29 Mayıs 2023 Pazartesi

RUSYA TARİHİ -3

 KİYEF RUSYA'SININ HIRİSTİYANLAŞMASI


Svyatoslav'ın Oğulları  Arasında Mücadele  


  Svyatoslav'ın  üç oğlu vardı:  Yaropolk, Oleg v e  Vladimir;  Svyatoslav,  büyük  seferlerine başlamadan önce, üç oğluna birer büyük şehir vermişti: Büyük oğlu Yaropolk'a Kiyef'i, yani Polyan'ların bulundukları sahayı; Drevlyanların ülkesini-Oleg'e; Ve kuzeydeki Novgorod'u Vladimir'e vermişti. Svyatoslav'ın ölümünden sonra üç kardeş arasında hemen mücadele başladı; Bu durum, Rus Devletinin siyasî bakımdan çok zayıf olduğunu açığa vurmaktadır; önce Yaropolk ile Oleg savaştılar; Oleg'in ölümü ile biten bu mücadele sonunda Yaropolk epey kuvvetlendi. Bu durum karşısında Vladimir, Novgorod'da dayanamıyacağını anlayınca, kuvvet toplamak için "deniz aşırı,, memlekete, yani Normanlara gitti. Bu suretle Dnepr nehri ve İlmen gölü boyundaki " Ruslar „ ile İskandinavya'daki Normanlar (isveçliler) arasında sıkı bir münasebetin devam ettirildiğini görüyoruz. Vladimir, Normanlardan yeni kuvvetler elde edince, Yaropolk'a karşı harekete geçti; kurnazlıkla Kiyef şehrini ele geçirdi ve 980 yıllarında İlmen gölünden Kiyef şehrine kadar uzanan sahayı zaptetti.


Vladimir (980-1015)   


Svyatoslav'ın oğlu Vladimir (veya Volodimer) Kiyef Rusyasının en tanınmış knezlerinden  biridir.  Onun zamanı Rusya için gerek dış fütuhat ve gerek içteki değişikliklerle temayüz etmiş,  sonraki  rus  tarihi  üzerine  çok büyük tesir yapmıştır ; Hıristiyanlığın  Rusya'da  resmen kabulü bu knezin  işi olmakla, Vladimir, bütün rus hükümdarları arasında istisnaî bir yer tutmakta ve " Aziz „ diye anılmaktadır.


Vladimir de babası gibi komşularını rahatsız eden bir knez idi. Kiyef'te yerleşince hemen komşu memleketlere karşı seferlere başladı. 981 yılında, bir müddettenberi Vistül havzasında bir devlet kuran' Lehli (Polonyalı) lar üzerine yürüdü. Premişl'i, Çerven ve bazı diğer şehirleri aldı. Vladimir'in bu seferi ile Rusların "Lehistan'a doğru yayılış,, hareketleri başlamış bulunuyordu. Kiyef knezi aynı yılda Vyatiçler'i de hâkimiyeti altına almak maksadiyle bir sefer açtı. 982 de bu seferini tekrarladı. 983 te Vladimir'in, Litav kavimlerinden biri olan Yatvyag'lara karşı yürüdüğünü görüyoruz. 984 te Radimiçler inkiyad altına alındılar. Slav uruğlarına karşı yapılan bu seferler, Svyatoslav'ın ölümünden sonra Dnepr nehrinin sol ve sağ sahilindeki slav uruğlarının " rus knezlerinin „ hâkimiyetinden kurtulmak için ayaklanmış olduklarını göstermektedir. Bu keyfiyet te "Rus,, larla "yerli slav ahalisi,, arasındaki kaynaşmanın henüz sona ermediğini belirtmekte, "rus,, knezlerinin Slavlar tarafından hâlâ yabancı bir efendi olarak telâkki edildiklerini göstermektedir.



Vladimir'in İdil Bulgarlarına Karşı Seferi (985)



Vareg-Rus kıtalarının ötedenberi Volga (İdil) boyunca aşağıya inerek Bulgarlarla temasa geldiklerini görmüştük; bu Türk memleketinin zengin bir yer olduğu Ruslarca biliniyordu. Kiyef knezi Vladimir bu defa İdil Bulgarlarını da hâkimiyeti altına almak teşebbüsünde bulundu. Bu maksatla, 985 yılında bir sefer açtı. Nestor kroniğinde bu münasebetle şu malûmat verilmiştir: "(985 yılı): Vladimir, amcası Dobrinya'yı alarak, gemilerle (İdil) Bulgarları üzerine yürüdü. Türkleri (Oğuzları) ise sahil boyunca ve atlı olarak yürüttü. Bulgarları yendi. Dobrinya Vladimir'e dedi ki: 'Harp esirlerini gözden geçirdim; hepsinin de çizmeli (olduklarını gördüm); bunlar bize vergi ödemezler, (iyisi mi) çarıklıları aramaya gidelim.' Vladimir Bulgarlarla barış yaptı, ve karşılıklı ant içildi; Bulgarlar, ' Taşın yüzmeye, Şerbetçi Otu'nun batmaya başlamasına kadar (yani ebediyen) aramızda barış devam edecektir.' sözleriyle (ant içtiler). Bundan sonra Vladimir Kiyef'e döndü. Vekayinâmede hangi Bulgarlara karşı seferin açıldığı bildirilmiyorsa da, İdil Bulgarları kasdedildiği muhakkaktır; vekayinâmedeki kayıttan : İdil Bulgarlarının kültür bakımından Slavlardan daha üstün bir durumda oldukları görülüyor; aynı zamanda X. yüzyılın, sonunda Kiyef knezlerinin Orta İdil sahasına kadar sefer açmaya başladıklarını öğreniyoruz. 




Vladimir'in Hıristiyanlığı Kabulü 


(988 / 989) tarihinin dönüm noktasından  birini  teşkil eden  Hıristiyanlığın kabulü, Vladimir zamanında olmuştur. Bunun nasıl ve ne zaman cereyan ettiğine  dair  vekayinâmede  sarih  bir  kayıt bulunmadığı gibi, Bizans kaynaklarında da malûmat verilmiyor. Vladimir'in hıristiyanlığı kabulünden çok önce Kiyef'teki Vareg-Ruslar (ve galiba Slavlar) arasında hıristiyan dinine girenler vardı. Knez İgor'un annesi Olga'nın (yani Vladimir'in büyük annesinin) hıristiyan olduğunu görmüştük ; Bizans'la yapılan ticaret münasebetlerinin icabı olarak, vareg-rus ve slav tüccarlarından birçoğu uzun zaman İstanbul'da kalırlardı. Bizans sarayında "vareg,, kıtalarının bulunduğu biliniyor; tüccarlar ve askerler arasında hıristiyanlığı kabul edenler çoğalmış olmalıdır. Bu suretle Kiyef'te tedricen Hıristiyanların arttığı anlaşılıyor. Vekayinâmedeki bir kayıt ta bunu teyid etmektedir. 983 yılında Kiyef'in putperest ahalisi -dinlerinin icabı olarak - ilâhlara bir insan kurbanı takdim etmek istemişlerdi. Kur'a bir vareg - rus hıristiyan gencine isabet etmişti; fakat babası bu delikanlıyı teslim etmek istememiş; bunun üzerine ahali galeyana gelmiş, babasını ve delikanlıyı öldürmüştü. Kiyef knezlerinin açıktan açığa hıristiyanlığa baskı yaptıkları bilinmiyor. Olga'nın hıristiyan oluşu nazarı itibara alınırsa, knezlerin din takibatında bulunmadıklarına hükmetmek icabeder; Bizans hükümeti tarafından hıristiyanlığın bilerek propagandası yapıldığını kabul etmeliyiz. Bilhassa 864 den, yani Balkan Bulgarlarının hıristiyanlığı kabullerinden sonra, Ortodoksluğu yaymak Bizans'ın devlet politikasının icabatından idi. Balkanlardaki slav ahali için Bizanslılarca tanzim edilen alfabe ve din kitaplarının slavcaya tercümesi, Kiyef Rusyasında ortodoksluğu yaymak işini kolaylaştıracaktı. Mamafih Kiyef'teki vareg - rus ve slav tüccarlarının Ortodoksluktan başka, Roma'daki katoliklik, Hazar ilindeki yahudilik ve İdil Bulgarlarının dini olan müslümanlık ile de temasları olduğu anlaşılıyor. Hele Müslümanlığın islâm tüccarları ile temas sayesinde Kiyef'teki tesirinin mühim olduğunu zannetmek mümkündür. Fakat Bizans'la münasebetin daha sık ve şümullü olması, Kiyef'te Ortodoksluğun galebesini temin etmiştir; zaten tebadan birçoğunun artık Bizans'taki dine girmiş olması, ve bazı diğer âmiller, knez Vladimir'i ortodoksluğu kabule sevketmiştir.


Kiyef knezi Vladimir'in dış siyasetinde Bizans imparatoru ile sıkı bir temas tesisine ehemmiyet verdiği görülüyor. Bizans İmparatorluğu içinde o sıralarda patlak veren bir isyan, rus knezinin bu amacını gerçekleştirdi. İmparator II. Basil'e ( 967 - 1017) karşı, Bizans'ın tanınmış kumandanlarından Bardas, 987 de isyan çıkarmıştı. Balkanlarda da Fokas adlı başka bir general isyan bayrağını kaldırınca, İmparator, Bardas ile Fokas'a karşı gönderecek asker bulamadı. II. Basil bu sıkışık durumda yardım isteyerek Kiyef knezi Vladimir'e müracat etti ve onunla bir uzlaşma yaptı; buna göre, Vladimir, İmparatora 6000 kişilik bir vareg-rus ordusu gönderecekti; karşılık olmak üzere İmparator da Vladimir'e kızkardeşi Anna'yı verecekti. 988 yılının ilkbaharında rus kıtaları Anadolu sahillerine çıktılar ve Bardas, Fokas kuvvetlerini yendiler. Bundan sonra isyanın bastırılması mümkün oldu. Tehlike atlatılınca, imparator sözünde durmak istemedi. Bunun üzerine knez Vladimir, Kırım'daki Bizans şehirlerinden en mühimi olan Chersones'i (Korsun) muhasara etti ve ele geçirdi. Bizans imparatoru bu vaziyet karşısında, Vladimir ile müzakereye girişti. Ve knezin "hıristiyanlığı kabul ederse,, Prensesin gönderileceğini bildirdi. Vladimir de buna muvafakat edince Kiyef Rusyasının hıristiyanlığı kabulü meselesi halledilmiş oldu. İstanbul'dan Prenses Anna ile birlikte rum papasları, âyin vasıtaları getirildi. Knezin nerede ve ne zaman vaftiz edildiği bilinmiyor. Bunun 988 veya 989 da olması muhtemeldir. Knez ile birlikte "Drujina,, (askerler) de vaftiz edildi. Sonra Kiyef ahalisi de toptan hıristiyanlığı kabul etti. Yerli slav ahalisinin birçoğu yeni dini kabule zorlandı. Bu hususta devlet tarafından baskı yapıldı. Daha bir gün önce tapılan ilâhların heykelleri, atların kuyruklarına bağlanarak sürüklendi, sonra Dnepr nehrine atıldılar. Bu suretle Kiyef Rusyası XI. yüzyıla girmeden bir hıristiyan memleketi oldu.




Ortodoksluk- Hıristiyanlığın Tesirleri




Kiyef knezinin hıristiyanlığı Rusya'nın resmi dini olarak kabulü ile rus tarihinde  yeni  bir devir başlamış oldu. Ortodoksluk, Rus Devletinin gelişmesinde ve bilhassa rus kültürünün teşekkül etmesinde çok mühim bir âmil olmuştur. Nazarı itibara alınması lâzım gelen en mühim cihet: Rusya'nın hıristiyanlığı Bizans'tan almış olması keyfiyetidir; X. yüzyılın sonunda artık Doğu ve Batı hırıstiyanlık merkezleri, resmen olmasa dahi, filen birbirinden ayrılmış bulunuyorlardı. İstanbul - Ortodoksluğun, Roma da - Katolikliğin merkezi idi. Ortodoksluk, artık inkişaf devresi sona yaklaşmış olan Bizans kültürünün hususiyetlerini taşıyordu. Kiyef Rusyası bu dini kabul etmekle, statik Bizans medeniyeti çevresine girmiş ve bununla Roma - Katolik (yani batı) kültür sahasına katılan Batı Avrupa kavimlerinden başka bir yola sapmıştı. Bu keyfiyet sonraki rus tarihine, kendine has bir karakter vermiş, Rusya'nın Avrupa milletlerinden farklı bir şekilde bir medeniyet meydana getirmesine sebep olmuştur. Rusya, Bizans vasıtasiyle, Yakın-Şark, Hellenistik ve hıristiyan kültür geleneklerinden birçoğunu hazır bir şekilde almışsa da, X. yüzyılda bu kültürün canlılığı artık sönmüş olduğundan, Ruslar ancak cılız kültür elemanlarına tevarüs etmişlerdir. Fakat bu "cılız,, parçaların, haddi zatında kültür seviyesi gayet aşağı bir derecede olan, Kiyef Rusyasına sokulması, Rusların birdenbire kültür hareketlerine geçmesine imkân vermiş ve Rusların "medeni,, milletler zümresine katılmasını mümkün kılmıştır.



Vladimir, 989 da hıristiyanlığı kabul edince, rus kilisesi İstanbul patriğine tâbi bir "metropolitlik,, oldu. Ruhaniler İstanbul' dan gelen Rumlardı. Bu suretle, Kiyef Rusyası kilise vasıtasile İstanbul'a sımsıkı bağlanmıştı. Rusların hıristiyanlığı kabullerinin en mühim neticesi, knez hâkimiyetinin sağlamlaşması oldu. Çünkü ortodoksluk, imparatorların hâkimiyetini kuvvetlendiren esasları kabul etmiştir. Bu esaslar ise Bizans'ta birçok yüzyıldan-beri tatbik edilegelmişti. Kilise teşkilâtı mükemmel bir hierarchieye dayamakla bu sistem knezin devlet teşkilâtına, müesseselerine de bir örnek olabilecekti. Bu suretle hıristiyanlığın kabulü Kiyef Rusyası knezlerinin siyasî hegemonyalarına hizmet edecekti. Diğer taraftan, hıristiyanlığın alınmasından sonra yerli slav ahalisi ile yabancı vareg-rus zümreleri arasında fazla ayrılık kalmayacaktı; müşterek din her iki zümrenin kaynaşmasına yardım edecekti; o zamana kadar kabile farkları ile birbirlerinden uzakta kalan muhtelif slav uruğlarının bu defa, Hıristiyanlık sayesinde, birbirleriyle kaynaşmaları büsbütün kolaylaşacaktı. Demek ki hıristiyanlığın Kiyef Rusyası'nda kabulü, rus milletinin teşekkülünde tamamlayıcı bir âmil oldu.


Kiyef'ten sonra, az zaman içinde İlmen gölüne kadar Hıristiyanlık yayıldı; yalnız slav ahalisi değil, fin kavimleri de yeni dini kabule zorlandılar. Kiyef şehri bütün Rusya'nın yalnız siyasî merkezi değil, dinî merkezi de oldu. Birçok dinî mıntakalar, piskoposluklar meydana getirildi; piskoposluklar da daha küçük cemaatlere bölündüler. En küçük mahalle, kilise teşkilâtı vasıtasile piskoposa, piskoposlar da Kiyef'teki metropolit'e bağlı olduklarından, Kiyef metropoliti bütün Rusya'nın yüksek ruhanî başkanı oldu. Rus kilisesine Bizans'tan alınan esaslar kabul edildi, kiliseye mensup kimselerin hukuku Bizans'taki kanunlarla tesbit edildi. Bizans'tan gelen örnekle "manastırlar,, (keşişhaneler) kurulmaya başlandı. Manastırlar birer çiftlik olduklarından, Rusya'da yeni usûl toprak işletme ve ekonomi teşkilâtı meydana geldi. Manastıra bağlı kimselerin kanunî durumları Bizans'takilerin aynı idi. Bu suretle Bizans'tan Kiyef Rusyasına yazılı kanun esasları girmiş oldu. Bu kanunlar Bizans'ta "Nomokanon,, adile tanıldı ve, galiba Methodius tarafından Bulgarca'ya tercüme edilmiş kanunlar külliyatıdır. Kiyef Rusyasından bunlara " Kormçaya kniga,, denmiştir. Bunlar daha ziyade kilise idaresine ait olmakla beraber, mülkî idareyi ilgilendiren kısımları da çoktu. Hıristiyanlığın kabulü, bu suretle Rusya'da kanun tanzimi ve kanunların tatbiki işini kolaylaştırdı, ve Rusya'da kanun mefhumunun yerleşmesine zemin hazırladı.


Hıristiyanlığın kabulü ile kültür sahasında meydana gelen en ehemmiyetli olaylardan biri, Rusların alfabe ve yazı dili sahibi olmalarıdır. Vladimir'in hıristiyanlığı kabulünden 120 yıl önce Bizans'lılar tarafından Balkan Slavları için hazırlanan bir slav alfabesi ve tercüme suretiyle meydana gelen bir dinî slav edebiyat dili vardı. Bu alfabe, Selânik'li rahib Konstantin (Kirili) tarafından tanzim edildiğinden Kirillika (sirillika) adını taşımaktadır. Yunan alfabesi esas tutularak yapılan bu alfabe, lâtin alfabesinden farklıdır. Bu defa Bizans'tan ortodoksluk kabul edilince, Rusya'ya Kirili alfabesi girdi; aynı zamanda Balkanlardaki (Bulgar slavcası) din kitapları da alındı. Bu suretle Ruslar hem alfabelerini, hem kilise dillerini hazır olarak dışarıdan aldılar. Kilise slav dili, uzun yüzyıllar boyunca Rus "edebî dili,, olarak devam ettirildi. Kirillika'nın alınması ile Ruslar yazı itibariyle de Avrupalı kavimlerden ayrılmış oldular. Kilise dilinin tâ baştan "slavca,, olması rus millî edebiyatının gelişmesine imkân verdi ve çok geçmeden rus manastırlarında ilk eserler yazılmağa başlandı.


Hıristiyanlığın icabı olarak kiliseler manastır binaları, sanemler (ikonlar) yaptırmak icab ediyordu. Bu hususta da Bizans örnek tutulmuştu. İlk ustalar Rumlardı. Kiyef başta olmak üzere birçok şehirde büyük kiliseler yapıldı. Yerli iklim hususiyetlerinin nazarı itibara alınması lâzım geldiğinden bir nevi Bizans-Rus mimarî üslûbu meydana geldi. Bir müddet sonra Rus-Slavlardan ustalar, ikon yapan ressamlar yetişti. Böylelikle, hıristiyanlık Rusya'ya, yapıcılık ve güzel sanatlar sahasında mühim gelişmelere yol açmış oldu. Eski rus vekayinâmesine göre Hıristiyanlık, başta knez Vladimir olmak üzere, Rusların (Slavların) hayat tarzları ve karakterleri üzerine tesir yapmış, bunların iyice "yumuşamalarını,, mucib olmuştur. Hıristiyanlığı kabulden önce kadınlara pek düşkün olan Vladimir'in yeni dinin tesiriyle bu ahlâkından vazgeçtiği bildiriliyorsa da, bunun ne dereceye kadar hakikate uygun olduğu tesbit edilemiyor, örf ve adetlerdeki "yumuşaklık,,ın birdenbire değil, tedricen meydana geldiğini kabul etmeliyiz. Kilisenin tesiriyle birçok "barbar,, adetleri bırakılmış ve yeni din esaslarına uymağa çalışılmış olmalıdır. Hıristiyanlığın kısa bir zaman içinde ve birdenbire bütün ahali (Rus ve Slav) tarafından benimsenmediği muhakkaktır. Fakat devlet tarafından gelen baskı -ve icabında şiddet- neticesinde, zahiren olsun yeni dinin kaidelerine uygun bir hayat başlamış olmalıdır. Daha uzun zaman halk arasında eski dinin hurafeleri, ilâhları, ruhları yaşamakta devam etmiştir. Hatta hıristiyanlık bunlardan birçoğunu kendi çevresi dairesine sokmak mecburiyetinde kalmıştır. Hıristiyanlığın kabulünden az sonra, Rusya'da mistisizm yayılmağa başlamış ve zahitler türemiştir. Bu hususta bilhassa Kiyef yakınındaki "Mağara Keşişhanesi» (Kiyevo-Peçerskaya Lavra) şöhret bulmuştu. Manastırlar yalnız din merkezi değildi. Burada Rusya'nın en okumuş ve en çok yazı yazan zümresi toplanmıştı. Daha Vladimir zamanında, "kibar ailelerin,, çocukları için mektepler açıldığı bildiriliyor. Rumcadan dinî kitaplar tercüme ediliyor, knezin aile efradı ve devleti idare edenlerin çocukları okumağa heves ediyorlar. Neticede tedricen -küçük bir zümre arasında olsa dahi- ruhlarda değişiklik başlıyor ve böylelikle yavaş yavaş Bizans hıristiyan ruhunda rus kültürünün inkişafına yol açılmış oluyordu.



Vladimir'in Peçeneklerle Mücadelesi ve Bunun  Sonuçları

  


Daha  knez  Oleg  zamanında   Peçeneklerin akınlarını durdurmak maksadile, sınır  boyunca bazı  tahkimli  noktalar  yapılmış olmalıdır Vladimir  zamanında  ise  bu  sahadaki  faaliyetin  artırıldığı  görülüyor.  Bu  knezin,  'Kiyef'in  etrafında  şehirler  az'  diyerek  Desna,  Vostr, Trubej, Sula ve Stugna ırmakları boyunda yeni şehirler kurduğu, buralara kuzeyden Slovenler, Kriviçler, Çud(Fin)ler ve Vyatiçlerin getirilip yerleştirildiği bildiriliyor. Bu suretle Rusların isteplere doğru "kolonizasyon,, ları başlamış oluyordu. 992 yılında Belgorod (Akşehir) adile yeni bir şehrin yapıldığını öğreniyoruz. Buraları tahkim edilmiş birer savunma (müdafaa) ve dayanma yeri haline getirilmiş, ve aynı zamanda ilerleme için birer çıkış noktası olmuştu. Bunlar Rusların Karadenize inişlerinin ilk basamağını teşkil edecekti. Fakat bu hareket Peçenekler tarafından kolaylıkla durduruldu. Vladimir zamanında Rusların fazla güneye inemedikleri görülüyor. Peçenekler, Kiyef'in güneyinde bulunmakla bilhassa nehir boyunca yapılan Bizans-Vareg ticaretini tehdit ediyorlardı. Hele Dnepr'ın kayalıklar (şelâleler) kısmından geçerken Peçeneklerin hücumuna maruz kalınıyordu. Bundan böyle tâ 1034 yılına kadar, Peçeneklerin adı Kiyef Rusyası tarihinde sıkça tesadüf edilmektedir ; rus knezlerinin bazen bu türk göçebelerinden faydalandıkları, iç mücadele zamanında bunların atlı kıt'alarından istifade ettikleri biliniyor. Peçeneklerle temasın rus knezlerinin askerî teşkilâtlarına tesir yapmış olduğu da uzak bir ihtimal sayılamaz. Kiyef knezlerinin atlı kıt'aları Peçenekler ve Türk-Oğuzlar örnek tutularak teşkil edilmiş olmalıdır. Peçenek-Rus münasebetlerinin yalnız akınlar ve savaşlardan ibaret olmadığını da biliyoruz. Bizans imparatoru Konstantin Porfirogennetos, Rusların Peçeneklerden öküz, at koyun gibi ehli hayvan satın aldıklarını söyler. Komşu iki kavim arasında ticaret yapıldığı kayıttan anlaşılmaktadır. Peçeneklerin Turla (Dnestr) ve Aşağı Tuna boyunu işgal etmeleriyle Doğu ve Balkan Slavları arasındaki münasebetin kesilmesi gibi gayet mühim bir durum meydana gelmiştir, ki bunun sonuçları Rusya tarihinin sonraki devirlerinde kendini gösterecektir.


Hıristiyanlığı kabul eden ilk rus knezi olması itibariyle Vladimir, rus tarihinin en büyük simalarından biri olarak tanınmıştır. Ortodoks kilisesi kendisini azizler arasına almış, ve "aziz Vladimir,, (Vladimir Svyatoy) adını vermiştir. Sonraları tertip edilen efsanelerde, destanlarda (bylinı) Vladimir "kırmızı güneş,, veya "parlak Vladimir,, (krasnoe solnışko) gayet iyi bir hükümdar olarak gösterilmiştir. Vekayinâmedeki rivayete inanmak lâzım gelirse, Vladimir, hıristiyanlığı kabulünden önce çok sefih bir adam imiş; ancak yeni dinin tesiriyle tabiatını kökünden değiştirmiş.



Hakim Yaroslav (Yaroslav Mudny) 1019-1024



Vladimir'in ölümünden sonra (1015) oğulları arasında çetin mücadeleler oldu. Nihayet Novgorod şehrinde  bulunan Yaroslav galebe çaldı ve  tek  başına  knezliği eline aldı. Yaroslav'a, zekâsı ve çok kitap okumuş olmasından ötürü, "akıllı,, (hakîm; rusçası - mudrıy) lâkabı verilmiştir. Kendisinin kitap okumayı çok sevdiği, rumcadan birçok eser terceme ettirdiği, hatta Kiyef'teki Aya-Sofya kilisesi nezdinde herkesin faydalanabileceği bir kütüphane tesis ettirdiği rivayet edilmektedir. Kiyef şehrinde çok büyük bir kilise yaptırdığı (Aya-Sofya kilisesi), diğer şehirlerde de kiliseler ve mektepler inşa ettirdiğini de öğreniyoruz. Bu suretle Yaroslav, Kiyef Rusyası'nda hıristiyan kültürünü yaymakla şöhret bulmuş bir knezdir.


Yaroslav'ın hâkimiyeti esnasında Kiyef Rusyası'nın güney sınırlarında mühim olaylar cereyan etmişti. Rusların en büyük düşmanları sayılan Peçeneklerin büyük kısmı, Don boyundan gelen Torkların ( Oğuzların ) tazyiki altında, Kiyef civarından uzaklaşarak Tuna boyuna gittiler. (1034) veya (1036) yılında bazı Peçenek uruğlarının Kiyef yakınında Yaroslav'ın kuvvetleriyle çarpıştıkları ve yenildikleri biliniyor. Peçenekler bundan sonra rus sınırlarından büsbütün uzaklaştılar. Vekayinâmede bu keyfiyet Yaroslav'ın 1036 da Peçenekler üzerinde kazandığı bir zaferin neticesi gibi gösterilmektedir. Halbuki bunun hakikî sebebi, Torkların (Oğuzların) gelmesidir. Peçeneklerden bazı zümrelerin Oğuzlar yanında kaldığı ve rus sınırına yakın bir yerde bulundukları anlaşılıyor. Peçenek tehlikesinden kurtulan Yaroslav, bu defa çok dindar bir hıristiyan olmasına bakmaksızın, Bizans'a karşı 1043 te bir akın yaptı; fakat bu seferin felâketle bittiğini öğreniyoruz. Yaroslav komşularının zâfından istifade ile, hemen Rusya'nın sınırlarını genişletmek teşebbüsünde bulundu. Vladimir zamanında Lehlilerin elinden alınan Galiçya mıntakası, Leh kralı Cesur Boleslav tarafından yeniden zaptediimişti. Bu defa Cesur Boleslav'ın ölümünden sonra Lehistan'da başlıyan karışıklıklardan istifade eden Yaroslav, bu mıntakayı tekrar zaptetti. Rusların, Lehistan işlerine karışmaları bu knezle başlar. Lehistan kralı Kazimir, Yaroslav'ın damadı sıfatiyle, Kiyef knezinden yardım görmüş ve mevkiini sağlamlaştırmıştı.


Kiyef Rusyası'nın milletlerarası münasebetlerinin tesisi bu devire raslamaktadır. Yaroslav'ın Lehistan'a, Macaristan'a, Fransa'ya ve iskandinavya'ya elçiler ve tüccarlar gönderdiği biliniyor. İlk defa olmak üzere bir rus knezi avrupalı hükümdarlarla karşılıklı sıhriyet tesis etmişti. Yaroslav kendisi bir isveçli prenses olan İngride ile evliydi ; üç oğlu alman beylerinin kızlariyle evlenmişlerdi; kızlarını da fransız, macar ve norveç kırallarına vermişti. Oğullarından birinin karısı Bizans imparatoru Konstantin Monomach'ın yakın akrabası idi. Kiyef Rusyası bu suretle o devir Avrupa Devletleri ile diplomatik ve ekonomik münasebetler tesis etmiş, Kiyef şehri işlek bir ticaret merkezi olmuştu. Buraya islâm-şark dünyasından da tüccarların geldiği anlaşılıyor. Yaroslav zamanında Rusya'da hükümsüren emniyet, Kiyef şehrinin her itibarla yükselmesine âmil oldu.


Yaroslav'ın hâkimiyeti yıllarında Rusya'da hıristiyanlık tamamiyle yerleşti. Kilise teşkilâtı tamamlandı. Rusların bir "millet,, halinde birleşmesi için en lüzumlu şartlar sağlanmış oldu. Rusya'da ilk yazılı kanun kitabının da bu knez zamanında kaleme alındığı biliniyor. "Yaroslav'ın Pravdası,, (kanunu) adile bilinen ilk rus kanun mecellesi, esas itibariyle "boy nizamı,, hususiyetlerini ve *'vareg-rus,, örf ve adetlerinin izlerini taşımakla beraber, mühim nisbette Bizans hıristiyan kanunları tesiriyle yazılmıştır. Bu suretle Yaroslav'ın saltanatı birçok bakımdan ehemmiyetlidir.



Kiyef  Rusyası'nın Dağılmağa Başlaması


Kiyef Rusyası'nda  tâ  ilk knezlerdenberi sağlam  bir veraset  nizamı olmadığını  görmüştük,    Knezlerden en kuvvetlisi  Kiyef'te  yerleşmeğe muvaffak  oluyordu.  Her  knezin  ölümünden sonra, oğulları  arasında taht  kavgası  çıkar ve iç  mücadele mahiyetini alırdı. Dışardan kuvvetli bir baskının olmayışıdır ki bu devleti dağılıp gitmekten kurtarıyordu. Yaroslav daha hayatta iken mühim merkezleri oğulları arasında bölmüştü. Büyük oğlu Izyaslav'a Kiyef ve Novgorod şehirlerini verdi. Bu suretle "büyük ticaret yolu,, nun kontrolü tamamiyle ona ait olacaktı, ikinci oğlu Svyatoslav'a Çernigov şehrini verdi. Üçüncü oğlu Vsevolod'a Pereyaslavtı bıraktı. Büyük oğlu Izyaslav Kiyef'i almakla "Büyük knez,, telâkki ediidi. Knezin diğer oğulları da birer "knez,, sıfatiyle öbür şehirlerde hâkimiyet süreceklerdi; bu suretle Rusya ayrı knezliklere (beyliklere) bölünmüş oldu. Herbir knez kendi oğulları arasında beyliği bölmeğe başlarsa, bu beyliklerin adedi artacaktı. Nitekim öyle oldu. Yaroslav'ın oğulları, kendi çocukları arasında ellerindeki sahayı böldüler. Sülâlenin en büyüğü ise Kiyef tahtını işgal edecek, yani "Büyük knez,, olacaktı. Fakat bu kaideye riayet edilmedi; kuvvetli olan knez, Kiyef'i almak istiyordu. Bu yüzden knezler arasında mücadeleler başladı. Yaroslav'dan sonra müşahede ettiğimiz bu parçalanma keyfiyeti, Batı Avrupası'ndaki “Feodalizm” devrini andırıyorsa da, Rusya'nın kendine mahsus şartlarından doğan durumları vardı. Evvelâ ayrı knezler bir sülâlenin âzası idiler. Sonra coğrafî şartlar ve ekonomik gelişmeler Batı Avrupası'ndakinden farklı idi.



RUSYA TARİHİ BAŞLANGIÇTAN 1917'YE KADAR

Prof. Dr. AKDES NİMET KURAT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siyahkaya Barajı / Silopi / Şırnak