8 Kasım 2022 Salı

PARLAK BİR DÖNEMİN VARİSİ: 4. TUTHALİYA

 Puduhepa’nın kraliçelik unvanını ve bunun kendisine sağladığı hak ve yetkileri, kocası 3. Hattuşili’nin ölümünden sonra kral olan oğlu Tuthaliya zamanında sürdürdüğü, belgeler üzerinde bulunan mühürlerden anlaşılmaktadır. Bunlardan biri, Şahurunuwa aslı birisine verilen topraklarla ilgili bir bağış belgesidir. Toprak bağışı, kral Tuthaliya ve kraliçe Puduhepa tarafından düzenlenmiş, şahit olarak da Nerikkalili, Dattaşa kralı Ulmi-Teşup ve Kargamış kralı İni-Teşup hazır bulunmuşlardır. Bunlardan Nerikkaili, 3. Hattuşili’nin oğlu, babası tarafından yeniden Amurru krallığına geçirilen Benteşina’nın damadıdır. İkinci şahit durumundaki kişinin Dattaşa kentinin kralı unvanını taşıması da ilgimizi çekmektedir. Kral Muwatalli devrinde bir ara başkent durumuna getirilen, fakat, Urhi-Teşup (=3. Murşili) zamanında başkentinin eskisi gibi Hattuşa’ya nakledilmesi ile, herhangi bir Hitit kenti halini alan Dattaşa’nın, buna karşın yönetim bakımından bir ayrıcalığa sahip olduğu görülmektedir. İni-Teşup ise, Şuppiluliuma’nın Kargamış’ta kral ilan ettiği oğlu Şarrikuşuh’un torunudur. Demek oluyor ki, Kargamış’ta kurulan sülale, Tuthaliya dönemine değin kesintisiz sürebilmiştir. Hatta bu dönemde belki de Asur İmparatorluğu’nun giderek büyümesi ve Hitit Devleti’nin güney sınırları için güçlü bir tehlike oluşturması nedeniyle, Kargamış’ın daha da önem kazandığı, özerkliğinin daha da artmış olduğu söylenebilir; aşağıda göreceğiniz bazı belgeler bunu doğrular biçimde, Hatti kralının yanında, Kargamış kralı tarafından da mühürlenmiştir. Bunların Ugarit ve Amurru ile ilgili konuları kapsamış olması, Kargamış’ın bu ülkelerin üstünde bir mevkide bulunduğunu kanıtlamaktadır.

İlgi çekici bir başka belgede sadece Puduhepa’nın mührünü görüyoruz. Kraliçenin tek başına bir belge düzenlemesi, bildiğimiz kadarıyla sık rastlanan bir olay değildir. Adı geçen belge, bir mahkeme kararı niteliği taşımaktadır: Majeste, Ugarit kralı Ammistamru’ya der ki ‘Ugaritli adam ve Şukku, majestenin huzuruna mahkeme için çıktıkları zaman, Şukku şöyle söyledi: Onun gemisi kıyıda parçalandı. Fakat, Ugaritli adam: Hayır, Şukku isteyerek gemimi parçaladı. Majeste şöyle hüküm verdi: Ugarit gemicilerinin başı ant içsin; ondan sonra Şukku onun gemisi ve içindeki malları ödeyecektir.’ Burada zarara uğrayan ve herhalde Hitit Devleti’nin uyruğunu taşıyan Şukku, ne görevle Ugarit’te bulunmaktaydı bilmiyoruz. Tazminatı alacak kişi ise, bir tüccar ya da gemi sahibi olmalıdır.

Asur İmparatorluğu’nun büyümesinin, Hatti ülkesi için artan bir tehlike yarattığını yukarıda belirtmiştik. Gerçekten de, Tuthaliya döneminin bütün dış siyaseti, bu tehlikeye karşı önlemler alma üzerine kurulmuştur. Asur ile olan ilişkilerin, elden geldiği kadar dostluk havası içinde yürütülmeye çalışılmış olması Asur’dan çekinildiğine işaret etmektedir. Salmanassar’ın tahta çıkışı dolayısı ile Tuthaliya’nın yolladığı bir mektup bulunmuştur. Ondan sonra, Asur kralı olan Tukultininurta’ya da aynı biçimde bir kutlama mesajı yollanmış ve bunda iki ülkenin arasında hiçbir sorun yokmuş gibi dostane bir anlatım kullanılmıştır. Hitit kralı, Asur kralına artık bir babadan ve bir anadan (doğmuş) gibi olduklarını yazmaktadır. Amaç, herhalde içten olmaktan çok, Asur kralının öfkesini Hatti ülkesinin üzerine çekmemek olsa gerekir. İki devlet adamının birbirlerini ziyaret etmesinin de iyi bir şey olacağı aynı mektupta söz konusu edilmektedir: O benim ülkeme gelse, ben onun ülkesine gitsem; birbirimizin ekmeğini yesek. Bu iyi niyet gösterilerinden sonra, Tuthaliya esas soruna değinerek, Tukultininurta’nın Papanhi Dağı’na sefer düzenlememesini, çünkü dağları kötü olduğunu yazmaktadır. Hitit kralının niyetinin, Asurlular’ı bu dağlardaki kötülüklerden korumak olmadığı, Anadolu’nun güneydoğusuna Asur ordularının yaklaşmasından korktuğu açıkça bellidir. Tuthaliya’nın bu çabalarının boşa gittiği, Asur İmparatoru’nun planlarından hiç ödün vermeden, istediği yeri yağmaladığı, Hitit ülkesi halkından 28.800 kişiyi, Fırat’ın öte yakasından sürüp götürdüğünü anlatmasından anlaşılmaktadır. Sürülüp, topraklarından edilen bu insanların sayısı, belki de abartmalı olmakla beraber, Asur’un dehşet saçan bir savaş makinesi halini aldığı artık görülmektedir; dostluk gösterileri işe yaramamış, Asur’un açıkça başlattığı bu düşmanlıklara karşı somut önlemler almak zamanı gelmiştir. Bu yüzden yapılacak iş, Asur ve Hitit toprakları arasına, Hatti Devleti’ne sadık birer krallık olan Amurru ve Ugarit’in güçlendirilerek sokulması, iki gücün doğrudan ilişkisini önleyecek bir tampon bölge yaratılmasıdır.

Bu bakımdan, Kuzey Suriye ilişkilerinin sıklaştığı elimizde bulunan belgelerden izlenmektedir. Önce, belki de Hatti’ye ihanet ettikleri kuşkusu ile, iki Ugarit prensi, mallarının kendilerinde kalması koşuluyla Alaşiya’ya sürülür. Bu kararı, Tuthaliya’nın yanında Kargamış kralı İni-Teşup da mühürlemiştir. Diğer yandan Amurru ve Ugarit arasındaki olası sürtüşmelere meydan vermemek amacı ile, Amurru kralı Benteşina’nın kızlarından biri ile evlenmiş olan Ugarit kralı 2. Ammistamru’nun boşanmalarına, fakat kızın çeyizini geri götürmesi ve ondan doğan oğulun veliaht kalması koşuluyla izin verilir. Sonradan kızın kardeşi, Amurru kralı Şauşgamuwa ile de bir antlaşma yapılır. Adı geçen boşanma belgesi üzerinde yine Tuthaliya’nınki ile birlikte İni-Teşup’un mührü yer almaktadır.

Amurru kralı Şauşgamuwa ile imzalanan antlaşmanın amacı, Asur’a karşı bir ittifak ve yine Asur’a karşı uygulanmak istenen bir ekonomik ambargonun sağlanmasıdır. Yukarıda değindiğimiz gibi Tukultininurta, Hitit topraklarına saldırmış ve açıktan düşmanlık etmeye girişmişti. Tuthaliya buna misilleme olarak kuvvetle karşılık vermekten çekinmiş olmalıydı ki, Asur’u ekonomik açıdan yıpratma yoluna gitti. Şauşgamuwa antlaşmasının ana çizgileri şöyledir: Şimdi ben, majeste, Büyük Kral seni, Şauşgamuwa’yı elinden tuttum ve seni kendime damat yaptım ve kızımı sana eş olarak verdim. Ve Amurru ülkesinde seni kral yaptım. Şimdi majesteyi hükümdarlığından ötürü koru! Sonra, majestenin oğullarını ve oğullarının oğullarını ve (onların) soylarını hükümdarlıklarından ötürü koru! Başka bir efendi isteme! Bu konuda tanrılara ant içtiğin antla bağlısın!... Mısır kralı, Babil kralı ve Asur kralı (tablette, daha önce yazılmış Ahhiyawa kralı sözleri silinmiştir) benimle eşdeğer krallardır. Mısır kralı benimle dost ise, sana da dost olacaktır! (yani sen de ona dost olacaksın) Eğer majesteye düşmansa, senin için de düşman olacaktır! Asur kralı ise, bana düşman olduğundan, senin için de düşman sayılmalıdır! Senin (uyruğundaki bir tüccar) Asur ülkesine gitmeyecektir! Oradan gelen bir tüccarı da sen ülkene bırakmayacaksın! Senin ülkene girerse, onu yakala ve majestenin (huzuruna) yolla! Bu konuda tanrıya içtiğin antla bağlı sayılacaksın! Ve ben, majeste, Asur kralı ile savaşta olduğumdan, sen de katılacak ve bir ordu ve bir arabalı savaşçı birliği kuracaksın. Sürat ve etkinlik majeste için ne anlamda (önemliyse), senin için de sürat ve etkinlik o (derecede önemli) olacaktır! Öyleyse, şimdi, sadık bir biçimde, ordu ve arabalı savaşçı birliğini kur! Bu konuda tanrıya içtiğin antla bağlı sayılacaksın! Ekonomik ilişkilerin kesilmesi ile Asur’un ticaretine sekte vurulması yanında, askeri hazırlıklara girişilmesi, durumun gerginliğini ortaya koymaktadır. Bu hazırlıklar sırasında görüldüğü gibi, Amurru’dan ordu kurması istenirken, Ugarit’ten de bu yükümlülük kaldırılmış ve yerine maddi yardım yapılması, her nedense daha uygun görülmüştür. Bu düzenlemeyi, şu belge üzerinde okumaktayız: Kargamış kralı İni-Teşup’un huzurunda, Büyük Kral, Hatti ülkesi kralı, Tuthaliya, Ugarit kralı Ammistamru’yu ordu birlikleri ve arabalı savaşçı birlikleri kurma yükümlülüğünden affetmiştir. Asur ile savaş hali sona erinceye değin Ugarit askerleri ve arabalı savaşçıları yardıma gelmeyecektir. Ugarit kralı majesteye 50 mina (= yarım kiloya yakın bir ağırlık birimi) altın vermiştir. Gittikçe artan bu gerginlik savaşma noktasına varmadan, kendiliğinden sona ermiştir. Tukultininurta, egemenlik döneminin ikinci yarısında Fırat sınırında yeni operasyonlara girişememiş ve oğluyla tutuştuğu iktidar kavgaları sırasında öldürülmüştür.

Asur tehlikesi atlatılmış, fakat Tuthaliya döneminde bu sefer de bir açlık tehlikesi baş göstermiştir. Olasılıkla büyük bir kuraklık sonucu olan bu felaketin, yalnız dar bir bölgede kalmadığı, yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Mısır ile Hattuşili döneminde kurulmuş dostluk ilişkileri, Hatti ülkesinde açlığın önlenmesinde çok işe yaramış, firavun Merneptah krallığının ilk yıllarına rastlayan bu kuraklıkta, Hatti ülkesine gemilerle tahıl yardımı yapmıştır. Bu sırada Hitit kralından Ugarit kralına gelen bir mektupta, açlıktan söz edilmekte, yukarıda adı geçen Ura kentine tahıl götürecek gemilere yer sağlanması istenmektedir. Durumun ne kadar ciddi olduğunu mektubun son cümlesi vurgulamaktadır: Bu, hayat memat sorunudur! Mısır’daki Karnak yazıtında firavun Merneptah da olayı şu sözlerle anlatmaktadır: Hatti ülkesini yaşatmak için, Asyalılar’a gemiler içinde tahıl gönderdim. Bu kuraklık döneminde ya da daha sonra Ugarit’te Hititler’in bazı sorunlarla karşılaştıklarını öğreniyoruz. Hitit Kralı, Ugarit’te krallık tahtına geçmiş birine şöyle çıkışmaktadır: Ugarit’te hükümdar olduğundan beri niçin majestenin huzuruna gelmedin? Ve neden elçilerini göndermedin? Şimdi bak, majeste bu duruma çok kızmıştır! Kargamış’tan gelen mektuplarda da bir askeri denetim dolayısıyla, bir Hitit prensinin gelişinden ve onun Ugarit’teki yeni kralın hoş karşılanmayan davranışları yüzünden, askeri önlemler alma ya da oraya askeri müdahale etme anlamlarına geldiği düşünülebilir.

Anadolu içindeki durumun 4. Tuthaliya döneminde de arada sırada geleneksel düşman Kaşkalar tarafından bozulduğu görülüyor. Özellikle, Hitit kralının başka yerlerdeki askeri harekatlarını fırsat bilerek, Hitit topraklarına saldırmak, alışılagelmiş bir Kaşka davranışıdır. 4. Tuthaliya zamanında Aşşuwa ülkeleri ile savaş halinde iken, kuzeyde Kaşka akınları olmuş, fakat anlaşıldığı kadarıyla bunlar fazla zarar vermeden defedilmiştir. Bu arada kesintiye uğrayan Aşşuwa seferinde Kikkuli adlı biri, vasal kral olarak adı geçen bölgenin yöneticiliğine getirilmişti. Hatti kralı Kaşkalar ile uğraşırken yeni bir isyan daha çıkmıştı, bunun sonucunu kesin olarak saptayamıyoruz. Fakat, batıda yapılan ilk savaşa Hititler’in 10.000 asker ve 600 araba ile katıldıkları belirtilmektedir. Bu rakamlar savaşın ufak bir çatışma olmadığını kanıtlamaktadır. Şauşagamuwa adlı Amurru kralı ile yapılmış olan ve yukarıda metnini özetlediğimiz antlaşmada, Hatti kralının kendiyle eşdeğer kralları sayarken Ahhiyawa kralının adını da bunlar arasına önce kattığını, fakat sonradan sildirdiği göz önüne alınacak olursa, Tuthaliya döneminde ülkenin batısındaki devletlerin çok güçlenmiş oldukları sonucuna varılmaktadır.

Hiç kuşkusuz, Tuthaliya kendisine bırakılan güçlü bir mirasın bilincinde idi. Hattuşili ve Puduhepa ‘nın kudretli ordu ve akıllı bir siyasetle yarattıkları, Ön Asya dünyasında saygın bir yer tutan Hitit İmparatorluğu, onun krallık döneminde oraya çıkan güneydoğudaki Asur ve batıdaki Ahhiyawa gibi yeni güçlerin yarattığı sorunların üstesinden, böyle sağlam bir zemine dayandığı için gelebilmişti.

4. Tuthaliya yönetim örgütünün ve dinsel işlerin yeniden düzenlenmesi ile çok ilgilenmiş bir kraldır. Tapınakların durumu, rahip ve görevlilerin sayısı ve tapınak eşyasının ayrıntılı envanterleri çıkarılmıştır. Arşivlerin içeriği için de aynı işlem uygulanmıştır. Önemli dinsel metinlerden çok sayıda kopyalar çıkarılarak çoğaltılmış, özellikle dinsel bayramlarda yapılan törenlerin anlatıldığı metinler, tahta tabletlerden kil tabletlere aktarılmıştır. Yeri gelmişken burada Hitit yazıcılığının malzemesine değinmekte yarar vardır. Metinlerin, kilden yapılmış levhalar üzerine yazıldığını, ele geçen binlerce tablet göstermektedir. Ancak elimize geçmemiş olmakla beraber, belgelerden öğrendiğimize göre, önemli bazı metinler, tunç, demir, ya da Kadeş Antlaşması’nda olduğu gibi gümüş tabletlere de yazdırılıyordu. Madeni tabletlerden hiçbiri günümüze kadar gelmemiştir. Diğer tahta tablet ve tahta tablet yazmanı terimlerine de belgelerde rastlıyoruz. Anadolu’nun iklim koşulları, bunların da toprak altında çürümeden kalabilmesine engel olmuştur. Fakat Hattuşa-Boğazköy kazılarından çıkan, üzerlerinde mühür baskıları bulunan çok sayıdaki kil topakçıklarının bunlarla ilgili olduğun kuşkusuzdur. Tahta tabletlere yazılan belgelere, mühür basılmış bu topraklar bir iple bağlanıyor ve böylece belgenin imzalanması sağlanıyordu. Bu tahta tabletlere kilden olanlara yapıldığı gibi, sivri bir araçla bastırılarak, çiviyazısı işaretlerinin kazınmasına olanak yoktu. Belki de, tahta tabletlerde kullanılan yazı sistemi, bir tür resimyazısı olan Luwi ya da daha eskiden denildiği gibi Hitit Hiyeroglifleri idi. Hiyeroglif yazısı, genellikle mühürler ve anıtsal kaya yazıtlarında kullanılmış olmakla beraber, kazınmak suretiyle kurşun levhalar üzerine de yazılmıştı. Bu tür levhalar, daha doğrusu uzun kurşun şeritler, Asur’da ve yakın zamanlarda da Kayseri – Sivas arasındaki Kululu adlı yerde bulunmuştur. Bu bakımdan, tahta tabletlere de herhalde boya ile hiyeroglif yazısı uygulanmış olabilir. Diğer yandan, Asur’da üzerleri balmumu bir tabaka kaplanmış, tahta ya da fildişi tabletlerin varlığını biliyoruz. Balmumu tabakasının eriyip akmaması için tahta tablet biraz oyularak, kenarları çerçeve halinde yüksek bırakılıyordu. Balmumunun tahta yüzeyine iyi yapışması için de, tahtanın yüzeyi pürüzlü hale sokuluyordu. Anadolu’da böyle tabletler yapıldığını ve üzerlerinde çiviyazısı ile metinler yazdırıldığını varsaymak herhalde yanlış olmayacaktır. Bu tür tabletlerin kullanılış açısından iyi bir tarafı da, balmumunun ısıtılıp yumuşatılarak, yazıların silinmesi ve tabletin yeniden yazıya hazır duruma getirilebilmesidir. Bu olanak, mahkeme tutanakları, dikte ettirilen mektuplar ya da yazman yetiştiren okullardaki öğrencilerin alıştırmaları için kolaylık sağlıyordu. Önce bunlara yazılan karalamalar, gerektiğinde, kitaplıklara konulmak üzere, kil tabletler üzerine temize çekiliyordu.

4. Tuthaliya hukuk alanında düzenlemeler yapmış ve yasa maddelerini kapsayan tabletler onun zamanında yeniden kopya ettirilmiştir. Bu kralın bayındırlığa dönük icraatını da Boğazköy kazıları kanıtlamıştır.


Alıntıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak