10 Kasım 2022 Perşembe

Türk Tarihinin Sözlü Kaynakları: Destanlar

 Destanlar, tarihi olaylara ve şahıslara ait hikâyeleri genelde nazım tarzında anlatan rivayetlerdir. Destanlarda olağanüstü olaylar, tabiatüstü varlıklar yaratılarak abartılı bir şekilde anlatılsa da esas konusu tarihi hakikatlere dayandığı için tarihi kaynak olarak değerlendirilirler. Destanlar, bir milletin ortak mücadelesini, müşterek değerlerini, kurallar ve anlamlar bütünlüğü içinde yorumlandığı ve yaşatıldığı toplumun geçmişini ve geleceğini temsil ettiği için dünya edebiyatının en gözde eserleri olarak kabul edilirler.


Alp Er Tunga Destanı


Alp Er Tunga, M.Ö. 7. yüzyılda yaşamış kahraman bir Saka hükümdarıdır. Alp Er Tunga Türkistan’daki bütün Türk boylarını birleştirerek hâkimiyeti altına almış daha sonra Kafkasları aşarak Anadolu, Suriye ve Mısır’da hâkimiyet sürmüş ve Saka devletini kurmuştur. Alp Er Tunga’nın hayatı savaşlarla geçmiş ve sonunda uzun süre mücadele ettiği İranlı Medlerin hükümdarı Keyhusrev’in davetinde hile ile öldürülmüştür. Alp Er Tunga, Asur kaynaklarında Maduva, Heredot’ta Madyes, İran ve İslâm kaynaklarında Efrasyab adlarıyla anılmaktadır. Orhun Yazıtları’nde “Dokuz Oğuzlar” arasında “Er Tunga” adına yapılan “yuğ merasiminden söz edilmektedir. Turfan şehrinin batısında bulunan “Bezegelik: Bezeklik” mağarasının duvarında da Alp Er Tunga’nın kanlı resmi bulunmaktadır. “Divan-ü Lügat-it Türk” ün yazarı Kaşgarlı Mahmud”a ve “Kutadgu Bilig” yazarı Yusuf Has Hacip'e göre “Alp Er Tunga” İran destanı “şehname” deki büyük ve efsanevî Turan hükümdarı “Efrasiyab”dır.


Oğuz Kağan Destanı


Oğuz Kağan Destanı M.Ö. 209-174 tarihleri arasında hükümdarlık yapan Hun hükümdarı Mete’nin hayatı etrafında şekillenmiştir. Bütün Türk destanlarında olduğu gibi bu destanın da ilk şekli günümüze ulaşmamıştır. Türk destanları içerisinde en önemli destan olma özelliğini taşımaktadır. Bugün, elimizde Oğuz destanının üç varyantı ve beş ayrı yazma nüshası vardır. Çağatayca, Farsça ve Uygurca yazmalardaki Oğuz Kağan Destanı; Oğuz boyları, Türk dili, edebiyatı, folkloru, tarihi ve kültürü hakkında bilgi vermektedir. Bu destan günümüz Türkçe’sine Reşit Rahmeti Arat tarafından aktarılarak, 1936'da yayınlanmıştır. 1970 yılında ise MEB’nın 1000 Temel Eser dizisine Muharrem Ergin’in açıklayıcı önsözü ile Uygurca metin de eklenerek tekrar yayınlanmıştır.


Bozkurt Destanı


Bu destan M.S. altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıl ortalarına kadar hâkimiyet kurmuş Kök-Türk Devleti’nin dolayısı ile de Kök-Türklerin soy kütüğü ve var olma hikâyesidir. Lin adını taşıyan bir devlet tarafından mağlup edilerek bütün soyu katledilen Kök-Türklerden geriye sadece on yaşında bir çocuk kalmıştır. Destanda dişi bir kurt’un bu çocuğu beslediği, koruduğu ve büyüttüğü akabinde de beraber olarak yeniden bir neslin meydana geldiği anlatılmaktadır.


Ergenekon Destanı


Bozkurt destanının devamı niteliğindedir. Destan, mağlup edilen Türk boyuna ait iki kadın ve iki erkeğin, etrafı dağlarla kaplı düz ve yeşil bir ovada yaşaması ile başlamakta ve bu ovaya


Ergenekon denildiği ifade edilmektedir. Bu iki ailenin çoğalması ile bu yerler dar gelmeye başlamış ve buradan bir çıkış yolu aranmıştır. Dağların bir yerinde demir madeni olduğu tespit edilmiş ve büyük bir ateş yakılarak demirin olduğu yer eritilmiştir. Bu şekilde Ergenekon’dan çıkan Türkler farklı bölgelere dağılmıştır.


Türeyiş Destanı


Uygurlara ait bir destandır. Siyasi üstünlüğü Kök-Türkler’den devralan Uygur Türkleri, Türeyiş Destanı ile bir taraftan soylarını anlatırlarken diğer taraftan, bütün Türk boylarında hâkim bir inanış olarak beliren, soyun ilahi bir kaynağa bağlanması fikrini bir kere daha ortaya koymuşlardır. Uygur Türeyiş Destanının, Kök-Türk-Bozkurt Destanı ile benzerliği, ilk okuyuşta anlaşılacak kadar açıktır. Hemen bütün Türk destanlarının birinci derecedeki unsuru olan kurt motifi, gerek Türeyiş gerekse Bozkurt destanlarında bilhassa ilahîleştirilmekte ve neslin başlangıcı ve devamı bu ilahî motife bağlanmaktadır.

Göç Destanı


Bu destan da bir Uygur destanıdır ve Türeyiş destanının tabii bir devamı gibidir. Bugün, Orhun Nehri kenarında bir şehir kalıntısı ile bir saray yıkıntısı vardır ki çok eskiden bu şehre Ordu


Balık denildiği tahmin edilmektedir. Büyük Uygur Destanı’nın işte bu şehrin saray yıkıntısının önünde bugün dahi görülebilecek şekilde duran yazıtlarda yazılı olduğunu Hüseyin Namık Orkun belirtmektedir. Göç Destanının Çin ve İran kaynaklarındaki kayıtlarına göre iki ayrı rivayetinin olduğu bilinmekte ise de aslında her iki rivayette birbirlerinin tamamlayıcısı gibidir. İran kaynaklarındaki rivayet, tarihi bilgilere daha yakındır. Aynı zamanda İran rivayeti, Türklerin


Maniheizm’i kabulünü anlatan bir menkıbe hüviyetinde görünmektedir. Diğer rivayeti Cüveynî’nin Tarih-i Cihangûşa adlı eserinde kayıtlıdır.


Manas Destanı


Kırgız Türkleri arasında doğan Manas destanı Kazak-Kırgız Türk kültür dairesi içinde bugün de bütün canlılığı ile yaşamaktadır. Bu destanın 11 ile 12. yüzyıllar arasında meydana getirildiği düşünülmektedir. Destanın kahramanı Manas da Oğuz Kağan destanının İslâmî rivayetindeki gibi veya Satuk Buğra Han gibi İslâmiyeti yaymak için mücadele eden bir kahramandır. Böyle olmakla beraber Manas destanında İslamiyet öncesi Türk kültür, inanç ve kabullerinin tamamını görmek mümkündür. Bazı varyantları 400.000 mısra olan Manas destanı Türk-Bozkır medeniyetinin Kazak - Kırgız dâiresinin kültür belgeseli niteliğindedir. Dünyadaki tüm destanlardan daha hacimli olup dünyanın en büyük destanı özelliğini taşımaktadır.


Destan üç büyük bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Kırgız kahramanı olan Manas’ın doğumu, büyümesi, Moğol Kalmuklarına karşı elde ettiği başarılar, Kırgızları bir bayrak altında toplaması, ikinci bölümde savaşlar ve savaşta Manas’ın yaralanması ile üçüncü bölümde Manas’ın zehirlenerek öldürülmesi konuları yer almaktadır.

Ayrıca Türk destanları arasında Şu Destanı, Yaradılış Destanı, Satuk Buğra Han Destanı, Timur ve Edige destanlarını da sayabiliriz.


Dede Korkut Hikâyeleri


Dede Korkut Hikâyeleri, Oğuz Türklerinin bilinen en eski epik destanlarındandır. 15. ve 16. yüzyılda yazıya geçirilmişlerdir. Dede Korkut Kitabı’ndaki hikâyeler tarih boyunca dilden dile süregelen bir sözlü gelenek ürünüdür. Hikâyelerde pek çok eski Türk kültürü izlerini bulmak mümkündür. Hepsi bir toyla başlar. Çocuklara ad verilirken yaptıkları işin gözetilmesi de eski bir Türk geleneği olarak kabul edilmektedir. Meselâ Boğaç Han, ismini boğayı öldürmesinden dolayı almıştır. Dede korkut hikâyelerinin Vatikan ve Dresden nüshaları vardır. İlim âleminde genelde Dresden nüshası esas alınmıştır ve bu nüsha 12 hikayeden oluşmaktadır. Dirse Han Oğlu Boğaç Han, Salur Kazan'ın Evi Yağmalanması, Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek, Kazan Bey Oğlu Uruz'un Tutsak Olması, Duha Koca Oğlu Deli Dumrul, Kanlı Koca Oğlu Kanturalı, Kazılık Koca Oğlu Yegenek, Basat'ın Tepegöz’ü Öldürmesi, Begin Oğlu Emren, Uşun Koca Oğlu Segrek, Salur Kazanın Tutsak Olup Oğlu Uruz’u Çıkarması, İç Oğuz’a Taş Oğuz Asi Olup Beyrek’i öldürmesi Dede Korkut hikâyeleridir. Hepsinde Türk kültür ve kahramanlıklarından birer parça bulmak mümkündür.



Alıntıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak