13 Kasım 2022 Pazar

Sümerler ’de Ölüm ve Cenaze Törenleri

 Sümerlere göre kur adı verilen ölüler diyarı, sıkıntılı, mihnetli ve yaşanılması oldukça zor bir yerdir. Yeryüzündeki hayatlarında tanrıları memnun etmek için büyük gayretler gösteren ve kahramanlıklar sergileyen insanların bile ölüler diyarında sıkıntı ve çaresizlikler içerisinde kaldığına, bu yerin asla yeryüzüne denk olamayacağına inanılmıştır. Bu yüzden, ölen insanların yer altı dünyasında olabilecekleri en iyi duruma ulaşmaları için cenaze törenleri büyük bir özen ile düzenlenmiştir. Ölümden sonra, ölen kişinin ruhu (edimmu) ile bedeni arasındaki ilişkinin tam olarak kopmadığına inanılmıştır. Bundan dolayı, edimmunun ölüler diyarına gidebilmesi için defnedilmesi gerektiğini düşünmüşlerdir. Kent kalıntılarında mezarlıkların bulunması, yakarak, suya atarak veya ıssız yerlerde çürümeye bırakarak cesedi yok etme yönteminin, Sümerlerde olmadığını göstermektedir. Yalnızca ağır cezaya çarptırılan insanların cesetleri -ruhlarının büyük bir acı çekmesi için- defnedilmemiştir.


Yapılan araştırmalarda her yaş grubuna ve her cinsiyete ait mezarların bulunduğu görülmüştür. Fakat mezarların yapısı ve defin esnasında konulan malzemeler, kişinin sosyal statülerine göre farklılıklar gösterir. Evlerin katlarının altında o aileye mensup bireylerin mezarları bulunduğu gibi hipoje ve tholos mezarlarda yer almıştır. Sümer tabletlerinde ölen kişinin ihtiyaç duyabileceği her türlü nesnenin de kendisiyle beraber gömülmesi gerektiği belirtilmiştir. Mezarlara konulan bu nesneler ölen kişinin mesleği ve konumu hakkında da bilgiler vermektedir. Mesela askerler silahlarıyla, saraylı kadınlar mücevherleriyle, müzisyenler enstrüman aletleriyle defnedilmişlerdir.


Sıradan insanlar evlerin ve binaların altlarında yapılan (intramural) ve yerleşim yerlerinin dışında kurulan (extramural) mezarlarda gömülmüştür. Diğer mezar türlerine ise toplum içerisinde önemli mevkilere sahip, krallar, prensler, din adamları ve tüccarlar, kurban edilenler kıymetli eşyalarla birlikte gömülmüştür. Kralların ölümü sonrasında büyük törenler düzenlenmiştir. Hatta Ur kral mezarlarının birisinde, yetmiş dört kişilik maiyetiyle birlikte gömülen kral mezarı bile çıkartılmıştır. Sıradan insanların cenaze merasimleri daha basit ve sade yapılmıştır. Cenaze sırtı üstü ve yan biçimlerde defnedilmiştir. Zengin insanlar elbiseleriyle, daha alt seviyedeki sınıf ise basit dokuma veya sazlardan yapılan hasırlarla gömülmüştür.


Ölüm ve ölümden sonraki hayatla ilgili inanışlar, Sümerleri bir hayli korkuttuğu için ölen insanlara saygı gösterilmiş ve ölen kişinin ruhu teskin edilmeye çalışılmıştır. Bu yüzden ölen kişinin arkasından kurbanlar kesilerek ruhun bu şekilde rahatlayacağı düşünülmüştür. Böylece edimmunun insanları rahatsız etmeyeceğine inanılmıştır. Edimmular adına çeşitli adak ve kurbanların yapılmaması sonucunda ruhun, geride kalan insanlara rahatsızlık vereceğine inanılmıştır.


Ölen kişi adına, defin işlemlerinde olduğu gibi, definden sonra da ayda bir defa kurbanlar kesilmiştir. Daha sonra tanrılar, methiyeler ve dualarla takdis edilmiştir. Tanrılara sunulan takdimlerin ve bütün bu ritüellerin ölen kişiyi rahatlatacağına, sunulan bu yemeklerden ölen kimsenin de istifade edeceğine inanılmıştır. Bir kitabe de “cesedi savaş alanında yatan ölünün edimmusu bir yerde huzur bulmaz ve sükunete kavuşmaz. Kendisiyle alakadar olacak kimsesi olmayan cesedin edimmusu sokaklara atılmış artıklar ve süprüntülerle geçinir.” denilmiştir. Bu yüzden öldükten sonra bu ritüellerin gerçekleşmesini sağlamaları için çok çocuk sahibi olmaya önem verilmiştir. Mersiyeler genellikle ölen kişinin yokluğundan duyulan üzüntü ve defin işlemlerinden bahsetmiştir. Bu mersiyelerin bazılarında ölen kişinin defin töreni için ekmek, çeşitli meyveler, şarap, bal, süt gibi yiyecek ve içecekler ile soğuk ve sıcak suyun toprağa saçıldığı anlaşılmaktadır.


Sümerler, kilden yapmış oldukları bir boru vasıtasıyla toprağa sıvı dökme ayinleri yapmışlardır. Bu ayinle, yer altı dünyasında ki edimmuların susuzluklarının giderileceğini düşünmüşlerdir. Defin işlemleri sırasında uyulması gereken kurallara riayet edilmezse ölen kişinin ruhunun yeni yerinde rahatsız olacağına inanılmış, cenaze ve definle ilgili kural ve ritüellere büyük özen gösterilmiştir. Bazen ölen küçük çocukların da aile büyüklerinin mezarlarına gömüldüğü anlaşılmıştır. Gömütlerin yönü belirli bir nirengi noktasına göre düzenlenmiştir. Bazen ölen kişinin yaşı, cinsiyeti ve sosyal konumu da yönü belirlemede etkili olmuştur.


Ölüm hakkındaki mitsel anlatım, Gılgamış tabletlerinde yer almaktadır. Bireysel eskatoloji örneği olabilecek bu hikâyelerin birisinde Gılgamış ölümsüzlüğün sırrını aramış, Ziusudra’nın yanına gelerek bunun için yardım istemiştir. Ziusudra, Gılgamış’a insan olduğunu ve bunun mümkün olamayacağını çeşitli yollarla anlatmasına rağmen, Gılgamış ısrarını sürdürür. Ziusudra, ona sihirli bir bitkiden bahseder. Gılgamış ebedi hayat otunu bulmasına rağmen onu yiyemeden bir yılana kaptırır ve insan için ebedi hayatın mümkün olamayacağını anlar. Gılgamış, Enkidu ve Ölüler Diyarı isimli hikayede de, Enkidu’nun ölüler diyarına inmesi, Gılgamış’ın Enki’den yardım istemesiyle buradan kurtulması ve aralarında yapmış oldukları yer altı dünyası hakkındaki konuşma anlatılır. Ayrıca İnanna ve Dumuzi miti de yer altı dünyasıyla ilgili bilgi vermektedir. Bu mitler, ölüm ve ölüler diyarıyla ilgili inanışların ortaya çıkmasını sağlamış, uygulamalar bu inanışlar çerçevesinde şekillenmiştir. Mitlerde ölüler diyarı, karanlık ve hiçbir şeyin bulunmadığı bir yer olarak tasvir edilmemiş olsaydı, herhalde ölen kimseler kendi mesleklerine uygun eşyalarla defnedilmez, mezarlara kilden yaptıkları borularla sıvı dökme ritüelini gerçekleştirmez ve bu törenlerde yiyecek saçıp sunularda bulunmazlardı.


Tapınaklarda, halktan insanlar tarafından yaptırılmış heykellerin bulunması, ölümle ilgili inanışların dini otorite tarafından insanlara yansıtılmasının bir göstergesidir. İnsanların ibadet pozisyonu içerisindeki tasvirlerini gösteren bu heykeller, ölümün bir “son” olması karşısındaki çaresizliğe karşılık, dini otoritenin teveccühünü elde edebilme arzusunun dindarane bir göstergesinden başka bir şey değildi. Ölen kişinin ardından -çok sonraları bile- ritüel ve uygulamaların devam etmesi, dini otoritenin bu alanı başı boş bırakmadığının göstergesidir.



Sümer Mitolojisi Bağlamında Otorite Tarafından Şekillendirilen İbadet ve Törenler Kitabından Alıntılanmıştır.


ABDULLAH ALTUNCU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak