedi Beowulf savaşçılarına. "Savaşımız ölümüne olacak. Bu sizin savaşınız değil. Görev yalnızca benim. Yiğitliğim ve savaş gücümle açgözlü ateş ejderhasının altınını alacağım ya da savaşta öleceğim!"

Beowulf, daha sonra birçok çetin savaşın galibi, kendi gücünden ve ustalığından emin olarak parıltılı kalkanını yalçın deniz kayalıklarının dibine taşıdı. Hiçbir korkak, dövüşmek için bu yolu seçemezdi! Alevli bir ateş yumağı höyükten dışarı fırlıyordu. Yüzüklerin efendisi, eğer höyükten içeri girmeye çalışırsa ejderhanın hâzinesinin yanındaki ateş tufanının onu yakıp öldüreceğini biliyordu.


İyi kral, ateş şeytanına öfkeyle meydan okudu. Sesi höyüğün duvarlarında yankılandı ve ateş yılanının öfkesini artırdı.


Ejderhanın ateş saçan soluğu höyükten dışarı fırladı, yer onun öfkeli alevlerinin gürültüsüyle gümbürdedi. Beowulf, Geatların efendisi, ışıltılı kalkanını kaldırdı; kanla sertleştirmiş eski kalıcı Naegling'i kınından çıkardı.


Vahşi yaratık yüreğinde sevinçle, kavga için dışarı çıktı; düşmanını bulmak ve yüreğine korku salmak için sabırsızdı. Beowulf, savaş koşumları içinde, direşken yürekle beklerken ateş yaratığı da savaş çığlıkları atıyordu.


Ejderha kaderiyle yüzleşmek için ilerlerken, Beowulf da kendi kaderine yaklaşıyordu; çünkü Wyrd iyi krala zafer ihsan etmemişti. Demir kalkanı bedenini ve canını koruyamayacaktı.


Beowulf, Naegling'i kaldırdı, bütün gücüyle ateş yaratığına vurdu. Ama o kahramanların dostu eski kılıç, bu kavgada ün kazanamadı. Naegling'in güçlü ağzı kesmez oldu, ejderhanın sert kemiklerini parçalayamadı.


Beowulf bu kez kötülüklerle kuşatılmıştı. Kalkanı yoğun sıcaklık altında eriyordu. Naegling gücünü yitirmişti. Cesur kral, Geat halkının kalkanı, bir başka zaferle övünemedi. Sonunda ölümle yüzleştiğini anladı. Büyük görkemle ve sonsuz ünle süren uzun yaşamı artık solmuştu. Her yaşta yaşam değerliydi, ün ikinci gelirdi. Beowulf dünyadan göçmek istemiyordu. Hep kalacağı uzak bir yere son yolculuğunu yapmak istemedi. Ama bütün ölümlüler, dünyadaki günleri sona erince kaderleriyle yüzleşmeliydiler.


Beowulf'un kılıç darbesi, yalnızca azgın ateş yılanının yüreğinde nefreti körüklemişti. Yaşlı krala girdap gibi saran korkunç alevlerini bir ateş seli gibi yeniden püskürttü.

Beowulf'a eşlik eden Geatler, kralın can yoldaşları, büyük bir dehşetle savaşı izlediler. Cesaret ve önderlerine bağlılık göstererek krallarını kurtarmak için atılabilirlerdi. Ama yalnızca kendi canlarını kurtarmayı düşündüler ve ormanın içine kaçtılar.


On bir seçkin adamdan yalnızca Beowulf'un yeğeni, genç savaşçı Wiglaf sadık bir yüreğe ve bu ilk kavgasına girme cesaretine sahipti. Wiglaf, kralının ona bahşettiği bütün onurları, ailesinin servetini ve mülkünü düşündü. Geri çekilmekle kralının cömertliğinin karşılığını ödememiş olurdu. Kralını yardımsız ölüme göndermek affedilemez bir suçtu.


Sesini duyabileceklerini bilerek "yoldaşlar!" diye bağırdı. "Anımsayın, bal likörünü nasıl bize yüzükler veren efendimiz onuruna içtik. Yardımımıza ihtiyaç duyarsa, savaş koşumlarımızın, miğferlerimizin ve ışıltılı kılıçlarımızın borcunun karşılığını ona ödeyeceğimize söz verdik. Bu yolculukta cesaretimizden, ustalığımızdan ve zafer kazanma isteğimizden ötürü kendisine eşlik etmemiz için bizi seçti."


"Bütün insanlar arasında, en usta ve yiğit savaşları o yaptı. Bu çetin savaşı yardımsız kazanmayı umuyordu, ama bizim gücümüze ve cesaretimize ihtiyacı var. Korkunç alevleriyle büyük korku salan bu iğrenç ejderhayla savaşarak ona yardım edelim!"


"Tanrı biliyor ki, bir korkak gibi yaşamaktansa alevlerin bedenimi, altın dağıtan kralımın bedeniyle birlikte sarmasını yeğlerim. Ben en azından savaş koşumlarımı, cesaretimi ve ustalığımı kralımla paylaşacağım" diye haykırdı.


Wiglaf azimle ıhlamur ağacından yapılmış kalkanını kavradı, kılıcım çekti ve Beowulf'a doğru koştu. Kalkanı yanabilirdi.

Kılıcı eriyebilirdi. Ama Wiglaf'ın yüreği en sert madendendi. Cesareti, ejderhanın ateşten soluğuna ve katledilme korkusuna karşı durabilecekti.


Wiglaf dumanlar içinden yolunu bulmaya çalışırken şöyle bağırdı: "Sevgili Beowulf, gençliğinde, yaşadığın sürece zafer ve ün kazanmak için nasıl yemin ettiğini anımsıyor musun? Şimdi bütün gücünü toplamalısın ve canını korumalısın! Sana yardım edeceğim!"


Wiglaf'ın sesini işiten korkunç şeytan ikinci bir alev saldırısına girişti, nefret duyduğu bu savaşçılara ateş yağdırdı. Ateş dalgaları genç savaşçının kalkanını yaktı, Beowulf'un kalkanının arkasına siper aldı Wiglaf.


Wiglaf'ın varlığı yaşlı kralda zafer umudu uyandırdı. Bir kez daha Beowulf'un yüreği ateşten düşmanına karşı öfkeyle doldu. Büyük gücünün çalkalanmasıyla, yüzükler efendisi ateş yılanına doğru hamle yaptı, Naegling'i ejderhanın başına sapladı. Ama Naegling kırıldı. Bu son savaşta yiğit kılıç yaşlı kralı aldattı. Güçlü de olsa hiçbir insan yapımı kılıcın ona yengi sağlayamaması Beowulf'un kaderiydi. Elleri bu silahı kullanmak için çok giiçlüydü. Umutsuzca geri çekildi.


Geri çekildiğini görünce, korkunç ateş ejderhası üçüncü kez Beowulf'un üzerine saldırdı. Onu boğazından kavradı ve yırtıcı dişlerini onun etine batırdı. Yaşlı kralın kanı dalgalar halinde damarlarından dışarı fırladı.



Donna Rosenberg'in Dünya Mitolojisi adlı kitabından alıntılanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak