12 Kasım 2022 Cumartesi

DÎNİ SÖZLÜK “E”

  

EBÂBÎL KUŞLARI:

 

Kâbe'yi yıkmaya gelen Yemen vâlisi Ebrehe'yi ve ordusunu Allahü teâlânın izni ve emriyle perişân eden kuşlar (kırlangıçlar).

 

Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:

 

Üzerlerine Ebâbîl kuşlarını gönderdik. O kuşların her biri onların üzerine çamurdan yapılmış ve ateşte pişirilmiş taş atarlardı. (Fil sûresi: 3-4)

 

Ebrehe Mekke'ye yaklaştığında, Allahü teâlâ Eshâb-ı fil (Ebrehe ve ordusunun) üzerine denizden Ebâbîl kuşlarını gönderdi. Her bir kuşta, biri gagasında, ikisi ayaklarında olmak üzere üç taş bulunuyordu. Nohut ve mercimek tânesi kadar olan bu taşlar kime isâbet etse, helâk oluyordu. (İbn-i Hişâm)

 

EBCED HESÂBI:

 

Her harfi bir rakamı gösteren arabî harflerle yazılı sekiz kelimeden meydana gelen bir hesab sistemi. Hâdiselerin zamânının tesbiti ve hatırda daha kolay kalması için rakamları harf olan târih düşürme sanatı.

 

Ebced hesâbında, harflerin sayı olarak değerleri şöyle hesaplanır: Ebced (elif):1, be:2, cim:3, dal:4, hevvez (he):5, vav:6, ze:7, huttî (ha):8, tı:9, ye:10, kelemen (kef):20, lam:30, mim:40, nun:50, safes (sin):60, ayın:70, fe:80, sad:90, karaşet (kaf):100, re:200, şin:300, te:400, şehaz (se):500, hı:600, zel:700, dazığ (dad):800, zı:900, gayın:1000. (Yeni Rehber Ansiklopedisi)

 

Arabî bir ayın ilk günü ebced hesâbına göre de bulunabilir. On iki arabî ayın her harfine mahsus rakamlar şu beytteki on iki kelimenin birinci harfleridir. Her büyük harf, ebced hesâbı ile bir adedi gösterir:

 

Hilmi bu dünyâya hiç zahmet etme

 

Cemâl-i dünyâyı, vefâsız zen buldu cümle

 

(M. Sıddîk bin Saîd)

 

İslâm dîninde ebced hesâbından faydalanarak, hâdiselerin oluşu, câmi, çeşme ve türbenin vs. yapılışının târihini düşürmek yasaklanmadı. Fakat hastanın adını, anasının adını ebced hesâbı ile hesâb edip, sana şöyle muska lâzım deyip onu yazıp para almak haramdır. (Osmanlı Târihi Ansiklopedisi)

 

Besmelede bulunan on dokuz harfin ebced hesâbı ile olan değerlerinin toplamı 786'dır. Bâzı memleketlerde müslümanlar, kitaplarının mektuplarının başına, Besmele yerine ebced hesâbı ile olan değerlerinin toplamını ve bundan başka bâzı şifâ âyetleri ve duâlar yerine de ebced hesâbına göre rakamlar yazmaktadırlar. Bunların bu şekilde yazmalarını İslâm dîninin temel kitapları uygun bulmamaktadır. (M. Sıddîk Gümüş)

 

EBDÂL:

 

Bedeller. Dünyânın nizâmı, düzeni ile vazîfeli olup, Allahü teâlânın insanlardan gizlediği büyük zâtlar. Biri vefât edince, yerine başkası getirildiğinden bu isimle anılmışlardır. Bunlara Ricâlü'l-Gayb da denir.

 

Ümmetim arasında her zaman kırk kişi bulunur. Bunların kalbleri İbrâhim'in (aleyhisselâm) kalbi gibidir. Allahü teâlâ onların sebebi ile kullarından belâları giderir. Bunlara Ebdâl denir. Onlar bu dereceye namaz ve oruç ile erişmediler. İbn-i Mes'ûd radıyallahü anh; "Yâ Resûlallah! Ne ile bu dereceye ulaştılar?" diye sorunca; "Cömertlikle ve müslümanlara nasîhat etmekle eriştiler" buyurdu. (Hadîs-i şerîf-Hilyet-ül-Evliyâ)

 

Ebdâllerin sayısının yedi, kırk veya yetmiş olduğu bildirilmiştir. (Seyyid Şerîf Cürcânî)

 

Ebdâllerin makâmını istiyen kimsenin hâlini düzeltmesi, nefsine uymaması lâzımdır. (Behâeddîn-i Buhârî)

 

EBED:

 

Sonsuz, sonu olmayan.

 

EBEDÎ:

 

Sonsuz, sonu olmayan.

 

Önce müslüman olanlardan, muhâcirlerin ve ensârın önce gelenlerinden ve bunların yolunda gidenlerden Allahü teâlâ râzıdır. Ve bunlar da, Allahü teâlâdan râzıdırlar. Allahü teâlâ, bunlar için, cennetler hazırladı. Bu cennetlerin altından nehirler akmaktadır. Bunlar Cennet'te ebedî olarak kalacaklardır. (Tevbe sûresi: 100)

 

Allahü teâlâ kadîm olan (öncesi, başlangıcı olmayan) zâtı ile vardır. O sonsuz olarak var idi. Varlığından evvel yokluk olamaz. O ebedîdir. (Ahmed Fârûkî)

 

Cennet ve Cehennem vardır. Her ikisini de Allahü teâlâ yoktan vâr etmiştir. Kıyâmette her şey yok edilip tekrar yaratıldıktan sonra ebedî olarak varlıkta kalacaklar hiç yok olmayacaklardır. Kıyâmet günü hesâbdan sonra bir çokları Cennet'e gönderilecek, bir çoğu da Cehennem'e sokulacaktır. Cennet'in sevâbı, nîmetleri ve Cehennem'in azâbı ebedîdir. Bunlar, Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmektedir. (İmâm-ı Rabbânî)

 

Cehennem'de ebedî olarak yanmak küfrün, îmânsızlığın karşılığıdır. (İmâm-ı Gazâlî)

 

Ebedî Mahrem:

 

Dinde kendileriyle evlenilmesi ölünceye kadar haram, yasak olan kimseler.

 

Erkek için; yedisi kan ile olan, nesebden (soydan) akrabâ, yedisi süt sebebiyle, dördü de nikâh sebebi ile sonradan akrabâ olan toplam on sekiz kadın ebedî mahremdir. Bunlar: 1) Anne, 2) Annesinin ve babasının annesi, 3) Kızı, kızının kızı , 4) Kız kardeşi, 5) Kız kardeşinin kızı , 6) Erkek kardeşinin kızı, 7) Hala ve teyze, 8) Süt anne, 9) Süt annesinin ve süt babalarının anneleri, 10) Süt kızı, 11) Süt kızkardeşi, 12) Süt kızkardeşinin kızı, 13) Süt erkek kardeşinin kızı , 14) Süt hala ve teyze, 15) Kaynana, 16) Üvey kızı , 17) Üvey anne, 18) Gelin. Kadın için de aynı özeliklerde on sekiz erkek ebedî mahremdir. Bunlar: 1) Baba, 2) Babasının ve annesinin babası, 3) Oğlu, oğlunun oğlu, 4) Erkek kardeşi, 5) Erkek kardeşinin oğlu. 6) Kızkardeşinin oğlu, 7) Amca ve dayı, 8) Süt baba, 9) Süt babasının ve süt annesinin babaları, 10) Süt oğlu, 11) Süt erkek kardeşi, 12) Süt kız kardeşinin oğlu, 13) Süt erkek kardeşinin oğlu, 14) Süt amca ve dayı, 15) Kayın baba, 16) Üvey oğlu, 17) Üvey baba, 18) Dâmat. (Hacı Zihni Efendi-Dâmat)

 

Erkeklerin, ebedî mahrem olan on sekiz kadınla halvet etmeleri (tenhâ yerde yalnız kalmaları) ve sefere meselâ hacca gitmeleri câizdir. (İbn-i Nüceym)

 

Bir erkeğin ebedî mahrem olan on sekiz kadından biri ile halvet etmesi (tenhâ yerde yalnız kalması ) câiz ise de, yalnız süt kardeş ile genç kaynana veya gelin ile fitne şüphesi olunca mekrûh olur. (İbn-i Âbidîn)


EBLEH:

 

Aklı az, anlayışı kıt, ahmak.

 

Belâdet eblehliktir, aklı kullanmamaktır. Ahmaklık da denir. (Kınalızâde Ali)

 

Aklı olan kimse, cansız bir cismin hareket ettiğini görünce, bunu hareket ettiren bir kuvvetin varlığını anlar. Hareket eden cismin cansız olması, hareket ettiren bir kuvvet sâhibinin mevcûd (var) olduğunu, akıl sâhiblerine haber veriyor. Bütün sebebler, vâsıtalar, Allahü teâlânın varlığını, kudretini îlân ediyor, bildiriyor. Fakat eblehler, cismin hareketini görünce, kendiliğinden hareket ediyor sanarak, kuvvet sâhibini göremeyip, anlıyamıyor. (İmâm-ı Rabbânî)

 

EBRÂR:

 

1) İyi kimseler. Îmânlarında sâdık (doğru), Allahü teâlânın yasak kıldığı şeylerden sakınıp, emirlerine uyan, bozuk inanışlardan, kötü ahlâktan ve çirkin işlerden uzak duranlar. Teklik şekli berr'dir.

 

Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:

 

Muhakkak ki ebrâr, nîmetleri devamlı olan Naîm Cenneti'ndedirler. (Mutaffifîn sûresi:

 

22)

 

Allahü teâlâ ebrâra, anne ve babalarına ve çocuklarına iyilik yapmaları sebebiyle bu ismi verdi. (Hadîs-i şerîf-İbn-i Asâkir)

 

2)   Nefislerinin sevgisinden kurtulmamış olup, nefislerini azâbdan korumak ve nîmetlere kavuşturmak için ibâdet eden; tasavvufta sona varmamış.

 

Ebrâr bana kavuşmayı çok istiyor. Ben de onları çok istiyorum. (Hadîs-i kudsî-Deylemî, İhyâ)

 

Ebrâr, Allahü teâlâya nîmetlerine kavuşmak için ve azâbından korktukları için ibâdet ederler. Bu iki dilekleri ise nefislerinin arzularıdır. Çünkü bunlar, Allahü teâlânın zâtını sevmek seâdetine kavuşmamışlardır. (İmâm-ı Rabbânî)

 

EBTER:

 

Nesil ve hayırdan kesilmiş.

 

Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:

 

(Habîbim) gerçekten biz sana Kevser'i verdik. O hâlde(buna şükür olarak) namaz kıl ve kurban kes. Sana buğzeden, düşmanlık eden yok mu? İşte asıl ebter odur. (Sana gelince Habîbim; senin temiz neslin, şân ve şerefin kıyâmete kadar devâm edecektir.) (Kevser sûresi: 1-3)

 

Resûlullah efendimizin Hadîcet-ül-Kübrâ'dan olan son erkek çocuğu vefât edince, Âs bin Vâil'in; "Muhammed ebter oldu" demesi üzerine; Kevser sûresi gelerek, Allahü teâlâ Âs bin Vâil kâfirine, cevâb verdi. (İbn-i Abbâs, Taberî, Kurtubî)

 

EBÛ HANÎFE:

 

Ehl-i Sünnetin reisi, Hanefî mezhebinin İmâmı. İmâm-ı A'zam.

 

EBÛ TÜRÂB:

 

Peygamber efendimizin amcasının oğlu, dâmâdı, Cennet'le müjdelenen on kişinin ve dört büyük halîfenin dördüncüsü, Allahü teâlânın arslanı hazret-i Ali'nin "Toprağın babası" mânâsına gelen lakabı.

 

Peygamber efendimiz bir gün mescide girdiğinde, hazret-i Ali'yi uyumuş  ve ridâsı


(paltosu) düştüğü için sırtına toprak bulaşmış gördüler. Mübârek elleriyle toprağı silip; "Kalk yâ Ebâ Türâb (Toprağın babası)! Kalk yâ Ebâ Türâb!" diye iltifât buyurdular. (Hadîs-i şerîf-Şevâhid-ün-Nübüvve)

 

Hazret-i Ali, kendisinin Ebû Türâb lakabıyla anılmasını ve çağırılmasını çok severdi. (Zerkânî)

 

EBÜ'L-VAKT:

 

Tasavvufta kalb makâmından yukarı çıkıp, kalbin sâhibine varan, hallerden kurtulup, halleri verene ulaşan. Bunlara Erbâb-üt-temkîn de denir.

 

Ebü'l-vaktin vakitleri değişmez. Halleri değişmez. Vakit onlara değil, onlar vakte hâkimdirler. Onlar zamanla değil, zaman onlarla bereketlenmiştir. (İmâm-ı Rabbânî)

 

ECEL:

 

Belli vakit. Hayâtın sonu. Hayat sâhibinin, canlının ölümü için Allahü teâlânın takdir ve tâyin ettiği vakit.

 

Allahü teâlâ insanları yaratırken, ecellerini, ömürlerini ve rızıklarını takdir etmiştir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

 

Hadîs-i şerîfte; "İlâçların en iyisi, Kur'ân-ı kerîmdir" buyruldu. Hastaya okunursa hastalığı hafifler. Eceli gelmemiş ise iyi olur. Eceli gelmiş ise, rûhunu teslim etmesi kolay olur. (Senâullah Dehlevî)

 

Herkesin belli bir eceli vardır. Bu ecel hiç değişmez. Onun için hastalıkta sıkılmamalı, telâşa düşmemelidir. Böyle derd ve belâlar gelince, Allahü teâlâya sığınmalı, âfiyet vermesi, kurtarması için duâ etmelidir. (Ahmed Fârûkî)

 

Ecel geldi cihâna

 

Baş ağrısı bahâne.

 

(Atasözü)

 

Ecel-i Kazâ:

 

Kazây-ı muallak, kesin olmayıp sebebe bağlı kılınan ecel.

 

Bir kimseye takdir edilen belâ, kazây-ı muallak ise, yâni o kimsenin duâ etmesi de takdîr edilmiş ise, duâ eder, kabûl olunca belâyı önler. Ecel-i kazâyı da iyilik etmek geciktirir. Ecel-i kazâ meselâ; eğer iyi iş yapar, yâhut sadaka verir, haccederse, ömrü altmış sene, bunları yapmazsa kırk sene diye takdir edilmesi gibidir. Birinin üç gün ömrü kalmış iken akrabâsını, Allah rızâsı için ziyâret etmesi ile ömrü otuz sene uzar. Otuz yıl ömrü olan kimse de akrabâsını terk ettiği için ömrü üç güne iner. Vakit tamam olunca eceli bir an gecikmez. (İmâm-ı Gazâlî)

 

Ecel-i Müsemmâ:

 

Belli vakit, bilinen ecel, Allahü teâlânın bir kimse için ezelde takdir ve tâyin buyurduğu (belirlediği) hiç bir şekilde değişmeyen ecel, hayâtın sonu.

 

Vebâ olan yerden kaçmayan ve ölmeyen kimse de, gâzîler, mücâhidler ve belâlara sabr edenler gibidir. Herkesin bir ecel-i müsemmâsı vardır ki, azalmaz ve çoğalmaz. Kaçıp da kurtulanlar ecel-i müsemmâları gelmediği için ölmemiştir. Yoksa kaçmak onları ölümden kurtarmış değildir. Kaçmayıp, sabredip ölenler de ecelleri geldiği için ölmüşlerdir. (İmâm-ı Rabbânî)

 

Ecel-i müsemmâ değişmez. (İmâm-ı Gazâlî)

 

ECÎR:


Bir işi yapmak için kendi kuvvetini veya san'atını kirâya veren, çalışan kimse, işçi.

 

Ecîr-i Hâs:

 

Belli zamanda, belli işi yapmak için husûsî tutulan işçi.

 

Ecîr-i hâs olarak tutulan işçi iş yaparken elindeki mal kasıtsız helâk olursa (kullanılmayacak hâle gelirse, kırılırsa v.s.) ödemesi lâzım olmaz. Ecîr-i hâs olarak tutulan işçiye farklı ücret ile iki veya üç iş gösterilip, hangisini yaparsa onun ücretini vermek câizdir. Dört iş göstermek olmaz. Sözleşilen zaman iyi bilinmezse de, ücret verilir. Ücret söylemedi ise, tutulan kimse işçi veya san'at sâhibi olarak çalışan biri ise, o memleketteki ücret üzerinden hakkı verilir. Eğer böyle biri değilse, yardıma gelmiş olacağından bir şey verilmez. Çağırmadan gelene de ücret verilmez. (İbn-i Âbidîn)

 

Ecîr-i Müşterek:

 

Serbest işçi. Kirâlıyanından (işvereninden) başkasına çalışmaması şartı koşulmamış hamal, terzi, saatçi gibi işçi.

 

Ecîr-i müşterek, ancak işini bitirince ücretini alır. Eşyâ, elinde emânet olup, helâk olursa (kullanılmayacak hâle gelirse) ödemez. Fakat helâk olmasına ecîr-i müşterek kendi sebeb olursa, kast bulunmasa dahi öder. Doktor, dişçi, eczâcı fen hâricinde, yanlış iş yapıp hasta zarar görürse öderler. (İbn-i Âbidîn)

 

ECR (Ecir):

 

İyilik, mükâfât, ücret, karşılık. Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği işleri yapanlara verdiği sevâb.

 

Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:

 

Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız sizi imtihân etmek için verildi. Allahü teâlâ iyiliklerinize karşılık, size çok büyük ecr verecektir. (Tegâbün sûresi: 15)

 

Allahü teâlâ, insanların yaptığı işleri iki kısma ayırdı. Bir kısmını beğendiğini, bunları yapanlardan râzı olduğunu, her iş karşılığında, bunlara nîmetler, râhatlıklar, iyilikler vereceğini vâd etti. İşte iyiliklerin ölçü birimi ecr ve sevâbdır. Dünyâda yapılan her iyiliğe karşılık olarak, âhirette çeşitli miktârlarda nîmetler verilecektir. Nîmetlerin verileceği yere Cennet denir. (Şehristânî, Nesefî)

 

Haramlara hiçbir zaman ecr verilmeyeceği gibi, özürsüz haram işleyen muhakkak günâha girer. Haramlardan, Allahü teâlâdan korktuğu için sakınıp vaz geçen sevâb kazanır. (Nablüsî, Muhammed bin Ebî Bekr)

 

Ecr-i Misil:

 

Âdil iki ehl-i vükûfun (bilirkişinin) takdîr ettikleri ücret.

 

Alacaklısına (borçlu olduğu kimseye), evini verip ücretsiz otur demek, fâsiddir (dînen uygun değildir). Alacaklının ecr-i misil vermesi lâzım olur. (İbn-i Âbidîn)

 

Bir kadın, oğlunu evinde, tâmir etmek şartı ile oturtsa, senelerce oturup, tâmir etmeden çıksa, anasına ecr-i misil ödemesi lâzım olur. (İbn-i Âbidîn)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak